"Benim Ülkem Sana Dar Gelir" davası bugün İstanbul 30. Sulh Ceza Mahkemesi'nde Görüldü.
Yeryüzüne Özgürlük Derneği, ırkçı ve nefret söylemi içeren hakaret ve tehditleri kınayarak ve geçmişteki, günümüzdeki ırkçılık örneklerini hatırlatıp teşhir ederek davanın müştekisi Eva Aksoy'la dayanışmak için saat 09.00'da basın açıklaması yaptı.
Türk olmadığı gerekçesiyle yaklaşık 8 yıldır düzenli olarak faşizan hakaret ve tehditlere maruz kalan "Hayvanların Yaşam Haklarını Koruma Derneği" (HYHKD) Başkanı Eva Aksoy'a “Benim Ülkem Sana Dar Gelir, Sen Erivan’a Git”, "Senin sonun darağacıdır" diyerek Aksoy'u Türkiye'den kovan ve tehdit eden kişi hakkında açılan kamu davasının 5. duruşması, bugün Çağlayan'daki İstanbul Adliyesi 30. Sulh Ceza Mahkemesi duruşma salonunda görüldü.
Yeryüzüne Özgürlük Derneği, dava öncesinde, saat 09.00'da, adliye önünde bir basın açıklaması yaptı. Birçok kuruluş ve girişimin imzacı olduğu basın açıklamasına anti-faşist anarşistler de bizzat katılarak bireysel olarak destek verdi.
Basın açıklamasına imzacı olan kuruluş ve girişimler şöyle: Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği, Düşünce Suçu(!?)na Karşı Girişim, Göçmen Dayanışma Ağı (GDA), Güvercinler Meclisi Girişimi, Irkçılığa ve Milliyetçiliğe DurDe Girişimi (DurDe), İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi, Irkçılık ve Ayrımcılığa Karşı Komisyon, Kültürlerarası Araştırmalar Derneği, Lambdaistanbul LGBTT Dayanışma Derneği, Pembe Hayat LGBTT Dayanışma Derneği, Yunanistan Hayvan Dostları ve Çevre Federasyonu.
Duruşmada "katılan" olarak Eva Aksoy ve vekilleri Av. Ahmet Tamer ile Av. Mustafa Yağcı hazır bulundu. Ergenekon iddianamesi "Kafes Eylem Planı"nda adı "saldırgan” olarak geçen ve davada Eva Aksoy'a yönelik ırkçı hakaret tehditleri nedeniyle yargılanan sanık davaya gelmezken, sanığın vekili duruşmaya katıldı.
Mahkemede söz alan Aksoy'un vekili Av. Ahmet Tamer, "Dava, sanık müdafiinin anlamsız talepleriyle uzatılmak isteniyor. Müvekkilim, adaletin gecikmesi sebebiyle ayrıca mağdur ediliyor. Adaletin gecikmesi, ırkçı insanları cesaretlendiriyor. Çok kısa bir süre zarfında müvekkilimin camları kırıldı, bahçesine 'Ermeni Yalanına Sessiz Kalma' şapkası atıldı ve hala tehditler gelmeye devam ediyor. Müvekkilimin bahçesine şapkayı atan kişi de sanığın eski avukatı. Bir an önce karar verilmesini istiyoruz" diye konuştu.
Ayrıca İnsan Hakları Derneği Bursa Şube Başkanı ve Eva Aksoy'un vekili Av. Mustafa Yağcı ve İstanbul Barosu Avukat Hakları Merkezi Başkan Yardımcısı Av. Ömer Kavili de Eva Aksoy'a destek amacı ile duruşmaya geldi.
Duruşmaya katılmayan sanığın vekili, Aksoy'un vekili Av. Ahmet Tamer'in "şapka tehdidi"ni hatırlatmasının ardından söz alarak "Yapılan bu konuşmaları esefle kınıyorum. Bu konuşulanların dava konusuyla ilgisi yok. Bir önceki celselerdeki taleplerimizi ve söz konusu maillerin müvekkilimin bilgisayarından çıkıp çıkmadığına ilişkin bilirkişi inceleme talebimizi tekrarlıyoruz" dedi.
Sanık vekilinin ardından tekrar söz alan Aksoy'un vekili Av. Ahmet Tamer, "Sanık, evinde kiracı olarak oturan iki polis memurunun, bilgisayarını ödünç aldığında bu mailleri atmış olabileceğini ima etmişti. Ancak soruşturma esnasında verdiği ifadede, sanık, bundan hiçbir şekilde bahsetmiyor. Ayrıca müvekkilime gelen sadece birkaç mail değil, uzun vadeye yayılmış, yıllar boyunca atılmış onlarca mailden bahsediyoruz. Zaten emniyetin bilişim raporunda da söz konusu maillerin sanığın el konulan bilgisayarından çıktığı sabittir" dedi.
Duruşmada, mahkemenin beklediği "sanığın söz konusu mailleri atmış olabileceklerini iddia ettiği polis memurları hakkında Sarıyer İlçe Emniyet Müdürlüğü'nden Van Emniyet Müdürlüğü'ne yazılan yazının hâlâ mahkemeye ulaşmadığını" ifade eden Hakim Ali Murat Soylu, bu polis memurlarının dinlenmesi için ilgili mahkemeye talimat yazılmasına karar vererek duruşmayı 26 Haziran 2012'ye erteledi. Sanık vekilinin talepleri ise bu polis memurlarının "tanık" sıfatıyla dinlenmelerinin ardından değerlendirilecek.
Duruşmada, Aksoy'un vekili Av. Ahmet Tamer ise "Birçok olayda olduğu gibi muhtemelen bu polis memurları da bulunamayacak. Deliller bu kadar sabit olmasına rağmen sanık müdafiinin ilgisiz taleplerini dikkate almak, davayı gereksiz yere uzatacak ve müvekkilimin uğradığı haksız fiilleri sonlandırmayacak, aksine ırkçı insanları teşvik edecek" diye konuştu.
Yeryüzüne Özgürlük Derneği Ayrımcılıkla Mücadele Komisyonu yaptığı basın açıklamasında "Halklar arasındaki kardeşlik bağını budamaya çalışan, toplumu ırkçı söylemlerle provoke etmeye çalışan herkesi protesto etmek için bugün burada toplandık. Eva Aksoy, bu topraklar üzerinde yaşayan milyonlarca insandan sadece biri. Hiçbirimizin seçemediği gibi o da bir etnik kimliğe dahil olarak dünyaya geldi. İsminin Türkçe; kendisinin de Türk olmaması birçok melaneti de beraberinde getirdi, tıpkı bu coğrafyada Türk olmayan birçok halka, insana yaşatılanlar gibi. Bu coğrafyada faşizmin yükselişine, nefret suçlarının artmasına, Sivas Katliamı davasındaki insanlık suçunun tartışılamaz olmasına rağmen verilen "zamanaşımı" kararına benzer hukuksuzluklara, kısacası endişe ile izlediğimiz bu gidişata artık şaşıramıyoruz, ancak öfke ile izliyoruz. Kirli oyunlar dahilinde bir kişinin daha harcanmasına da eskiden olduğu gibi sessiz kalmayacağımızı tekrarlıyoruz. Bizler, yarın cinayetli bir sonun ardından yollara dökülmemek için, bu toplumun "öteki"leri henüz burada ve bizimleyken onlarla yan yana durmaya, desteklenen ama devletçe ve ana akım medya tarafından toplumdan gizlenen hak ihlallerini, ırkçılığı ve halklara yaşatılan zulmü görünür kılmaya ve düştüğümüz yeri yakmaya devam edeceğiz; şu anda bunun için burdayız" dedi.
* Basın bildirisinin tam metnini aşağıda okuyabilirsiniz:
BASINA ve KAMUOYUNA,
Bugün burada, kimimizin tanıdığı, kimimizin ise hiç tanımadığı bir insan ile dayanışmak, bu insanın yıllardır maruz bırakıldığı ırkçı ve nefret dolu hakaret, tehdit ve fiiller karşısında ve onun nezdinde tüm baskı altına alınanların, ırkçı-ayrımcı saldırılara maruz kalanların, yalnız olmadıklarını hissettirmek ve sırf belli bir ırka mensup oldukları için halklara nefret saçmaya insanları teşvik eden zihniyete inat, tüm ayrımcılıkları, ırkçılık ve nefret söylemlerini bir kez daha lanetlemek için toplandık.
Eva Aksoy, bu topraklar üzerinde yaşayan milyonlarca insandan sadece biri. Hiçbirimizin seçemediği gibi o da bir etnik kimliğe dahil olarak dünyaya geldi. İsminin Türkçe; kendisinin de Türk olmaması birçok melaneti de beraberinde getirdi, tıpkı bu coğrafyada Türk olmayan birçok halka, insana yaşatılanlar gibi... Eva Aksoy'a gönderilen hakaret ve tehdit maillerinin bazıları, "Ne Mutlu Türküm Diyene" diye bitiyordu ve "biz, insanları arkadan hançerleyen Ermeni ırkından değiliz" deniliyordu maillerde... Aksoy, yıllar boyunca son derece çirkin ırkçı, faşizan hakaretlere maruz bırakıldı, ölüm tehditleri aldı, kendisine Türkiye'yi terk etmesi emredildi, ikâmetgâhının adresi internette yayınlandı, fiziksel saldırı girişimine maruz kaldı, evine ateş edildi, camları kırıldı, mahallede yapılan kulis çalışmaları ile "Türk düşmanı" olarak damgalandı, tehdit maillerinde geçen "Senin sonun darağacıdır" sözlerini hatırlatırcasına kapısının önüne metrelerce kalın halatlar bırakıldı. Son olarak da Hocalı mitinginden sonra bahçesine, mitingde dağıtılan "Ermeni Yalanına Sessiz Kalma" şapkalarından biri atıldı...
Birazdan görülecek olan ve Eva Aksoy'un "katılan" sıfatıyla yer aldığı, kamuoyunda "Benim Ülkem Sana Dar Gelir" diye bilinen dava, tüm deliller sabit olmasına rağmen 3 yıldır, sanığın ve sanık vekillerinin anlamsız talepleri ile devam ediyor. Eva Aksoy'un bahçesinde bulunan Hocalı "nefret" mitingi şapkasının ise Aksoy ile aynı sokakta oturan ve davada sanık olarak yargılanan kişinin avukatlığını yapan, bir emekli savcı tarafından atıldığı, güvenlik kamera kayıtları ile tespit edildi. Eva Aksoy bu kadar yoğun tehdit altındayken ve tüm bunlar gündelik yaşantısını etkilerken, açık bir tehdit olduğu kolayca anlaşılan bu nefret eylemi hakkında yapılan suç duyurusu ise, daha "millî" gördükleri konularda pek keskin olan savcılarımızın verdiği "takipsizlik kararı" ile sonuçlandı ve dava açılmasına gerek dahi duyulmadı.
Hükûmet ve toplumun egemen kesimleri, Türkiye'de yükselmekte olan ırkçılığın varlığını her ne kadar inkâr etse de ayrımcılığın, faşizmin, yükselen linç, cinayet ve katliam savunuculuğu dalgasının dört bir tarafımızı kuşattığı ve yaygın bir “kültür” haline getirildiği bir coğrafyada ve zamanda yaşıyoruz. Yıllardan beri Eva Aksoy'a yaşatılanlar; geçtiğimiz günlerde Hocalı Katliamı'nı anmak iddiasıyla düzenlenen mitingde faşizme, ırkçılığa, Hrant Dink'in katillerine methiyeler düzülerek, halkların üzerine nefretin kusulması; 2010 yılında Manisa Selendi'de linç edilmek istenen Romanların zorunlu göçe tabi tutulması; 2011'de Tokat'ta, geçtiğimiz hafta da Kütahya'da Kürt işçilerin linç edilmek istenmesi, çadırlarının yakılması; Van depreminin ardından medyada hakim olan nefret söylemleri, Van'da görev yapan polis memurlarının depremzedelere sarfettiği ırkçı söylemler; yılbaşından önce de savaş uçakları ile bombalanan 34 Kürt vatandaşın katledilmesinin ardından gelen nefret söylemleri ve "kaçakçı mı, terörist mi" tartışmaları ile gölgelenen katliam karşısında oluşan tepkisizlik, Newroz'da Zeytinburnu'nda ve Suriçi'nde toplanan ırkçı-faşist grupların, polis saldırısından kaçan onlarca insanı bıçaklaması ve linç girişimleri, attıkları “Hepiniz Ermenisiniz, hepiniz piçsiniz” sloganları ve daha sayamadığımız birçok elim hadise, insanlık ayıbı olan bu suçların ısrarla devlet tarafından görülmek istenmemesi, yükselen ve desteklenen ırkçılık dalgasının apaçık birer kanıtı...
Yine tüm bu nefret suçlarını teşvik eden zihniyetin, çok yakın tarihlerde bu memlekette ne gibi cinayetlere, katliamlara neden olduğunu, halklar arasındaki kardeşlik bağını nasıl budamaya çalıştığını da biliyoruz: 1915'te bütün Anadolu'da, 1914'den 1923'e Karadeniz'de ve Ege'de, 1926'dan 1930'a Ağrı'da, 1934'te Trakya'da, 1938'de Dersim'de, 1955'te İstanbul'da, 1978'de Maraş'ta, 1980'de Çorum'da, 1993'te Sivas'ta, tam 5 yıl önce de Agos'un önünde, aramıza sokulmuş sahte düşmanlığa kananlar "ötekiler"i kırıp geçirirken, çeşitli iktidar odakları egemenliklerini daim kılacak bu kanlı senaryoları kuytu köşelerinden sevinerek izliyordu yine. Tıpkı 1864'te Rusya'da Çerkesler; 1. Dünya Savaşı'nda dünyanın dört bir yanında devletler tarafından harcanan halklar; 2. Dünya Savaşı'nda Yahudiler, Romanlar ve eşcinseller; 1988'de Halepçe'de Kürtler; 1993'te Hocalı'da Türkler; 1995'te Srebrenitsa'da Boşnakların ve daha birçok yerde birçok halkın, bizzat devletlerce, egemen halkın da desteğiyle kırıma uğratılmasında olduğu gibi... 1993'de de Almanya Solingen'de Neo-Naziler, Türklerin yaşadığı bir apartmanı ateşe vermişti. Bugüne hiç de uzak olmayan bu tarihlerde halklara reva görülen tarifsiz acıların, katliamların ve felaketlerin altında yatan tek bir sebep olduğunu görüyoruz: Devletler, kimi zaman bir avuç toprak kimi zaman da sadece gündem değiştirmek uğruna, belli bir ırkı yücelterek, diğer ırkları yok sayarak, inkâr ve imha ederek, belli bir ayrımcılığı temel alarak kendisini var ediyor, halklar ise devletlerin iktidar oyunlarıyla tarihte ve günümüzde birbirine düşman ediliyor.
Bu kirli oyuna gelmeyen, hak ve özgürlüklerin asla esnetilemeyeceğini düşünen bireyler olarak, bu ülkede sayıları hiç de azımsanmayacak olan, "halkların kardeşliği"nin ne olduğunu asla anlayamayacak kadar sabit fikirli ve bu şiarı vatan hainliği ile tanımlayan dar görüşlü bir güruha; dilleri, türküleri yasaklayan, asimilasyon için farklı kültürlerin mimarî eserlerini dahi yok edebilecek kadar sistemli bir imha politikasını güdebilen bu zihniyete inat, hangi ırka mensup olunursa olunsun, nerede yaşanmış olursa olsun linçlerde, cinayetlerde, katliamlarda, soykırımlarda her zaman "Yaşasın Halkların Kardeşliği" diye haykırdık ve haykıracağız.
Bu coğrafyada faşizmin yükselişine, nefret suçlarının artmasına, Sivas Katliamı davasındaki insanlık suçunun tartışılamaz olmasına rağmen verilen "zamanaşımı" kararına benzer hukuksuzluklara, kısacası endişe ile izlediğimiz bu gidişata artık şaşıramıyoruz, ancak öfke ile izliyoruz. Kirli oyunlar dahilinde bir kişinin daha harcanmasına da eskiden olduğu gibi sessiz kalmayacağımızı tekrarlıyoruz. Bizler, yarın hiç dilemediğimiz ve deli gibi korktuğumuz kem bir sonun ardından yollara dökülmemek için, egemen toplumun "öteki"leri henüz burada ve bizimleyken onlarla yan yana durmaya, dayanışmaya ve insanları aşağılayan, katleden, soykırıma uğratan faşizm ve ayrımcılık illeti bu coğrafyadan sökülüp atılana dek mücadele etmeye devam edeceğiz.
BU ÜLKE HALKLARA DEĞİL, IRKÇILIĞA DAR GELSİN!
Adalet Yoksa Barış da Yok!
Yeryüzüne Özgürlük Derneği Ayrımcılıkla Mücadele Komisyonu
İMZACILAR:
- Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği
- Düşünce Suçu(!?)na Karşı Girişim
- Göçmen Dayanışma Ağı (GDA)
- Güvercinler Meclisi Girişimi
- Irkçılığa ve Milliyetçiliğe DurDe Girişimi (DurDe)
- İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi, Irkçılık ve Ayrımcılığa Karşı Komisyon
- Kültürlerarası Araştırmalar Derneği
- Lambdaistanbul LGBTT Dayanışma Derneği
- Pembe Hayat LGBTT Dayanışma Derneği
- Yunanistan Hayvan Dostları ve Çevre Federasyonu