31 Ekim 2014 Cuma

30 Madencinin Öldüğü Davada 5-10 Yıllık Ceza Verildi

Zonguldak’ta 2010'da 30 işçinin öldüğü maden cinayetinde aralarında üç Türkiye Taş Kömürü Kurumu (TTK) yöneticisinin de olduğu beş kişiye 5 ila 10 yıla arasında ceza verildi.


Zonguldak’ta 2010'da 30 işçinin öldüğü maden cinayetinde beş kişiye 5 ila 10 yıla arasında ceza verildi.

17 Mayıs 2010'de Türkiye Taş Kömürü Kurumu (TTK) Karadon Müessesesi maden ocağında meydana gelen grizu patlamasında 30 kişinin öldüğü dava sonuçlandı.

Zonguldak 2. Ağır Ceza Mahkemesi, 16. duruşmada, tutuksuz yargılanan 28 sanıktan taşeron forma Yapı-Tek ortağı Halim Köse ile Yapı-Tek Proje Sorumlusu Kadir İpek'e 10'ar, dönemin Karadon Müessese Müdürü şu anki TTK Genel Müdür Yardımcısı İsmail Güner'e 6 yıl 3 ay, Karadon Müessese Müdür Yardımcısı Yusuf Ünlütürk ile TTK İnşaat Emlak Daire Başkanı Mustafa Küçük'e de 5'er yıl hapis cezası verildi.

Mahkeme, hapis cezası alan beş sanığa yurt dışına çıkma yasağı getirirken, adli kontrol şartı uygulanmasını kararlaştırdı. Diğer sanıkların ise beraatlerine karar verildi.

* Bu haberi ajanslardan derlenmiştir.

Kaynak: Bianet

Adli Tıp, Hasta Mahpusun Tahliye Başvurusunu “Kalbi Çalışıyor” Diye Reddetti

Adli Tıp Kurumu, Tıp Fakültesi raporunda “kalp krizi geçirdi, tekrar geçirebilir, tahliye edilmeli” yazan hasta mahpus Abdullah Kalay’ın tahliye amaçlı başvurusunu “kalbi çalışıyor” diye reddetti. Kalay’ın kalp muayenesi kardiyoloji uzmanı olmadan yapıldı.


“Başta tüm sağlık kuruluşları olmak üzere aydın, yazar, sanatçılar, insan hakları kuruluşları, kısaca duyarlı olan herkesin sessiz kalmamalarını istiyorum. Bizi hapishanelerde öldürmelerine izin vermeyin.”

Adli Tıp Kurumu’na başvurusu “kalbi çalışıyor” denilerek reddedilen kalp hastası mahpus Abdullah Kalay, Kocaeli 2 No'lu F Tipi Cezaevi’nden yazdığı mektupta böyle seslendi.

Tıp Fakültesi: Tekrar kriz geçirebilir

Hapse girmeden önce İzmit’te esnaflık yapan 47 yaşındaki Abdullah Kalay kalp krizi geçirdiğinde, hapishanede doktor olmadığı için kendisine saatlerce müdahale edilemedi. Son anda gelen iki tekniker hastaneye sevk edilmesini tavsiye edince ölmekten kurtuldu. Kalp krizinden iki saat sonra muayene olabildi. Wernicke Korsakoff hastası da olan Kalay’ın kalbi şimdi yüzde 35 oranında çalışıyor.

Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi Adli Tıp Ana Bilim Dalı heyeti, 30 Aralık 2013 tarihli raporunda Kalay’ın tahliye edilmesi gerektiğini söyledi: “Özgeçmişinde kalp krizi öyküsü bulunan ve halen kroner arter hastalığı, angına pektoris ve kalp yetmezliği tanıları olan hastanın mevcut rahatsızlıkları dikkate alındığında cezaevi gibi kapalı, kalabalık, enfeksiyon riski ve stres yükünün fazla olduğu, hem kalp yetmezliği, hem de kroner arter hastalığı açısından uygun diyet ve çevresel koşulların olmadığı ortamlarda bulunmasının tekrar kalp krizi geçirmesine, kroner arter hastalığının ilerlemeye kalp yetmezliğinde alevlenmeye neden olabileceği gibi böyle bir durumda da cezaevi koşullarında müdahale edilmesinin beklenmediği…”

Kardiyolog olmadan kalp muayenesi

Kalay Adli Tıp Kurumu’na sevk edildi. Adli Tıp 3. İhtisas Dairesi ise 24 Ocak 2014’te verdiği raporla, Kalay’ın cezaevinde kalabileceğini ifade etti. Bu rapor, kardiyolog muayenesi olmadan düzenlendi.

Kalay’ın avukatı hem Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Kurulu raporu dikkate alınmadığı hem de kalp muayenesinin kardiyolog olmadan yapıldığı gerekçeleriyle bu rapora itiraz etti.  İtirazda, “3. İhtisas Dairesinin düzenlediği beş kişilik bilirkişi heyetinde kardiyoloji uzmanının görüşü ve imzası olmak zorundaydı” dendi.

Stetoskopla “heyet muayenesi”

İtiraz üzerine cezaevi idaresi Kalay’ı 9 Temmuz 2014’te yeniden İstanbul Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Kurulu’na sevk etti.

Kalay olanları şöyle anlattı: “Bir doktor stetoskopla kalbimi dinleyip ‘hasta taşikardik, akciğer sesleri normal değil’ diyerek muayenesini sonlandırdı, beni dışarı çıkardılar. Beş dakika sonra da hiçbir işlem yapmadan gidebilirsiniz dediler.”

Stetoskopla yapılan muayene sonucundaki rapora, “tansiyon 140-90, nabız 138, kalp sesleri düzensiz, hasta taşikardik idi, kalbi çalışıyor!” yazıldı. Kalay da 23 Ekim’deki mektubunda “ATK stetoskopla kalp yetmezliği olup olmadığının tespitini yaptı” diye yazdı.

“İçerisi” ile “dışarısı” aynı!

Rapor, cezaevi koşullarının “dışarısıyla” aynı olduğunu da iddia etti:

“Tanımlı kardiyak patolojileri olan kişinin bundan sonraki süreçte hastalığına bağlı komplikasyon gelişme riskinin cezaevi koşulları ile dışında aynı olduğu, farklı olduğuna ait tıbbi delillerin bulunmadığı…”

Adli Tıp Genel Kurulu da 3. İhtisas Dairesinin verdiği kararları ve hazırladığı mütalaayı olduğu gibi onayladı. Kalay’ın avukatının itiraz dilekçesi dikkate alınmadı.

Kaynak: Bianet

Topbaş İnşaata, Nöbettekiler Direnişe Devam Diyor

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Topbaş Validebağ’daki cami ile yürütmeyi durdurma kararının kaldırıldığı açıklamasına nöbettekilerden “Validebağ’da hukuk iptal, direnişe devam” cevabı geldi.


İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş dün akşam yaptığı açıklamada Validebağ Korusu girişindeki cami ile ilgili yürütmeyi durdurma kararının, yaptıkları itiraz üzerine İstanbul 7. İdare Mahkemesi tarafından kaldırıldığını söyledi.

Validebağ’da mücadeleyi sürdüren İstanbul Kent Savunması ve Kuzey Ormanları Savunması ise yaptıkları ortak açıklamada “Validebağ’da hukuk iptal, direnişe devam” diyerek herkesi 2 Kasım Pazar günü saat 17.00’da Validebağ nöbetine katılma çağrısı yaptı.

Mahkeme süreci

Validebağ’daki cami ile ilgili mahallenin mücadelesi sonucu 22 Ekim’de İstanbul 7. İdare Mahkemesi iki davayla ilgili yürütmeyi durdurdu.

Karara rağmen devam eden inşaata karşı nöbet tutanlar, polis saldırısı ve gözaltılar ile karşılaştı.

İstanbul Kent Savunması ve Kuzey Ormanları Savunması, yetkililerin yürütmeyi durdurma kararını 21 Ekim-29 Ekim tarihleri arasındaki sekiz gün boyunca “elimize ulaşmadı; böyle bir karar yok; mahkeme kararı o alanla ilgili değil; o alan bu alan değil” gibi türlü gerekçelerle yok saydığını söyledi.

29 Ekim Perşembe günü Üsküdar Belediyesi yetkilileri mahkeme kararına uyacağını söyledi. 30 Ekim akşamı ise Topbaş’ın yürütmeyi durdurmanın iptal edildiğini duyurdu.

Ortak açıklamada bu durum şöyle yanıtlandı:

"Dün Üsküdar Belediye Başkanı'nın günlerdir yok saydığı yürütmeyi durdurma kararına uyacağını söylemesi nasıl suçun itirafı ise, bugün İBB Başkanı'nın olmadığı söylenen mahkeme kararının iptal edildiğini söylemesi de aynı suçun yeniden itirafıdır. "

Topbaş: Koruları korumaya özen gösterdik

Topbaş'cami ile ilgili alanın koruyla ilgisi olmadığını söyledi. Açıklamasında su satırlar öne çıktı:

"Validebağ korusu denilince bir koruyla ilgili müdahale var. Farklı uygulama olacak algısı İBB olarak bize gelen koruları hep korumayı, İstanbulluların kullanımına açmaya özen gösterdik... Cami polemiğinin başlaması ayrıca bizi rahatsız edicidir. Bu konuda destek verenler, vermeyenler şeklinde ayrışma rahatsızlık vericidir. Erken davranma, bilgisizlik, gerçekten irdelenmiş olsaydı bu boyutlara gelmezdi ve sürtüşmenin gündeme düşmesini görmezdik"

"Bin 200 metrekarelik alan, Üsküdar Belediyesi mülkiyetine tescilini sağladı. İlçe müftülüğü talep üzerine camiye ihtiyaç, 300 metrekarelik mahalle mescididir. Bize yapılan talep üzerine biz bu bölgeyle ilgili bir plan tadilatına girdik, dini tesis alanı olarak plan değişikliğine yapılan itiraz yürütmenin durdurulması kararı geldi.

"İlçe belediyesi açıklamalarını ortamı takip ettik. Bu konuda itirazı olanlarla son mutabakat yargının vereceği karar, plana sahip çıkma adına yürütmeyi durdurmanın kaldırılmasına itirazımız oldu. İdare Mahkemesi tarafından kaldırılan beş binlik planımız geçerli yapıyı, mahkeme kararı vereceği sonuca göre beraberce yapabileceğiz. Mahkeme kararına yargının verdiği kararlara uymak zorundayız. Verdiğimiz belgelerle mahkeme bunun kararın iptaline karar verdi. "

“Meşruiyetimizi dayanışma mesajlarından alıyoruz”

İstanbul Kent Savunması ve Kuzey Ormanları Savunması, mahalle sakinleri ve Validebağ Gönüllüleri ile mücadeleye devam ettiklerini duyurdu:

“Bütün bunların amacı açıktır: Günlerdir en temel haklarını kullanan yurttaşları darp ederek, gözaltına alarak, araçlarını çekerek, plastik mermi ve biber gazıyla saldırarak direnişi geriletemeyenler, bu kez mahalle sakinlerine yönelik oyalamalarla ve hukuku tam anlamıyla oyuncakları haline getirerek, Validebağ nöbetinin meşruiyetini kırmaya ve yeni bir saldırının önünü açmaya çalışmaktadırlar. Bütün bu yalanlar ve soytarılıklar, iktidarın yaşamı savunmayı suç,  yaşam savunucularını suçlu haline getirmeyi amaçlayan yeni güvenlik rejiminde hukukun anlamını ortaya koymaktadır.

“Validebağ nöbetinde son bir haftadır yürütmeyi durdurma kararına uyulması gibi basit bir talep öne çıkmış olsa da, Validebağ direnişinin meşruiyet kaynağı iktidarın ve sermayenin oyuncağı haline gelmiş olan bir ‘hukukun’ kuralları değil, yurttaşların vazgeçilmez doğayı ve kenti savunma haklarıyla sokaktaki varlıklarıdır. Validebağ direnişi meşruiyetini oyuncak haline getirilmiş mahkemelerin bir kaybolup bir bulunan kararlarından değil, Soma Yırca köylüsünün zeytin nöbetinden gönderdiği dayanışma mesajlarından almaktadır. “

Kaynak: Bianet

* Validebağ'da yapılaşmaya karşı verilen mücadelenin tarihi için: Validebağ, Bir Uzun Mücadele

Isparta'da Mevsimlik İşçiler Yolda Öldü; Bu Yıl 289 İşçi, Sadece Trafik ve Servis Kazasında Öldü

Isparta'nın Yalvaç ilçesi yakınlarında mevsimlik işçileri taşıyan minibüs şarampole yuvarlandı. 16 kişi öldü, 29 kişi yaralandı.


Olay saat 07.15 sıralarında Yalvaç'ın Balkonak Köyü'ne 2 kilometre uzaklıktaki meydana geldi. 45 kişi olduğu söylenen minibüste bulunanların Gelendost ilçesine elma toplamaya giden kadın işçiler olduğu belirtiliyor. Olay yerine ambulans ve itfaiye ekipleri sevk edildi. Yaralılar çevredeki hastanelere kaldırıldı.

20-30 kişi alan midibüste 45 kişi taşınıyordu. Eski model midibüsün yük fazlalığından dolayı freninin patlaması sonucu kontrolden çıktığı belirtildi.

Yalvaç Kaymakamı Ahmet Altıntaş, minibüsün ilk belirlemelere göre freninin boşalması sonucu yol kenarında istinat duvarına çarpıp yan yattığını belirtti.

İşçi Sağlığı ve İş Meclisi'nin raporlarına göre, 2014'ün ilk dokuz ayında 289 işçi, 2013'te ise 433 işçi trafik ve servis kazasında öldü.

İş cinayetlerinin büyük bir bölümü trafik ve servis kazalarında yaşanıyor.

İşçi Sağlığı ve İş Meclisi'nin raporlarına göre, 2013 yılında hayatın kaybeden 1235 işçiden 433'ü trafik ve servis kazasında öldü.

2014'te trafikte her 100 ölümden 22'si

Yine bu seneki raporlara baktığımızda 2014 yılının ilk dokuz ayında ölen 1314 işçiden 289'u işçi trafik ve servis kazasında öldü.

Son beş ayda trafik/servis kazasında ölenlerin sayısı şöyle: Eylülde 28 işçi, Ağustosta 48 işçi, Temmuzda 33 işçi, Haziranda 30, Mayısta 29 işçi.

Bu rakamların içinde mevsimlik tarım işçileri büyük bir yer tutuyor. Mayıs ve ekim ayları arasında memleketlerinden çalışacakları yere giden işçiler genelde çok kalabalık binmek zorunda kaldıkları araçlarda trafik kazası geçirerek hayatını kaybediyor.

Bunun yanında işçiler, kendilerini taşıyan servis minibüslerinde de trafik kazasında ölebiliyor.

Kaynak: Bianet

YARIN: Kobanê için ayağa kalk!

1 Kasım Dünya Kobanê Günü ilan edildi. Latin Amerika'dan Avustralya’ya dünyanın tüm ülkelerinde halklar, IŞİD kuşatması altındaki Kobanê için yarın sokağa çıkacak, direnişe destek verecek.


1 Kasım Dünya Kobanê Günü. Latin Amerika'dan Avustralya’ya dünyanın tüm ülkelerinde halklar, katliamcı IŞİD çetesinin saldırılarını sürdürdüğü Kobanê için yarın sokağa çıkacak. Onlarca ülkede yapılacak eylemlerle Kobanê direnişine destek verilecek.

Aralarında Adolfo Perez Esquivel, Noam Chomsky ve Desmond Tutu'nun da bulunduğu dünyaca ünlü yazar, filozof ve aydınların çağrısıyla binlerce kentte yapılacak 1 Kasım eylemlerine yüzbinlerce kişinin katılması bekleniyor.

Başta Avrupa ülkeleri olmak üzere Amerika, Afrika ve Asya kıtalarında onlarca ülkede Kobanê için yapılacak etkinlikler öncesinde seferberlik çağrıları yapılırken, Türkiye ve Kuzey Kürdistan'da onlarca kentte eylemler yapılacak.

İstanbul Kobanê Dayanışması bileşenleri, Suruç sınır hattında devam eden halk nöbetine destek vermek amacıyla bugün otobüslerle yola çıkarken, İstanbul'da yarın saat 14.00'te Taksim Tünel'de toplanılarak Galatasaray'a kitlesel yürüyüş gerçekleştirilecek.

Ankara Kobanê Dayanışması bileşenleri, saat 14:00 de Olgunlar Sokak'ta bulunan Madenci Anıtı önünde toplanarak Yüksel Caddesine yürüyüş yapacağını duyurdu. Adana'da ise Kobanê Dayanışması saat 14.00'te 5 Ocak Meydanı'nda toplanarak, İnönü Parkı'na yürüyüş gerçekleştirecek.

Kaynak: ETHA

30 Ekim 2014 Perşembe

Ermenek Madeninde 48 Saat

Ermenek’teki su baskının yaşandığı madende kalan 18 işçinin kurtarılma çalışmaları devam ederken, iş arkadaşlarının ve ailelerinin bekleyişi sürüyor.


Karaman'ın Ermenek ilçesindeki Has Şeker Madenciliğe ait  bir kömür ocağındaki su baskının üzerinden iki gün geçti.

Madende kalan 18 işçiye henüz ulaşılamadı. Madencilerin iş arkadaşlarının ve ailelerinin bekleyişi sürüyor.

Madendeki su baskını 28 Ekim günü saat 12.15 sularında yaşandı.

26 kişinin olduğu galeride sekiz işçi dışarı çıkarken 18 işçi içeride mahsur kaldı. İlerleyen saatlerde 18 işçinin isimleri şöyle açıklandı: Osman Çoksöyler, Hüsnü Çolak, Ali Haznedar, Kerim Haznedar, Mehmet Tokat, Hüseyin Çolak, İsa Gözbaşı, Bahri Üzer, Kamil Yaman, Tezcan Gökçe, Uğur İlhan, Hüseyin Gültekin, İsmail Gürses, Mehmet Baha, Mehmet Özcan, Hasan Tuncer, Recep Çiloğlu, Ömer Cansu.

28 Ekim günü Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız ve Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Lütfi Elvan ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik madene giderek kurtarma ekiplerinden çalışmalar hakkında bilgi aldı.

Bakan Yıldız gece yaptığı açıklamada madenin denetimine ilişkin şunları söyledi:

"Bu yıl ocak şubat ve haziran aylarında iki kez denetlendi. Haziran ayında yapılan denetimlerde sekiz eksik bulunmuş. Bu sekiz eksiğe karşılık da yasadaki müeyyideler uygulanmış. Kapatmayı gerektiren eksikler değil bunlar ama idari para cezası uygulamışız. İş yeri sahibine bizzat tutanak imzalatılarak bunların bir an önce tamamlanması aksi takdirde gerekli işlemlerin yapılacağına ilişkin uyarılarda bulunulmuş. Tanınan süre içinde eksiklikleri giderdiler ve takribi üç ay sonra tekrar işletmeye açılmıştır."

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Başbakan Ahmet Davutoğlu da 29 Ekim Çarşamba günü madene gitti.

Cumhurbaşkanı ve Başbakanla birlikte alanı çok sayıda polis geldi, bu sırada çalışmaların durduğu öne sürüldü, madencilerin yakınları bu duruma tepkilerini dile getirdi.

Erdoğan açıklamasında işvereni suçladı:

"Soma olayından sonra çok daha farklı şekilde ele alınmasına yönelik bir dizi yasal düzenleme yaptık. Bu yasal düzenlemeyle birlikte buralarda çalışan işçilerimize çok daha farklı imkanlar getirdik. Fakat bunu hazmeden veya hazmedemeyen işverenler var. İşverenlerin bunları hazmedemeyişi ne yazık ki bazı sıkıntıları doğuracağı belliydi."

Davutoğlu da adli soruşturmanın başladığını söyledi:

"Su boşaltıldığı zaman herhangi bir ihmal varsa kesinlikle bunun hesabı sorulacaktır. Şu anki hedefimiz kardeşlerimze ulaşmak. Onlara ulaştığımızda her türlü detaylar incelenecek bizzat ben takip edeceğim.

"Herhangi bir ihmal yoksa alınması gereken tedbirler tesbit edilecek ve her türlü önlem alınacak. Madenlerimizin süratla kontrolden geçmesi lazım. Hiç bir şekilde hiç bir imtiyaz yada ayrımcılık olmaksızın sonuçlar ortaya çıkarılacak ve herhangi bir cezai durum ya da hukuk çerçevesinde yapılacaklar ortaya koyulacak."

48 saat geride kalırken, madendeki suyu boşaltma çalışmaları devam ediyor. Maden işçilerinin ve ailelerinin bekleyişi sürüyor.

Kaynak: Bianet

* Fotoğrafları ile birlikte habere ulaşmak için tıklayın.

İLGİLİ HABERLER:

Karaman Madeninde Su Eski İmalathaneden mi Geldi?

Maden Mühendisi Torun, Karaman madeninde yaşanan su baskının, su biriken eski imalathaneye çok yakın mesafede çalışması nedeniyle olabileceğini söyledi. 

Yıldız: Karaman Madeni'nde Su Seviyesi Azalmaya Başladı
18 işçinin mahsur kaldığı Karaman'daki madende 21 saatin ardından su seviyesi azalmaya başladı. 

Kurtulan İşçi: Eskiden Yemekleri Dışarıda Yerdik
Ermenek'teki madenden kurtulan Kerim Pınarlı, eskiden yemeği dışarıda yediklerini torba yasadan sonra ise içeride yemek zorunda kaldıklarını söyledi.

Maden Cinayetlerinin Yüzde 99’u Özel Madenlerde Yaşandı
İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi, 29 Ekim itibarıyla 2014 yılında madenlerde en az 354 işçi yaşamını yitirdiğini açıkladı.

"Ermenek HES'i Madenlerdeki Su Riskini İki Katına Çıkardı"
Hidrolog Tahir Öngür, madenin 5 kilometre ötesinde yapılan Ermenek Baraj ve HES'in yeraltı suyu ile ilgili sıkıntıyı iki katına çıkardığını, işletmenin de buna önlem almadığını belirtti.

"Karaman'da Madenler Yeraltı Sularını Tüketiyor"
Doç. Dr. Erhan Akça, her yere açılan taş ve kömür ocakları nedeniyle buğday ambarı olarak bilinen Konya Karaman kapalı havzasının yeraltı sularının tükendiğine dikkat çekti.

Maden Mühendisi Torun: Maden İşleri Genel Müdürlüğü Eski İmalatı Plana İşlememiş
Eski Maden Mühendisleri Başkanı Mehmet Torun, "Maden İşleri Genel Müdürlüğü, burada 2000'li yıllarda çalışan maden firmasının su biriken ve kazaya neden olan eski imalatı plana işlememiş. İşveren de kontrol etmemiş" dedi.

Erdoğan Maden İşverenlerini Suçladı
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Başbakan Davutoğlu ile birlikte Karaman'ın Ermenek İlçesi'nde 18 madencinin mahsur kaldığı madende incelemelerde bulundu. Açıklamasında işverenleri suçladı.

Maden Şirketinden Açıklama
Ermenek’teki ocağının işletmecisi Has Şekerler Madencilik Limited Şirketi yaptığı açıklamada, tüm tedbirlerin alındığını söz belirterek "Doğal bir afetten bahsediliyor" dedi.

"Maden Mühendisleri İş Kaybetme Korkusuyla Sorunları Odaya İletemiyor"
Eski Maden Mühendisleri Odası Başkanı Torun, odaların madenlerdeki sıkıntılardan haberdar edilmediğini ve denetim raporlarına ulaşamadığını belirterek denetim yetkileri olması gerektiğini belirtti.

Enerji Bakanı Yıldız: Doğal Afet Demek Olayı Geçiştirmektir
Enerji Bakanı Taner Yıldız, Karaman Ermenek'teki maden işletmesinin 18 işçinin mahsur kalmasının "doğal afet” olarak değerlendirmesine "Bu bir afet filan değil. Maden işletmesi kusura bakmasın" diye tepki gösterdi.

ÇHD’li Avukatların Telefonlarına “Gezi” Takibi

İstanbul Cumhuriyet Savcılığı ÇHD yöneticisi ve üyesi avukatların telefonlarının 2013’te dinlendiğini, sadece “gaz atıldığına dair” konuşmaların tespit edildiğini ifade ederek, “örgüt üyeliği” soruşturmasından takipsizlik verdi.


Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) yöneticileri ile üyelerinin telefonları Gezi direnişi döneminde dinlendi. İstanbul Cumhuriyet Savcısı Fuzuli Aydoğdu’nun verdiği takipsizlik kararıyla ortaya çıkan dinleme kararında, 11 avukatın telefonlarının “örgüt üyesi olmak ve örgüt adına eylem ve faaliyetlerde bulunmak” şüphesiyle dinlendiği ifade edildi.

Telefonu dinlenip haklarında takipsizlik verilen avukatlar şöyle: ÇHD İstanbul Şubesi Başkanı Güray Dağ, ÇHD İstanbul Şubesi Yönetim Kurulu üyeleri Gülvin Aydın, Süleyman Gökten, Aycan Çiçek, Ankara Şubesi Yönetim Kurulu üyesi Evrim Deniz Karatana ile üyeler Diren Yeşil, Engin Gökoğlu, Zeycan Balcı Şimşek, Efkan Bolaç, Ali Şafak, İlknur Alcan.

“Gaza maruz kalmışlar”

Savcı Aydoğdu, suç tarihinin 2013, suç yerinin ise İstanbul olarak göründüğü 13 Ekim tarihli takipsizlik kararında şunları yazdı:

“Şüpheliler hakkında terör örgütü üyesi olmak ve örgüt adına eylem ve faaliyetlerde bulunmak nedenleri ile soruşturma başlatıldığı, şüphelilerin suçlarını tespit amacıyla mahkeme kararı ile telefonlarının dinlendiği, şüphelilerin telefon konuşmalarında şüphelilerin karşılıklı olarak polisin gaz atmasından bahsedildiği, kendilerinin gaza maruz kaldıklarından bahsedildiği tespit edilmiş ise de bu olayın nerede yapıldığına ilişkin kişilerin kendi aralarındaki görüşmelerden başka delil elde edilemediği, tapelerde geçen konuşmaların da sadece bu haliyle 2911 Sayılı yasaya muhalefet suçunu oluşturabileceği, bu hususta da sadece bu konuşmalardan başka 2911 Sayılı yasaya muhalefet edildiğine ilişkin delil elde edilemediği, şüphelilerin dosyamızda yapılan soruşturmada, yaptıkları görüşmelerden terör örgütü üyesi olduklarına dair haklarında dava açmayı gerektirir nitelik ve yeterlilikte delil elde edilemediği anlaşıldığından; olay ile ilgili olarak delil yokluğu nedeniyle kovuşturmaya yer olmadığına…”

Savcı Aydoğdu, tapelerin yer aldığı CD’lerin de imha edilmesine karar verdi.

Kaynak: Bianet

İSTANBUL KENT SAVUNMASI: Validebağ'da Uzlaşma Yok, Belediye Geri Adım Attı

İstanbul Kent Savunması’nın Validebağ Korusu’nun girişine yapılmak istenen camiyle ilgili yaptığı açıklamada inşaatın durdurulması, iş makinelerinin alandan çekilmesi ve mahalledeki polis ablukasının kaldırılması istendi.


İstanbul Kent Savunması Validebağ Korusu’nun girişine yapılmak istenen camiyle ilgili olarak bir uzlaşma olmadığını, Üsküdar Belediyesi’nin mahkeme kararına uyacağını söylemek zorunda kaldığını açıkladı.

“Ortak savunmamız sayesindedir ki, günlerdir mahkeme kararlarını uygulamayarak ve karara uyulmasını isteyen yurttaşlara karşı şiddete başvurmaktan kaçınmayarak suç işleyen Üsküdar Belediye Başkanı Hilmi Türkmen, direnişin dokuzuncu gününde mahkeme kararına uyacağını nihayet söylemek zorunda kalmıştır.

“Ancak bu ne bir uzlaşma, ne de bir lütuftur: Belediye başkanı bu sözleriyle günlerdir açıkça suç işlediğini itiraf etmektedir.

“Ancak hala yürütmenin durdurulması kararına itiraz edildiğini söyleyerek, Validebağ Korusu’nun 1. derecede SİT alanı olduğu gerçeğini gözden gizlemeye; yanıltıcı ifadelerle yeni hukuksuzluklara kapı aralamaya çalışmaktadır.”

“Nöbetteyiz, bekliyoruz”

Açıklamada mahkeme kararına uyulması, inşaatın durdurulması, iş makinelerinin alandan çekilmesi ve polislerin mahalleyi terk etmesi de istendi.

“Bizler mahalle sakinleri ve İstanbul’un dört bir yanından gelen yaşam savunucuları olarak nöbetteyiz, bekliyoruz.

“Validebağ Korusu’na yönelik bütün rant ve yağma planlarına son verilmelidir.

“Validebağ Korusu’nu yağmaya açmayı amaçlayan kaçak inşaat durdurulmalı, mahallede devam eden polis kuşatması kaldırılmalıdır.”

Medyanın dili

İstanbul Kent Savunması’nın açıklamasında basında çıkan haberlerin arasındaki farklar da vurgulandı. Gazetelerde yer alan ifadelerin İnşaat alanında nöbet bekleyenleri mahalle sakinleri ve dışarıdan gelenler olarak bölmeye çalıştığı dile getirildi.

“Bugün yapıldığı belirtilen toplantıya haberdekinin aksine Validebağ Gönüllüleri katılmamıştır.

“Haberin Radikal’deki versiyonunda yer alan ‘Tarafların, mahalleye dışarıdan eylemcilerin gelmesi üzerine masaya oturdukları belirtildi’ ve Milliyet’teki versiyonunda yer alan ‘… arsanın çevresinde bir grubun bekleyişi ise devam ediyor’ ifadeleri Validebağ direnişçilerini ‘mahalle sakinleri/dışarıdan gelenler’ biçiminde bölmeye yönelik kasıtlı bir ifadedir ve gerçeği yansıtmamaktadır.

Korunun parçası

“Nöbetin ilk gününden beri ifade ettiğimiz gibi, üzerinde cami yapılmak istenen ve bir ‘’mezbelelik’ veya ‘arsa’ olmayıp üzerindeki erik ağaçlarıyla Validebağ korusunun bir parçasını oluşturan alan, tüm İstanbulluların ortak, kamusal varlığıdır.

“Bu alanın savunulması Validebağ korusunun tamamının, Üsküdar’ın ve İstanbul’un yağmaya karşı savunulmasıdır; nöbete İstanbul’un dört bir köşesinden destek veren yurttaşlar en temel haklarımızdan biri olan doğayı koruma hakkını kullanmaktadır.”

Kaynak: Bianet

Dink Sanıkları "Suç Örgütü"nden Yeniden Yargılanacak

Mahkeme, Dink davasında Yargıtay kararına uymaya, Samast dosyasını ana davayla birleştirmeye karar verdi. Sanıklar 8 yıl sonra "örgüt üyeliği''nden yeniden yargılanacak.


İstanbul 5. Ağır Ceza Mahkemesi, Agos gazetesi eski Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink'in 19 Ocak 2007’de öldürülmesiyle ilgili davada, Yargıtay’ın "suç işlemek amacıyla kurulan bir örgüte üye olmaktan yargılanmalılar” tespitiyle verdiği bozma kararına uymaya karar verdi. Mahkeme ayrıca çocuk mahkemesinde görülen Dink'i vuran Ogün Samast'ın davasının ana davaylka birleştirilmesine hükmetti.

Bu durumda, davadan sanıklar Ceza Kanunu’nun 220. maddesinde tanımı yapılan "suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olmak" suçundan yeniden yargılanacak.

Bugün görülen duruşmaya Dink ailesi avukatlarının yanı sıra  Erhan Tuncel’in avukatı Erdoğan Soruklu, Ersin Yolcu ve Ahmet İskender’in avukatı Feyzullah Şama ile Yasin Hayal’in avukatı  Fatma Aydoğan da katıldı.

Bakırcıoğlu: Albay Öz cinayetten haberdardı

Yargıtay 9. Dairesi’nin bozma kararının kabul edildiği duruşmada Dink ailesi avukatlarından Hakan Bakırcıoğlu, mahkemenin daha önce Yargıtay’ın kararına ilişkin henüz hüküm vermedikleri gerekçesiyle, Trabzon 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülmekte olan Jandarma Komutanı Albay Ali Öz’e ilişkin davanın ana dava ile birleştirilme taleplerini reddettiğini hatırlattı.

“Açıktır ki Ali Öz cinayetin bir örgüt tarafından işleneceği bilgisine sahiptir. Cinayetin işlenmesini engellemek için ilgili mercilere bilgi aktarılması, örgüte cinayet öncesi operasyon yapılması gerekirken, bilgi aktarmamış operasyon yapmamıştır” diyen Bakırcıoğlu davaların birleştirilmesini talep etti.

Belen: Samast dosyası birleşmeli

Dink ailesi avukatlarından Bahri Belen de İstanbul 2. Çocuk Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanan Ogün Samast’ın, dosyasının ana davadan ayrı görülmesine ilişkin hukuki zorunluluğun Özel Yetkili Mahkemelerin kapatılmasıyla ortadan kalktığını belirterek Samast’ın dosyasının anadavayla birleştirilmesini talep etti.

Mahkeme Ali Öz dosyasının birleştirilmesini reddederken, Samast dosyasının birleştirilmesine karar verdi.

Davaya 23 Ocak 2015 saat 14.00’te devam edilecek.

"Meşhur 24'ler Cinayete Göz Yummaktan Hakim Karşısına Çıksın"

Hrant'ın Arkadaşları, yeniden görülen Dink davası öncesi adliye önünde adalet nöbetinde buluşarak cinayette sorumluluğu olan 24 kamu görevlisinin "cinayete göz yummak" suçlamasıyla yargılanmasını istedi.


Hrant’ın Arkadaşları bugünkü duruşma öncesinde Çağlayan’daki İstanbul Adalet Sarayı önünde adalet nöbeti için buluştu.

Cinayetten sekiz yıl sonra kamu görevlileri hakkında soruşturma izni verilmesinin ardından sorumluların “cinayete göz yumma” suçlamasıyla yargılanmasını isteyen Hrant’ın Arkadaşları 24 kamu görevlisini hakim önüne çağırdı.

Danzikyan: Devlet kendi adamlarını koruyor

Hrant’ın Arkadaşları adına basın açıklamasını okuyan Agos Gazetesi yazarı Yetvart Danzikyan kamu görevlilerinin yargılanmasına ilişkin sürecin kolay kazanılmadığını, sekiz yıldır bu talepte bulunduklarını belirterek şöyle konuştu:

“Ne kadar anlamlı değil mi? Hukuki süreç, doğal akışına bakıldığında ‘yargılansınlar’ sonucuna gidiyor. Ama bir el ısrarla ‘yargılanmasınlar’ diyor. Devlet kendi adamlarını hakim önüne çıkarmamak için elinden geleni yapıyor.

“Bu davada işte ‘kamu yararı’nın ne olduğunu da gözlerimizle görüyoruz. Kamu yararı bu imiş. Hrant Dink’in öldürülmesine seyirci kalanların, bu cinayetten şu ya da bu sebeple bir fayda umanların etrafına hukuki bir zırh örülmesiymiş. Ama hukuki süreç öyle bir hal aldı ki Adalet Bakanlığı da direnemedi ve savcılığın bu ‘kamu yararına bozma’ talebini reddetti.”

"Cinayete göz yummaktan yargılansınlar"

Danzikyan bu kararla dönemin İstanbul Vali Yardımcısı Erol Güngör, İstanbul İl Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah, eski İstanbul Emniyet İstihbarat daire Başkanı Ahmet İlhan Güler ile polisler Bülent Köksal, İbrahim Pala, İbrahim Şevki Aldivan, Volkan Altunbulan, Bahadır Tekin ve Özcan Özkan’ın yargılanmasının önünün açıldığını ancak bu isimlerin yeterli olmadığını ifade etti.

“Sadece bu saydığımız isimler değil, tüm kamu görevlileri, yani meşhur 24’ler hakim karşısına çıksınç Trabzon emniyeti, Trabzon emniyet istihbaratı, Emniyet genel müdürlüğü istihbarat dairesi, Trabzon jandarması. Hepsi, topluca, aynı davada hakim karşısına çıksınç Ve yargılanmaları da öyle usulen olmasın. Her şeyden önce, görevi ihmalden değil, 83. maddeden, yani cinayete göz yumma suçlamasıyla yargılansınlar.”

Kaynak: Bianet

Mahkeme: Uğur Kurt’un Ölümünde Kasıt Var

Cemevinde öldürülen Uğur Kurt’u vuran polise yöneltilen suçlamanın "olası kastla öldürme" olduğunu belirten İstanbul 85. Asliye Ceza Mahkemesi, dosyayı ağır ceza mahkemesine gönderdi.


İstanbul 85. Asliye Ceza Mahkemesi Hakimi Hüseyin Kürşad Serbes, Uğur Kurt'u öldüren polis hakkındaki "taksirle öldürme" suçlamasını yetersiz buldu.

Suçun 20 ila 25 yıl arası hapis cezası öngören "olası kastla öldürme" olduğunu belirtip görevsizlik kararı vererek dosyayı Ağır Ceza mahkemesine gönderdi.

Savcı “taksir” demişti

Okmeydanı Cemevi'nde 22 Mayıs 2014’te katıldığı bir cenaze töreni sırasında polisin silahından çıkan kurşunla ölen Uğur Kurt'un ölümüne ilişkin soruşturma tamamlanmış, savcılık, “olayda kasıt olmadığını” belirtmişti.

İddianamede, polis memuru S.K.’nın Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 85. maddesi uyarınca “Taksirle bir insanın ölümüne neden olmak” suçundan 3 yıldan 6 yıla kadar hapisle cezalandırılması istendi.

Amirinin uyarısına rağmen

Kurt ailesi ve avukatları polis S.K. için “taksirle ölüme sebep olmak” suçlamasıyla hazırlanan iddianameye tepki göstermişti.

Avukat Turgut Kazan, “Bir polisin hele terörle mücadele ettiği söylenen bir polisin o atış açısıyla orada bir insanın ölümüne yol açacağını bilememiş olması düşünülemez. Dolayısıyla bunu 'taksirle öldürme' diye kapatma kimsenin haddi değildir” demişti.

Basın toplantısında gazetecilere izletilen Kurt’un öldürüldüğü andaki görüntülerde, polis S.K.’nın amiri “sıkma, sıkma” diye bağırıyor ancak S.K. onu dinlemiyor.

Bu uyarılara rağmen şüpheli polis memuru S.K.'nın ailahını ateşlediğini belirten avukat Turgut Kazan, “Siz ‘sıkma’ sesini duyuyorsunuz ama savcı duymuyor” dedi.

“Olaydan önce saat 11:38'de polis amirlerinin tam beş defa 'Sıkma' uyarısına rağmen sıkıyor. Bir kişi molotof kokteyli atarak yan sokağa kaçıyor.”

“Molotofu atan kaçıyor ama şüpheli polis saat 11:38'de ateşe başlıyor. Ateşe başladığı an bir tehlike yok, atan kaçmış. Böyece o ateş sonucu Uğur Kurt yaşamını yitiriyor.”

“Eğer amaç tehlikeyi bertaraf etmekse gaz bombasını kullanabilirsiniz, arabadan tabancayı alıp ateş ediyorsunuz. Savcılık da bunu meşru müdafaa, orantılı şiddet sayıyor.”

Kaynak: Bianet

29 Ekim 2014 Çarşamba

39 Milyona 65 TOMA Alınıyor

Emniyet Genel Müdürlüğü’nün TOMA ihalesi tamamlandı. Katmerciler şirketi, 65 TOMA için verdikleri 13 milyon 675 bin 500 Euro’luk (yaklaşık 39 milyon TL) teklifle ihaleyi kazandığını açıkladı.


Emniyet Genel Müdürlüğü’nün açtığı Toplumsal Olaylara Müdahale Aracı (TOMA) ihalesi tamamlandı. İhaleyi Katmerciler Ekipman adlı şirket kazandı.

Milliyet gazetesinin haberine göre, Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun “Bir TOMA zarar görürse 10 TOMA alırız” sözlerinin ardından şirketin hisselerinde yüzde 50’lik artış yaşandı.

Katmerciler şirketinden Kamuyu Aydınlatma Platformu'na (KAP) yapılan açıklamada sözleşmenin imzalandığı ifade edildi. Açıklama şöyle:

“Emniyet Genel Müdürlüğü' nün 65 Adet Toplumsal Olaylara Müdahale Aracı (TOMA-3) alımına ilişkin olarak beş firma fiyat teklifi vermiştir. En düşük fiyat teklifi toplamda 13 milyon 675 bin 500 Euro (yaklaşık 39 milyon TL) olarak şirketimiz tarafından verilmiş olup, sözleşme imzalanmıştır.”

Kaynak: Bianet

28 Ekim 2014 Salı

Hindistan'da, kozmetik sektöründeki hayvan deneyleri tamamen yasaklandı

Daha önce SRI yöntemi kullanarak üretim rekoru kıran çiftçileri ve birkaç yılda yüz binlerce ağaç diken kasabaları ile gündeme düşen Hindistan’dan bu kez tarihî bir karar geldi. Önceki aylarda hayvanlar üzerinde test edilmiş kozmetik ürünlerini ithal etmeme kararı alan Hindistan’da bundan böyle hiçbir kozmetik ürünün üretiminde de hayvan testi yapılmayacak.


Humane Society International’ın açıklamasına göre bu uygulama ile Hindistan Güney Asya’da hayvan deneylerini yasaklayan ilk ülke oldu. 30 milletvekili ve Bollywood’un belli başlı ünlülerinin Sağlık Bakanlığı’na yaptıkları baskının sonucu olarak, hükümet Humane Society Internation’ın ‘Be Cruelty Free’ kampanyasına katılma kararı aldı ve Hindistan’daki denek hayvanlar özgürlüklerine kavuştular.

Hükümetin öngördüğü 45 günlük deneme süresi Cumartesi günü başarıyla sona erdi. Hindistan’da bundan böyle kozmetik ürünlerin testleri için hiçbir canlının canı yanmayacak.”

Kaynak: Yeşilist

Polis Acıbadem’de Plastik Mermiyle Saldırdı

Validebağ Korusu’nun girişine yapılmak istenen cami inşaatı alanında polis çevrede bekleyen halka plastik mermi ve gazla saldırdı.


Acıbadem’de, mahkeme kararına rağmen Validebağ Korusu’nun girişine yapılmak istenen cami inşaatında polis mahalle sakinlerine gaz ve plastik mermiyle saldırdı.

İnşaat alanında nöbet tutan gönüllülerin anlattıklarına göre, sabah saatlerinde inşaat alanına tuvalet getireceği söylendi, ancak işçilerin içinde kalabileceği konteynır getirildi.

Daha sonra ise çalışma yapılabilmesi için jeneratörler getirilmek istendi.

Nöbet bekleyen halk buna engel olmak isteyince polis gaz ve plastik mermi kullanarak halka saldırdı.

Okulun yanında gaz



Saldırıda birçok kişi gazdan etkilendi.

Ardından çevik kuvvet inşaat alanına giden yolun başına barikat kurdu. TOMA’lar da barikatın arkasına yerleştirildi.

Polisin gaz sıktığı yerin hemen yanında apartmanlar ve bir okul da bulunuyor.

Kınama

Validebağ Gönüllüleri’nden yapılan açıklamada, “Savunmasız halka silahlı kolluk kuvvetlerinin müdahalesi provokasyondan başka bir anlam ifade etmemektedir.

“Bizler, Validebağ Korusu'nu sahiplenen mahalle sakinleri, gönüllüler olarak, korumuzun yanıbaşında provokasyona davetiye çıkartan yetkilileri şiddetle kınıyoruz” dendi.

Kaynak: Bianet

Berkin Elvan’ın Ailesi Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı Savcılığa Şikayet Etti

Cumhurbaşkanı Erdoğan’a, Berkin Elvan’a “terör örgütünün maşası” dediği gerekçesiyle, “halkı kin ve düşmanlığa tahrik, alenen hakaret, kişinin hatırasına hakaret, adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs” suçlarından soruşturma açılması talep edildi.


Berkin Elvan'ın ailesi, avukatları aracılığıyla Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan hakkında suç duyurusunda bulundu.

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına sunulan, avukat Tarkan Özdemir imzalı beş sayfalık dilekçede, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın  21 Ekim 2014 tarihindeki Ombudsmanlık Sempozyumu'nda Berkin Elvan için "İstanbul’da talihsizce ölen çocuk maalesef terör örgütünün maşasıydı" dediği kullandığı belirtildi.

Erdoğan hakkında, “halkı kin ve düşmanlığa tahrik, alenen hakaret, kişinin hatırasına hakaret, adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs” suçlarından soruşturma başlatılması talep edildi.

Ne demişti?

Erdoğan, geçen hafta 2. Uluslararası Ombudsmanlık Sempozyumu’nda yaptığı konuşmada, Kobane eylemleri sırasında linç edilerek öldürülen 17 yaşındaki Yasin Börü ile Berkin Elvan’ı karşılaştırmıştı.

Erdoğan’ın dilekçede de yer alan sözleri şöyle:

“Berkin için timsah gözyaşı dökenler, Diyarbakır’da öldürülen Yasin için nerede?”

“İstanbul’da talihsizce ölen çocuk için, sahte, yalan ifadelerle ekmek almaya gidiyordu halbuki hiç alakası yok. Maalesef terör örgütünün maşası olmuş durumdaydı.”

“Emri ben verdim”

Berkin Elvan’ın ailesi daha önce de Erdoğan hakkında suç duyurusu yapmıştı. Avukat Evrim Deniz Karatana’nın, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na verdiği dilekçeyle dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, İçişleri Bakanı Muammer Güler, İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu ve İstanbul Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın hakkında suç duyurusunda bulundu:

“Başbakan, Gezi eylemlerini izleyen günlerde yaptığı açıklamalarda önce ‘polisimizi yedirtmeyiz” dedi sonra da ‘saldırı emrini ben verdim’ diye konuştu. Böylelikle, gaz bombası atmak, coplamak, karakollarda dövmek şeklindeki işkencelerin azmettiricisi olduğunu itiraf etti.”

“Bizi hedef gösterdi”

Bugün yapılan suç duyurusu sonrasında Çağlayan’daki İstanbul Adliyesinde basın açıklaması düzenlendi.

Berkin Elvan’ın annesi Gülsüm Elvan ile babası Sami Elvan da açıklamada söz aldı. Sami Elvan, Erdoğan’ın oğlunu unutmadığını ve sürekli hatırasına hakaret ettiğini söyledi.

“Benim Berkin gibi okula giden iki çocuğum var. Onları hedef gösteriyor. Bizi hedef gösteriyor. Fotoğraflardan kim olduğu açıkça belli olmasına rağmen daha oğlumun katilinin adını bile vermediler. Ama oğluma, bize hakaret etmeyi hiç bırakmadılar.”

“Berkin Elvan katiller onu başından vurduğunda 14 yaşındaydı. Evet çocuktu ama doğruyu-yanlışı, iyiyi-kötüyü bilecek durumdaydı. Çünkü biz oğlumuza helal lokma yedirdik. Ona her koşulda doğru söylemeyi, dürüst olmayı öğrettik. Biz ona kısa yoldan para kazanıp yoluna bakmayı öğretmedik. Anası babası gibi emeği ile kazanıp çalışmasını öğütledik. Ezenin karşısında ezilenin yanında olmayı öğrettik.”

“Bizim oğlumuz terörist değildir. Terör halka silah doğrultmaktır. Terör, halkı korkutmak, sindirmek, çocukları gözünden, başından vurmaktır.”

Gülsüm Elvan da şunları söyledi:

“Varsayalım ekmeğe gitmedi, varsayalım elinde sapan vardı. Taş attı, bilye attı. Bu çocuk 14 yaşındaydı. Çocuktur bu, aileye ceza kesecek, çocuğu alıp bakacak, eğitecekti. Öldürmeyecekti, öldürtmeyecekti. Benim çocuğumun katili Recep Tayyip Erdoğan’dır başka kimse değil.”

Ne olmuştu?

Berkin Elvan Gezi direnişi sırasında, 16 Haziran 2013’te Okmeydanı’nda gaz fişeğiyle vuruldu, 269 gün yoğun bakımda kaldıktan sonra 15 yaşındayken hayatını kaybetti.

Öldürülmesiyle ilgili soruşturmayı yürüten Savcı Faruk Bildirici’nin 12 Haziran'da Antalya'ya atanmasından sonra hiçbir işlem yapılmadı. Soruşturma üç ay savcısız kaldı.

Savcı Mehmet Selim Kiraz’ın yeni makamına atanmasıyla soruşturma kaldığı yerden devam ediyor. Olayın üzerinden bir yıldan fazla zaman geçti henüz hiçbir polis suçlanmadı.

Kaynak: Bianet

Karaman’da Madende Su Baskını

Karaman’ın Ermenek ilçesindeki kömür ocağında tünel duvarı yıkılması sonucu yer altı suyu ocağa doldu. 18 işçi madende mahsur kaldı.


Karaman'ın Ermenek ilçesi Pamuklu köyü yakınlarındaki Has Şeker Madenciliğe ait  bir kömür ocağında tünel duvarının yıkılması sonucu su baskını yaşandı.

Saat 14.50'de cnntürk'e bağlanan Karaman Valisi Murat Koca "yer altında biriken suyun galerinin 50 metrelik bölümünü işgal ettiğini", 40'ın üzerinde işçiden bir kısmının çıktığını 20 işçinin mahsur kaldığını söyledi.

Maden ocağı yetkili Şahin Uyar da saat 15.30'da aynı kanala yaptığı açıklamada 26 kişinin olduğu galeriden sekiz işçinin çıktığını, 18 işçinin madende mahsur kaldığını söyledi.

Öğle saatlerinde yaşanan göçüğün ardından kurtarma ve sağlık ekipleri olay yerine sevk edildi. Madendeki suyu boşaltma çalışması yapılıyor. Ulaştırma Bakanı Lütfi Elvan ve Enerji Bakanı Taner Yıldız da Karaman'a gidiyor.

Maden ocağı yetkilisi: Yaşam odası yok


Maden ocağı yetkili Şahin Uyar'ın anlatımına göre yerin 350 metre altındaki galeriye 12.15'te bacalardan su sızıntısı gelmeye başladı. 26 işçiden 8'i tedirgin olarak ocaktan çıktı. 18 işçi ise çalışmaya devam etti. Sızıntıdan kısa bir süre sonra ise ani bir su baskını oldu.

Uyar, torba yasanın ardından maden ocağı işletmecilerinin talebiyle bir ay kapalı kalan madenin işçilerle konuşulmasının ardından 15 gün önce tekrar çalışmaya başladığını söyledi.

Madende yaşam odası olmadığını anlatan Uyar, baskının ani yaşandığını anlatarak "yaşam odası olsa da yapabilecekleri bir şey yok" dedi. Madenin denetlemelerinin yapıldığını söyleyen Uyar, "Trafikte kaza yapacağınızı bilemezsiniz" diye konuştu.

"Ani su geldiği için, su içinde mutlaka gaz da vardır" diyen Uyar'ın verdiği bilgilere göre işçilerin maskeleri ve oksijen kaynakları ancak iki saat yetecek kapasitede.

Baskının üzerinden üç saat geçtiğini belirten Uyar 18 işçinin sağlıklı kurtarılmasıyla ilgili "çok zor görünüyor" dedi.

11 yıl önce aynı ilçede grizu patlaması

Karaman Ermenek'teki Özsayan Kömür Ocağı'nda 22 Kasım 2003'te yaşanan grizu patlamasında 10 maden işçisinin yaşamını yitirmişti.

Kaynak: Bianet

* Fotoğraf: Zeki Aydınlı / AA 

İstanbul'un Can Çekişen Su Havzalarına Mega Projeler Tehdidi

Çevre Mühendisleri Odası, Kanal İstanbul güzergahındaki Sazlıdere Barajı'nın, 3. havalimanı projesinin yanında yer alan Terkos Gölü'nün ve Büyükçekmece Gölü'nün ciddi tehlike altında olduğunu belirtti.


Çevre Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi, İstanbul'a su sağlayan Büyükçekmece Gölü, Sazlıdere Barajı ve Terkos Gölü'nün kirlilik, yapılaşma ve mega projeler nedeniyle yok olma tehlikesi altında olduğu uyarısı yaptı.

Oda, İstanbul Avrupa Yakası Su Havzaları'na yaptığı teknik tespit gezisininin sonuçlarını raporlaştırdı.

Raporda tüm su havzalarında yapılaşma, kuraklık, atıklar nedeniyle ciddi bir azalma ve kirlenme olduğuna dikkat çekildi. Bunun yanında su havzalarının Kanal İstanbul, 3. havalimanı gibi mega projelerle daha büyük bir tehdit altına girdiği ifade edildi.

Raporda özellikle Kanal İstanbul güzergahındaki Sazlıdere Barajı'nın, 3. havalimanı projesinin yanında yer alan Terkos Gölü'nün ve Büyükçekmece Gölü'nün ciddi tehlike altında olduğu belirtildi.

Can çekişen Sazlıdere, Kanal İstanbul'a feda

Sazlıdere koruma bandında yasaya aykırı bulunan yapılar hem kirlilik oluşturuyor hem de düşen yağışın barajı beslemesini engelliyor.

İstanbul'da yaşanan yapılaşma ve kuraklık probleminden etkilenen Sazlıdere'nin doluluk oranı %7.58'e düşmüş.

%92'isi kuruyan ve Kanal İstanbul projesinin gerçekleşmesi durumunda, kanal güzergahı içinde kalarak tamamen ortadan kalkacak olan Sazlıdere, şu an can çekişiyor.

Büyükçekmece içme suyu özelliğini yitirecek

Büyükçekmece Gölü ve çevresi, hızlı ve düzensiz nüfus artışı, sanayileşme ve tarımsal çalışmalarla hızla kirletiliyor. Göl suyunun nitrat, azot ve fosfor miktarı yüksek. Bu nedenle de İstanbul'un içme suyu kaynaklarından olan göl, Küçükçekmece gibi kirlenerek içme suyu özelliğini kaybetme tehlikesi ile karşı karşıya.

Koruma kuralları hiçe sayılarak yapılaşmaya göz yumulan Büyükçekmece Gölü doluluk oranı %.7.96'a düşmüş. %90'a yakını kuruyan Büyükçekmece Gölünün, havzadaki yapılaşmanın devam etmesi ve gölü besleyen akarsuların korunmaması durumunda; gerek su kalitesi gerekse miktarı yönünden giderek kullanılamaz hale gelmesi kuvvetle muhtemel.

Terkos, 3. havalimanına feda

* Terkos gölünde hali hazırda ciddi bir çekilme ve kirlilik baskısı mevcut.

* 3 Havalimanı işletmesinden kaynaklanacak kirleticilerin (Kurşun 4667 kg/gün, Çinko 4.667 kg/gün, Bakır 7.889 kg/gün)Terkos gölü su kaynağımızdaki kirletici etkisi çok önemli olup bu kirliliğin önlenmesi hiçbir şekilde mümkün olmayacak. Terkos 3. havalimanı yanıbaşında ağır metal ile kirlenmiş bir göl olacak.

* Projenin inşaat faaliyetleri ve hafriyat dökümü sırasında oluşacak toz ve egzoz emisyonları gölü olumsuz etkileyecek.

* Alanda bulunan akarsuların yataklarının tahrip edilmesi sonucu Terkos Gölü'nün su toplama miktarlarında azalma ve yüzeysel akışlarla kirlilik yüklerinde artma gerçekleşecek.

* Terkos Gölü havzasını besleyen 2 adet derenin, yapılması planlanan inşaat çalışmaları sonucu, bağlantısı kesilecek.

* Terkos gölü havzasını besleyen Ceko deresi ve devamındaki adı Üstülük deresi olan dere ile Yeniköy deresinin bir kısmı tahrip edilecek.

Arıtma tekniği geliştirilmeli

Raporda talepler şöyle dile getirildi:

Kente içme ve kullanma suyunun kirlenmiş kaynaklardan temin edilmesi projelerinden vazgeçilmeli. Mevcut arıtma tesislerini ileri arıtma teknikleri ile iyileştirilecek projeler geliştirilmeli.

Kirlenme ve yapılaşma nedeni ile yok olan Küçükçekmece havzasının koruma planı yapılarak yeniden içmesuyu havzası konumuna getirilmeli.

Ranta teslim edilmemeli

Su havzalarının, ormanların, ekolojik yaşam alanlarının planlaması; rant ekonomisinin inisiyatifine teslim edilmemeli.

Terkos gölünün kurumasına ve kirlenmesine yol açacağı ortada olan 3. Havalimanı projesinden vazgeçilmeli. Kuzey ormanları yapılaşmaya açılmamalı.

Dereler, vazgeçilmez havza kaynaklarıdır, su kaynağı olarak yeniden ıslah edilmeli.

Yapılaşma önlenmeli

Havzalarda koruma kuralları esas alınmalı ve kaçak yapılaşmanın önüne geçilmeli, havzaların mutlak koruma ve kısa mesafeli koruma alanlarında bulunan yapıların yıkılması sağlanmalı.

Havza alanları onları besleyen kaynaklar ile birlikte bütün olarak koruma altına alınmalı ve havza içinde her türlü atıksu deşarjı engellenmeli.

Kaçak su engellenmeli

İstanbul'da içmesuyu şebekesi kayıp kaçak oranı ortalaması % 27'dir. Teknolojik olarak su kayıplarının tespiti ve şebekenin izlenmesi ve gerekli önlemlerin alınarak kayıp oranlarının % 5 mertebesine düşürülmesi mümkün.

Kaynak: Bianet

27 Ekim 2014 Pazartesi

Kuzey Hindistan’da hayvanların dini sebeplerle kurban edilmesini yasaklandı

Kuzey Hindistan’da bir mahkeme gaddarlık var olduğu gerekçesiyle hayvanların dini sebeplerle kurban edilmesini yasakladı.


Himachal Pradesh Mahkemesi, polislerden diğer görevlilerden eyaletteki Hindu tapınaklarındaki keçi kurbanları başta olmak üzere kurban yasağını bütün güçleriyle hayata geçirmelerini istedi.

Pazartesi günü verilen kararda mahkemede şu sözler dile getirildi:

“Hiç kimse ibadet yerlerinde hayvan kurban etmeyecek. Yasağa bitişik topraklar ve binalar da dahildir.”

“Her yıl binlerce hayvan ibadet adına kurban ediliyor. Kurban etme eylemi masum hayvanlara çok büyük acı ve ızdırap veriyor. İnsanların bir tanrı ya da kutsal varlığı memnun etmesi adına hayvanları barbarca kurban etmesine izin verilemez.”

Mahkeme ayrıca hayvan kurban etmenin sebeplerini sorgulayarak bu tür ritüellerin ”modern zamanlarda değişmesi gerektiğini” dile getirdi.

Karar, hayvan hakları eylemcileri tarafından sevinçle karşılandı.

Öte yandan bir çok insanın kadim geleneklerinin yasaklandığını söyleyerek itiraz edenler de oldu.

Himachal Pradesh’te özellikle Hindu dinindeki ilahları memnun etmek adına kış mevsiminin başlangıcıyla beraber keçi ve bazen koyun kurban ediliyor.

Hayvanlar önce sembolik olarak tanrıya sunuluyor ardından köylüler tarafından evlerine götürülerek misafirlerle beraber yeniyor.

Festivallerdeki “shaand” ve “bhunda” gibi bazı kurban geleneklerinde ise tapınakların girişlerinde bıçak kullanılarak çok sayıda hayvan aynı anda kurban öldürülüyor.

Kaynak: Hayvan Özgürlüğü Çevirileri

Validebağ Gönüllüleri: Mesele Mescit Değil, Yapılaşma Yasadışı

Validebağ Gönüllüleri Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Validebağ Korusu için söylediği sözlere yanıt verdi: Mezbelelik değil, her gün yüzlerce insan yararlanıyor. Koru kendi özgün yapısıyla bir ekosistem.


Acıbadem Dayanışması’ndan Sema Korkmaz cami yapılmak istenen Validebağ Korusu’nun girişindeki alanda iş makinelerinin girişini engellemek için park edilen arabaların polis tarafından çekildiğini söyledi.

Ardından iş makinelerinin bir süre çalıştığını, çevre halkının ise şu yine alanda olduğunu bildirdi.

“Arabaları çektikten sonra insanları da uzaklaştırdılar ama şu an tekrar alana bakan yerde toplanıldı.

“Ancak inşaat alanıyla Acıbadem halkı arasında bariyerler ve TOMA’lar var.”


Ekosistem

Validebağ Gönüllüleri ise Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Validebağ Korusu’na atfen kullandığı yazılan “mezbelelik" ve "berbatlık" ifadelerinin doğru olmadığını belirtti.

Korunun her gün yüzlerce kişi tarafından kullanıldığına dikkat çekti.

Facebook sayfalarından yapılan açıklamada, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Validebağ Korusu’yla ilgili “yanlış bilgilendirildiği”, korunun kendi özgün yapısıyla bir ekosistem olduğu vurgulandı.

İnsanlar her gün yararlanıyor

Açıklamada şu ifadeler yer aldı.

“Acıbadem'deki Çamlıca ve Ata Konaklarının yeşil alanında yaşananlar, dikkatleri doğrudan bu alana komşu Validebağ Korusu'na yöneltti. Korumuza dair bir açıklama da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'dan geldi.

“Haberdeki ifadelerden anladığımız kadarıyla cumhurbaşkanımız görevlilerce yanlış bilgilendirilmiş bulunmaktadır.

“Validebağ Korusu, her gün, yüzlerce vatandaş tarafından kullanılıyor.

‘Mezbelelik’ ve ‘berbatlık’ ifadeleri ile neyin kastedildiği anlaşılamamaktadır; ancak bu ifadelerle, İstanbul'da pek çok düzenlenmiş park alanından farklı olarak, kendi özgün yapısıyla bir ekosistem olan Validebağ Korusu'nun onu bir pırlanta kadar değerli kılan bu özellikleri kastediliyorsa, bırakalım İstanbul'un her tarafı böyle ‘mezbelelik’ içinde, ‘berbat’ bir halde olsun.”

Asıl mesele

Açıklamada mescit vurgusuna da değinildi. Halkın alanın yapılaşmaya açılmasına karşı olduğu, meselenin mescit olmadığına dikkat çekildi.

"Mescit konusuna dair ise tüm İstanbul ve Türkiye kamuoyunun artık malumu olan, defalarca dile getirdiğimiz gerçekleri bir defa daha tekrarlamayı sorumluluğumuz addediyoruz.

“Acıbadem'de Validebağ Korusu'na bitişik bulunan yeşil alandaki faaliyete ne Acıbadem mahallelileri, ne İstanbullular mescit yapıldığı için karşı çıkmaktadır.

“Apartman da olsa, okul da olsa ve hatta ‘doğayı koruma ve yaşatma derneği’ binası da olsa, faaliyetin yönetmeliklere ve yargı kararına aykırı bir inşaat olması gerçeği alenen ortadadır.

“Kamuoyunun itirazı işte bu üzücü gerçeğe yöneliktir.”

Cumhuriyet gazetesinin internet sayfasındaki haberde, Akif Beki’ye referans verilerek Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Validebağ korusunun, cami ile inşaatla yakından uzaktan alakası yok. Validebağ Korusu mezbelelikti, berbattı, rezillikti” dediği yazılmıştı.

Kaynak: Bianet

Dağıtımcı Bağdu Cinayeti Soruşturmasından Haber Yok

Azadiya Welat ve Özgür Gündem gazetelerinin dağıtımcısı Kadri Bağdu öldürüleli iki hafta geçti. Adana Valisi, polisin özel bir soruşturma ekibi kurduğuna dair bilgisi dışında kayda değer bir gelişme yok.


Azadiya Welat ve Özgür Gündem gazetelerinin dağıtımcısı Kadri Bağdu’nun Adana'nın Seyhan İlçesi'nde infaz edilmesinin üzerinde iki hafta geçti.

Adana Valisi Mustafa Büyük, polisin Bağdu cinayetini özel bir araştırma ekibiyle soruşturduğuna dair açıklama yaparken Avukat Vedat Özkan, Bağdu ile ilgili soruşturmanın, Haziran'da polisin attığı ses bombasıyla yaşamını yitirdiği ifade edilen, failleriyse beş aydır tespit edilemeyen İbrahim Aras'ın durumuna benzemesinden kaygı duymaya başladıklarını ifade etti.

16 yıldır Kürt basın çevresinde dağıtımcılık yapan Kadri Bağdu, 14 Ekim sabahı, Seyhan'da bisikletle dağıtım yaparken kendisine arkadan yaklaşan “Yamaha” marka kırmızı renkli motosikletli ve kasklı iki kişinin silahlı saldırısına uğradı. Dağıtımcı dokuz saat sonra hastanede yaşamını yitirdi.

Özbay: Vali açıklaması dışında gelişme yok

Bağdu’nun bağlı çalıştığı Fırat Dağıtım Şirketi yetkilisi Hediye Özbay, bianet’e, Adana Valisi Mustafa Büyük’ün cinayeti soruşturmakla görevli polislerin oluşturduğu özel bir komisyonun kurulduğu ve soruşturmanın titizlikle sürdüğünü açıklaması dışında kendilerine bilgi gelmediğini söyledi.

Vali: Özel ekip titizlikle araştırıyor

22 Ekim’de bir açıklama yapan Valisi Mustafa Büyük, dosyanın aydınlatılana kadar kapanmayacak bir dosya olduğunu savundu, özel ekibin aynı dönemde işlenen iki cinayeti aydınlatmakla görevli olduğunu ifade etmişti.

“Belirli deliller var ama faille ilgili bulabildiğimiz henüz bir şey yok. Şimdiden ihtimalleri sıralayıp şu da olabilir deyip bir spekülasyon oluşturmak istemiyorum. Bizim için hangi sebeple olursa olsun; bu tür hadiseleri önlemek, eğer olay olmuşsa da faillerini bulamak devletin asli görevidir. Bizim için kapanmayacak bir dosyadır. Her halükarda onu bulmak devletin üzerinde bir sorumluluktur. Bunu da sonuna kadar takip edip bulmaya çalışacağız. Asıl problemi toplumun sinir uçlarını tahrip ederek, tahrik ederek sorun oluşturma gayreti anlaşılıyor. Yani yapılan işler toplumda bir kargaşa ve olumsuzluk çıksın gayretinden kaynaklanıyor. O kişiyi de bunu bir aracı olarak birileri kullanıyor, muhtemelen. Ama kimdir, hangi sebeple, nedir, bunları sadece adli bir vaka olarak polisin bakması da değil. Yani sosyolojik bir tarafı vardır....”

Avukattan ilk eleştiriler

Cinayetten bir hafta sonra ANF Ajansı’na konuşan İnsan hakları Derneği (İHD) üyesi avukat Vedat Özkan, polisin, o gün Seyhan bölgesindeki tüm MOBESE ve işyeri kameraları ile "Yamaha" marka kırmızı motosiklet kullananların incelemeye alınmamasını eleştirmişti. Ancak aradan geçen sürede bu yönlerin ele alınıp alınmadığı henüz bilinmiyor.

Katiller ve arkadasındaki güçler kimler?

Ancak ulusal ve uluslararası basın özgürlüğü kuruluşları, cinayetin ardından yaptıkları açıklamalar yoluyla, Bağdu'yu öldürenlerin ve cinayeti azmettirenlerin ivedi olarak tespit edilip cezalandırılmasını istemişlerdi. Açıklama yapanlar arasında Basın Enstitüsü Derneği, Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) de vardı.

Kaynak: Bianet

"Neden Valiliğin İstemediği Newroz Şenliği’ne Katıldınız?"

2012 Newroz Şenliği’ni düzenleyen, eyleme katılan 147 kişi, 2911 Sayılı Kanun’dan yargılanıyor. Dava 10 Kasım’da.


Çeşitli siyasi partiler ve demokratik kitle örgütlerinin desteğiyle 18 Mart 2012 tarihinde Ankara’da yapılmak istenen Newroz Şenliği’ne polis şiddetinden sonra şimdi de “Kanuna aykırı toplantı” ve ihbara rağmen dağılmamak”tan dava açıldı.

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın düzenlediği 14 Kasım 2013 tarihli iddianamede, 147 kişi hakkında, 2911 Sayılı "Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasası'na muhalefet" iddiasıyla dava açıldığı anlaşılıyor.

Dava 10 Kasım’da

Düzenleme Komitesi başkanı Harun Çakmak, komite üyeleri Ali Özkan ve Erdal Kozan ve topluluğu yönlendirdikleri iddiasıyla Şengül Çelik, Ahmet Aday, Halil Şit, Tuncay Yoğurtçu, Samüt Karabulut, Dilşat Aktaş, Can Türkyılmaz, Hamza Doruk Yıldırım ve Gökhan Asan hapis istemiyle yargılanıyorlar.

Eyleme katılmaktan yargılananlar arasında gazeteci-yazar Temel Demirer de bulunuyor. Yargılama Ankara 23. Asliye Ceza Mahkemesi’nde 10 Kasım’da görülmeye devam edecek.

Eylemciler ikna edemedi

Cumhuriyet Savcısı Erdoğan Gökçek’in düzenlediği iddianamede, valilik uyarısına karşın Barış ve Demokrasi Partisi BDP, Halkların Demokratik Kongresi (HDK), Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK), Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK), Türkiye Mimar ve Mühendis Odaları Birliği (TMMOB) ve Türk Tabipler Birliği’nin (TTB) çağrısıyla düzenlenen şenlikte, topluluğu yönlendirmekle suçlanan Harun Çakmak ve Barış ve Demokrasi partisi (BDP) milletvekili Ertuğrul Kürkçü’nin barikatların kaldırılıp yürüyüşe izin verilmesini istedikleri, bunun Emniyet güçlerince reddedildiği ve topluluğa üç kez uyarı yapıldığı, buna toplulukta “yuh” sesleriyle tepki gösterildiğine yer verildi. Ayrıca, topluluktan Abbas Kat adlı bir kişinin de tahrik edici sözlerle polisleri hedef aldığı ileri sürüldü.

Sokak eylemine hapis tehdidi

İddianamede, “tüm ikazlara rağmen dağılmadıkları” iddia edilen sanıkların 2911 Sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasası'nın 32/1 maddesine muhalefet suçunu işledikleri savunuldu.

Aralarından Şengül Çelik ve Tuncay Yoğurtçu’nun da olduğu 12 sanığın, “kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenlemek" gerekçesiyle 1,5 yıldan 3'er yıla, geriye kalanların ise "kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılmak" suçlamasıyla 6 aydan 3 yıla kadar hapisleri isteniyor.

Kaynak: Bianet

Kobanê'de En Az 815 Kişi Öldü

Suriye İnsan Hakları Gözlemevi'nin açıklamasına göre, Kobanê'de 16 Eylül-25 Ekim arasında en az 815 kişi öldü.


İngiltere merkezli Suriye İnsan Hakları Gözlemevi'nin açıklamasına göre, Kobanê'de 16 Eylül-25 Ekim arasında en az 815 kişi öldü.

Ölenlerin 481 IŞİD militanı, 313'ü YPG'liydi.

Açıklamada ikisi çocuk 21 Kürt sivilin öldürüldüğü belirtildi. Sivillerin 17'si IŞİD militanlarınca infaz edildi, dördü ise bombardımanda hayatını kaybetti.

Ölen 481 IŞİD militanından 18'i canlı bombaydı, ölen 310 YPG'linin içinde de YPJ'li bir kadın canlı bomba olduğu ifade edildi.

Açıklamada, gizlilik ve çatışma bölgesine girilememesi sebebiyle gerçek sayıya ulaşılamadığı ancak gerçek sayının her iki taraf için de iki katı olduğunun tahmin edildiği belirtildi.

IŞİD'in Kobanê'ye yönelik saldırısı 16 Eylül'de başlamıştı. ABD öncülüğündeki koalisyon güçleri bir süredir havadan Kobanê'deki IŞİD hedeflerini vuruyor.

Kaynak: Bianet

26 Ekim 2014 Pazar

Malta’da da sirklerde hayvan sömürüsü yasaklandı

Bu hafta Malta, sirklerde hayvan kullanılmasını yasakladı ve hayvanlı sirkleri yasaklayan/kısıtlayan son ülke oldu.


Malta parlamentosu Çarşamba günü Hayvan Refahı yasasına “hayvanların çeşitli performans, gösteri, şovlarda kullanılması veya sirklerde bu amaçlarla eğitilmesini yasaklar” maddesinin eklenmesini oy birliğiyle kabul etti. Independent gazetesine göre yasa evcil veya vahşi hayvan arasında bir ayrım gözetmiyor.

Böylece Malta; Bolivya, Yunanistan, Peru, Kıbrıs, Paraguay, Kolombiya, Slovenya ve Hollanda’yla birlikte yurt çapındaki sirklerde hayvan kullanılmasını yasaklayan ve sınırlama getiren 9. ülke oldu

Malta Hayvan Hakları Grubu sözcüsü Myriam Kirmond  e-postayla yaptığı açıklamada seneler boyu süren çalışmalardan sonra bu sonuca ulaştıklarını belirtti- benzer kuruluşların hayvanlı sirklerin kapanması için bu tür çalışmaları dünya çapında sürdürmesi gerektiğini söyledi:

“Protestolar düzenledik, Başbakan’la görüştük, TV’de ve medyada göründük, okullara eğitim programları düzenledik, böylece çocukların ve halkın bu zavallı hayvanların gerçek yaşamını görmesini ve bizi eğlendirmek adına hayvanların ne gibi bedeller ödedikleri konusunda farkındalık sahibi olmalarını sağladık.”

“Bu konu üzerinde senelerce çalıştıktan sonra  bütün bu çabalarımızın ortaya koyduğu sonuca inanamıyoruz, çünkü bizi çalışmaktan alıkoyan çok çok büyük engeller vardı önümüzde”.

ABD’de 21 eyalette 46 belediyede hayvanlı sirkler yasaklandı- ülke çapında bir yasak da gerçekleşmek üzere olabilir. Bu sene Jim Moran kongrede Egzotik Hayvanları Koruma Yasası’nı gündeme getirdi, yasa kabul edilirse federal düzeyde hayvanlı sirklere kısıtlamalar getirilecek.

ADI –Uluslararası Hayvan Savunucuları- ABD’de 300 civarında hayvanlı sirk olduğunu tahmin ediyor:

“Yaptığımız araştırmalar hayvanları kontrol etmek adına şiddet başvurulmasının sirkin bir parçası olduğunu ortaya koyuyor; burada hayvanlar bir takım numaraları yapabilmeleri için dövülüyor, kırbaçlanıyor ve hayvanların vücuduna elektrik veriliyor. Bu gaddarlığın modern bir toplumda yeri yok”.

Kaynak: Hayvan Özgürlüğü Çevirileri

25 Ekim 2014 Cumartesi

CUMARTESİ ANNELERİ/İNSANLARI, 500. Haftada Binler Galatasaray’daydı

Cumartesi anneleri/insanları 500. kez çok kalabalık bir grupla Galatasaray Meydanı’nda bir araya gelerek "kaybedilmek istenen insanlığımızdır" dedi.


Gözaltında kaybedilenlerin akıbetini sorarak sorumluların yargılanmasını isteyen Cumartesi anneleri/insanları 500. haftada binlerce kişiyle Galatasaray Meydanı’ndaydı.

Bu hafta 19 yıl önce gözaltında kaybedilen Fehmi Tosun'un akıbeti soruldu.

Saat 12.00'de başlayan eylem için 11.30'da meydan kalabalıklaşmaya başladı. Her hafta açılan "Failler Belli Kayıplar Nerede?" pankartının yerine kayıpların fotoğraflarının ve kırmızı karanfillerin yer aldığı siyah fon üzerine "500 hafta" yazılı pankart vardı.

Zaman geçtikçe kitle Galatasaray Lisesi'nden tünel istikametine dek uzadı. Basın mensuplarının ilgisi de oldukça yoğundu. Meydana slogan ve pankartlarla gelen gruplara bunun sessiz ve kayıpların fotoğrafları haricinde pankartsız bir eylem olduğu hatırlatıldı.

Meydanda Cumhuriyet Halk Partisi milletvekili Sezgi Tanrıkulu ve Süleyman Çelebi, Halkların Demokratik Partisi milletvekili Levent Tüzel'in de olduğu siyasetçiler; Hrant Dink'in eşi Rakel Dink ile Gezi direnişinde öldürülen Berkin Elvan'ın annesi Gülsüm Elvan ile Abdullah Cömert'in ağabeyi Zafer Cömert; Pınar Aydınlar, Suavi'nin de aralarında olduğu sanatçılar, gençler, insan hakları savunucuları vardı.

Saat 12.00 olduğunda binlerce insan meydandaydı. 500. haftada yalnızca kayıp yakınlarına söz verildi. Konuşmaların ardından 500 haftanın açıklamasının okunmasının ardından yaklaşık bir saat 15 dakika süren eylem haftaya yine bu meydanda buluşmak üzere sonlandı.

En uzun sivil itaatsizlik eylemini yapıyoruz

İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi Gözaltında Kayıplara Karşı Komisyon adına bu hafta açıklamayı okuyan Hayrettin Eren’in kardeşi İkbal Eren, "kaybedilmek istenen insanlığımızdır" diyerek şöyle devam etti:

“Bizler, devletin güvenlik güçlerince gözaltına alınarak kaybedilenlerin aileleri ve insan haklan savunucuları olarak, 27 Mayıs 1995'den beri her Cumartesi saat 12:00'de İstanbul Galatasaray'da gözaltında kaybetme gerçeğini gündemde tutmak için ülkenin en uzun erimli sivil itaatsizlik eylemini gerçekleştiriyoruz.

“Çünkü, Türkiye'de yüzlerce kişi güvenlik güçlerince gözaltına alınarak kaybedildi. Kayıpların akıbetinin soruşturulmasını önleyen hukuksal mekanizmalar yaratıldı. Kaybetme suçunda fail ve sorumlu konumda olan kamu görevlilerine yasal, yargısal ve idari koruma sağlandı.

“Gözaltında kaybetmeyi suç olmaktan çıkaran bu zihniyet, yalnızca adaletsizlik üretmekle kalmadı, aynı zamanda toplumu zehirleyerek ortak bir adalet duygusunun oluşmasını engelledi. Fail kamu görevlisi olunca, yurttaşın öldürülmesinin ve yok edilmesinin suç sayılmayacağı algısını yarattı. Güvensizlik ve korku üreten bir politik iklim yaratarak toplumu suskunluğa sürükledi.

Türkiye demokratikleşemedi çünkü...

“Temel hak ve özgürlüklerine sahip çıktıkları için, Kürt, Süryani, Keldani doğdukları için, sosyalist oldukları için evlatlarımızı düşmanlaştırarak kaybeden ve onlara yönelen devlet terörünü cezasız bırakan siyasi iktidarlar, hakikatlerin ortaya çıkarılması ve adaletin sağlanması talebimize kulaklarını tıkadı. Bu nedenle Türkiye demokratikleşemedi. Bizler her Cumartesi saat 12:00'de ellerimizde kayıplarımızın fotoğrafları ve kırmızı karanfillerimizle Galatasaray Meydan'ında taleplerimizi haykırıyoruz:

BM sözleşmesi imzalansın

“Cezasızlık ve adaletsizlik üreten bu sistemin bütününde köklü yasal, idari ve adli değişiklikler yapılsın! Cezasızlık politikasına son verilerek, insanlık suçları ve bu suçların failleri görünür kılınsın! Devletin kaybettiği evlatlarımızın akıbeti açıklansın ve failleri yargılansın!

“Hakikat ve adalet hakkımız yasal güvence altına alınsın. Türkiye, yıllardır imzalamaktan kaçındığı Birleşmiş Milletlerin Bütün Kişilerin Zorla Kaybedilmeden Korunmasına Dair Sözleşme'yi imzalasın.

“500. haftamızda bir kez daha ilan ediyoruz; mücadelemizden vazgeçmeyeceğiz. Biliyoruz ki, biz vazgeçersek evlatlarımız asıl o zaman kaybolacak. İnsanlık onuru asıl o zaman yara alacak.

“500. haftamızda bu topraklarda yaşayan herkese sesleniyoruz: "Yok edilmek istenen yalnızca evlatlarımız değil, insanlığın vicdanıdır. İnsanlık onurunu hedef alan bu suç karşısında susmayın! Kayıplar mücadelesini destekleyin. Hakikat ve adalet talebimize sesinizi katın.”

Fehmi Tosun’un hikayesi:

“36 yaşındaki 5 çocuk babası Fehmi Tosun kimliğine sahip çıkan bir Kürt'tü. 19 Ekim 1995 günü silahlı, telsizli sivil polisler tarafından 34 UD 597 plakalı beyaz Renault araca zorla bindirilerek İstanbul/ Avcılar'daki evinin önünden götürüldü.

Eşi ve çocukları aracın ardından koştu. Fehmi onlara "Beni öldürecekler!" diye bağırdı. Olay gündüz vakti komşuların gözü önünde gerçekleşti.

Eşi Hanım Tosun ve İHD  tüm yasal yollara başvurdu. Fehmi Tosun'un gözaltına alındığı devletin tüm kademelerince inkar edildi. 4 yıl sonra gözaltına alınan Fehmi'nin kardeşine, Terörle Mücadele Şubesi'nde 'Seni de ağabeyin gibi öldürülelim mi?' denildi.

Türkiye AİHM'de kabul etti

İç hukuktan sonuç alınamayınca dava AİHM'e taşındı. 17 Eylül 2003 tarihinde, AKP Hükümeti AİHM'e yaptığı savunmada Fehmi Tosun'un gözaltında kaybedildiğini kabul ederek, etkili soruşturmaların yürütülmesini zorunlu kılan talimatları vermeyi taahhüt etti. Bu taahhüdün üzerinden tam 11 yıl geçmesine rağmen hiçbir şey yapılmadı.

Fehmi Tosun hala kayıp, yıllardır Galatasaray'dan kimliklerini açıkladığımız Fehmi Tosun'un failleri ve sorumluları hala korunmaya devam ediyor. Tosun, ailesine teslim edilinceye kadar, onu kaybedenler hesap verinceye kadar biz onu aramaktan, faillerinin peşinde olmaktan vazgeçmeyeceğiz.”

Kaynak: Bianet

* bianet'in 500. hafta haberleri için tıklayınız

24 Ekim 2014 Cuma

Uğur Kurt’un Vurulmasında “Kasıt Bulunamadı”

Uğur Kurt’u Okmeydanı cemevinde vurarak öldüren polis memuru için “taksirle öldürmek” suçundan iddianame hazırlayan savcıya ailesi tepki gösterdi. Savcı iddianamede “olayda kasıt olmadığını” iddia etti.

Okmeydanı cemevinde Uğur Kurt'u vurarak öldüren polis S.K. için “taksirle ölüme sebep olmak” suçlamasıyla hazırlanan iddianameye ailesi ve avukatları tepki gösterdi.

Bugün İstanbul Barosu'nda düzenlenen basın toplantısına Uğur Kurt'un eşi Narine Kurt, annesi Gülnaz Kurt, babası Kemal Kurt ile avukatları Turgut Kazan ve Aslı Kazan Gilmore katıldı.

Avukat Turgut Kazan, “Bir polisin hele terörle mücadele ettiği söylenen bir polisin o atış açısıyla orada bir insanın ölümüne yol açacağını bilememiş olması düşünülemez. Dolayısıyla bunu 'taksirle öldürme' diye kapatma kimsenin haddi değildir” dedi.

Altı yıla kadar hapsi istendi

Okmeydanı Cemevi'nde 22 Mayıs 2014’te katıldığı bir cenaze töreni sırasında polisin silahından çıkan kurşunla ölen Uğur Kurt'un ölümüne ilişkin soruşturma tamamlandı.

Savcılık, “olayda kasıt olmadığını” belirterek polis memuru S.K. hakkında Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 85. maddesi uyarınca “Taksirle bir insanın ölümüne neden olmak” suçundan 3 yıldan 6 yıla kadar hapisle cezalandırılmasını istedi.

Onay için İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'na gönderilen iddianame kabul edilirse yargılama Asliye Ceza Mahkemesi'nde yapılacak.

Amiri “sıkma” diyor

Bugünkü basın toplantısında izletilen, Kurt’un öldürüldüğü andaki görüntülerde, polis S.K.’nın amiri “sıkma, sıkma” diye bağırıyor ancak polis onu dinlemiyor.

Bu uyarılara rağmen şüpheli polis memuru S.K.'nın silahını ateşlediğini belirten avukat Turgut Kazan, “Sıkma sesini duyuyorsunuz ama savcı duymuyor” dedi.

Avukat Turgut Kazan şunları söyledi:

“Herhalde 'taksirle öldürme olduğu’ konusunda bir kamuoyu yaratılmaya çalışılıyor. Şüpheli polis memurunun taksirle öldürme suçundan cezalandırılması isteniyor. Bu insan vicdanının kabul edebileceği bir şey değil.”

“Olaydan önce saat 11:38'de polis amirlerinin tam beş defa 'Sıkma' uyarısına rağmen sıkıyor. Bir kişi molotof kokteyli atarak yan sokağa kaçıyor.”

“Molotofu atan kaçıyor ama şüpheli polis saat 11:38'de ateşe başlıyor. Ateşe başladığı an bir tehlike yok, atan kaçmış. Böyece o ateş sonucu Uğur Kurt yaşamını yitiriyor.”

“Eğer amaç tehlikeyi bertaraf etmekse gaz bombasını kullanabilirsiniz, arabadan tabancayı alıp ateş ediyorsunuz. Savcılık da bunu meşru müdafaa, orantılı şiddet sayıyor.”

Kurt: Kitapta ne yazıyorsa o ceza

Uğur Kurt'un eşi Narin Kurt da açıklamada şöyle konuştu:

“Bu ülkede kanun olduğuna inanıyorum eşimin katilinin de hakkettiği cezayı alacağını umut ediyorum. Türkiye Cumhuriyeti adaletine güveniyorum.”

“Benim 2 yaşında bir çocuğum var ve o babasını bir daha hiç göremeyecek. Buna bir insan sebep oldu polis memuru da olsa. Ben çocuğuma babasının nerde olduğunu anlatamayacağım.”

“Sayın savcıya sesleniyorum. Birazcık vicdanıyla hareket etsin. Sonuçta ortada bir cinayet var. Kitapta ne ceza yazıyorsa o polis memurunun o cezayı almasını istiyorum.”

Kaynak: Bianet

Kobanê Eylemlerinde 12 Çocuk Öldü

Gündem Çocuk Derneği raporuna göre, Kobanê eylemleri sırasında en az 12 çocuk yaşamını kaybetti, en az 55 çocuk tutuklandı.


Gündem Çocuk Derneği raporuna göre, Kobanê eylemleri sırasında en az 12 çocuk yaşamını kaybetti, en az 10 çocuk ağır yaralandı, en az 55 çocuk tutuklandı, en az 267 çocuk gözaltına alındı.

Açıklamada, Türkiye’nin de taraf olduğu BM Çocuk Hakları Sözleşmesi başta olmak üzere pek çok uluslararası sözleşmeye aykırı olarak çocukların haklarını ihlal ettiği, onlara saygı göstermediği ve onları üçüncü kişilerden koruma yükümlülüğünü yerine getirmediği belirtildi.

Dernek, başta devlet olmak üzere tüm yetişkinleri; ayırımcılık yapmadan, tüm çocukların yüksek yararını gözetmeye, sokağa çıkan, eylemlere katılan çocukların taleplerine kulak vererek onlara kendilerini ifade edebilecekleri şiddetsiz araçları, olanakları yaratmaya, bir arada yaşamanın temelini oluşturacak etkili bir barış ortamını çocuklarla birlikte inşa etmeye çağırdı.

Ölen 12 çocuk

Sinan Toprak (16): Mardin’in Dargeçit ilçesinde Hüda-Par tarafından silahla açılan ateş sonucunda yaşamını kaybetti

Yusuf Çelik ( 17): Siirt’in Kurtalan ilçesinde polisin ateş açması sonucunda yaşamını kaybetti.

Davut Nas ( 17-19): Siirt’te polisin ateş açması sonucunda hayatını kaybetti.

Hüseyin Dakak ( 17): Diyarbakır’da Hüdapar’la göstericiler arasında çıkan silahlı çatışma sırasından yaşamını kaybetti.

Süleyman Balcı (16): Antep’te karşıt gruplar arasında çıkan çatışmada hayatını kaybetti.

Sevgi Alıcı (15): Antep'te karşıt gruplar arasında çıkan çatışmada hayatını kaybetti.

Beşir Remazan Arif (8): Mardin Nusaybin’de TSK’nın ateş açması sonucunda hayatını kaybetti.

Yunus Aktaş (18): Van’da ateşli silah yaralanması sonucu hayatını kaybetti.

Mert Değirmenci (18): İstanbul Esenyurt’ta eylemler sırasında başından kurşunla yaralanan Mert Değirmenci hayatını kaybetti.

Baver Şeyhanlıoğlu (18): Diyarbakır’da polisin açtığı ateş sonucu yaralanan Baver Şeyhanlıoğlu hayatını kaybetti.

Yasin Börü (16): Diyarbakır’da kimliği henüz belirlenemeyen bir grubun silahlı ve bıçaklı saldırısı sonucu hayatını kaybetti. Börünün darp edildikten sonra 3. kattan atıldığı ve üstünden araba ile geçildiği tespit edildi.

Yusuf Er (18): Diyarbakır’da kimliği henüz belirlenemeyen bir grubun silahlı ve bıçaklı saldırısı sonucu hayatını kaybetti.

Yaralanan en az 10 çocuk

E.Ç. (18): Mardin’de polisin kullandığı gaz fişeğinin kafasına isabet etmesi sonucunda ağır yaralandı.

A.M. (12): 12 yaşındaki A., Suruç’taki protesto eylemleri sırasında polisin attığı gaz fişeği ile yaralandı.

S .X. (13): 13 yaşındaki S., Batman’da HÜDAPAR’ın açtığı ateş sonucunda ağır yaralandı.

A.B. (12) : 12 yaşında A., Hakkari’de polis panzerinin çarpması sonucunda yaşamını kaybetti. (Özgür Gündem).

X.X. (15): Adı belirlenemeyen15 yaşındaki çocuk İstanbul Gazi Mahallesi’nde polisin kullandığı gaz fişeği ile yaralandı.

3 Çocuk: Sivillerin pompalı tüfekten açtığı ateş ile yaralandı.

1 Çocuk: Hakkari’nin Şemdinli ilçesinde 1 çocuk polisin açtığı ateş sonucunda yaralandı.

M. D. (18): İstanbul Gazi mahallesindeki olaylarda polisin açtığı ateş sonucunda ağır yaralandı. 9 Ekim günü M’nin beyin ölümü gerçekleştiği bilgisi basına yansıdı.

Gözaltında ve tutuklu çocuklar

En az 267 çocuk gözaltına alındı.

İllere Göre Dağılım:

İzmir: 12, Diyarbakır:32, Van:37, Ankara:1, Mersin:11, Batman:22, Cizre:3 Mardin:18,  Siirt: 50, Hakkari:4, Muş:21, İstanbul:46, Antep:10

En az 55 çocuk tutuklandı.

İllere Göre Dağılım:

Diyarbakır:11, Van:20, Mersin:3, Batman:7, Cizre: Mardin:5,  Siirt:2, Hakkari:3, Muş:4,

Ayrıca, bu süreçte çocukların yaşanılan olaylar sebebiyle özellikle fiziksel ve psikolojik şiddete tanıklık edip deneyimledikleri belirtilerek "Tanık oldukları, deneyimledikleri ve izledikleri kadarıyla demokratik yollarla taleplerin iletilmeye çalışılmasına şiddet yoluyla cevap verildiğini öğrenmişlerdir"dendi.

Kaynak: Bianet

VALİDEBAĞ KORUSUNDA POLİS ŞİDDETİ / Avukat Atalay: Polis Öldürmekle Tehdit Etti

Validebağ Korusu’nu yürütmeyi durdurma kararına rağmen yıkmak isteyenlere karşı çıkan Avukat Atalay ve dört kişi hem zabıta hem polis tarafından dövüldü. Polis aracında ölümle tehdit edildiler. Olayı görüntülemek isteyen gazeteci de gözaltına alındı.

* Fotoğraflar: Mehmet Ali Derdiyok, İsa Terli / AA

Sosyal Haklar Derneği Başkanı, Mimarlar Odası avukatı Can Atalay, Validebağ Korusu’nu korumak isterlerken maruz kaldıkları polis şiddetini bianet’e anlattı. Atalay, korunun içerisinde hem zabıta hem polis şiddetine maruz kaldıklarını, araçta tekrar dövüldüklerini, tehdit edildiklerini söyledi.

Olayı görüntülemek isteyen Yurt gazetesi muhabiri Hakan Akpınar da gözaltına alındı.

Atalay, Akpınar, İstanbul Kent Savunması’ndan Çiğdem Çidamlı, HalkEvleri’nden Alper Ateş, Halkın Türkiye Komünist Partisi (HTKP) Parti Meclisi Üyesi Deniz Gülsen dün akşam 23:00 sıralarında serbest bırakıldılar.

Mahkeme kararına rağmen yıkım


Avukat Atalay, dün Validebağ Korusu’nda ve karakolda yaşananları şöyle anlattı:

“Hiç ağaç yok, dedikleri yerde bir sürü ağaç söküldü, halen de sökmeye devam ediyorlar. Üsküdar Belediyesi kuzey alanına beton dökerek otopark yapmak istemişti, engel olundu. Belediye daha önce de Kuzguncuk Bostanı’na girmeye çalışmıştı. Validebağ Korusuyla ilgili yürütmeyi durdurma kararı var, buna rağmen yıkım yapmaya çalışıyorlar.”

“Kafanızı kaldırırsanız kafanıza sıkarım”


 “Dün de yıkımı durdurmak üzere yeşil alan içinde yürümeye başladık, önce zabıta sonra polis saldırdı. Bizi parkın bir köşesine çekerek dövdüler.”

“Polis aracına zorla bindirildik, aracın içinde de dövmeye devam ettiler. Araçta her birimizin üzerine en az iki polis oturdu. Beyaz kazaklı bir polis vardı, ‘Kafanızı kaldırırsanız kafanıza sıkarım, hepinizin kafasına sıkacağız’ diyordu.

“Çiğdem Çidamlı’yı başka bir araca bindirdiler, ona da küfür ettiler, öldürmekle tehdit ettiler.”

Savcı: Gözaltı talimatı vermedim

“Numune Hastanesi’ne götürüldük, bu arada polislere gözaltı işlemi belgelerini sordum, hiçbir şey veremediler.”

“İstanbul Barosu Avukat Hakları Merkezi Başkanı savcıyla görüştü, savcı ‘Bilgim yok, gözaltı talimatı vermedim’ dedi.”

Hastane dönüşü de darp


“Tekrar araca bindirildik, Kartal Hukukçular Derneği Başkanı Ümit Erdem hukuksuz gözaltı karşısında, 155’i aradı ve içinde bulunduğumuz aracın plakasını vererek hangi gerekçeyle tutulduğumuzu, nereye götürüldüğümüzü sordu, suç ihbarında bulundu.”

“Bunun üzerine başka polis araçları da bölgeye geldi. Polisler bunu görünce bizi tekrar aracın içinde darp etti. Hastaneye ikinci kez giderek yine darp raporu aldık.”

Belge yok, suçlama yok

“Son olarak Doğancılar Karakolu’na götürüldük. Gözaltı işlemi yapmadıklarını söylediler, suç isnadında bulunmadılar, neye dayanarak bunca saat tutulduğumuzu bilmiyoruz.”

“Bir polis ifademize başvurmak için getirildiğimizi söyledi ancak hukuken bu mümkün değil. Görüntüler var, hürriyetimiz kısıtlandı, dövüldük.”

“Yeni güvenlik rejimi”

Atalay, “AKP’nin yeni güvenlik rejimini de böylece deneyimlemiş olduk” diye konuştu.

Darp edilenler, aldıkları hastane raporlarıyla birlikte polisler hakkında şikayetçi olacak.

Ne Olmuştu?

Üsküdar İlçesi, Altunizade Mahallesi, Validebağ Korusu güneyi, 165 pafta, 1313 ada, 178 parsel sayılı taşınmazın güneyindeki tescil dışı yeşil alan, plan tadilatı yapılarak "Dini Tesis Alanı" olarak yapılaşmaya açıldı.

2012 yılında başlatılan bu değişikliğe itiraz için mahalle sakinleri imza topladı ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne karara itiraz dilekçesi verdi.

Ardından biri Çamlıca Konakları, biri Ata Konakları, üçü de bireysel olmak üzere beş ayrı dava açıldı.  Davalar henüz sonuçlanmadan, Üsküdar Belediyesi tarafından alana yapım konteynırı getirildi ve işaretleme çalışması yapıldı. 15 Ekim sabahı inşaat için kepçe getirilerek alanda çalışma başlatılmak istendi.

Mahalle sakinleri inşaat ruhsatını görmek istedi, ancak inşaat için gelen ekip ruhsatı ibraz edemedi. Caminin yapılmaması için başlayan direniş süresince mahalleli alanda nöbet tuttu.
21 Ekim sabahı polis eşliğinde alana giren iş makineleri, çevre sakinlerinin işlemin hukuksuz olduğu, davaların sonucunun beklenmesi gerektiğine dair uyarılarına rağmen kazı yapmaya başladı.

Mahalle sakinleri İstanbul 7. İdare Mahkemesi'ne başvurarak yürütmeyi durdurma kararı aldı. Ancak yıkım ekipleri bu kararı da dinlemedi ve yine polis eşliğinde bölgeye gitti.

Kaynak: Bianet

Rezidansta Yine Bir İşçi Öldü

Kadıköy Kozyatağı'nda Oran İnşaat-Genç Yapı ortaklığıyla yapılan rezidansın inşaatında işçi hayatını kaybetti.


Kadıköy Kozyatağı'nda rezidans inşaatında 14. kattaki iskelenin çökmesi sonucu demir ve kalasların üzerine düştüğü bir işçi hayatını kaybetti.

Samsunlu Sezer Karakaş 22 yaşındaydı.

Kozyatağı Değirmen Sokak'taki Oran İnşaat-Genç Yapı ortaklığıyla yapılan rezidansın inşaatında saat 09.00 sıralarında meydana geldi.

İskelenin çökmesi sonucu olay yerine giden işçiler arkadaşlarının çöken iskelenin altında kaldığını gördü.

Karakaş'ın  cenazesini arkadaşları taşıdı.

İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi'ne göre 2013'te 1235 işçi yaşamını yitirdi. 294'ü inşaat işçisiydi.

İşçi ölümlerinde ilk sırada yer alan inşaat sektöründe neredeyse her gün bir işçi ölüyor. Sadece İstanbul'da 17 Ekim'de de Mecidiyeköy Likör Fabrikası arazisine yapılan Quasar İstanbul şantiyesinde Mehmet Akar isimli bir işçi düşerek hayatını kaybetmişti. 7 Eylül'de ise Torun Center'de 10 işçi 32. kattaki asansörden düşerek ölmüştü.

Kaynak: Bianet

* Fotoğraf: AA

23 Ekim 2014 Perşembe

Cam Silerken Hayatını Kaybeden Ev İşçisi Şimşek’in Davası Başladı

Cam silerken dördüncü kattan düşerek hayatını kaybeden Rukiye Şimşek davasının ilk duruşmasında, sanık "evinizde güvenlik tedbirleri alır mıydınız" sorusunu "Sabun kullandırmazdım çünkü sabun izine tahammülüm yok" diye cevapladı.


İstanbul Bostancı’da cam silerken dördüncü kattan düşerek hayatını kaybeden Rukiye Şimşek davasının ilk duruşması Kartal Adliyesi'nde görüldü.

Duruşmada enteresan diyaloglar yaşandı. Kendisine "evinizde güvenlik tedbirleri alır mıydınız" sorusu sorulan sanık, "Sabun kullandırmazdım çünkü sabun izine tahammülüm yok" şeklinde yanıt verdi.

İmece Ev İşçileri Sendikası, davaya müdahillik talebinde bulundu. İstanbul Anadolu 26. Asliye Ceza Mahkemesi, gerekli soruşturmaların ve keşiflerin yapılmasına karar vererek, bir sonraki duruşmanın 24 Şubat 2015’te görülmesine karar verdi.

Duruşmadan sonra İmece Ev İşçileri Sendikası Genel Başkanı Ayten Kargın’ın okuduğu basın açıklamasında şu ifadelere yer verildi:

“Biz ev işçileri olarak iş cinayetlerine hiç yabancı değiliz. Ne yazık ki ev işçiliği yaparken iş cinayetlerinde ölen kaç kişi olduğunu bile tam olarak bilemiyoruz çünkü bu konuda ne Çalışma Bakanlığı’nın ne de SGK’nın yaptığı herhangi bir çalışma bulunmuyor. Ama bildiklerimiz de var elbette; Gültekiye Özmen, Fatma Aldal, Pakize Akçam çalıştıkları evlerin camını silerken düşüp hayatlarını kaybettiler.

“Rukiye Şimşek de bir emekçiydi, ev işçisi olarak çalışan bir arkadaşımızdı. 42 yaşındaydı. Emre ve Hatice'nin annesiydi. Banka kredisi ile aldıkları evin borcunu ödeyebilmek için çalışıyordu. 13 Kasım 2013’de Kadıköy’de bir apartman üçüncü katında çalıştığı dairenin camını silerken düşerek hayatını kaybetti. Geride iki çocuk ve bir eş bıraktı. Bugün burada Rukiye'nin ölümünün sorumluları aleyhinde açmış olduğumuz davanın ilk duruşması görüldü. Biz bu sürecin sonuna kadar, tüm sorumlular cezalandırılıncaya kadar bu davanın takipçisi olacağız.”

Kaynak: Bianet

“Torunlar”a Takipsizliğe İtiraz: Asıl Sorumlu İşveren

ÇHD, 10 işçinin hayatını kaybettiği iş cinayetiyle ilgili Torunlar GYO'nun yöneticilerine takipsizlik kararı verilmesine itiraz etti. Yöneticilerin “olası kast” suçlamasıyla yargılanması istendi.


Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) İstanbul Şubesi Başkanı Güray Dağ, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na yaptığı başvuruyla, haklarında takipsizlik kararı verilen Torunlar GYO yöneticilerinin iddianameye dahil edilmesini ve yargılanmasını istedi. Avukatlar itiraz dilekçesini verdikten sonra Çağlayan’daki İstanbul Adliyesi’nde basın açıklaması yaptı.

Mecidiyeköy'de Torunlar GYO'nun Torun Center inşaatında 10 işçinin asansörde öldüğü iş cinayetiyle ilgili hazırlanan iddianamede aralarında inşaat sahiplerinin de olduğu dokuz kişi hakkında takipsizlik kararı verilmişti.

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 2014/118768 Soruşturma numaralı dosyasında, 17 Ekim 2014’te 25 şüpheli hakkında da “bilinçli taksirle ölüme sebebiyet vermek” suçlamasıyla dava açıldı.

6 Eylül’deki olayda yaşamını yitiren işçilerin isimleri şöyle: Tahir Kara, Hıdır Ali Genç, İsmail Sarıtaş, Bilal Bal, Cengiz Tatoğlu, Murat Usta, Menderes Meşe, Vahdet Biçer, Ferdi Kara, Cengiz Bilgi.

“İş güvenliğinden işveren sorumlu”

Dilekçede, yöneticiler Aziz Torun, Yunus Emre Torun, Mehmet Torun, Lütfi Vardı, Abdülvahit Kaplan, Bektaş Ateş, Tuncel Akarçay, Haluk Okur ve Özmen Özmenoğlu’nun olası kast ile yargılanması istendi:

“6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun 4 ve devamı maddelerinde açıkça vurgulandığı üzere, işveren, çalışanların işle ilgili sağlık ve güvenliğini sağlamakla yükümlü olup bunun için gerekli her türlü tedbiri almakla yükümlüdür.”

“Maliyet artırıcı görüldü”

“Ancak, işverenler tarafından ‘maliyet artırıcı’, ‘iş yavaşlatıcı’ olduğu gibi nedenlerle, iş güvenliği tedbirleri bilinçli olarak alınmamakta, denetimler de yeterince yapılmadığından, ölümle veya yaralanmalarla sonuçlanan olaylara davetiye çıkarılmaktadır. Bu durum, ceza hukukunda  ‘olası kast’ olarak nitelendirilmektedir.”

“Soruşturmaya konu asansör, en son 30 Mayıs’ta kontrolden geçmiş olup, sözkonusu asansörün en geç 30 Ağustos’a kadar tekrar kontrolünün yapılması ve kapsamlı bir bakımdan geçirilmesi zorunludur. Ancak, işveren tarafından bu bakım ve kontroller, işi yavaşlatmamak adına, yaptırılmamıştır.”

İddianamede de kabul edildi

“Ayrıca, cihazın periyodik olarak bakım ve uygun iş güvenliği şartlarında kullanılması ve çalışan bu cihazların eğitimli nezaretçiler tarafından kullanılması ve günlük bakım ve kontrollerinin yapılması da elzemdir ve işveren tarafından buna da riayet edilmemiş, asansörün günlük bakımı periyodik olarak yapılmamış, işçilerin, asansörün arızalı olduğu yönündeki uyarıları dikkate alınmamış ve asansör, hiç sorun yokmuşçasına kullanılmaya devam etmiş, ayrıca asansörün eğitimli nezaretçiler tarafından kullanılması da sözkonusu olmamıştır.”

“Savcılık tarafından yürütülen soruşturma sonunda hazırlanan iddianamede de bu hususlar kabul edilmiştir.”

Olası kastla sebebiyet vermek

“Tüm bu gerçeklere rağmen, sadece facianın yaşandığı inşaatta, ölen arkadaşları gibi ücretli olarak çalışan 25 kişi hakkında dava açılmış, asıl işveren yani patronlar hakkında ise takipsizlik kararı verilmiştir.”

“Savcılıkça da asli kusurlu oldukları tespit edilen asıl işveren konumundaki Torunlar GYO-Torun Yapı-Torunlar Gıda Proje ortaklığının sahipleri hakkındaki takipsizlik kararının kaldırılmasını ve haklarında, 10 işçinin ölümüne olası kastla sebebiyet vermek suçundan cezalandırılmaları için dava açılmasını talep ediyoruz.”

Kaynak: Bianet