30 Nisan 2010 Cuma

Amerikan Tarihi'nin En Kötü Çevre Felaketi

Meksika Körfezi'nde geçen hafta batan platformdan yayılan ham petrol sızıntısını robot denizaltı da önleyemedi. Amerikan kıyıları ciddi tehdit altında, yetkililer çaresiz...


Meksika Körfezi’nde geçen salı meydana gelen patlama ve yangının ardından perşembe batan petrol platformundan çevreye yayılan kirlilik, ham petrol sızıntısı bir an evvel durdurulamazsa Amerikan tarihinin en kötü çevre felaketlerinden birisine yol açacak. Amerikan sahil güvenlik yetkilisi Tuğamiral Mary Landry, bir basın toplantısı düzenleyerek, “Samimi olacağım. Platformu işleten İngiliz petrol şirketi BP’nin sızıntıyı durdurmak için şimdiye kadar yürüttüğü çabalar başarılı olmadı” diye konuştu.

New Orleans sahil güvenlik komutanı Landry, kazayı Alaska kıyılarında karaya oturan ve 1300 km. mesafeye 40 milyon litreden fazla ham petrol yayılmasına neden olan Exxon Valdez tankerinin neden olduğu kazayla kıyaslamayı reddetse de “Ama kalıcı önlem alamazsak evet, Amerikan tarihinin en kötü deniz kirliliklerinden biri olacaktır” dedi.

Batan petrol platformundan çevreye ham petrol yayılmasını ve çevre felaketini önlemek için önceki gün robot denizaltılar devreye girmişti. Platformu işleten İngiliz BP şirketi, yaklaşık 1.5 km. derinlikten günde 1000 varil (159 bin litre) civarında ham petrol sızdığını belirterek, bu sızıntıyı ve bir çevre felaketini önlemek için bölgeye filtre gemilerinin yanı sıra robot denizaltılar gönderildiğini açıklamıştı. Petrol sızıntısını önlemek için ilk kez bu tip denizaltılar kullanıldı.

Asıl kirlilik deniz yüzeyinde

Uydu görüntülerine göre, hızla yayılan petrol örtüsü 1550 kilometrekare alana ulaşıyor ve Amerikan kıyılarını tehdit ediyor. Yetkililer, asıl kirliliğin deniz yüzeyinde ince bir tabaka halinde olduğunu belirtiyor.

Transocean şirketine ait, günde 8 bin varil petrol çıkaran ABD’nin Louisiana kenti açıklarındaki platformun batmasından sonra BP, petrolü dev metal yapının enkazından ayırmak için bölgeye çok sayıda filtraj gemisi de göndermişti. Kazanın üstünden yaklaşık bir hafta geçti ancak platformda görevli kayıp 11 kişinin izine hâlâ rastlanamadı. Arama kurtarma görevlileri, kayıpları bulma ümidinin artık kalmadığını belirtiyor.

Kaynak: Radikal



29 Nisan 2010 Perşembe

GDO Yönetmeliğinde Korkutucu Değişiklik

İnsan ve hayvan tedavisinde kullanılan antibiyotiklere karşı direnç genleri içeren Genetiği Değiştirilmiş Organizma (GDO) ve ürünlerinin ithalatı ve piyasaya sunulması yönündeki yasak kaldırıldı.

Gıda ve Yem Amaçlı Genetik Yapısı Değiştirilmiş Organizmalar ve Ürünlerinin İthalatı, İşlenmesi, İhracatı, Kontrol ve Denetimine Dair Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik Resmi Gazete’de yayımlandı. Buna göre insan ve hayvan tedavisinde kullanılan antibiyotiklere karşı direnç genleri içeren GDO ve ürünlerinin ithalatı ve piyasaya sunulmasına yönelik yasak kaldırıldı. 

Ayrıca bağımsız, bilimsel, teknik risk değerlendirmesi yapacak olan Komite’nin görev ve yetkileri genişletildi. Komite’nin görev ve yükümlülüklerine ticarete konu olan ve risk değerlendirmesi yapılması sonucu Avrupa Birliği’nde tüketime uygun olduğuna dair onaylanmış genler hakkında değerlendirme yapma ve yapılan değerlendirme sonucu bu onaylı genler arasından uygun görülenleri Bakanlığa bildirme de eklendi. Bu çerçevede Komite, ticarete konu olan ve risk değerlendirmesi yapılması sonucu Avrupa Birliği’nde tüketime uygun olduğuna dair onaylanmış genler hakkında değerlendirme yapacak. Değerlendirme sonucu bu onaylı genler arasından uygun görülenlerin listesi Bakanlığa bildirilecek. Ayrıca komite GDO’lu ürünlerle ilgili etiketleme koşullarını da belirleyecek.



Kaynak: Radikal

27 Nisan 2010 Salı

Bir "Yakalama" Faciası




Hayvan koruma gruplarına aktarılan bir yakalama "faciası"ndan ve rezaletinden sizlere bahsetmek istiyoruz:


14 Şubat tarihinde Maltepe Belediyesi, şikayet üzerine Yeditepe Üniversitesi Kampüsü'nden aşağıda fotoğrafları bulunan köpeği 3 gün boyunca süren yoğun uğraşları sonucunda "yakalayarak" İBB'nin Tuzla Barınağı'na getirir. Köpek, barınağa geldikten 8 gün sonra, barınaktaki bir gönüllü, tesadüfen köpeğin gözünden fena halde kan aktığını görür ve bir başka gönüllünün yardımıyla köpek, bir veteriner kliniğine nakledilir.


14 Mart tarihinde, yani yakalanmasının üstünden 1 ay geçtikten sonra, gözü ameliyatla alınmış bir şekilde klinikten taburcu edilerek tekrar Tuzla Barınağı'na gönderilir. Ancak, 20 Nisan tarihinde tekrar kanama şikayetiyle kliniğe getirilir, fakat bu kez ense bölgesindeki bir şişlikle birlikte...


Şişliğin bulunduğu bölge traşlandığında fotoğraflarda gördüğünüz manzarayla karşılaşılır. Vücuda saplanmış bu yabancı cisim, köpek toplamada kullanılan enjektörden başka bir şey değildir.


Sokakta yürüdüğünüzü, birilerinin sizi bir yerlere şikayet ettiğini ve bu yerlerden birtakım adamların gelip sizi yakaladığını, yakalanırken uyuşturucu tüfekten çıkan kapkalın bir enjektörün gözünüzü delip göz yuvanıza saplandığını ve bu şekilde, acılar içinde, birçok haktan mahrum kalacağınız bir hapishaneye kapatıldığınızı düşünün. Ve günlerce parçalanan gözünüzden gelen kanamanın bir türlü durmadığını, göz yuvanıza saplanan enjektörün de bir ay boyunca vücudunuzun içinde, dokularınızı parçalaya parçalaya yolculuk yaptığını düşünün... Ve sizi tesadüfen gören biri olmasa, o acılara ölene kadar katlanmak zorunda kalacağınızı da unutmayın!


Sadece bir şikayet uğruna tüm bu eziyetleri çektirmenin bedeli nedir?


Tarifi imkansız bu eziyet için herhangi bir bedel ödetilecek ya da ödenecek mi?

Yetkili makamlara soracağız ve gelecek -bizlerin aşina olduğu- cevabı sizlerle paylaşacağız.


Bunun neresi kabul edilebilir?



Kaynak: HYHKD

23 Nisan 2010 Cuma

Akdeniz Foku'na Kurşun Yağmuru



Muğla’nın Bodrum İlçesi'ne bağlı Yalıkavak Beldesi bulunan Akdeniz Foku'nun kurşun yağmuruna tutularak öldürülmesi insanları isyan ettirdi.


Bir sitenin yöneticisi Muammer Aşan ve site işçisi Üstün Mavi, dün akşam saatlerinde sahile vurmuş 1.80 boylarında 170 kilo ağırlığında bir Akdeniz foku buldu. Hayvanın kafasında ve gövdesinde onlarca kurşun izi olduğunun duyulması üzerine Bodrumlular sahile akın etti.

Site yöneticisi Muammer Aşan “Denizde görüp sahile çektiğimiz Akdeniz fokunun üzerinde onlarca kurşun izi olduğunu fark ettik. Hayvanı öldürmek için adeta kurşun yağmuruna tutmuşlar. Bu yapılan vahşetten başka bir şey değil, bunu yapanlar insan olamaz. Koruma altında olan 3-5 foktan biri daha insanların acımasızlığına kurban gitti” dedi.

ÖLEN AKDENİZ FOKU'NUN BADEM OLMADIĞI KESİNLEŞTİ

Ölü olarak bulunan Akdeniz Fokunun, 4 yaşlarında, 2 metre boyunda ve 170 kilogram ağırlığında olduğu ortaya çıktı. Vücudunda çok sayıda kurşun yarası bulunan Akdeniz Foku'nun Marmaris'in Hisarönü Beldesi'ndeki barınağında bulunan Badem olmadığı belirtildi.

Kaynak: Hürriyet


22 Nisan 2010 Perşembe

"Büyük Felaket/Metz Yeghern" Taksim'de Anılacak

Ermeni tehcirinin yıldönümü olan 24 Nisan’da 67 aydının çağrısıyla İstanbul’da yapılacak anmada Taksim Meydanı’nda ölenler için mumlar yakılacak. Nor Zartonk ise aynı gün "1915’te Ne Olmuştu" isimli belgesel gösterimi yapacak.


Türkiye ile Ermenistan arasındaki ilişkilerin normalleştirilmesini öngören protokollerin imzalanması konusunda iki ülke arasında çıkan diplomatik krizler gündemi meşgul ederken Ermeni tehcirinin 95. yılı geride kaldı.


1915'te ölenleri Ermenilerin "soykırımı anma günü" olarak belirlediği 24 Nisan'da anmak için 67 aydın, "Bu acı bizim acımız; bu yas hepimizin" diyerek, bir çağrı metni yayınladı:


"1915'te, nüfusumuz henüz 13 milyonken, bu topraklarda 1,5 - 2 milyon Ermeni yaşıyordu. Trakya'da, Ege'de, Adana'da, Malatya'da, Van'da, Kars'ta... Samatya'da, Şişli'de, Adalar'da, Galata'da...24 Nisan 1915'te 'gönderilmeye' başlandılar. Onları kaybettik. Artık yoklar. Mezarları bile yok. 'Büyük Felaket"in vicdanlarımıza yüklediği "Büyük Acı" ise olanca ağırlığıyla 95 yıldır büyüyor."


Sessizce anılacaklar

Çağrı metninde "Büyük acıyı yüreğinde hisseden" tüm Türkiyeliler 1915 kurbanlarını anmaya çağrıldı. 24 Nisan, Cumartesi günü, saat 19.00'da Taksim Meydanı tramvay durağında yapılacak anmada, 1915 kurbanlarının fotoğrafları, İstanbul'dan ilk çıkarılanların isim listesi önünde mumlar yakılacak ve çiçekler bırakılacak. Meydanda yaklaşık yarım saat sesiz bir oturma eylemi yapılacak.


Hrant Dink cinayetinin ardından Türkiyeli Ermeni gençlerin kurduğu ayrımcılık karşıtı oluşum Nor Zartonk ise aynı gün "1915'te ne olmuştu" isimli belgesel gösterimi yapacak.


Belgesel 24 Nisan saat 19.30'da TMMOB Makine Mühendisleri Odası'nda gösterilecek.

21 Nisan 2010 Çarşamba

200 köpek can çekişerek öldü

Şanlıurfa'nın Suruç ilçesinde köpek katliamı yaşandı.



İlçeye bağlı Kocaali-Dağören köylerine yakın bir araziye zehirlenerek ölüme terk edilen 200 köpek gözler önünde can çekişerek öldü.


Suruç ilçesinde gece saat 01.30 sıralarında gelen bir ihbarı değerlendiren jandarma ekipleri Kocaali-Dağören köyleri arasında Şanlıurfa'da zehirlenerek Suruç ilçesine getirilip yola atıldığı iddia edilen 200'e yakın köpeğin can çekiştiğini gördü. Gece geç saatlerinde Veteriner hekim, sağlıkçı, zabıta ve jandarmadan oluşan bir ekip olaya hemen müdahale etti. Veteriner hekimin kontrol ettiği köpeklerin zehirlendiği ortaya çıktı.

Kayıtlı barınak köpekleri olduğu anlaşılan köpekler, bilinmeyen bir nedenle ilk olarak zehirlenmiş ardından ise Şanlıurfa'ya 40 kilometre uzaktaki Suruç ilçesinde Dağören köyü yakınlarında ölüme terk edilmişti.

Oluşturulan ekip, zehirlenen köpeklerin kulaklarında bir köpek barınağına ait olduğu iddia edilen seri numaraları gördü. Sayıları 200'e yakın köpeğin kimler tarafından öldürüldüğü ve bir köyün yakınına ölüme terk edilmiş olarak bırakıldığı bilinmiyor. Köyün adeta köpek mezarlığına döndüğü görüldü.


Suruç Belediyesi Zabıta Müdürlüğü ekipleri, olay yerine intikal ettiğinde 60 köpeğin zehrin etkisi ile can verdiğini bunlar arasında 4 köpeğin ise köy yoluna çıktığını ancak yoldan geçen araçlar tarafından ezilerek katledildiğini belirtti. Oluşturulan ekip incelemeler yaparken, Suruç Belediyesi tarafından kazılan büyük bir çukura köpekler kireçlenerek gömüldü. Belediye ekiplerinin çalışmaları sabah saat 04.00'e kadar sürdü.

Yetkililer olayla ilgili soruşturma başlattı.

Kaynak: İHA

19 Nisan 2010 Pazartesi

25 NİSAN KADIKÖY MİTİNGİNE ÇAĞRI


ÇERNOBİL'İN 24. YILINDA

Yaşamı yok edecek enerjilere izin vermemek için

25 Nisan'da Kadıköy'de buluşuyoruz...

ÇERNOBİL felaketinin, başta Karadeniz kıyıları olmak üzere Türkiye'yi radyasyon yağmuruyla kirletmesinin üzerinden 24 yıl geçti. Zamanın yöneticileri hiçbir önlem almadığı gibi radyasyonlu çayları insanlara içirdiler, radyasyonlu fındıkları halkımıza dağıttılar. Bugün, Karadeniz'in her evinde, insanlar yakınlarını kanserden kaybediyorlar. Yetmezmiş gibi şimdi de nükleer santral belası için seçtikleri yerlerden biri Çernobil kurbanı Karadeniz'in Sinop kenti. Hükümetin nükleere karşı 40 yıldır direnen Mersin Akkuyu için planladığı dört nükleer reaktör projesi de sürüyor. Bugün Türkiye'yi nükleer karanlığa mahkum etmek isteyenlere karşı sesimizi her zamankinden daha yüksek çıkartmak zorundayız. Akkuyu'da, Sinop'ta, dünyanın hiçbir yerinde nükleer santral istemiyoruz.

Akkuyu ve Sinop Çernobil olmasın demek için Kadıköy meydanındayız.

Karadeniz'in el değmemiş vadileri, Ege ve Akdeniz'in dere ve çayları, Türkiye'nin her yerindeki akarsular, doğayı yok etme pahasına kâr peşinde koşanların saldırısı altında. Sadece Doğu Karadeniz’de 750'ye varan HES projesiyle, enerji bahanesiyle sularımızın kullanım hakkı şirketlere devrediliyor, sular tünellere hapsediliyor, yatağında akan su bırakılmıyor, Artvin, Rize, Trabzon, HESlerin, maden ve taş ocaklarının, yayla yollarının çok yönlü saldırısı altında: Dünyanın en nadide yağmur ormanları, doğal eski ormanları, akarsu vadileri tarümar ediliyor, üstelik bir de enerji nakil hatlarının yayacağı radyasyonla adeta her vadi bir Çernobil’e dönüştürülüyor.

Çoruh’tan Senoz Vadisi’ne, Yuvarlakçay’dan Fındıklı'ya, Görele'den Alakır'a , Loç Vadisi'ne kadar Karadeniz, Ege ve Akdeniz'de derelerinin kurutulmasına, vadilerin yok edilmesine, HES inşaatları için ağaçların kesilip ormanların tahrip edilmesine karşı yöre insanları direniyor.

Doğayı yok eden HES'lere karşı hareketlerimizi büyütmek için 25 Nisan'da Kadıköy’ deyiz.

Barajlar sadece akarsuları ortadan kaldırıp vadileri yok etmekle kalmıyor, insanları yerinden yurdundan ediyor ve tarihi mirası sulara gömüp ortadan kaldırıyor. Aynı zamanda milli park olan MUNZUR vadisini yok edecek sekiz baraj projesi Dersim halkının yıllardır süren mücadelesine rağmen devam ediyor. Yüzyılların mirası Küre Dağları Milli Parkı içinde akan Devrekani Çayı üzerine altı adet baraj projesi monte edilmeye çalışılıyor ve dünyanın ikinci büyük kanyonu olan Valla Kanyonu da HES'lerle tehdit ediliyor. ALLİANOİ'yi kurtarmak için yapılan girişimler dikkate alınmıyor ve Bergama'da yapılan Yortanlı barajı Allianoi antik kentini sular altında bırakmak için gün sayıyor. Tarihin en önemli tanıklarından HASANKEYF antik kentini sonsuza kadar baraj sularına gömecek olan Ilısu barajı bütün dünyaya mal olan dirençli mücadelelere rağmen sürdürülüyor.

Munzur ve Devrekani özgür aksın, Hasankeyf ve Allianoi yaşasın demek için 25 Nisan'da Kadıköy’ deyiz.

Termik santraller sadece iklim değişikliğini geri dönüşsüz noktaya yaklaştırmakla kalmıyor, aynı zamanda bacasından çıkan zehirli dumanlarla çevresinde yaşayan insanlarda ciddi hastalıklara yol açıyor, ormanları ve tarım alanlarını tahrip ediyor. Buna rağmen hükümet 50'yi aşkın yeni kömürlü termik santral projesiyle Gerze'den Bartın, Erzin, Yalova, Çanakkale'ye kadar Türkiye'nin her yerinde hem halkın sağlığını, hem doğayı, hem de yeryüzünün geleceğini tehlikeye atmaya devam ediyor. Doğaya ve yaşama sahip çıkmak için kömüre hayır diyoruz.

Termik santrallere karşı çıkmak, iklim değişikliğini durdurmak için 25 Nisan’da Kadıköy'deyiz.

Yaşama kasteden projeler enerji yatırımlarıyla da sınırlı değil. Bergama, Eşme, Havran, Ulukışla gibi yerlerde altın madenleri, İstanbul'da üçüncü köprü, yeni otoyollar, taşocakları, çimento fabrikaları, golf sahaları gibi ormanlara, sulak alanlara, tarım alanlarına ve insan yerleşimlerine zarar veren, kentsel dönüşüm adı altında insanları yaşadıkları yerden koparan bütün yanlış projelere karşı Türkiye'nin her yerinde protestolar ve kampanyalar yükseliyor.

Hepimiz 25 Nisan’da Sinop’ta, Mersin’de ve Kadıköy’de meydanlarda buluşuyoruz.

Tüm doğayı ve yaşamı savunanları 25 Nisan'da Kadıköy meydanına davet ediyoruz.

25 Nisan Pazar – Saat:12.00

Kadiköy- Tepe Nautilus önü

25 Nisan Mitingi İrtibat Bürosu: Süslü Saksı sok. No:13/2 Beyoğlu Tel:0212 293 67 38

25nisanmitingi@ gmail.com

ÇAĞRICILAR

EGEÇEP-ALLİANOİ GİRİŞİM GRUBU

CİDE-LOÇ VADİSİ KORUMA PLATFORMU

HASANKEYF'İ YAŞATMA GİRİŞİMİ

KARADENİZ İSYANDADIR PLATFORMU

MUNZUR KORUMA KURULU (DEDEF)

İMZACILAR

ANKARA ARTVİN KÜLTÜR VE YARDIMLAŞMA DERNEĞİ

ARTVİN'LİLER HİZMET VAKFI

BARTIN ÇEVRE GÖNÜLLÜLERİ

BARIŞ VE DEMOKRASİ PARTİSİ

BASIN-İŞ

BURSA ARTVİN SU PLATFORMU

CİDE GÖKÇELER KÖYÜ DERNEĞİ

ÇUKUROVA ANTİ-NÜKLEER İNİSİYATİF

ÇORUH HAVZASI GRUBU

DEMOKRASİ VE ÖZGÜRLÜK HAREKETİ

DEMOKRASİ İÇİN BİRLİK HAREKETİ

DEVRIMCI ANARSIST FALIYET

DOĞA DERNEĞİ

DOĞAL VE KÜLTÜREL YAŞAM İÇİN ÇEVRE GİRİŞİMİ

DUTLAR EKOKÖYÜ GİRİŞİMİ

EGE DOĞAL YAŞAMI KORUMA DERNEĞİ

EKOLOJİK ÜRETİCİLER DERNEGİ

EMEP

EMEKÇİ HAREKET PARTİSİ

ERZURUM İSPİR AKSU VADİSİ DOĞAL YAŞAMI KORUMA DERNEĞİ

ESİTLİK VE DEMOKRASİ PARTİSİ

FEMİNİST KADIN ÇEVRESİ

GEBZE ARTVİNLİLER DERNEĞİ

GÖRELE EMEK VE DEMOKRASİ PLATFORMU

HAVA-İŞ

HALKIN TAKIMI DERGİSİ

HALK EVLERİ

HEMŞİNLİLER EĞİTİM VE KÜLTÜR DERNEĞİ

İSTANBUL TABİP ODASI

İSTANBUL ECZACILAR ODASI

İMECE EVİ

İZMİRİZMİR.NET

KASTAMONU AZDAVAY DERNEKLER FEDARASYONU

KAYYDER

KİBELE EKOLOJİ VE ÇEVRE KOOPERATİFİ

KÜRESEL EYLEM GRUBU

KÜLTÜR VE SİYASETTE FEMİNİST YAKLAŞIMLAR

K. ÇEKMECE SİNOPLULAR KÜLTÜR YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA DERNEĞİ

NKP İSTANBUL

NÜKLEERE KARŞI ORGANİK İNİSİYATİF

PETROL-İŞ

PAPART DERELERİ PLATFORMU

PALOVİT VADİSİ DUYARLILIK PLATFORMU

RED DERGİSİ

SİNOP ÇEVRE DOSTLARI

KAĞITHANE SİNOPLULAR DERNEĞİ

BAYRAMPAŞA SİNOPLULAR DERNEĞİ

ZEYTİNBURNU SİNOPLULAR DERNEĞİ

SON IRMAK DOĞA PLATFORMU

SIRTÇANTAM GEZİ KÜLTÜRÜ DERGİSİ

SOSYALİST PARTİ

SOSYALİST DEMOKRASİ PARTİSİ

SOSYALİST GELECEK SİYASETLERİ

TOPLUMSAL ÖZGÜRLÜK PLATFORMU

TÜRKİYE GERÇEĞİ PLATFORMU

YERYÜZÜNE ÖZGÜRLÜK DERNEĞİ

YEŞİL VE SOL

YEŞİLLER PARTİSİ

YUVARLAKÇAY KORUMA PLATFORMU

78 LİLER

14 MAYIS PLATFORMU

15 Nisan 2010 Perşembe

Tilki için kiralık katil tuttular!

İngiltere’nin Sussex Kenti’nde bir golf kulübü, golf sahasına dadanan tilkiyi, kiralık katil tutarak öldürttü.



Golf kulübünün bu tutumu bazı müşteriler ve hayvanseverler tarafından öfkeyle karşılandı. Yaklaşık 20 kişi bir araya gelerek kulübün bu eylemini protesto etti. Kulübün Genel Müdürü Dave Brooks ise “Yıllarca çevremizde tilkiler yaşadı, ancak bu tilki tam bir baş belasıydı” dedi.

Kaos GL Derneğinden"Eşcinsellerden Özür Dile!" Protestosu

BASINA VE KAMUOYUNA – 15 Nisan 2010



Bugün basına yansıyan “Bakan Kavaf, Eşcinseller Tarafından Protesto Edildi” başlıklı haberle ilgili Kaos GL Derneği, basını ve kamuoyunu bilgilendirmek için bir basın açıklaması yaptı.

Cinsiyet Eşitliği Ama Eşcinseller Hariç!

İtalyan Eşit Fırsatlar Bakanı Maria Rosaria Carfagna’nın ziyareti vesilesiyle İtalya Büyükelçiliğince organize edilen ve 15 Nisan 2010 tarihinde Rixos Grand Ankara Hotel’de gerçekleşen “Eşit fırsatlar ve cinsiyet eşitliği: İtalya ve Türkiye’nin deneyimleri” başlıklı konferansa Kaos GL üyesi eşcinseller de katıldılar.

Barışçıl ve Sessiz Protestoya Fiziki Saldırıyla Müdahale Edildi

Kaos GL üyeleri, Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet bakanı Selma Aliye Kavaf’ın konuşması başladığında, salonda oturdukları yerde, sessizce “Eşcinsellerden Özür Dile!” dövizleri kaldırdılar. Sessiz protestolarına devam eden Kaos GL üyelerine, Rixos Otel güvenlik görevlileri olduğu anlaşılan kişiler müdahale ettiler. Barışçıl ve sessizce sürdürülen protestoya karşılık hoyratça ve fiziki saldırı ile müdahale eden otel güvenlik görevlileri, protestocuları fiziki zorla sürüklediler. Bu esnada sürüklenerek dışarı çıkartılan bir protestocunun iki kolunda da sonradan darp izleri oluştuğu görüldü.

Arkadaşlarının nereye götürüldüğünü soran Kaos GL üyelerine karşı açıklamada bulunmayan otel güvenlik görevlileri diğer protestoculara ve basın mensuplarına karşı da zor kullandılar. Bu esnada Kaos GL üyeleri arkadaşlarının bırakılması halinde sessizce oteli terk edeceklerini bildirdiler. Arkadaşlarının bırakılması üzerine Kaos GL üyeleri otelden ayrıldılar.

Dezenformasyon Üreterek Eşcinselleri Damgalamaktan Vazgeçin!

Cihan Haber Ajansı (CHA)’nın geçtiği haberde verdiği “salonda taşkınlık çıkaran grup” bilgisi doğru değildir. “Kavaf’a eşcinsel saldırı!” gibi yalan üretmeye kadar varan dezenformasyonların sorumlusu Cihan Haber Ajansıdır. CHA’dan derhal bu yanlışlığı düzeltmesini bekliyoruz.

Eşcinsellerin damgalanması, hedef gösterilmesi, ayrımcılığa çağrı yapılmasına yönelik bir protestoyu çarpıtarak sunmak tam da bu homofobik ve ayrımcı yaklaşıma ortak olmaktır. Başta CHA olmak üzere basın-yayın organlarını sorumluluğa davet ediyoruz. Sorumluluktan uzak haberciliğin eşcinselleri hedef göstereceği ve ayrımcılığa çağrı olacağı açıktır.

Düşünce Özgürlüğü Değil, Damgalama ve Hedef Gösterme!

Kaos GL Derneği üyeleri, Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanı Selma Aliye Kavaf’ı, eşcinselliğin bir hastalık olduğu ve eşcinsellerin tedavi edilmesi gerektiği yönündeki sözleri nedeniyle protesto etmişlerdir.

Taşınan dövizler şunlardır: “Eşcinsellerden Özür Dile!”, “Düşünce Özgürlüğü Değil, Damgalama ve Hedef Gösterme!”, “Nefret Etme, Özür Dile!”, “Düşünce Özgürlüğü Değil, Doğrudan Ayrımcılıktır!”

Barışçıl ve sessiz protestonun amacı açık ve nettir…

Bakan’ın özür dilemesini hala bekleyen Kaos GL Derneği, homofobik ve ayrımcı söylem ve uygulamaların takipçisi olacaktır!

Kaos GL Derneği

13 Nisan 2010 Salı

Köpeğe cinsel istismara 'mala zarar' davası

İzmir'de hamile bir köpeğe cinsel istismarda bulunan bir kişi, 'konut dokunulmazlığını bozma, mala zarar verme ve hırsızlık yapma' suçundan yargılanacak.


İzmir'de bir avukata ait olan köpeğe cinsel istismarda bulunduğu öne sürülen kişi hakkında, konuk dokunulmazlığını bozma ve mala zarar verme suçlamasıyla dava açıldı.

Alınan bilgiye göre, avukat Senem Avcı'ya ait 'Masum' isimli kangal cinsi hamile köpeğe yaklaşık 1,5 ay önce metruk bir binada cinsel istismarda bulunurken yakalanan M.A'nın köpeğinin yavrularının ölümüne ve yumurtalıklarının alınmasına neden olduğu tespit edildi.

Türk Ceza Kanunu'na göre sahipli hayvan 'mal' kapsamına girdiğinden dolayı, M.A'nın 'konut dokunulmazlığını bozma, mala zarar verme ve hırsızlık yapma' suçundan yargılanacağı öğrenildi.

Kaynak: AA / ntvmsnbc

10 Nisan 2010 Cumartesi

Maden Lobileri mi, Halkın Çıkarı mı?

Ege Çevre ve Kültür Platformu (EGEÇEP) tarafından gerçekleştirilen forumda, TBMM’deki yeni Maden Yasası Taslağı’nın tehlikelerine dikkat çekildi.


Yeni yasa taslağının çok eleştirilen ve Anayasa Mahkemesi tarafından bazı maddeleri iptal edilen 5177 sayılı Yasa’dan bile daha tehlikeli olduğunun aktarıldığı forumda, sürecin maden lobilerinin baskısı ile oluşturulacak bir Maden Bakanlığına doğru gittiği dile getirildi.


Ahmet Priştina Kent Müzesi’nde gerçekleştirilen “Madencilik Yasası Değişiklik Taslağı ve Çevremize Etkileri” konulu foruma, EGEÇEP bileşenlerini yanı sıra Bornova Belediye Başkanı Kamil Okyay Sındır, Dikili Belediye Başkanı Osman Özgüven, Bergama eski Belediye Başkanı Sefa Taşkın ve Sarnıç eski Belediye Başkanı Şeref Bozkurt gibi isimler de katıldı. Muammer Sakaryalı ve Dr. Oya Otyıldız tarafından yönetilen forumda konuşan Avukat Arif Ali Cangı, şu an TBMM komisyonlarından birer birer geçen Maden Yasası Değişiklik Tasarısı hakkında önemli açıklamalarda bulundu. Yasanın gerekçesine bile bakıldığında ne için çıkarıldığının anlaşılabildiğini aktaran Cangı, hükümetin uyguladığı politikaların neye hizmet ettiğini görmek açısından yasanın son derece çarpıcı bir örnek olduğunu söyledi. Yasa tasarısı ile oluşturulacak 5 kişilik kurulun madencilikle ilgili her şeye karar vereceğini belirten Cangı, “Herhangi bir yatırımla madencilik arasında bir çakışma olmuşsa, bu konuda kurul karar verecek. Soruyorum; Efemçukuru Altın Madeni ile Çamlı Barajı arasında var olan çatışmada, Ankara’da bürokratlardan oluşan kurul neye karar verir sizce? Bu yasa eskisinden de tehlikeli. Yaşam savunucuları sesini daha çok çıkartmalı” diye konuştu.

ÇİFT DİKİŞ

Daha sonra konuşan Jeoloji Yüksek Mühendisi Tahir Öngür de uluslararası madencilik firmalarının, Türkiye’de iktidara yakın şirketlerden “stratejik ortaklar” edinerek kendi çıkarları için ülkenin ekonomi-politiğine yön verdiklerini anlattı. Öngür, “Bu stratejik ortaklar her şeyin etrafından dolanırken, Anayasa’da da istedikleri değişiklikleri yaptırmak istiyorlar. Ülkede hukuk yapısı da ayaklarına dolandığı için ayaklar altına alınıyor. Bunu da değiştirecekler. Bugün, yaşamı savunmak her şeyin önüne çıkıyor. Yoksa yaşam kendisini savunacak” diye konuştu. Turgutlu’dan foruma katılan Avukat Hasan Namak ise Anayasa Mahkemesi’nin maden yasasını iptal etmesinin ardından, yürütmenin, bu yasaya dayanılarak verilen tüm ruhsatları iptal etmesi gerekirken bunu yapmadığını belirtti. Namak, “Aksini şimdi işlerini sağlama almak için her şeyi yapıyorlar. Yeni maden tasarısındaki ‘kazanılmış hak’ kavramını kanunun içine koymaya çalışıyorlar. İtirazları baştan yok etmek için bir önlem bu. Kanun yapma tekniğine de aykırı. Tasarıya ileride yeni maddeler ekleneceğini düşünüyorum. Bu maddelerle artık madenlerle ilgili davaları Danıştay’da açmamız ve çok yüksek teminatlar göstermemiz gibi maddeler gelecek” dedi.

LOBİLERE DEĞİL HALKA HİZMET EDİN

Birçok bileşen temsilcisinin söz alıp maden yasa tasarısı ve yaşadıkları bölgelerdeki çevresel sorunlarla ilgili görüşlerini aktardığı forum sonucunda, milletvekillerine maden yasa tasarısının ülkenin çıkarlarına olmadığını belirten mektuplar gönderilmesi ve yasaya karşı mücadele sürecinin geniş bir zaman dilimine yayılarak sürdürülmesi kararlaştırıldı. Milletvekillerine gönderilen mektupta, “Maden lobilerinin çıkarlarını değil halkın-ülkenin-yaşamın çıkarlarını savunmalısınız. Maden yasası bu haliyle çıkarsa, küresel sermayenin isteklerini yapmış olacaksınız ama tarihin ve toplumun vicdanını kanatacaksınız” dendi.


BELEDİYE BAŞKANLARI NE DEDİ?

Osman Özgüven (Dikili Belediye Başkanı): Geçtiğimiz günlerde aklandığımız ‘Su Davası’ bütün dünyayı ilgilendiren bir dava. Tüm dünyada suyun özelleştirilmesine karşı mücadele edenlerden tebrikler alıyoruz. Geçtiğimiz günlerde Bergama’da milletvekillerini yok sayanlar halka neler yapmazlar? Bergama Ovacık’ta 600 dönüm alan çıplak kaldı. Sesimizi çıkarmazsak Kozak’ta çıplak kalacak.

Kamil Okyay Sındır (Bergama Belediye Başkanı): Bergama’nın en ciddi çevresel sorunları arasında taş ocakları, çimento fabrikaları ve baz istasyonları var. Bunlara karşı yetkilerimizi kullanmakta kararlıyız.

Sefa Taşkın (Bergama eski Belediye Başkanı): Geçmiş yıllarda Bergama’da yaşananlar artık toplumun büyük kesimini ilgilendirir oldu. Halktan tepki alınca ve yasalarda da toplumu koruyan birtakım maddeler bulununca, bu maddeleri kaldırmaya çalışıyorlar. Bergama’daki madenin değeri 1 milyar dolar. Bu büyük parayı koruyabilmek için her şeyi yaparlar.

Kaynak: Evrensel

9 Nisan 2010 Cuma

Hatanın Bedelini 20 Bin Yarasa Ödedi

Havran Barajı suları altında kalan mağaralarda barınan 20 binin üzerindeki yarasanın DSİ tarafından 3 milyon lira harcanarak yapılan “Yapay mağara”lara taşınmadığı bilirkişi raporu ile bir kez daha ortaya kondu.


Baraj su tutmadan önce projeden vazgeçilmesi için uğraş veren çevrecilerin haklılığı bilimsel raporlarla kanıtlanmış oldu. Şimdi, “Yapay mağaralara taşınma sırasında bir tek yarasa dahi ölmedi” diyen Çevre Bakanı Veysel Eroğlu ve DSİ yetkililerinin bu bilirkişi raporlarının ardından ne diyecekleri merak konusu.

GÜMÇED tarafından baraj gövdesi üzerinde yapılan açıklamada konuşan Edremit Körfezi Şubesi Başkanı Mehmet Akif doğal mağaraları sular altında kalacak olan yarasaların yapay mağaraya taşınmaları sırasında, kaybolduklarını hatırlattı. Barajın kurulduğu alanda bulunan İnboğazı Mağarası’nda Türkiye’nin en büyük yarasa kolonisinin yaşadığını belirten Öznal, “DSİ, 4’ü endemik, 16 türden 20 bin yarasanın taşınması için 3 milyon lira harcayarak yapay bir mağara yaptırdı. Tüm uyarılarımıza rağmen doğal yerlerinden yapay mağaraya taşındığını söylediler. ‘Taşınmadılar’ dedikçe bizi yalancılıkla suçladılar. Havran Asliye Sulh Mahkemesine başvurduk ve delil tespiti istedik. Ne yazık ki bu güvensizliğimizde haklı çıktık. Bilirkişi raporlarının elimize ulaşmasından sonra yarasalar için daha da endişeliyiz” diye konuştu. Öznal, yarasaları korumakla görevli olan Çevre ve Orman Bakanlığı ile ona bağlı bir kurum olan DSİ hakkında davacı olacaklarını belirtti. Öznal, “Burada adeta yarasa katliamı yapıldı. Yarasalar evsiz kaldı. Hani taşınmıştı? Baştan bu yana yapılan hatanın bedelini 20 bin yarasa ödedi” dedi.

BİLİRKİŞİ RAPORU

Boğaziçi Üniversitesi Çevre Bilimleri Enstitüsünden Yrd. Doç. Dr. Raşit Bilgin’in hazırladığı Bilirkişi Raporu’nda şu tespitler var. “Havran Mağarası’nda yaklaşık 20 bin olan yarasa sayısının 25–30 bine çıkması beklenmekte ve bu sayıdaki yarasa popülasyonlarının hiçbir mevsim ve durumda tahliyeleri mümkün görülmemektedir. Yapay mağaraların yarasaların ekolojik yaşam koşullarına uygun özellikler taşımadığı ve ancak yaz aylarında birkaç yarasanın tek başına rastlanabileceği bir tünel olduğu belirtilmektedir..Yapay mağaranın mevcut 25 bin yarasanın barınabileceği büyüklüğe sahip olmadığı görülmektedir. Yapay mağaranın doğal mağara yanında adaptasyon için hiçbir özelliği yoktur ve oldukça küçüktür.

Kaynak: Evrensel

8 Nisan 2010 Perşembe

ODTÜ'de Yok Olan Canlar

ODTÜ tafafından 40'tan fazla köpek toplatıldığı söylenirken ve hâlâ kafesler içinde köpekler götürülürken barınaktaki köpek sayısı 20'yi geçmiyor. Peki bu köpekler nerede? ODTÜ'den alınıp başka yerlere mi bırakılıyorlar? Yoksa fazla uyuşturucudan ölenler çöplere mi atılıyorlar? Tüm bunlar yaşama hakkına aykırı ve insanlık dışıdır...

Çoğumuz görmüşüzdür, üniversitelerin kendilerini tanıtmak için kullandıkları broşürleri vardır. Bu broşürler genelde kampüsün ne kadar rahat ve samimi bir yaşam alanı olduğunu gösteren fotoğraflar içerir.

Ortadoğu Teknik Üniversitesi'nin de (ODTÜ) böyle broşürleri var. ODTÜ'nün tanıtım broşürlerine baktığınızda dikkatinizi çeken fotoğraflardan biri de şu olur: çimler üzerinde vakit geçiren öğrenciler ve onların arasında uzanan bir köpek. Bu fotoğrafa baktığınızda ODTÜ'de hayvanların ve insanların nasıl uyumlu yaşadığını düşünebilirsiniz ya da fotoğrafı görünce gülümsersiniz.

Peki, o köpeğe ne oldu biliyor musunuz? Artık o köpek ve onun gibi birçok köpek ODTÜ'deki yaşam alanından çıkartılıyor. Görüntüleri hala o broşürlerde yer almasına rağmen, fotoğrafları ile ODTÜ'nün imajı için reklam olmaya devam etmelerine rağmen o köpekler artık ODTÜ'de yaşamıyorlar. Şubat ayından itibaren düzenli olarak toplatılıyorlar. Ancak toplatılma işlemleri 5199 nolu Hayvan Hakları Koruma Kanuna aykırı bir şekilde gerçekleştirilmekte. Köpekler kanuna göre belediyenin görevlendirdiği kişiler tarafından ve veteriner eşliğinde toplatılmalılar. Dahası toplatılan köpekler yine yasa gereğince gerekli tedavi ve aşıları yapıldıktan sonra alındıkları yerlere geri bırakılmalılar.

Peki ODTÜ ne yapıyor? Köpekleri kendi görevlendirdiği, uyuşturucu silah kullanma bilgisi ve yetkisi olmayan kişilere, yanlarında bir veteriner olmadan toplatıyor. Toplatılmaların veteriner eşliğinde olmasının önemi şu: Veteriner, köpeğin yaşına ve kilosuna uygun olarak uyuşturucunun dozajını ayarlıyor. Oysa barınakla yapılan görüşmelerden öğrenildiğine göre ODTÜ'deki toplatılma işlemleri sırasında uyuşturulup uyanmayan köpekler mevcut. Çünkü birçok köpeğe yaşına ve kilosuna göre fazla dozda ilaç veriliyor. Yine ehil kişiler bu işi yapmadığı için uyuşturucu iğne yiyen köpekler korkup orman içlerine kaçıyor ve belki de oralarda ölüyorlar.

Toplatılan köpekler Çankaya Belediyesi'nin barınağına götürülüyor ve ODTÜ köpekleri için ayrılan bir tel kafeste tutuluyor. Bu köpekler ODTÜ ormanlarında özgürce koşabilecekken, daracık mekânlarda bir sürü köpekle beraber yaşamak zorunda bırakılıyor. Kimi insanlar da barınakları cennet mekânlar sanıyor. Sanki köpeklerin yedikleri önlerinde yemedikleri arkalarında... Ancak çoğumuz şahit olmuşuzdur ki dar alanlarda birçok köpek çoğu zaman kendi pislikleri ile beraber yaşıyor. Daha yeni Ankara'daki bir barınaktan "açlıktan ölü bir köpeği yediği için zehirlenip ölen köpekler" haberi gelmişken insanlar köpekleri barınaklara kapatmanın nesini olumlu buluyor?

Dahası ODTÜ tafafından 40'tan fazla köpek toplatıldığı söylenirken ve hâlâ kafesler içinde köpekler götürülürken barınaktaki köpek sayısı 20'yi geçmiyor. Peki bu köpekler nerede? ODTÜ'den alınıp başka yerlere mi bırakılıyorlar? Yoksa fazla uyuşturucudan ölenler çöplere mi atılıyorlar? Tüm bunlar yaşama hakkına aykırı ve insanlık dışıdır...

Bu durum ben ODTÜ'lüyüm diyen, hatta ben insanım diyen hangi kişinin içine siner? ODTÜ değil mi devrimi bağrına kazıyan? Sahipsiz köpekler bir sorun ama bunun üstesinden gelen üniversiteler mevcut. Örneğin, Boğaziçi Üniversitesi, İzmir Teknoloji Üniversitesi, İstanbul Üniversitesi ve yurt dışındaki birçok üniversite... ODTÜ'nün ne eksiği var? Eksiği alternatif çözümlere kulak tıkaması, en kaba yönteme başvurması.

Bütün bunlar yapılan görüşmelerle dile getirildiği halde ODTÜ yönetimi yalnızca dinliyormuş gibi gözüküyor. "Tamam tamam" deyip hâlâ köpekleri toplatmaya devam ediyor. Herkes köpekleri sevmek zorunda değil, hepimiz topluca gezen köpeklerden korkabiliriz, birçoğumuz da korkuyoruz.

Ancak köpeklerden korkumuzun bedelini köpekler ödememeli. Alternatif çözümler mümkün. Ring servislerinin artırılması ve geç saatlerde insanların orman alanı içerisinden geçmek zorunda kalmaması faydalı olabilir. Artık yemeklerin orman alanı içerisinde belli noktalara bırakılması ve bu sayede köpeklerin kampüs içerisine inmesinin önlenmesi de... Ayrıca, herkes yanında köpeklerle karşılaştığında kullanmak için bir düdük taşıyabilir.

Düdüğün sesi işitme sistemi hassas olan köpeklerin dikkatini dağıtıp onları kaçırmaktadır. Toplantılar yapıp insanları köpeklerle karşılaşınca ne yapacakları konusunda bilgilendirmek de mümkün. Bunun için gerekli uzman kişiler bile ayarlandı, ODTÜ'nün bir bütçe ayırması da gerekmiyor.(EG/EÜ)

Her konuda işbirliği yapmaya ve yardımcı olmaya hazır gönüllüler mevcutken ODTÜ'nün tüm seslere kulağını tıkaması ve bildiğini okuması hiçbir sorunu çözmüyor.. ODTÜ geniş bir alan ve bu alanı fanusla kaplamadıkça köpek giriş çıkışları her zaman olacaktır. Bugün birilerine köpekler havladı diye köpekler sürülüyor, yarın birileri kuşlardan korkunca ne olacak? ODTÜ sadece insanların yaşam alanı değil hayvanların da yaşam alanıdır. Beraber yaşamak mümkün. Melih Gökçek ile sorun yaşadığında ona yasaları hatırlatan ODTÜ'nün de uymakla mükellef olduğu yasalar ve saygı göstermesi gereken yaşam hakkı var...

Kaynak: Esra GEDİK / bia

Yuvarlakçay'da Zafer Köylünün

Muğla’nın Köyceğiz ilçesine bağlı Yuvarlakçay’da 128 gündür derelerine hidroelektrik santralı (HES) yapılmaması için nöbet tutan köylüler, ilk hukuk zaferini kazandı. İdare Mahkemesi, Muğla Valiliği tarafından verilen ‘ÇED gerekli değildir’ kararının yürütmesi durduruldu. Keşif ve bilirkişi incelemesi yapılıncaya kadar, HES ihalesini alan AKFEN, bölgede hiçbir çalışma yapamayacak.

Yuvarlakçay’da nöbet tutanlar önceki akşam öğrendikleri mahkeme kararını büyük bir coşkuyla kutladı. Yuvarlakçaylılar, karara rağmen nöbetlere devam edeceklerini söyledi.

Topgözü mevkiinde 3 Aralık’tan bugüne nöbet tutan köylüler, adına bugüne kadar 11 idari dava açmıştı. Bu davalardan Muğla Valiliği’ne yürütmeyi durdurma istemli ‘ÇED gerekli değildir’ kararı aleyhine açılan dava kabul edildi. Böylece şimdilik Yuvarlakçay’da HES yapımı durmuş oldu.

Muğla Valiliği, Yuvarlakçay’a yapılması istenen 3.40 megavat gücündeki HES projesi için ‘ÇED gerekli değildir’ kararı vermişti. Valilik, bu kararını Çevre ve Orman Bakanlığı’nın o dönem yürürlükte olan ÇED Yönetmeliği’nde ‘10 megavattan düşük güce sahip santrallar için ÇED Yönetmeliği’ne dahil değildir’ yer alan maddesine dayandırmıştı. Ancak daha sonra yönetmelikte yapılan düzenlemeyle ÇED için kurulu güç ‘0.5 megavata kadar çekilmişti. Yönetmelikle yapılan değişiklik gerekçesiyle açılan davada, yürütmeyi durdurma kararı verildi.

Kararda “Dava konusu işlemin niteliği ve uygulanması halinde telafisi güç zarar doğurabilecek nitelikte bulunması nedeniyle, mahallinde keşif ve bilirkişi incelemesi yaptırıldıktan sonra sonra bu konuda yeniden bir karar verilinceye kadar, dava konusu işlemin yürütmesinin durdurulmasına oybirliğiyle karar verildi” denildi.

Davanın müdahil avukatı Berna Babaoğlu Ulutaş, köylülerin karara çok sevindiğini belirterek şunları söyledi: “Mahkeme böyle bir kararı vererek keşif ve bilirkişi incelemeleri yapılana kadar meydana gelecek zararları da önlemiş oldu. Mahkemeyi kutluyorum. Sonuçta bir tedbir kararı ancak gerekli incelemelerin ardından esastan da burada HES yapımını durduracak bir karar çıkmasını bekliyoruz. Kaçak kesilen anıt ağaçların henüz tespiti yapılmadı. Bir an önce gerekli tespitlerin yapılmasını talep ediyoruz. Geride 10 idari davamız daha var. Bu davaları da kazanacağımıza inanıyoruz.”

"MAÇ 90 DAKİKA"

Muğla 1. İdari Mahkemesi kararı 30 Mart’ta aldı. Önceki akşam öğrenilen karar Yuvarlakçay’da nöbet tutan köylüler tarafından sevinçle karşılandı.

Pınarköylü Mustafa Daşkın, haberi duyar duymaz herkese haber verdiklerini ve Topgözü’ndeki nöbet tutulan kamp alanında eğlence düzenlediklerini anlattı. Daşkın, “Yaklaşık 1000 kişi toplandı. Türküler söyledik. Basın açıklaması yaptık. Mahkeme kararını okuduk. Bizim için büyük bir sevinç oldu. Çünkü ilk karar bu. Ancak daha yolun başındayız. Maç 90 dakika. Biz 11 dava açtık, şu anda birinden karar çıktı. Yani 1-0 öne geçtik. Bizler davamızda yüzde 100 haklıyız. Bu yüzden kazanacağız” diye konuştu.

Kaynak: SERKAN OCAK / Radikal

7 Nisan 2010 Çarşamba

Köylüler HES'i Durdurdu

Rize’nin İkizdere Vadisi’nde Sanko Holding tarafından yapımı planlanan ve Kalkandere ilçesine bağlı Soğuksu köyü sınırları içerisinde de yapım çalışmaları devam eden Cevizlik-1 ve 2 Regülatörleri ve HES projesinin şalt sahası için Rize İdare Mahkemesi yürütmeyi durdurdu.


Soğuksu köylülerinden Mehmet Kurt ile Ahmet Aycibin, bölgede yapımı devam eden Cevizlik HES’in yüksek gerilim hatlarının bulunduğu şalt sahasının yürütmesinin durdurulması ve iptali için Rize İdare Mahkemesi’nde dava açtı. Mahkeme de köylüleri haklı bularak bölgedeki çalışmaların durdurulmasını kararlaştırdı. Mahkeme süreci devam etmesine karşın şalt sahasında inşaatın büyük bölümünün bitmesine yöre halkı tepki gösterdi. Mahkemenin kararının dün de hâkim Dinçer Yılmaz başkanlığında, bilirkişi heyeti ile birlikte davacılar Kurt ile Aycibin, davalı vekili avukatlar Berrin Demirbaş ile Reşat Salimoğlu bölgede inceleme yaptı. Jandarma köyün girişinde güvenlik önlemi alırken, gazeteciler ile çevreciler bölgeye alınmadı.


Kaynak: Cumhuriyet

6 Nisan 2010 Salı

Avusturya'nın Siyasi Baskısı 22 Dilde İfşa Ediliyor



Tüm dünyadan insan hakları aktivistleri şu an Avusturya'da meydana gelmekte olan siyasi baskıya karşı bir kampanya yürütmek için bir araya geldi. Hayvan koruma aktivistlerinin şu anda sürmekte olan siyasi davalarının arka planının 22 dilde ifşa edildiği “Shame on Austria” (Utan Avusturya) adında uluslararası bir site açıldı. Gelecek haftadan itibaren, 6 aylık dava süresince her hafta farklı bir ülkede (Türkiye de dahil olmak üzere) en azından bir protesto gösterisi düzenleneceği zincirleme bir kampanya başlıyor.

Kampanyanın Türkiye koordinatörü (Yeryüzüne Özgürlük Derneği – Freedom to Earth Association), “Tüm dünya Avusturya'da neler olduğunu öğrenmeli. Tüm dünya Avusturya'nın, siyasi aktivistlerin gösteri düzenlemek ya da konformist olmayan fikirler beyan etmek gibi aktivitelerden ötürü beş yıla kadar hapis cezasıyla karşı karşıya kaldıkları bir yer olduğunu öğrenmeli” diyor.

13 Nisan’da Madrid ile başlamak üzere, protesto gösterilerinden oluşan zincirleme kampanya her hafta farklı bir ülkede kendini gösterecek. Aktivistler, ana akım medyada yer almalarını garantileyecek kadar yaratıcı eylemler yapmayı planlıyor. “Avusturya'daki siyasi baskılara dair mesajı uluslararası kamuoyuna ulaştırmak için elimizden gelenin en iyisini yapacağız. Bu skandal yeterince uzun bir süre boyunca örtbas edildi.”



Aktivistler kampanyanın, Avusturya halkına karşı değil, yalnızca Avusturya devlet gücüne karşı olduğunun üzerinde duruyor. “Avusturya halkına saygı duyuyoruz ve onların büyük bir çoğunluğunun da demokrasi yanlısı olduğunu biliyoruz. Bu nedenle inanıyoruz ki kampanyamız onları uyandıracak ve hukukun egemenliğini Avusturya'ya geri getirmek için siyasi temsilcilerine baskıda bulunmalarını motive edecektir.”

E-mail: turkish@shameonaustria.org
Web: www.shameonaustria.org/tr

Deniz kaplumbağalarından sonra sıra köpeklerde...

Köpeklere akılalmaz işkence!

Fethiye'de, ayaklarına kum dolu bidon bağlanan köpekler canlı canlı denize atıldı. Olay, köpeklerden bazılarının kıyıya vurmasıyla ortaya çıktı.



Pazar günü piknik yapmak için Fethiye'nin Boncuklu Koyu'na gidenler açık denizde su yüzeyine çıkan siyah bir cisim gördü.

Uzaktan deniz üzerindeki cismin resmini çeken vatandaşlar daha sonra rüzgarın etkisiyle kıyıya yaklaşan cismi görünce insanın kanını donduran manzarayla karşılaştılar. Dalgaların kumsala getirdiği siyah cismin ayaklarına ve beline kum dolu bidon bağlanıp denize atılmış bir köpek olduğunu gören piknikçikler dehşete düştü. Çocuklar gördükleri manzara karşısında ağlarken babaları ölü köpeği sudan çıkardı.



İnsanı dehşete düşüren görüntünün şokunu atlatan vatandaşlar köpeğin ayaklarındaki kum dolu bidonları bıçakla keserek köpeği piknik alanının az ilerisinde bulunan çöp kovasına attı. Henüz bu olayın şokunu üzerinden atamayan vatandaşlar az ileride sazlıklar arasında aynı şekilde ayaklarına kum dolu kova bağlanıp denize atılmış ikinci bir köpeğin ölüsüyle karşılaştı. Olay bölgede toplu bir köpek katliamı olduğu ve suyun derinliklerinde bu şekilde öldürülmüş daha çok köpek olabileceği ihtimalini akıllara getirdi.

3 Nisan 2010 Cumartesi

Ankara'da TEKEL İşçisine Sıkıyönetim

Hükümetin ‘demokratikleşme’ iddiasıyla hazırladığı anayasa paketi görüşülmeyi beklerken, TEKEL işçileri başkentin ortasında polisin saldırısına maruz kaldı. Kendilerine dayatılan 4-c uygulamasına karşı seslerini yükselten ve Ankara’daki 78 günlük direnişlerinin ardından 1 Nisan’da Ankara’da “buluşmak” üzere ayrılan TEKEL işçileri yeniden Ankara’ya geldi.


İşçilerin Ankara’ya gelişine karşı alarma geçen polis, Ankara’yı adeta sıkıyönetim koşullarına taşıdı.

Gün boyunca Türk-İş binasının bulunduğu Sakarya Caddesi TEKEL işçilerine ve Ankaralılara yasaklandı. Türk-İş Genel Başkanı Mustafa Kumlu’nun içişleri bakanıyla yaptığı görüşmeden de olumlu sonuç çıkmadı.

Ankara’da çetin bir mücadele yürüttükten sonra memleketlerine dönen TEKEL işçileri dün 24 saatlerini geçirmek için geldikleri Ankara’ya ve Türk-İş önüne alınmadılar.

Ankara Valiliği’nin emriyle sabahın erken saatlerinden itibaren Ankara girişlerini tutuna polis, TEKEL işçilerini getiren tüm otobüsleri bağladı. İşçileri saatlerce bekleten polis, saatler sonra tek tek geçmelerine izin verdiği işçileri kilometrelerce yürüttü. Gölbaşı ve Ankara’nın tüm girişlerinde yaşanan bu manzaralar AŞTİ’de de yaşandı. Bölgeden şehirlerarası otobüslerle gelen işçiler saatlerce AŞTİ’den çıkartılmadılar.

SAKARYA’DA KUŞ UÇURTULMADI

Polis, Türk-İş binasının bulunduğu Sakarya Caddesi ve çevresindeki tüm sokakları da ablukaya aldı. Tüm sokak ve cadde girişlerini kapatan polis, TEKEL işçisi olduğunu düşündüğü hiç kimseyi sokmadı, çalıştığı işyeri Sakarya Caddesi’nde bulunanlar da ancak kimlikleriyle kanıtlayarak girebildiler. Bazı noktalarda polisin, Sakarya Caddesi’ne girmek isteyenlerin ellerine bakıp, işçi olup olmadığını anlama girişimleri de “işçi avına çıkmış” görüntüsü verdi. Sakarya Caddesi’ne ve Türk-İş’in bulunduğu sokağa sadece işçiler değil, gazetecilerin girişine de engel olan polis, tam bir terör ortamı yaratmaya çalıştı.

BARİKATI ZORLADILAR

Mithatpaşa Caddesi’nden Sakarya Caddesi’ne girmek isteyen TEKEL işçileri ile onlara destek veren Ankaralılar polis tarafından tartaklandı. Zaman zaman gergin anlar yaşanırken, işçiler bir süre caddeyi trafiğe kapattılar. Polislerin otobüs şoförlerine, araçları yolu kapatan işçilerin üzerine sürdürmeye çalışması dikkat çekti. Polis amirleri, “Sür arabayı sür” diye talimat verirken, şoförler bu talimata uymadılar.
Buraya yığınak yapan polis işçileri, Türk-İş’in önündeki sokağın karşısına, Tuna Caddesi’ne sürdü. Polis barikat kurarak, işçilerin ve destek verenlerin geçişlerini engelledi.

Tek Gıda-İş Genel Sekreteri Mecit Amaç ve şube yöneticileri de işçilerle birlikte barikatta bulunurken, daha sonra Türk-İş Genel Mali Sekreteri Ergün Atalay da geldi. Atalay barikatın kaldırılması için çabaladıklarını ifade etti, ancak girişimler bir sonuç vermedi. Sendikacılar daha sonra alandan ayrıldılar.

SINIF DAYANIŞMASI

İşçilere bir destek de Tariş, İSKİ ve İstanbul İtfaiye işçilerinden geldi. “TEKEL, Tariş ölümüne direniş”, “Yaşasın Tariş direnişi” pankart ve sloganlarıyla TEKEL işçilerinin yanına geldiler. Ayrıca, “İşimizi istiyoruz” pankartı açan İSKİ işçileri, İstanbul İtfaiye işçileri, “Ücretlerimizi istiyoruz, yaşasın sınıf dayanışması” pankartı açan Samatya Hastanesi İnşaat işçileri de destek verdiler. Sık sık “Her yer TEKEL her yer direniş” sloganı atıldı.

SANKİ YÖNETİME EL KONULDU’

KESK Genel Başkanı Sami Evren ve Eğitim Sen Genel Başkanı Zübeyde Kılıç da işçilerin yanına geldiler. Evren burada yaptığı konuşmada, Ankara Valisi’nin, iktidarın talimatıyla6 Kızılay Meydanı’nı, Türk-İş’in önüne kuşattığını belirterek, “Sanki bu böygede sıkıyönetim var. Sanki darbe oldu da darbeciler bu bölgeye el koydu” diye konuştu.

Hak arayanlara bu ablukanın niye olduğunu soran Evren, bu zihniyetteki iktidarın demokratik bir anayasa yapamayacağını söyledi. Hak arayanın önüne barikat kurulamayacağını kaydeden Evren, “Hükümetin cilası dökülmüştür” dedi. İktidarı, “aklını başına almaya” çağıran Evren, aksi halde KESK’in işçilere yapılacak saldırıyı kendisine yapılmış sayıp, her yeri eylem alanına çevireceğini söyledi.
Evren’in Türk-İş dahil tüm konfederasyon başkanları ve sendikacıları barikatın önüneş işçilere destek vermeye çağırması ise sadece söylemde kaldı.

TMMOB’DAN KİTLESEL DESTEK

TMMOB üyesi mimar, mühendis ve şehir plancıları ve oda çalışanları da TMMOB önünde toplanıp, oradan polis barikatı önünde bekleyen işçilerin yanına yürüdüler. TMMOB Başkanı Mehmet Soğancı ve bağlı odaların başkanlarının da bulunduğu kortej işçiler tarafından alkışlarla karşılandı.

KESK’E GAZLI-COPLU SALDIRI


İşçilere Tuna Caddesi’nde barikat kurulurken, TEKEL işçilerine destek vermek için günler öncesinden buluşma çağrısı yapan KESK Ankara Şubeler Platformu üyeleri aynı saatlerde Ziya Gökalp Caddesi’nde buluştular. Polis KESK’lileri de barikat içine aldı. KESK’lilerin yürümek istemelerine karşı polis doğrudan gaz sıkarak, copla müdahale etti. KESK’lilerin yanı sıra EMEP, ÖDP ile TEKEL işçilerinin de bulunduğu gruba polisin saldırısı oldukça sert oldu. Kimi sendika yöneticilerinin yerlerde sürüklendiği, ağız ve gözlerine sıkılan gazlardan fenalık geçirdikleri gözlendi. Saldırının ardından tekrar toplanan grup, daha sonra yürüyerek TEKEL işçilerinin bulunduğu Tuna Caddesi’ne geldiler.

YOL-İŞ TEKEL İÇİN EYLEMDEYDİ

Maltepe Karayolları işçileri, Anakara’da polis engeline takılan ve ablukaya alınan TEKEL işçilerine destek vermek için eylem yaptı. Yemekhaneden işyeri önüne kadar alkış ve sloganlarla yürüyen Karayolları işçileri, burada basın açıklaması yaptı. Yol-İş 1 No’lu Şube Başkanı Erdem Ercan, mücadeleyi yükselten TEKEL işçilerinin yanında olduklarını ve bu onurlu mücadelede birlikte hareket edeceklerini açıkladı. “İşçiler ve sendikacılar 1 Mayısı ve 26 Mayısı birlikte ve alan tartışmalarına izin vermeden kendi taleplerimiz etrafında birleşerek hazırlanacak ve mücadele edeceğiz” diyen Ercan, TEKEL işçilerinin mücadelesini daha ileriye taşımak için bütün imkanlarını seferber ettiklerini duyurdu.


EYLEMDEN NOTLAR....

* Yüksel Caddesi’nde toplanan gruba müdahele eden polisin attığı gaz bombası Mimar Kemal İlköğretim Okulu bahçesine düştü. Teneffüs saatine denk gelmesi nedeniyle atılan gazdan çok sayıda öğrenci etkilendi.
* Polis gün boyunca havadan da kontrol uçuşları yaptı. Uçuşlar o kadar sık aralıklarla ve alçaktan yapıldı ki, zaman zaman “12 Eylül’de bile böyle olmadı” yorumlarına yol açtı.
* Batman’dan 34 plakalı otobüsle gelen TEKEL işçileri, polis durdurduğunda “biz TEKEL işçisi değiliz” diyerek, Ankara dışında durdurulmalarını engellediler. İşçilerin tanınmış siması ‘Pala’yı ise otobüsün en arkasına yerleştirip, ‘polislere görünme’ dediler. İşçiler kente ancak bu şekilde girebildiler.
* Ankara Valiliği’nin tüm illere yazı göndererek, “TEKEL işçilerini göndermeyin” talimatı verdiği öğrenildi. Hatay’dan gelen işçiler, emniyete ve terörle mücadeleye çağrıldıklarını ve bu yazıların kendilerine gösterilerek, “sizi gönderemeyiz” denildiğini, ancak engel olamadıklarını söylediler. İşçiler araçlarının Ankara dışında tutulduğunu da söylediler.
* Trafik kazasında yaşamını yitiren TEKEL işçisi Hamdullah Uysal da unutulmadı. Dev posterli pankartla arkadaşlarını anan işçiler sık sık “Hamdullah Uysal ölümsüzdür” sloganı attılar.
* İşçiler sık sık “Biz haklıyız, biz kazanacağız”, “Her yer TEKEL, her yer direniş” sloganları ile seslerini yükselttiler.
* Eş ve çocuklarıyla adeta bayram yerine gelir gibi gelen işçiler, kendilerine reva görülen bu baskı ve saldırılara karşı çok öfkelendiler.
* Polisin müdahalesine karşı barikatın en önüne kocaman bir Türk bayrağı getiren TEKEL işçilerine, arkadaşları “o bayrak fayda mı edecek sanıyorsun, Abdi İpekçi’yi unutuyorsun” diyerek, Abdi İpekçi Parkı’nda polisin ellerinde Türk bayrağı olan işçilere yönelik saldırısına atıfta bulundu.

Kaynak: Evrensel