30 Nisan 2013 Salı

AB, kozmetik ürünlerde hayvan deneylerini yasaklıyor. Türkiye, deney cenneti mi olacak?

Dünya Deney Hayvanlarına Özgürlük Haftası'nda, uluslararası çapta insan hakları, ekoloji ve hayvan hakları konularında çalışmalar yapan Yeryüzüne Özgürlük Derneği, AB Parlamentosu Başkanı Martin Schulz ve Avrupa Parlamentosu üyelerine bir mektup göndererek 11 Haziran 2013 itibariyle yürürlüğe girecek olan kozmetik ürünlerdeki hayvan deneyleri yasağı ile ilgili Türkiye'deki koşullara dair endişelerini aktardı.



Geçtiğimiz sene Avrupa Birliği'nce duyurulan, AB ülkelerinde 11 Haziran 2013 tarihinden itibaren başlayacak olan kozmetik ürünlerin güvenilirliği için yapılan hayvan deneyleri yasağını desteklediklerini belirten Yeryüzüne Özgürlük Derneği, Türkiye ve diğer AB üyesi olmayan ülkelerin deneylerle ilgili olarak hayvanlar için birer cehennemi aratmayacağını ve süreci endişe ile izlediklerini duyurdu.

AB'deki kozmetik ürünlerdeki hayvan deneyi yasağı ne getiriyor?

Avrupa Birliği’nin sitesine göre yeni uygulama şöyle:

Hayvanlar üzerinde test

Hayvanlar üzerinde yapılan testler başka alternatif yöntemlerle değiştirilecek. Yeni düzenleme hayvanlar üzerinde test yapılmasını aşağıdaki tüm koşul ve durumlarda yasaklıyor:

• Bitmiş ürünler
• Ürünlerin hazırlanmasında kullanılan malzemeler ya da bileşenler (tamamı ya da biri)

Düzenleme kozmetik ürünleri konusunda aynı zamanda Avrupa Birliği pazarına da yasaklar getiriyor. Aşağıdaki koşullara sahip ürünlerin AB pazarında satılması yeni düzenleme ile yasaklanıyor:

• Ürünün son bitmiş hali hayvanlar üzerinde test edilmiş ise
• Üründe hayvanlar üzerinde test edilmiş bir ya da birden fazla bileşen/madde kullanışmış ise.

Milyonlarca hayvan, deneylere kurban ediliyor

İnsanlığın gelişmesi ve hastalıkların önlenmesi iddiası ile sürdürülen hayvan deneylerinde, uluslararası istatistiklere göre her sene 115 milyon hayvan, laboratuvarlarda kullanılarak katlediliyor. Hayvanlar sadece tıp ve ilaç endüstrisinde katledilmiyor, çok büyük acılara sebebiyet veren silah hasar deneylerinde, kozmetik ve kimyasal maddelerin canlı vücuduna ne tür kalıcı ve ölümcül hasarlar verdiğinin tespitinde de hayvanlar kullanılıyor. İlaçların tüketilmesi noktasında hayvan deneylerinden kaçınmak isteyenler için de durum iç açıcı değil; çünkü dünyanın neredeyse tüm ülkelerinde ilaçlar bir aşamada hayvanlar üzerinde deneniyor. Ancak kullanılması gereken ilacın “yerli ve jenerik” muadili eczaneden istenirse son yıllarda hayvan deneyine tabi tutulmamış ilaçlara ulaşmak mümkün; zira yerli ve jenerik ürünler için yeniden hayvan deneyine ihtiyaç duyulmuyor.


"Hayvan deneyleri tüm dünyada yasaklanmalı”

Tüm AB ülkelerinde 11 Haziran 2013'den itibaren yasaklanacak olan kozmetik sektöründeki hayvan deneylerinin diğer sektörlerde de uygulanması ve tüm dünyada yasaklanması gerektiğini belirten Yeryüzüne Özgürlük Derneği’nden Veteriner teknikeri Burak Özgüner, TÜBİTAK'ın ve devletin de hayvan deneylerini desteklemesini kınayarak "hayvan deneyleri ahlâken tartışılması gereken bir konu olduğu kadar aynı zamanda birçok insanın da ölümüne katkı sağlıyor. Hayvanlar üzerinde denenen her ilaç, daha sonra insanlarda da deneniyor. 2003 tarihli Prof. Dr. W. F. Crowley imzalı bir tıp makalesine göre hayvanlar üzerindeki 25.000 çalışmanın yalnızca 1’i klinik olarak kullanışlı bir ilaç olarak sonuçlanmış. %0.004 gibi komik bir rakama karşın hayvan deneyleri sürdürülüyor.”

“Tıp ve ilaç endüstrisi, hayvan deneylerini savunma kalkanı olarak kullanıyor”

“Tıp ve ilaç endüstrisi, dünyadaki en büyük pazara sahip olan sektörlerden birisi. Bu nedenle bu sektörlere de herhangi bir yasak uygulaması kolayca getirilemiyor. Çünkü, tıp ve ilaç endüstrisi, kendilerine açılacak davalarda ve yöneltilen suçlamalarda, hayvan deneylerini bir savunma kalkanı olarak kullanıyor. AB'deki kozmetik alandaki deney yasağı önemli bir gelişme ancak hayvanların her gün laboratuvarlarda çektiği tarifsiz acılar düşünüldüğünde bu yasağın tüm sektörlerde uygulanması gerektiği canlılara gösterilmesi gereken saygı açısından kesinlikle elzem. Son derece demode ve ahlâk dışı olan hayvan deneyleri, tüm dünyada artık yasaklanmalıdır." açıklamasında bulundu.

“Türkiye deney cenneti haline dönüşebilir”

AB’deki kozmetik sektörüne getirilen deney yasağını da Türkiye açısından endişe ile izlediklerini belirten Özgüner, “AB’de uygulanacak olan yasağı düşündüğümüzde Türkiye’deki ulusal mevzuat açısından durum, son derece iç karartıcı. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın Aralık 2011’de çıkartmış olduğu deney yönetmeliği, hayvan deneylerini daha da tartışılmaz hale getiriyor; sonu cinayetle biten bu uygulamalar, mevzuat yardımı ile sorgulanamaz hale getiriliyor. Yönetmeliğe göre Orman ve Su İşleri Bakanlığı’nın özel izni ile sokak hayvanlarının ve yaban hayvanlarının da deneylerde kullanılmasının önü açılmış oldu. Türkiye’deki bu mevzuat değişikliği hiçbir kuruluşun görüşü alınmadan, apar topar Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. AB’deki yasağı düşündüğümüzde, biz ister istemez, Türkiye’deki tüm bu gelişmelerin bir ön hazırlık olduğunu düşünüyoruz. Türkiye, hayvanların akla hayale sığmayacak eziyetlerle katledildiği ve tutsak edildiği deneylerin cenneti haline dönüşebilir” diyerek endişelerini dile getirdi.

“Hayvan deneyleri meşrulaştırılamaz”

Yeryüzüne Özgürlük Derneği’nden Güray Tezcan ise hayvan deneylerinin tüm dünyada vakit kaybetmeden yasaklanması gerektiğinin altını çizerek “Dirikesim gibi uygulamalar, aynı zamanda tıp ve biyoloji gibi alanlarda okumak isteyen bazı öğrencilerin de korkulu rüyası oluyor. Mezun olmak için hayvanların canlı canlı kesildiği veya manasız deneylerde (hayvanların ölümlerine kadar yüzdürülmesi veya koşturulması gibi) işkence edildiği çalışmalarda bulunmak zorunda bırakılan öğrenciler için de akademik bir vicdani ret hakkı gerekir mi sorusu güncellik kazanıyor. Deneylerde hayvanlara reva görülen acı, eziyet, çok kötü yaşam koşulları hiçbir şekilde meşrulaştırılamaz. Bir canlının kurtuluşu ötekilerin eziyeti üzerinden gerçekleşiyorsa (yani hayvan deneylerinin bir kısmı işe yarıyor olsa bile) sömürü sömürüdür ve kan dökerek, acı vererek gerçekleştirilen ilerleme ne doğaya ne de ahlâka sığar. Özgürlüğün hayvan-insan, kadın-erkek, siyah-beyaz gibi yapay ikiliklerle kısıtlanamayacağının farkında olan tüm kesimler, deneylerde yaşanan acı gerçeklerin karşısında tepkisini ortaya koymalıdır” dedi.


İngiltere’de ilaçların insan sağlığı açısından daha risksiz olması için çalışan Safer Medicines (Daha Güvenli İlaçlar) İnisiyatifi’ne göre hayvan deneyi pek çok insanın ilaçlar sebebiyle ölmesinin nedeni ve bugün hayvan deneyine alternatif tam altı somut yöntem var ve insanlardan alınan hücre ve DNA örnekleri üzerinde denemek ile bilgisayarda modellenmiş insan organları üzerinde çalışmalar yapmak bunların arasında.

Dünya, hayvan deneyleri gerçeği ile yüzleşmeye başlıyor

Dünyada bu konuda AB dışında gelişmeler de var. HSI (Humane Society International)’nın 25 Nisan tarihli bültenine göre Brezilya’da alternatif deney yöntemleri mevzuata dâhil edildi. Hindistan da kozmetikte hayvan deneylerini tamamen yasaklamayı amaçlıyor.

Türkiye’de ise geçtiğimiz sene Vegan Kolektif çatısı altında bir araya gelen aktivistler, kozmetik ve temizlik ürünlerinde hayvan deneyi yapılmışsa bunun ürün üzerinde belirtilerek tüketiciye tercih hakkı tanınabilmesi için 5000’e yakın imza topladı. Bu imzaların önümüzdeki aylarda meclisteki ilgili bakanlıklara teslim edilmesi bekleniyor.

* Yeryüzüne Özgürlük Derneği'nin hayvan deneyleri ve refahı yönetmeliğinin yürürlüğe girmesi ile ilgili yazdığı bildiriye ulaşmak için tıklayın.

* İngiltere'de Imperial College adlı üniversitenin laboratuvarlarında yapılan gizli çekimlerde elde edilen eziyet görüntülerine ve basın bültenine ulaşmak için tıklayın.

Polise “Neden” Diye Soran Avukata Kelepçe, Darp, Gözaltı

Maçka Parkı’nda sigara içerken sigarasını almak isteyen polise “neden” diye soran Avukat Burcu Özaydın kelepçelenerek ve darp edilerek gözaltına alındı. Arkadaşı Erden Kahveci de karakolda kalorifere kelepçelendi.


Avukat Burcu Özaydın, Maçka Parkı’nda arkadaşlarıyla otururken elindeki sigarasını almak isteyen polise “neden” diye sorduğu için arkadaşı Mustafa Erden Kahveci ile birlikte darp edilerek kelepçelendi ve gözaltına alındı.

bianet’e konuşan Avukat Özaydın, yedi arkadaş parklarda çimlerde otururken sarma sigara içtiğini, bu sırada yanlarına gelen iki polisin sigarayı kendilerine vermesini söylemesi üstüne “neden” diye sorduğunu ve olayın buradan çıktığını söyledi.

Ters kelepçe, darp, gözaltı

Kendisine sigarayı vermesi konusunda ısrar eden polislere kimliklerini sorduklarını ama polislerin kimlik göstermediğini ifade eden Avukat Özaydın, gelişmeleri şöyle özetliyor:


R.Ç. Davasında Sona Geliniyor

Diyarbakır'da eşcinsel olduğu için öldürülen R.Ç. davasında savcı, tutuklu yargılanan baba ve amcalar hakkında ağırlaştırılmış müebbet istedi. Bir sonraki duruşmada karar bekleniyor.


Diyarbakır'da eşcinsel olduğu için 17 yaşında öldürülen R.Ç.'nin babası ve iki amcasının tutuklu yargılandığı davanın beşinci duruşması bugün görüldü.

Savcı mütalaasında baba hakkında “alt soyu tasarlayarak öldürmekten” ağırlaştırılmış müebbet ve iki amca hakkında tasarlayarak öldürmek ve cinayete iştiraktan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istedi.

Halkların Demokratik Kongresi (HDK), Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) üyelerin yanısıra, Keskesor, SPoD ve Hebun LGBT örgütleri ile kadın örgütleri de duruşmayı izledi. Siyah Pembe Üçgen’in ve Diyarbakır Barosu’ndan iki avukatın müdahillik talebi reddedildi.

24 Mayıs saat 10.10’da görülecek bir sonraki duruşmada, karar çıkması bekleniyor.

“Homofobiyi her duruşmada yaşıyoruz”

bianet’e konuşan avukat Fırat Söyle, SPoD LGBT olarak savcının mütalaasına katıldıklarını söyledi. Ailenin, duruşmayı izlemeye gelen hak savunucularına homofobik tavırlar sergilediğini anlattı:

“R.Ç.’nin eşcinsel olmasından kaynaklanan bir cinayet olduğunu, bunun el birliğiyle işlendiğini, ailenin aldığı kararı infaz ettiğini söyledik ve cezalandırılması talebinde bulunduk. Savcının esasa dair mütalaasında ağırlaştırılmış müebbet istemesi bizim de desteklediğimiz bir karar.

“Anne, bu duruşmada da ısrarla çocuğun eşcinsel olmadığını, bizlerin kendilerine zarar verdiğimizi söyledi. Annenin zaman içinde fikir değiştirmesi homofobik değer yargılarından kaynaklanıyor. İlk üç duruşmada amcaların oğlunu öldürdüğünü söylemiş, amcalardan şikayetçi olmuştu. Bir önceki duruşmada bu şikayetini geri çekti ve LGBT’lerin duruşmaya katılmasını istemediğini bağırıp çağırarak ifade etmeye başladı. Önceki duruşmalarda annenin böyle bir tavrı yoktu, daha ılımlıydı ama artık hiçbir şekilde iletişim kurulamıyor.

“Başka LGBT’lere tahammül edemeyen insanların çocuklarını da öldürebileceğini gördük. Aile homofobi ve transfobiyi her duruşmada bize yaşatıyor.”

Kaynak: Bianet

3. Havalimanı İhalesine Dava

Çevre Mühendisler Odası, 3 Mayıs'ta yapılması planlanan 3. Havalimanı projesi ihalesine karşı ÇED Yönetmeliğine aykırı olduğu gerekçesiyle dava açtı.



Çevre Mühendisleri Odası (ÇMO), 3 Mayıs'ta yapılması planlanan 3. Havalimanı Projesi ihalesine karşı ÇED Yönetmeliğine aykırı olduğu gerekçesiyle dava açtı.

3. Havalimanı Projesi'nin 09 Nisan'da Çevre Etki Değerlendirme (ÇED) İnceleme-Değerlendirme Komisyonu Toplantısı yapıldı; proje 22 Nisan'da yönetmelik gereğince halkın görüş ve önerilerini almak amacıyla askıya çıktı. Askı süresi 10 iş günü.

Ve yine yönetmeliğe göre, "'ÇED olumlu' kararı veya 'ÇED Gerekli Değildir' kararı alınmadıkça bu projelere hiçbir teşvik, onay, izin, yapı ve kullanım ruhsatı verilemez, proje için yatırıma başlanamaz ve ihale edilemez" hükmü bulunuyor.

ÇMO, 10 iş gününün 5 Mayıs'ta dolduğunu, askı süresi ve sonrasında gelen görüşlerin ÇED Raporuna yansıtılması aşamaları tamamlanmadan “ÇED Olumlu” kararı verilmesi hukuken mümkün  olmadığını belirterek Devlet Hava Meydanları İşletmesi Genel Müdürlüğü'nin yapacağı ihalenin durdurulmasını ve iptalini talep ediyor.

"Hukuk hiçe sayılıyor, halk katılımı yok"

ÇMO Başkanı Baran Bozoğlu, bu kadar açık olan mevzuata rağmen bu ihalenin yapılacağının açıklanması, hukukun hiçe sayıldığının ve halkın katılımının önemsenmediğinin açık göstergesi olduğunu söyledi.

"İstanbul’un kentsel yapısını, doğal alanlarını olumsuz etkileyecek bu projeye dair tüm uyarılarımıza rağmen halkın katılımının göz ardı ediliyor. Nihai ÇED’e dair halkın görüşleri alınmadan ihale yapılmaya çalışılıyor. Bu durum ülkemizin tamamını etkileyecek bu projedeki demokrasi ve katılımcılık anlayışını ortaya koyuyor.

"Kanun ve mevzuatın Bakanlık tarafından yok sayılması bilim dışı olan 3. Havalimanı Projesi’ne dair endişelerimizi perçinliyor. İş yapış biçimindeki umursamazlığı ortaya koyuyor. Halk sağlığının ve çevre sorunlarının bu algı ve tarz ile yönetilemeyeceği açık."

ÇED bile "canlı yaşamı yok olacak" diyor

Bozoğlu, ÇED'in iptali için de iptal davası açmayı düşündüklerini ekledi.

Projeyle ilgili, ÇED raporunda dahi, havalimanının yapılması halinde kirliliğin artacağı, canlı yaşamının yok olacağı, 657 bin ağacın zaruri olarak kesileceği beliriliyor. Proje alanının yüzde 80’inin orman alanı olduğuna dikkat çekilen raporda, bölgedeki heyelan riskine ve derelerin tahrip olma tehlikesine de vurgu yapıldı.

Kaynak: Bianet

25 Nisan 2013 Perşembe

Köpeğe tecavüz davası sonuçlandı: 2,5 yıl hapis cezası

Ataşehir’de bir köpeğe tecavüz eden Şerafettin Şenol'un, "Kilit altında muhafaza edilen eşyanın çalınması" gerekçesiyle yargılandığı davanın karar duruşması görüldü. 


Anadolu Adalet Sarayı 31. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülen davanın 5. duruşmasına 3 yıla kadar hapis istemiyle yargılanan Şerafettin Şenol katılmazken, köpeğe bakan Tülin Palay duruşmada hazır bulundu. Duruşmada tanık olarak dinlenen polis memuru Kadir Güllü yaşanan olayı doğrularken, diğer dinlenen tanıklar ise köpeğin mağdur olduğunu dile getirdi.

HAKİM: HIRSIZLIK SUÇUNDAN BU CEZAYI VERDİM VE ERTELEMEDİM

Tanıkları dinledikten sonra kararını açıklayan mahkeme hakimi Tamer Akgökçe sanığa 2 yıl 6 ay ceza verdiğini ve bu cezanın ertelenmeyeceğini açıkladı. Duruşma salonunda bulunan ve çoğunu hayvan hakları aktivistlerinin ve gönüllülerinin oluşturduğu izleyiciler, kararı ayakta alkışladı.

Hakim davanın hırsızlık suçundan açılmış olmasının büyük şans olduğuna dikkat çekerek, "Maalesef hayvanlara kötü muameleye fazla ceza verilmiyor. Bu nedenle hırsızlık suçundan bu cezayı verdim ve ertelemedim" dedi.


“SONUNDA KAZANDIK"

Duruşma sonrasında adliye önünde açıklama yapan Ayşa isimli köpeğe bakan Tülin Palay karardan dolayı çok mutlu olduğunu söyleyerek, “Sonunda kazandık. Ayşa içindi tüm çabam. İnşallah bu bir ders olur herkese ve bir daha böyle şeyleri yaşamayız" dedi.

OLAYIN GEÇMİŞİ

Olay, Tülin Palay’ın kimlik çıkararak bakımını üstlendiği Ayşa isimli köpeğinin 2011 yılının Temmuz ayında 60 yaşındaki Şerafettin Şenol tarafından arabayla kaçırıldığını görmesiyle başladı. Tülin Palay’a göre, polisler tarafından sanık Şerafettin Şenol suçüstü yakalandı. Çıplak şekilde yakalanan Sanık Şerafettin Şenol'a suçüstü yapan kolluk kuvvetleri, sanığın yanında cinsel performansı arttırıcı ve uyuşturucu içerikli narkotik ilaçlar, köpeği bağlamak için kullanılan ipler bulundu. Ayşa isimli köpeğin yapılan veteriner muayenesinde tecavüze uğradığı belirlenirken, sanık Şerafettin Şenol'a, hayvana tecavüz suçu TCK kapsamında olmadığından, “kilit altında muhafaza edilen eşyanın çalınması" suçundan dava açılmıştı.

İstanbul Barosu Hayvan Hakları Komisyonu ve Yeryüzüne Özgürlük Derneği de davaya müdahillik talebinde bulunarak duruşmaya katılmak istedi ise de yasalardaki boşluk nedeni ile mahkeme bu talepleri reddetmişti.

Avukat Yalçın, dava sonucunu değerlendirdi

Bianet’ten Çiçek Tahaoğlu’nun haberine göre  Avukat Yalçın, “Hakim gerçekten hukuku uyguladı, kanuna bağlı kalmadı. O yüzden çok adil bir karar çıktı. Diğer hakimlere de örnek olmalı” dedi.

Sokak köpeği Ayşa’yı Temmuz 2011’de zorla arabaya bindirerek kaçıran ve tecavüz eden Şerafettin Şenol., 2 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırıldı.

Ceza “hırsızlık” ve “sahipli mala zarar verme” suçlarından verilirken, mahkeme hapis cezasının para cezasına çevrilmeyeceğini ve hükmün açıklanmasının geriye bırakılmayacağını belirtti.

bianet’e konuşan avukat Hülya Yalçın, yargılama “mala zarar ve hırsızlıktan” yapılsa da, dava süreci boyunca tecavüzün gündeme getirilmesinin verilen cezada etkili olduğunu ifade etti.

Mahkemenin kanaat kullanarak, sadece yasalara bağlı kalmadan hukuku adil bir şekilde uyguladığını belirten Yalçın şöyle konuştu:

“Yargılama, sahipli mala zarar vermek ve hırsızlık suçundan yapıldı. Ama bu süreç boyunca sürekli tecavüz konusu gündeme getirildi ve bu durum hakimin kanaatini etkiledi. Bu nedenle cezanın daha net verildiğini düşünüyorum.

“Hukuku, toplumda oluşan kanı şekillendirir. Biz artık bunun üzerinde duruyoruz. Tecavüz olayı olmasaydı belki hakim basit bir hırsızlık suçu olarak görecekti hatta belki de bu davayı açamayacaktık.

“Bu hakimi tebrik etmeye gideceğiz, diğer hakimlere örnek olmalı. Hakimlerin hukuku uygularken, inisiyatif ve kanaat kullanma alanları var. Bu hakim gerçekten hukuku uyguladı, kanuna bağlı kalmadı. O yüzden çok adil bir karar çıktı.

“Umarım böyle vakalar yaşamayız ama bir daha olursa doğrudan tecavüz suçundan hapis cezası olmasını umuyoruz.”

* Bu haber, demokrathaber.com ve bianet'ten derlenerek hazırlanmıştır.

** Dava öncesinde yaptığımız basın açıklamasına ve ilgili habere ulaşmak için tıklayın.

İngiltere'de hayvan deneyi eziyeti ifşa edildi

Dünya Deney Hayvanları Haftası'nda İngiltere'nin bilimde (!) dünyaya öncü üniversitelerinden Imperial College London laboratuvarlarında ortaya çıkan görüntüler, hala bilim ve uygarlığın temiz olduğuna inanan milyonlarca insanda şok etkisi yarattı. 

Britanya Dirikesime Son Verme Birliği'nden (BUAV) bir aktivistin yaklaşık 7 ay Imperial College laboratuvarlarında çalışırken aldığı gizli kamera görüntülerinden oluşan Öldürme Lisansı (Licenced To Kill) isimli videoda hayvanların bilimsel araştırmalar için fütursuzca aç susuz bırakıldığı, anestezisiz kesildiği ve "işleri bitince" giyotine benzer bir aletle başlarının kesildiği meydana çıktı.

İnsanlığı kurtarmak için kutsal bir görev üstlenen (!) bilim insanlarının bu keyfi ve şiddet içeren uygulamalar için yetkiyi, insanın kendi üstünlüğünü sürdürmek için koyduğu ve bazı işkencelerin "gerekli" olabileceğini öngören uygar yasalardan aldığı biliniyor; yine de İngiltere'nin hayvan deneyi kurallarında öteki ülkelere göre daha sıkı olması laborantları yaptıkları uygulamaların bilinmesi halinde projenin durduracağı konusunda kaygılandırıyor. Görüntülerin ortaya çıkmasının ardından her zamanki gibi sorumlu üniversite ve devlet gerekenin yapılacağı martavalı ile insanların öfkesini yatıştırma yoluna gitti ve derhal bağımsız bir inceleme komisyonunun Imperial College London laboratuvarlarına denetime gideceğini söyledi. 


Hayvanları mal olarak gören tahakkümcü insan zihniyeti, bu olayı da büyük ihtimalle "videoda gösterilenlere benzer bir kanıt toplanamadığı" gerekçesi ile kapatacaktır; ancak geriye "en gelişmiş (?) hayvan refahı yasalarını uyguladığını iddia eden bir ülkenin en saygın bilim üniversitelerinden birinde bu eziyetler sürüyorsa diğer ülkelerin üniversite ve endüstriyel deney merkezlerindeki başıboş insan şiddetinin boyutları ne kadardır?" soruları kalıyor.


Aslında hayvan deneyleri konusundaki farkındalık ve mücadele günümüzden çok eskiye dayanıyor. Önceki yüzyıllarda insanları hayvanlara muamelemiz konusunda ilk kaygılandıran mesele, belki et yemekten bile önce dirikesim mevzusu olmuştu. 1856-1950 yıllarında yaşamış olan dünyaca ünlü tiyatro yazarı ve vejetaryen düşünür Bernard Shaw, hayvan deneyleri ve genel olarak ilerleme ile ilgili "Dirikesim tam bir toplumsal bela; çünkü insan bilgisini genişletiyor ancak insan o bilgiyi kendi karakterini feda ederek ediniyor." demişti. Frankurt Okulu'nun kurucuları Adorno ve Horkheimer ise 1944'te yazdıkları Aydınlanmanın Diyalektiği kitabında "Günümüz insanı hayvana böyle kötü davranmakla, bütün yaratılış içinde bir tek kendisinin gönüllü biçimde böyle mekanik, kör ve otomatik iş gördüğünü ilan etmiştir." yorumuyla laboratuvarlardaki kutsal şiddetin (Her şey insan için?) uygarlığın öteki tahakküm biçimlerinden (kadına şiddet veya askeri hiyerarşi gibi) ayrı düşünülemeyeceğini ifade etmişti.

Bu ve bunun gibi ardı arkası kesilmeyen ifşa videolarına karşın bilimin yoluna "uygun adım" devam etmesinin arkasında elbette insan yaşamının en kutsal ve insanların en önemli canlılar olduğunu öğütleyen ideolojilerin payı var. Deneyler yüzünden öldürülen milyarlarca hayvan ve binlerce insanın kanı, uygarlığın üstünü örtmeye çalıştığı içkin şiddetin belirtilerinden yalnızca birisidir. Ne var ki yarın üstü örtülen milyonların ardından bir insan doktorlar sayesinde kurtarılacak ve kitleler tekrar bilim ve teknolojiye dualar okuma moduna dönecektir. Bazı işkence biçimleri yeniden "gerekli" bulunacak ve bazı yaşamlar yine "harcanabilir" görülecektir.

17 Nisan 2013 Çarşamba

Cennette Hayvan Katliamı

Her yıl turizm mevsiminin açılmasıyla birlikte Antalya’nın Çıralı ve Olimpos ilçelerinde zehirlenerek öldürülen hayvan katliamına dur demek isteyen Türkiye’nin çeşitli illerinden pek çok hayvan hakları savunucusu 21 Nisan Pazar günü saat 14:00’da Olimpos’ta buluşarak katliamı protesto edecek.


Olimpos’ta Ekim ayından itibaren ormanlık alana bırakılan zehirli yiyecekleri yiyen çok sayıda köpek, kedi ve tavuğun ölmesi üzerine hayvan hakları savuncuları zehirlenmelerinin önüne geçmek için suç duyurusunda bulundu. Pek çok sayıda dernekte imza kampanyası başlattı.

Olimpos’taki Dostluk Gemisi Derneği bu suça sessiz kalmamak için bölge halkını, esnafı,ve aktivistleri eyleme çağırarak açıklamada bulundu:“Doğası ve canlılarıyla tanınan Olympos’ta hayvanları yok etmek yeni bir şey değil, hatta yıllardır düzenli olarak ilkbahar ve sonbahar aylarında tekrarlanıyor. Kedi ve köpek yavruları ya ölmeleri için ormana atılıyor ya da zehirli tuzaklar kuruluyor. 5 ayda 3 kez toplu zehirlenme oldu bu yüzden buna bir son vermek için kampanya başlatarak katliamı tüm Türkiye ile paylaşmak istedik. Yıllardır yaptırımsız kalan hayvan katliamlarının son bulması için yetkili kurumların derhal harekete geçmesini istiyoruz.” dedi.

Yeryüzüne Özgürlük Derneği ise insan kültürünün doğayla kurduğu ilişkinin turizm gibi para odaklı bir sistem üzerinden yürüdüğünü belirterek “Antalya'da ve diğer turizm yörelerinde 'modern' şehirler imajı yaratmak adına yapılan bu katliamlar kabul edilebilir değil. Bu katliamların aydınlatılması ve faillerin ortaya çıkarılması için gerekli mercilere başvurularımızı yaptık ancak ümitli değiliz. Yıllardır tatil bölgelerindeki katliam haberlerini duyuyoruz, suç duyuruları yapılıyor fakat çoğu zaman delillerin ortada olmasına rağmen suçlular cezalandırılmıyor. Türk Ceza Kanununda ve 5199 sayılı Hayvanları Koruma Yasasında hayvanların can değil mal olarak görülmesi ve de hayvanlara karşı işlenen suçların Kabahatler Kanunu dahilinde değerlendirilip idarî para cezaları ile geçiştirilmesi en büyük yasal boşluk olsa da yaşam biçimlerimizdeki, insan kültüründeki boşluk,tepkisizlik daha vahim. Eğer işin ucunda ekonomik bir kazanç varsa, hayvanlara yapılanlar çok kolay meşrulaştırılabiliyor. Bu yüzden insanın doğayla kurduğu ilişkisi eleştirilmeli ve toplumsal dönüşüm için doğayla bütünleşik yaşamın adımları atılmalı. İnsanın doğayı kendisine düşman görmemesi için çalışmalar başlatılmalı. Bu yüzden bu katliamların önüne geçmek için devletin ve yöre halkının ekonomi adına yaptıklarını gözden geçirmesi gerekiyor.” dedi.

Bölgede yaşayan Erdem Şenyer “3 yıldır Çıralı’da yaşıyorum, 3 köpeğim de zehirlenerek öldürüldü” derken Nejla Öztürk 5 yıldır Çıralı’da yaşadığını ve son 5 ayda 3 kez toplu zehirlenme olduğunu söyleyerek katliamın hızla arttığını söyleyerek suçluların bulunmasını istedi.

İmza kampanyasına ulaşmak için tıklayın.

5 Nisan 2013 Cuma

Tecavüze karşı sokağa çıkıyoruz!

Pekçok kadın örgütü 10 Mart'ta kalabalığın yoğun olduğu saatlerde Taksim’in göbeğinde, gündüz vakti gerçekleşen tecavüz girişimine tepki gösteriyor. Kadınlar 6 Nisan Cumartesi günü saat 17:00'de Mis Sokak'ın İstiklal Cad. girişinde buluşuyor.

EYLEM ÇAĞRISI:

Sokakta Tecavüz Var!

Yaşanan olayı unutturmamak, izleyerek saldırıya ortak olan esnafı ifşaa etmek ve her ne hikmetse bu olayda çekmeyen mobese kameralarını, polisin kamera kayıtlarını bulmak ve kaçırılan kadın hakkında çalışma yapmak konusundaki isteksizliğini deşifre etmek için

ŞİMDİ EYLEM ZAMANI!

6 Nisan Cumartesi günü saat 17:00'de Mis Sokak'ın İstiklal Cad. girişinde buluşuyoruz

Ne olmuştu?

10 Mart sabahı saat 4 civarında, kalabalığın yoğun olduğu Taksim’in göbeğinde, herkesin gözü önünde bir kadına tecavüz girişiminde bulunuldu. Her gün binlerce kişinin kullandığı dolmuş duraklarının hemen yanında yaşanan bu şiddete etraftaki esnaf dahil olmak üzere pek çok kişi tanıklık etmesine rağmen, hiçkimse tepki göstermedi. O esnada oradan geçmekte olan bir arkadaşımız tecavüz girişiminde bulunan 6 kişiye müdahele etmek istediğinde, tüm esnaf ve gelen geçenin gözleri önünde bu kişiler tarafından darp edildi. Saldırıya uğrayan kadın ise bu kişilerce kaçırılmış ve halen durumu bilinmemektedir.

Bu şiddet olayı İstiklal Caddesi üzerindeki Mis Sokak'ın aşağısında, Tarlabaşı Bulvarı'nda 7/24 açık Muharrem Berber ve Ciğer-i İstanbul'un hemen önünde gerçekleşmiştir. Her gün bindiğimiz bu dolmuşların önünde, binlerce arabanın geçtiği işlek bir cadde üzerinde, çevreden hiçbir tepki almadan alenen tecavüz girişiminde bulunulabiliyor olması, duruma tek müdahale etmeye çalışan arkadaşımızın yine çevredekilerin gözleri önünde ağır bir şekilde darp edilmesi biz aşağıda imzası bulunanları dehşet içinde bırakmaktadır.

Bu olaydan sonra başvurulan polis merkezi, bölgedeki MOBESE kamerasının olay mahalini çekmiyor olduğunu belirtmiş ve bu nedenle kamera kayıtları aracılığıyla saldırganların eşkal tespitinin yapılamayacağını ima etmiştir. Emniyet Müdürlüğü tarafından “Polisin dijital gözü” olarak lanse edilen; “Polis uyur, MOBESE uyumaz” sloganıyla duyurulan ve üstün HD özellikleri gururla vurgulanan MOBESE'lerin de bulunduğu olay yerinde gerçekleşen böyle bir şiddetin, ne hikmetse kameralara yansımamış olması kabul edilemez. Dahası, polisin saldırıya uğrayan kadının seks işçisi olduğuna dair "şüpheleri"; tecavüz girişimine uğramış, kaçırılmış ve akıbeti bilinmeyen kadının uğradığı şiddeti normal, hatta reva görmelerine, dolayısıyla bu konuda araştırma yapmaya gerek duymamalarına neden olmaktadır. Oysa ki yasalar, cinsel saldırı suçuna maruz kalan kadın ve/veya çocuk hakkında herhangi bir ayrım yapmaksızın, suça maruz kalan kişilerin özel hayatları ile ilgili hiçbir sorgulama yapmaksızın, suçu ortaya çıkarmak, failleri tespit etmek ve failler hakkında gerekli yasal süreçleri işletmek için, derhal, özenle araştırma ve soruşturma yapmak yükümlülüğünü kolluk güçlerine, soruşturma ve kovuşturma makamlarına yüklemektedir.

Biz her gün bu sokaklardan geçenler, her gün bu duraktan dolmuşa binenler, çevredeki esnafın ve polisin kayıtsızlığını ifşa ediyoruz ve kınıyoruz. Darp edilen arkadaşımızın hukuki mücadelesinde yanında olacağımızı ve vakanın "delil yetersizliği" iddiasıyla faili meçhul kalmasına izin vermeyeceğimizi açıklıyoruz. Acilen olay gününe, olay günü öncesi ve sonrasına ait kamera görüntülerinin değiştirilmeden ve silinmeden soruşturma dosyasına getirilmesini ve olayın tanığı olan ve darp edilen arkadaşımıza bir örneğinin verilmesini talep ediyoruz. Buna ek olarak, saldırıya uğrayan kadını bulmaya yönelik her türlü etkili araştırmanın bir an önce yapılması gerektiğini hatırlatıyoruz.

AKA-DER Kadın Faaliyeti, Anarşist Kadınlar, Bağımsız Feministler, Bilgi Gökkuşağı LGBT Kulübü, Boğaziçi luBUnya, Boğaziçi Üniversitesi Kadın Araştırmaları Kulübü, Cinsel Şiddete Karşı Kadın Platformu, Cinsiyetçilikten Heteroseksizmden ve Eril Şiddetten Rahatsız Erkekler, DİSK'li Kadınlar, Eğitim-sen İstanbul Üniversiteler Şubesi Kadın Komisyonu, Emekçi Hareket Partili Kadınlar, Emek Partisi'nden Kadınlar, Eşitlik İzleme Grubu, Feminist Yaklaşımlar Dergisi, Gökkuşağı Kadın Derneği, Halkevci Kadınlar, HDK Kadın Meclisi, İlerici Kadınlar Dayanışma Derneği, İllet, İMECE Kadın Sendikası, İMECE Toplumun Şehircilik Hareketi, İstanbul İHD Kadın Komisyonu, İstanbul LGBTT Dayanışma Derneği, Kadın Kapısı Derneği, Kadınlarla Dayanışma Vakfı, Kaos GL, Lambdaistanbul LGBTT Dayanışma Derneği, Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı, MSGSÜ Flu Baykuş, ÖDP'li Kadınlar, Pembe Hayat LGBTT Dayanışma Derneği, SDP'li Kadınlar,Sosyalist Feminist Kolektif, Sosyalist Kadın Meclisleri, Sosyal Politikalar Cinsiyet Kimliği ve Cinsel Yönelim Çalışmaları Derneği, RADAR- İstanbul Üniversitesi Eşcinsel Biseksüel ve Transgender Topluluğu, TMMOB İstanbul İKK Kadın Komisyonu, Yeni Demokrat Kadın,Yeryüzüne Özgürlük Derneği, Yeşiller ve Sol Gelecek Partili Kadınlar.

2 Nisan 2013 Salı

“Gerçek Sorumlular Yargılanmıyor”

Beş mahpusun yanarak ölmesiyle ilgili davada bilirkişi raporuna göre olayda ağır ihmal var. Avukat Edemen, rapora rağmen asıl sorumlu olan Adalet Bakanlığı’na suç duyurusu taleplerinin reddedildiğini söyledi.


Beş mahpusun ring aracında yanarak ölmesiyle ilgili görülen davada, bilirkişi raporu olayda ağır ihmaller dizisi olduğunu tespit etti.

Avukat Necdet Edemen, bianet’e yaptığı açıklamada, “rapora göre ring aracının tasarımının hatalı ve yakıtın standart dışı olduğunun belirlendiğini buna rağmen birincil derecede sorumlu olan Adalet Bakanlığı hakkında suç duyurusu yapılması talebini mahkemenin reddettiğini” söyledi.

“Olumlu bir rapor”

Kayseri’de 16 Eylül 2011’de beş tutuklu ve hükümlünün içinde bulunduğu ring aracında yangın çıktı. Aracın içindeki hücrelerde kilitli bulunan ve elleri kelepçeli durumdaki tutuklu ve hükümlüler Abdülsettar Ölmez (35), Sinan Aşga (18), İsmet Evin (33), Akif Karabalı (24) ve Medeni Demir (47) yanarak yaşamını yitirdi.

Kayseri 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde aracın şoförü C.S ile astsubaylar İ.B. ve M.K'nin tutuksuz yargılandığı davanın ikinci duruşması dün görüldü. Duruşmada Gazi Üniversitesi’nden üç uzmanın hazırladığı bilirkişi raporu okundu.

Edemen, raporda üç ayrı tespit yapıldığını anlattı:


Artvin'de 4 Bin Hektarda Maden Arama

Artvin'de halk su kaynaklarının olduğu alanın madenciliğe açılmasına tepkili. Yeşil Artvin Derneği Başkanı, aynı bölgede daha önce yürütmeyi durdurma kararı veren mahkemenin şimdi bunu reddettiğine dikkat çekti.



Artvin'de yaklaşık 4150 hektarlık alanın madenciliğe açılmak istenmesine halk tepkili.

Yaklaşık çeyrek asırdır Cerattepe'de 250 hektarlık alanda maden aramasına karşı mücadele veren ve sonunda 2008'de hukuki süreci kazanıp şirketi bölgeden uzaklaştıran yöre halkı yeniden mücadeleye başladı.

2012'de Özaltın şirketine verilen ihlale sonucu Cerattepe ile beraber şehir merkezinin yukarısındaki mahalleleri, Kafkasör Yaylası'nı ve Genya Dağı'nı da kapsayan yaklaşık 4150 hektarlık alan madenciliğe açılmak isteniyor.

Bu alanda altın, bakır, çinko, gümüş madenciliği yapılmak isteniyor.


R.Ç. Davasında Arbede

Diyarbakır'da eşcinsel olduğu için öldürülen R.Ç. davasında, sanık yakınlarıyla aktivistler arasında arbede yaşandı. R.Ç.'nin annesi, amcalar hakkındaki şikayetini geri aldı, "Benim çocuğum eşcinsel değil" dedi.


Diyarbakır'da eşcinsel olduğu için 17 yaşında öldürülen R.Ç.'nin babası ve iki amcasının ağırlaştırılmış ömür boyu hapis cezasıyla tutuklu yargılandığı davanın dördüncü celsesinde, sanık yakınları ve davayı izlemek için adliyeye giden aktivistler arasında arbede yaşandı.

Diyarbakır 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşmada R.Ç.’nin annesi, amcalar hakkında yaptığı şikayeti geri çekti.

bianet’e konuşan avukat Fırat Söyle, duruşma öncesinde gergin bir hava olduğunu, sanık yakınlarının aktivistlere saldırdığını ve hakimin herkesi dışarıya çıkardığını aktardı. Söyle duruşmada yaşananları şöyle anlattı:

Kitap Sınırlaması Bitti, Hak İhlalleri Sürüyor

ÇHD’li avukatlar, Tekirdağ F tipi hapishanelerindeki hak ihlallerinin sürdüğünü, 10 kitap sınırlamasının da mahpusların direnme ihtimaline karşı geri çekildiğini anlattı.


Tekirdağ 1 ve 2 Nolu F tipi cezaevlerindeki 10 kitap sınırlaması cezaevi idaresinden gelen açıklamayla kaldırıldı.

Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) İstanbul Şubesi Cezaevi İzleme Komisyonu, bugünkü basın açıklamasında Tekirdağ 1 ve 2 Nolu cezaevlerindeki hak ihlallerini ve kitap yasağını anlattı.

Avukatlar Evrim Deniz Karatana, Halil Kocabaş ve Ekim Selimoğlu’nun söz aldığı toplantıda, “cezaevi idarelerinin, yasağın Adalet Bakanlığı’ndan gelen bir yazıyla bitirildiğini tutuklu ve hükümlülere Cuma günü açıkladığı” ifade edildi.

1 Nisan 2013 Pazartesi

Antalya Çıralı'da Köpek Katliamı

Çıralı'da günlerdir hayvan katliamı dehşeti yaşanıyor. Hayvanseverler, hayvan zehirlenmelerinin önüne geçilmesini istiyor.



Antalya'nın eşsiz doğasıyla ünlü turizm cenneti Çıralı'da günlerdir hayvan katliamı dehşeti yaşanıyor. Ormanlık alana bırakılan zehirli balıkları yiyen çok sayıda köpek ve tavuğun ölmesi üzerine Çıralı'ya gelen yetkililer inceleme başlattı.

Hayvan sahipleri Olimpos ve Çıralı'da sıklıkla gündeme gelen hayvan zehirlenmelerinin önüne geçilmesini isterken, Veteriner Hekim Olgun Aslan, kısır döngüye dönüşen sorunun çözümü için hayvan sahipleri ve kurumların işbirliğine ihtiyaç olduğunu söyledi.