25 Nisan 2013 Perşembe

İngiltere'de hayvan deneyi eziyeti ifşa edildi

Dünya Deney Hayvanları Haftası'nda İngiltere'nin bilimde (!) dünyaya öncü üniversitelerinden Imperial College London laboratuvarlarında ortaya çıkan görüntüler, hala bilim ve uygarlığın temiz olduğuna inanan milyonlarca insanda şok etkisi yarattı. 

Britanya Dirikesime Son Verme Birliği'nden (BUAV) bir aktivistin yaklaşık 7 ay Imperial College laboratuvarlarında çalışırken aldığı gizli kamera görüntülerinden oluşan Öldürme Lisansı (Licenced To Kill) isimli videoda hayvanların bilimsel araştırmalar için fütursuzca aç susuz bırakıldığı, anestezisiz kesildiği ve "işleri bitince" giyotine benzer bir aletle başlarının kesildiği meydana çıktı.

İnsanlığı kurtarmak için kutsal bir görev üstlenen (!) bilim insanlarının bu keyfi ve şiddet içeren uygulamalar için yetkiyi, insanın kendi üstünlüğünü sürdürmek için koyduğu ve bazı işkencelerin "gerekli" olabileceğini öngören uygar yasalardan aldığı biliniyor; yine de İngiltere'nin hayvan deneyi kurallarında öteki ülkelere göre daha sıkı olması laborantları yaptıkları uygulamaların bilinmesi halinde projenin durduracağı konusunda kaygılandırıyor. Görüntülerin ortaya çıkmasının ardından her zamanki gibi sorumlu üniversite ve devlet gerekenin yapılacağı martavalı ile insanların öfkesini yatıştırma yoluna gitti ve derhal bağımsız bir inceleme komisyonunun Imperial College London laboratuvarlarına denetime gideceğini söyledi. 


Hayvanları mal olarak gören tahakkümcü insan zihniyeti, bu olayı da büyük ihtimalle "videoda gösterilenlere benzer bir kanıt toplanamadığı" gerekçesi ile kapatacaktır; ancak geriye "en gelişmiş (?) hayvan refahı yasalarını uyguladığını iddia eden bir ülkenin en saygın bilim üniversitelerinden birinde bu eziyetler sürüyorsa diğer ülkelerin üniversite ve endüstriyel deney merkezlerindeki başıboş insan şiddetinin boyutları ne kadardır?" soruları kalıyor.


Aslında hayvan deneyleri konusundaki farkındalık ve mücadele günümüzden çok eskiye dayanıyor. Önceki yüzyıllarda insanları hayvanlara muamelemiz konusunda ilk kaygılandıran mesele, belki et yemekten bile önce dirikesim mevzusu olmuştu. 1856-1950 yıllarında yaşamış olan dünyaca ünlü tiyatro yazarı ve vejetaryen düşünür Bernard Shaw, hayvan deneyleri ve genel olarak ilerleme ile ilgili "Dirikesim tam bir toplumsal bela; çünkü insan bilgisini genişletiyor ancak insan o bilgiyi kendi karakterini feda ederek ediniyor." demişti. Frankurt Okulu'nun kurucuları Adorno ve Horkheimer ise 1944'te yazdıkları Aydınlanmanın Diyalektiği kitabında "Günümüz insanı hayvana böyle kötü davranmakla, bütün yaratılış içinde bir tek kendisinin gönüllü biçimde böyle mekanik, kör ve otomatik iş gördüğünü ilan etmiştir." yorumuyla laboratuvarlardaki kutsal şiddetin (Her şey insan için?) uygarlığın öteki tahakküm biçimlerinden (kadına şiddet veya askeri hiyerarşi gibi) ayrı düşünülemeyeceğini ifade etmişti.

Bu ve bunun gibi ardı arkası kesilmeyen ifşa videolarına karşın bilimin yoluna "uygun adım" devam etmesinin arkasında elbette insan yaşamının en kutsal ve insanların en önemli canlılar olduğunu öğütleyen ideolojilerin payı var. Deneyler yüzünden öldürülen milyarlarca hayvan ve binlerce insanın kanı, uygarlığın üstünü örtmeye çalıştığı içkin şiddetin belirtilerinden yalnızca birisidir. Ne var ki yarın üstü örtülen milyonların ardından bir insan doktorlar sayesinde kurtarılacak ve kitleler tekrar bilim ve teknolojiye dualar okuma moduna dönecektir. Bazı işkence biçimleri yeniden "gerekli" bulunacak ve bazı yaşamlar yine "harcanabilir" görülecektir.