29 Eylül 2010 Çarşamba

GDO´lu Ürünler Market Raflarında

Genetigi Değiştirilmiş Organizmalar (GDO) market raflarında yerlerini almaya başladı. Halk sağlığına zararlı olduğuna dair bilim insanlarının yoğun eleştirilerine neden olan GDO’lardan, yerli tarımın da zarar göreceği belirtiliyor.

Market raflarında bundan sonra üzerinde ‘Genetik yapısı değiştirilmiştir’, ya da ‘genetik yapısı değiştirilmiş üründen üretilmiştir’ uyarısı bulunan ürünler de yer alacak. Üç kez değiştirilen yönetmelik dün yürürlüğe girdi. Yönetmelik, bebek maması ve küçük çocuk besinlerinde GDO kullanımını yasaklıyor. Yönetmelikle, GDO’lu ürünlerin sınırlarını çizdiği iddia ediliyor ancak gerçekte bu tür ürünlere serbestlik getiriyor. Yönetmelikte yer alan hükümlerden bazıları şöyle:

- Türkiye’ye girişine izin verilecek GDO’ları bir kurul belirleyecek.
- GDO, insan, hayvan ve bitki sağlığı ile çevre ve biyolojik çeşitliliği tehdit eder nitelikteyse izin verilmeyecek.
- Düzenlemeye göre, GDO’lu ürünler, artık yasal zorunluluk olarak etiketlenecek.
- Binde dokuz olarak belirlenen GDO oranını aşan ürünlerin etiketinde, ‘genetik yapısı değiştirilmiştir’ ya da ‘genetik yapısı değiştirilmiş üründen üretilmiştir’ ifadeleri açıkça yazılacak.
- Ürünün bazı tüketici gruplarında sağlık riski oluşturması söz konusuysa etikette bu uyarı da yer alacak...
- Ürün etiketlerinde GDO’suz olduğu da vurgulanabilecek.

Kaynak: Evrensel

27 Eylül 2010 Pazartesi

Nehil Sazlığı Yok Oluyor

Hakkari'nin Yüksekova İlçesi'nde bulunan ve 1985 yılına kadar dünyanın sayılı platolarının arasında sayılan Nehil Sazlığı'nın yok olmakla yüz yüze kaldığı belirtildi. Yüksekova Kent Konseyi, sazlık için duyarlılık çağrısında bulunurken, 'Bölgede yaşayan insanlar olarak böylesi bir doğa mirasına sahip çıkma noktasında kendi sorumluluğumuzu oluşturmakta eksik kaldık' dedi.

Yüksekova'da deniz seviyesinde bin 925 metre yüksekliğinde 2 bin 800 hektarlık geniş bir alana yayılmış olan Yüksekova'da bitki örtüsü ve su yönünde oldukça zengin bir yere sahip olan Nehil Sazlığı, geçmişte insan boyundan daha yüksek olan sazlık ve kamışlarla kaplı iken, operasyonlar sırasında sürekli ateşe verilmesi ve bilinçsiz kullanılmasından dolayı yok olmakla yüz yüze kaldı. Çiçeklerle süslenen ve sayısız hayvanın uğrak yeri olan sazlığın giderek yok olması üzerine hareket geçen Yüksekova Kent Konseyi, sazlık alanda yaptıkları basın açıklamasıyla duyarlılık çağrısında bulundu. BDP Genel Merkez Saymanı Salih Yıldız, Yüksekova Belediye Başkanlığı, Esendere Belde Belediye Başkanlığı, BDP, Gever Kültür ve Dayanışma Derneği, Yüksekova Ticaret ve Sanayi Odası, Şoförler ve Otomobilciler Odası, Keçi ve Koyun Yetiştiricileri Birliği, Esnaf ve Sanatkarlar Odası, KESK Şubeler Platformu, KÜRDİDER Yüksekova Şubesi, Cilo Doğa Derneği, Yüksekova Ziraat Odası, Yüksekova Yerel Medyası, Yüksekova Güncel Haber ve Engeliler Derneği'nde imza attığı açıklamayı Kent Konseyi Başkanı Muhyettin Ünal okudu. Sazlığının ve içindeki ovanın bilimsel literatürde 2 milyon yılda oluştuğunu belirten Ünal, yaşanan doğa katliamının durdurulmasını istedi. Sazlığın şuanda çöplük bir alana dönüştüğünü de belirten Ünal, sazlığın kurtarılması için herkesi duyarlı olmaya davet etti.

'İnsanlar bu doğa harikasına sahip çıkmalıdır'

'Bu gün eko sistemin korunması için bütün duyarlı çevreler ve ileri medeniyetler bu gibi bir alanın muhafazası için seferber olabilirlerdi. Ancak bizler bölgede yaşayan insanlar olarak böylesi bir doğa mirasına sahip çıkma noktasında kendi sorumluluğumuzu oluşturmakta eksik kaldık' diyen Ünal, bölgede yaşanan savaştan dolayı güvenlik birimlerinin çevre felaketlerine karşın durumları ortadayken, bir duyarlılık yaratılmamasında zor olduğunu kaydetti. Ünal, 'Yörede kuluçkaya yatan kuş türlerinin başında da, erguvan, balıkçıl, saz delicesi, çayır delicesi, leylek, turna, toy, kaz, suna, ördek, karabatak ve kızıl bacak, kızıl akbaba, yılan kartalı, doğu atmacası, küçük orman kartalı, kaya kartalı, küçük kartal, doğan ve puhu kuşları gelmekte iken, günümüze koca bir hiç kalmıştır. Sulak alanlar gıda temin ederler, suyun rejimini kontrol ederler, enerji depolarlar, bu anlamıyla korunması insanın menfaatinedir. Ekolojik karakterleri bozulmuş Nehil Sazlığı'nın uluslararası Ramsar Sözleşmesi'nde korunması garanti altına alınmış olmasına karşın bu gün dahi rehabilitasyonu öngörülmemiş olması oluşan çevre felaketine kapalı kalmak bir insanlık suçu niteliğindedir. Üniversitelerin duyarlı çevre örgütlerinin bütün çabalarına cevap olunmaması sulak alanların korunmasına dair yönetmeliği de hiçe saymaktadır' dedi.

Yapılan doğa katliamına karşı sesiz kalınmaması çağrısında da bulunan Ünal, başta resmi kurumlar olmak üzere kamuoyunu duyarlı olmaya çağırdı.

Kaynak: Gündem

Hasankeyf ve Allianoi Dünya Medyasında

Türkiye'deki tartışmalı baraj projeleri, Batı medyasının da büyütecinin altında. Los Angeles Times, Hasankeyf kaynaklı haberinde "Bir baraj, mirası, bir Kürt kentinin geçimini suların altına bırakmakla tehdit ediyor" derken Le Monde gazetesi, "Allianoi Kaplıcası'nı bir baraj tehdit ediyor" ifadesini kullandı. Her iki gazete, söz konusu projelerinin "hukuku ihlal ettiği"ni öne sürdü.

- TİMES: DEVLET, HUKUKU İHLAL EDİYOR

ABD'nin büyük gazetelerinden Los Angeles Times, "Bir Baraj, Mirası, bir Kürt Kentinin Geçimini Suların Altına Bırakmakla Tehdit Ediyor" başlığını kullandığı Hasarkeyf kaynaklı haberinde "Bir zamanlar Asya'yı Avrupa'ya bağlayan İpek Yolu'nun önemli bir durağı olan, Türkiye'nin güneydoğusundaki, Dicle nehri kıyılarındaki tarihi Hasankeyf kenti, geçimi turizme bağlı 3 bin kadar insanı besleyen zengin bir tarihin parçasıdır. Ancak hükümet, büyük bir hidro santralini tamamlamak için acele ederken Hasankeyf yakında birçok arkeolojik zenginlikleriyle birlikte tamamen suların altında kalacak" diye yazdı.

Hasankeyf halkının şikayet ve yakınmalarını yansıtan gazete, İrlanda Ulusal Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Başkan Vekili Maggie Ronayne'nin "Hasankeyf, Türk ulusal miras yasası ve Avrupa hukuku ve yönetmenliklerinin koruması altında. Bu nedenle, bu projenin geliştiricisi olarak devlet, kendi yasasının yanı sıra Avrupa hukuku ve diğer kuralları ihlal ediyor" iddiasını da aktardı.

- LE MONDE: PROJENİN RANTABİLİTESİ KUŞKULU

Allianoi kaplıcasının çok iyi korunduğunu, galerisinin çok güzel olduğunu ifade eden Fransız Le Monde gazetesi ise, "Ekolojist dernekler harekete geçmesine rağmen hiçbir şeyin, Allianoi'yi tehdit eden baraj projesini durduramayacağı gibi görünüyor" yorumunu yaptı. Gazete, "15 yıl önce lanse edilen Yortanlı baraj projesi, doğa ve tarihi mirasının korunmasına ilişkin yasayı da ihlal ediyor. İnşaat işleri aleyhinde bir düzine yargı kararı da var. Nihayet, projenin rantabilitesi de kuşkulu. Halbuki Allianoi, yılda yüz binlerce turisti çekebilirdi" diye yazdı.

Fransız gazetesi, Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay'ın, sivil toplumun Allianoi'yi kurtarma çağrıları "abartılı" bulduğunu, tarihi mirasın herhangi bir zarar görmeyeceğini söylediğini belirttiği haberinde Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu'nun Tarkan için sarf ettiği "Bilmediği konuya burnunu sokmasın" yönündeki sözlerine de dikkat çekti.

Kaynak: ANKA

25 Eylül 2010 Cumartesi

Paraguay Yerlilerinin Topraklarını Ulusötesi Et Şirketleri Talan Ediyor

Paraguay’da ormanlarda tecrit halinde yaşayan Ayoreo-Totobiegosode yerli kabilesinin şefleri, topraklarından kovulmalarının ardından sığındıkları ormanlık alanların Brezilyalı bir et şirketi tarafından sığır çiftliği yapmak üzere buldozerlerle yok edilmeye başladığını duyurdular.

Paraguay hükümetinden ormanlık alanlarda sığır çiftlikleri kurma izni alan Brezilyalı Yaguarete Pora et şirketi birkaç ay önce ormanlık alanları yok etmeye başlamış ve yerlilerin tepkileriyle karşılaşmıştı. Kabile şefleri Gabide Etacori ve Porai Picanerai, şirketin kendileriyle müzakere etmeyi reddederek yeniden yıkım faaliyetlerine başladığını duyurdular.

Şirketin şimdiden 3.000 hektarlık ormanlık alanı yok ettiğini belirten Etacori ve Picanerai, “oldukça endişeliyiz çünkü Brezilyalı Yaguarete Pora şirketi bizimle müzakereye bile yanaşmıyor. Herkesten acil isteğimiz, bu toprakları korumamıza yardımcı olmaktır, böylece buldozerlerin girişini engellemiş ve ormanlarımızın ve yaşam alanlarımızın imha edilmesinin önüne geçmiş oluruz” sözlerini sarf ettiler.

Ayoreo-Totobiegosode yerlileri 1993 yılından bu yana ata topraklarını geri alabilmek üzere mücadele yürütüyor. Konuya ilişkin bir açıklamada bulunan, yerli kabilelerinin yaşam hakkını savunan Survival dergisi direktörü Stephen Corry ise “Yaguarete Pora şirketi yerlilerin toprak haklarını çiğniyor. Paraguay hükümeti derhal barış içinde yaşamaktan başka meramları olmayan bu en değerli yurttaşlarını koruma görevini yerine getirmelidir. Ayoreo-Totobiegosode yerlileri 17 yıldır ata topraklarına kavuşmayı beklerken artık savunabilecekleri bir santim topraktan bile yoksun hale getirilecekler” dedi.

Kaynak: Latinbilgi

Giresun'un Dereleri 94 HES ile İşgal Ediliyor

Doğaya verdiği zararlar nedeniyle bilim insanları, bölge halkı ve çevrecilerin yoğun tepkisini çeken Hidro Elektirik Santrallerinin (HES) yapımı büyük bir hızla sürdürülüyor. Rize, Artvin’den sonra Giresun’da 94 HES projesi hazırladıklarını belirten DSİ 226. Şube Müdürü Bahtiyar Kabadayı, enerji açığının bu yolla kapanacağını öne sürdü. HES’le boşa aktığını iddia ettiği derelerin suyunun değerlendirileceğini savunan Kabadayı, projelerin Enerji Piyasası Kanunu’na dayanarak yapıldığını belirtti.

Oldukça tartışmalı sözler sarf eden Kabadayı, projenin gerçekleştirileceği yerler hakkında şunları belirtti: ‘‘Bu projeler Yağlıdere Deresi üzerinde bulunan 1-2 Regülatör ve HES ile Alucra Çayı üzerindeki Sümer Regülatör ve HES’tir. Bunların toplam kurulu güçleri 52.53 MW ve üreteceği yıllık enerji miktarı ise 158.56 GwH’dır. Bunun yanı sıra 13 HES projesi inşaatına başlanılmıştır. Bunların da toplam kurulu güçleri 540.59 MW, yıllık üreteceği toplam enerji miktarı ise 1719.39 GWH’dır. Bu HES inşaatları Bulancak, Piraziz, Dereli, Şebinkarahisar, Çamoluk, Çanakçı, Espiye, Doğankent ve Yağlıdere ilçelerinde dere yatakları üzerindedir.” Tepkilere rağmen yapımların bir an önce başlayacağını kaydeden Kabadayı, HES’lerin enerji üretiminin yanı sıra yöre insanına önemli oranda istihdam da sağlayacağını iddia ederek, yöre halkına vereceği zararları görmezden geldi.

Kaynak: Evrensel

Munzur Özgür Akmazsa Devleti Tanımayacağız

Dersim'de büyük tahribatlara yol açacak olan baraj yapımı için sondaj çalışmaları başladı. Munzur Doğa aktivistlerlerinden Cihan Yüksel, 'Eğer böyle devam ederse devleti tanımayacağız' dedi.

Dersim'de Munzur Vadisi ile Pülümür Çayı üzerinde yapılacak olan 14 ayrı baraj ve HES ile başta Alevilerin kutsal saydıkları mekanlar sular altıda kalacak. Anafatma Barajı, HES ile Kemerbel Barajı ihaleyi alan Hazal Hidro Elektrik Şirketi tarafından sondaj çalışması yapılırken, barajların temelinin atılacağı bölgede çevreciler de nöbet tutuyor. Munzur Doğa aktivisti sözcülerinden Haydar Çetinkaya, baraj projelerinin Dersim'i tümden bitirme projesi olduğunu belirterek, sondaj çalışmalarına izin vermeyeceklerini de bilerten Çetinkaya, 'Kutsallarımızı su altında bırakacaklarını zanneden yetkili şirketler ya bizi de o barajda boğacaklar ya da biz izin vermeyeceğiz' dedi.

İNANCIMIZA SALDIRI VAR

Munzur doğa aktivislerlerinden Cihan Yüksel de devletin uluslararası sözleşmeyi tanımadığı takdirde kendileri de meşru haklarını kullanarak devleti tanımayacaklarını söyledi. Yüksel, 'Devlet Dersim'i gözden çıkartmış ama Dersim'in direnişçi yönünü de biliyorlar. Eğer böyle devam ederse biz devleti tanımayacağız' dedi. Dersim Kızılbaş inancına büyük bir saldırı söz konusu olduğuna dikkat çeken Yüksel, 'Dersim Kızılbaş inancında çok büyük bir öneme sahip olan 'Gola Ceto' dediğimiz mekan Hızır'ın mekanıydı ve şuan o yok artık. Halbori, Anafatma ve bir çok kutsal mekanımız da yok olacak. Bizim inancımızda kutsiyet atfedilen nehirler üzerinde yapılan her baraj kutsallarımıza saldırı olarak kabul ediyoruz' dedi.

Kaynak: DİHA

24 Eylül 2010 Cuma

Belediyeden Romanlara Sulukule Kazığı

İstanbul Fatih Belediyesi'nin Romanlara ait arsaları metrekare fiyatı 500-800 lira arasında kamulaştırdığı Sulukule'de, Hazine'ye ait bir arazi tam 5 katı fiyattan, açık artırma usulü ile ihaleye çıkarıldı.

İstanbul Defterdarlığı, Sulukule olarak bilinen Hatice Sultan Mahallesi’nde, Hazine’ye ait 264 metrekarelik bir arsayı 667 bin lira bedelle satışa çıkardı. Arsanın metrekaresine 2 bin 552 lira fiyat biçildi. Bir emlak sitesinde 17 Eylül 2010 tarihinde, “Fatih Sulukule’de satılık arsa” başlığıyla yer alan ilanda şöyle denildi: “İstanbul Defterdarlığı, Sulukule olarak bilinen Fatih Hatice Sultan Mahallesi’ndeki bir arsayı ihale ile satışa çıkardı. Büyüklüğü 264 metrekare olan arsanın tamamının Hazine’ye ait olduğu açıklanırken, tahmini bedel olarak 667 bin lira, geçici teminat olarak da 133 bin 400 bin lira istendi. İstanbul Defterdarlığı, açık artırma usulüyle satışı yapılacak olan taşınmazın ihalesini 15 Ekim 2010 tarihinde gerçekleştirecek.”

500-800 liraya aldılar

Roman vatandaşların Sulukule’deki arsaları ise bundan yaklaşık 1,5 yıl önce, Fatih Belediyesi tarafından başlatılan kamulaştırma çalışmaları sırasında metrekaresi 500-800 lira arasında değişen fiyatlarla alınmıştı. Arsa spekülatörleri de devreye girmişti. Kentsel yenileme alanı adı altında bölgede aralarında tarikat şeyhi, vekil oğlu, işadamları ve meclis üyelerinin de bulunduğu yeni sakinler için Toplu Konut İdaresi (TOKİ) tarafından lüks konut inşasına başlanmıştı. Bölgeden çıkarılan Roman vatandaşların bir kısmı yine TOKİ’nin inşa ettiği, şehre uzak Kayabaşı’ndaki konutlara yerleştirilmiş; konut taksitlerini ve elektrik-su paralarını ödeyemeyen vatandaşların çoğu bu haklarını yine haraç mezat satarak şehirdeki akrabalarının yanına dağılmıştı. Bu gelişmeler üzerine tartışmalar büyümüştü.

Davalar sürüyor

Sulukule’de oturdukları binalar yıkıldıktan sonra arsaları için belediye tarafından biçilen kamulaştırma bedelini beğenmeyen Romanların açtığı davalar devam ediyor. Fatih Asliye Hukuk Mahkemesi’nde devam eden davalarda, mahkemenin atadığı bilirkişiler kamulaştırma bedelinin, metrekaresi 1200 lira olarak belirledi ve belediye bu bedel üzerinden kamulaştırma yapıyor. Bu bedele Roman vatandaşlar az, Fatih Belediyesi fazla bulduğu için itiraz etti. Söz konusu ihalenin, Sulukuleli bir grup vatandaşın başvurusunu kabul eden AİHM’deki davada delil olabileceği bildiriliyor.

Kaynak: Hürriyet

23 Eylül 2010 Perşembe

2B Yasasında Düğüm Çözülüyor

Hükümetin, uzun süreden beri üzerinde çalıştığı ve kamuoyunda 2-B olarak bilinen orman vasfını yitirmiş arazilerin satışına ilişkin çalışmalarda sona gelindi. Orman vasfını kaybeden 51 bin hektar alanın hak sahipleri belirlendi. Satıştan beklenen yaklaşık 25 milyar dolar gelir için 2B ilan edilen yerler satılıyor.

Bilindiği gibi 10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, 2-B arazileriyle ilgili düzenlemeyi iptal etmişti. Önce 'torba yasa' sonra son yapılan Anayasa değişikliği ile tümüyle yeniden önü açılan 2-B satışıyla ilgili bilgi veren Bayındırlık Bakanı Mustafa Demir, bu arazilerin satışmııı mümkün olması için başlatılan kadastro çalışmalarının son aşamaya geldiğini açıkladı. Bayındırlık Bakanı Mustafa Demir, CHP Milletvekili Fevzi Topuz'un soru önergesine verdiği cevapta 2-B arazilerine ilişkin kadastro çalışmaları hakkında bilgi verdi.

KADASTRO YAPILDI

Arazilerle ilgili iki tür işlem yapıldığım belirten Bakan Demir, 2-B kapsamına alman arazilerin fiili kullanım durumuna göre kadastrolanılın yapıldığını söyledi. Fiili kullanım durumuna göre kadastroya tabi tutularak tescili yapılmış olan 2-B arazileri üzerine ise güncelleme çalışması yapıldığını açıklayan Demir, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü'nün yasalara uygun olarak 2-B arazileri ile ilgili kadastro ve güncelleme çalışmalarını sürdürdüğünü ifade etti. 2-B alanlarının güncelleme çalışmalarının Maliye Bakanlığı'nın talebi üzerine yapıldığını ifade eden Demir, 51 bin 192 hektarlık alan üzerindeki kadastro çalışmalarının tamamlandığım açıkladı. Kadastro çalışmaları tamamlanmasının ardından Çevre ve Orman Bakanlığı bu arazileri orman arazileri' kapsamı dışına çıkartacak. Maliye Bakanlığı da hazine arazisi olarak tescil edilecek bu arazileri öncelikle hak sahiplerine satacak. Türkiye'de orman vasfını yitirmiş arazi kapsamında 473 bin hektarlık arazi bulunuyor. 2-B arazilerinin bulunduğu iller sıralamasında, 45 bin 548 hektarlık arazi ile Antalya birinci sırada yer alıyor. Antalya'yı Balıkesir, Mersin, Adapazarı, Muğla ve İstanbul takip ediyor.

RAYİÇ BEDELDEN SATIŞ

2-B arazileri deyimi 6831 Sayılı Orman Kanunu'nun 2. Maddesi 'B' bendi için kullanılan bir kısaltmadır. Bu tabir, 1981 yılından önce bilim ve fen bakımından orman vasfını kaybetmiş araziler için kullanılmaktadır. Bakanlık 2-B'lerin satışında herhangi bir gelir hedefi koymadı. Ancak arazilerin rayiç bedel üzerinden satılacağı belirtildi. Hak sahibi kabul edilmek için kişinin söz konusu taşınmazı, kadastro çalışmasının tamamlandığı tarih itibariyle geriye dönük olarak 5 yıl kullanmış olma şartı aranacak. Arazileri almak isteyen hak sahiplerinden müracaatları sırasında 10 bin liraya kadar başvuru bedeli alınacak. Orman Genel Müdürlüğü'nce uygun görülen yerler ise yeniden ağaçlandırılmak üzere bu kuruma tahsis edilecek.

ÖNCELİK HAK SAHİPLERİNE

Uzmanlara göre, arazilerin satışıyla inşaat sektöründeki arsa sıkıntısı azalacak ve ucuz konut üretimi artacak. Arazilerin bedelsiz işgal edilmesi önlenecek. İkinci el piyasası hareketlenecek ve bu arazilerdeki konutlardan Emlak Vergisi alınabilecek.

Uzmanlara göre 25 ilâ 50 milyar dolar gelir getirecek 473 bin hektarlık araziden 51 bin 192'sinde kadastro ve güncelleme çalışmaları tamamlandı. Kadastronun ardından Orman Bakanlığı 2B arazilerini 'orman' kapsamı dışına çıkartacak. Maliye Bakanlığı da Hazine arazisi olarak öncelikle hak sahiplerine satacak.

5 YIL TAKSİT YAPILACAK

Arazilerde 5 yıl kullanım şartı aranacak. Hak sahiplerinden müracaat sırasında 10 bin liraya kadar başvuru bedeli alınacak. Bedelin en az yüzde 10'u ödenecek ve 5 yıl taksit yapılabilecek. İşgal tazminatı da 10 yıldan 5 yıla inecek. Ağaçlandırılabilecek yerler ise yeniden Orman Bakanlığı'na verilecek.

BELEDİYELER ARAZİ SATIŞINI YAPABİLİR

Hukukçu Cihangir Dönmez, kısmi yasal düzenlemenin 23.07. 2010'daM Torba Yasa ile oluşturulduğunu söyledi. "Bu yasayla Hazinenin bu arazileri belediyelere devretmesi, belediyelerin de bu satışı gerçekleştirmesi mümkün. Ama ben hükümetin bu konuda bir yasa çıkartacağım düşünüyorum" dedi.

2-B arazilerinin satışı ile ilgili kısmi yasal düzenleme 23.07.2010 tarihinde kabul edilen 6009 Sayılı Torba Yasa ile oluşturuldu. Bu yasadaki maddelere dayanarak hazinenin bu arazileri belediyelere devretmesi, belediyelerin de bu satışı gerçekleştirmesi mümkün. Ama ben hükümetin bu konuda bir yasa çıkartacağını düşünüyorum. Torba yasaya göre süreç şöyle, şekillenebilir: Üzerinde 31.12.2000 tarihinden önce kaçak yapı yapılmış bulunan Hazine arazileri önce Hazine adına tescil edilecek, bu taşınmazlar ilgili belediyelere bedelsiz olarak devredilecek. Söz konusu taşınmazlar, üzerinde bulunan kaçak yapı sahibine yada kanuni halefine Belediyelerce satılacak.

2B DÜĞÜMÜ ÇÖZÜLÜYOR

Satış bedelinin en az yüzde 10'u ödenecek ve 5 yıla kadar taksit yapılabilecek. Yeni düzenlemeyle birlikte, ecrimisil yani haksız işgal tazminatı ise 10 yıldan 5 yıla inmiş oldu. Daha önce 10 yıllık ecrimisil tahakkuk etmiş olanlar, Milli Emlak'a başvurup, 5 yıllık kısmı düşürebilecek, 5 yıllık kısmı ödeyecek. Bu bir yerde gizli imar affıdır. Öte yandan şu anda kadastro çalışmaları yapılıyor, 23 Temmuz 2007'den sonra yapılan binalar da bu kadastroda belirlenecek ve onlara ecrimisil uygulanacak.

KREDİLER VE YATIRIMLAR ARTAR

Sorumlu Değerlendirme Uzmanı Ahmet Büyükduman kredilerin ve yatırımların artacağını belirtiyor. Büyükduman:

"İstanbul'da Beykoz, Sultanbeyli'deki 2-B arazileri ciddi işgal altında. Astında bu araziler ve üstündeki yapılar milli servettir. 2-B arazilerinin satışının önünün açılması ile birlikte devlete ait olan arazilerin bedelsiz işgal edilmesi önlenecek. Kac arazinin üzerinde yapı var, dolayısıyla kaç ne kadara satılacak belli olmadığından, sağlanacak gelir belli değil. Kimine göre 25, kimine göre 50 milyar dolar olabilir. Bu satış, bütçe açıklarını kapatmak,, komu borçlarını önlemek gibi ekonomiye doğrudan katkısı olacağı gibi dolaylı bazı katkılar da sağlayacak. Örneğin söz konusu binalara sahip olanlar bugüne kadar bankalardan teminat atamıyorlardı. Ama artık atabilecektir, bu hem konutların ikinci el piyasasını hareketlendirecek, hem kredi kanallarının açılmasına, kredi hacminin artmasına yarayacak, hem de bina sahipleri sağlayacakları finansman ile ticaret ve sanayi yatırımı yapabilecek. Çöp ve emlak vergilerini verecekler. Bir de arazilerin rayiç bedel takdirinin bağımsız kamu otoriteleri tarafından yapılması gerekir."

ARAZİYİ ALANA AĞAÇLANDIRMA ŞARTI

"2-B arazilerinin hak sahiplerine verilerek değerlendirilmesi bir kereye mahsus kullanabilecek bir yöntemdir. Geri dönüşümü imkânsız olan orman arazilerinin satışının, ülkeye ekonomik katkı sağlayacağı mutlaktır. Arazilerin satılmasında, projesi olan ve doğaya katkı sağlayacaklarını taahhüt edenlere öncelik hakkı verilmesi gerekir.

ARSA SIKINTISI AZALABİLİR

Bu konuda önemli bir şart konulmasını da öneriyoruz. Arazileri satın alan müteahhitler, Orman Müdürlüğünün uygun gördüğü bir bölgeyi ağaçlandırsın veya yeni ormanlar yaratsın.

Uygun fiyatla ihale edilen araziler, inşaat sektöründeki arsa sıkıntısını azaltabilir, ucuz konut üretimi artar. Son yıllarda sürekli "arsa üretmeden konut fiyatları düşmez" şeklindeki isteklerimiz 2-B'lerin 'doğru' satışı ile karşılanabilir. Bir diğer önemli nokta ise Hazine arazilerinin en karlı şekilde devrinin nasıl olacağının tespitidir. Bu konuda kamuoyu vicdanını rahatsız etmeyecek yöntem bulunmalıdır"

(Bilal ÇETİN- Selma ŞENOL)
Kaynak: BUGÜN

HES Protestosunda Şirket Çalışanları Halka Saldırdı

Loç Vadisi’nde yapımına başlanan HES’e karşı "HES’e karşı ses ver" eylemi yapan yöne halkı ve çevreciler şirket çalışanlarını saldırısına uğradı.

Kastamonu Cide İlçesi'ndeki Loç Vadisi'nde yapımına başlanan hidroelektrik santraline (HES) karşı halk ve çevreci aktivistler "HES'e karşı ses ver" eylemi yaptı; Loç'lular ve aktivistler şirket çalışanlarının saldırılarına uğradı.

Loç Vadisi'nde, 18 Eylül Cumartesi günü Karşı Bisiklet İnisiyatifi ve Karadeniz İsyandadır Platformu aktivistleri ve yöre katılımıyla HES'e karşı bir eylem daha yapıldı.

Jandarmadan yardım isteyen inşaat şirketi yönetimi, inşaat alanında bekleyen yöre halkını ve onlara destek vermek üzere orada bulunan ekolojistleri tehdit etti.

Çevrecilerin kampı basıldı

Şirket yetkilileri aktivistlere saldırılarda da bulundu. Çevrecilerin Loç Vadisi'nde kurduğu kampı basıldı; şirket çalışanları eylemcilerin iletişimini engellemek için ise sabahın erken saatlerinde Telekom direklerine ve baz istasyonlarına zarar verdi. Karşı Bisiklet'ten ve Loç halkından birer kişi odunlarla darp edildi. Olaylar sırasında Loç'ta yaşayan yaşlı bir yurttaş fenalaşarak hastaneye kaldırıldı. Tüm bunlar olurken jandarma müdahale etmek yerine sadece izledi.

Bu arada iş makinelerinin çalışmasını engelleyen Loç'luların dereden su içmelerine ve kendi topraklarına girmelerine bile izin verilmiyor.

Tüm bunlara rağmen Bartın - Kumluca'da halk HES'çi şirkete toplantı yaptırmamayı başardı.

Şirketin, resmi hiçbir izini olmayan derme çatma şantiye alanında ise çevre katliamı sürüyor. "HES'e karşı SES ver" diyen Loç Vadisi halkı, doğal yaşama duyarlı herkesi, ekolojistleri, yaşam savunucularını kendilerine destek olmaya Cide Loç Vadisi'ne bekliyor.

Kaynak: Bianet

Allianoi'de Tarih Kuma Gömülürken Kültür Bakanı İzliyor

Kazı Heyeti Başkanı Doç. Dr. Yaraş hükümetin betonla kaplamaya hazırlandığı antik kentte yeniden çadır kuracaklarını söyledi. Gözaltına alınan altı aktivist serbest. Çevre Mühendisleri Odası devreye girmeyen Bakan Günay'a "İstifa edin" dedi.

Allianoi antik kentinin kumla kapatılması kararına karşı eylem yapan, aralarında Doğa Derneği Başkanı Güven Eken'in de bulunduğu altı kişi gözaltına alındıktan sonra serbest bırakıldı.

Eylemciler dün sabah (20 Eylül) kendilerini antik kenti kumla doldurmak için çalışan iş makinelerine zincirlemişlerdi.

Jandarma, Eken, Tayfun Mützenmacher, Elif Mützenmacher, Ebru Tamer, Serhat Demirkol ve 2006'da Allianoi'yi desteklemek amacıyla dikilen Su Perisi Nimphe kostümünü giyerek eyleme katılan Seray Yalçın'ı gözaltına almıştı.

Hükümetin projesine göre, en eski antik sağlık merkezlerinden Allianoi, Yortanlı Barajı'nın suları altında kalacak. Aktivistlerin açtığı davalarla bu süreç durdurulmuşken, İzmir'deki Koruma Kurulu raporunda bir söz değişikliği yaparak antik kentin "kumla kaplanması"nın önünü açmıştı.
Aktivistler vazgeçmeyecek

bianet'in görüştüğü Allianoi Kazı Heyeti Başkanı Doç. Dr. Ahmet Yaraş, Allianoi'deki son durumu şöyle anlattı:

" Şu an Allianoi üzerine kamyonlarla kum dökülüyor. Yarın (22 Eylül) duvarların betonla kapatılması işlemi gerçekleştirilecek, daha sonra da su getirilecek. Yani katliam tüm yapılanlara, tepkilere rağmen devam ediyor."

Yetkili makamların olayı sadece oturup izlediklerini, hiçbir eylemde bulunmadıklarını belirten Yaraş, bundan sonra yapılabilecek tek şeyin "katliam tamamlanmadan" önce alanda sürekli gözlem yapmak olacağını söyledi ve ekledi: " En son Doğa Derneği eylemi için alandaydık. Şu an grup olarak Bergama'dayız. Cumadan (24 Eylül) itibaren tekrar, alanda çadır kurarak eylemlerimize devam edeceğiz. İnsanları bilgilendirmeye çalışacağız. Ancak, ne yazık ki, Allianoi toprağa gömülüyor."

Bakan Günay'a bir istifa daveti daha

Çevre Mühendisleri Odası, Allianoi'yle ilgili "çaresizlik" ifade eden Kültür Bakanı Ertuğrul Günay'a seslendi; "Sayın Bakan, henüz dava süreci devam ederken, tüm bilim çevreleri ve hatta Allianoi kazısı Bilimsel Heyet Başkanı uygulamanın bilim dışı olduğunu söylerken, bir ilçe belediye başkanına dur diyemediği için basiretsiz ve çaresiz duruma düşmüştür" dedi.

"Daha fazla çaresiz kalmayın, tüm dünyanın kültürel mirasına ve insanlığın geçmişine saygı duymuyorsanız bile kendi geçmişinize saygı duyun. İstifa edin, sizin için tek çare istifa etmektir. Çaresizliğinizi bir tek bu yolla giderebilirsiniz."

Dünkü eylem sırasında da Güven Eken "İşlenen suçu belgelemek için burada eylem yapıyoruz. Bakan Ertuğrul Günay bir telgrafıyla bu katliamı durdurabilir" demişti.

Kaynak: Bianet

15 Eylül 2010 Çarşamba

Dersim'de Ateş Sönmüyor

Dersim’de operasyonlar nedeniyle meydana gelen yangınlar devam ediyor. Son bir buçuk ay boyunca sık sık meydana gelen yangınlara müdahale edilmediği için binlerce hektar kül oluyor.

Önceki gün de Dersim’in Ovacık ilçesine bağlı Karaoğlan (Birdo) köyü mıntıkasında çıkan orman yangını Hozat ilçesi sınırlarına kadar dayandı. Ovacık ilçesine bağlı Karaoğlan (Birdo) köyü mıntıkasında 3 gün önce hava destekli başlatılan operasyon kapsamında yapılan bombardıman nedeniyle ormanlık alanda çıkan orman yangın dün de devam etti. Ovacık’tan görünen yangının genişleyerek devam ettiği bildirildi. Yangının Hozat ilçesi ormanlık alanına kaydığı öğrenilirken, askeri operasyonlar nedeniyle yangını söndürmek isteyen vatandaşlar bölgeye gidemiyor. Şu ana kadar yetkili kurumlar tarafından yangına müdahale edilmezken, Hozat ile Ovacık arasında bulunan ormanlık alanın büyük bir bölümü kül oldu.

Geçtiğimiz günlerde Hozat’ın Aliboğazına bağlı Bozan Yaylası ile Çambulak bölgesinde çıkan orman yangını ise devam ediyor. İstanbul’da yaşayan Dersimliler 4 Eylülde İstanbul Taksim’de yürüyüş yapmışlardı. Dersim Dernekleri Federasyonu (DEDEF), Dersim’de operasyonlarla birlikte başlatılan yangınlara müdahale edilmemesini İstiklal Caddesi’nde yaptığı yürüyüşte “Dersim Yakılıyor Siz Neredesiniz” yazılı pankartı taşıyann kitle adına yapılan konuşmada orman yangınlarının tek nedeninin ise bölgede sürdürülen askeri operasyonlar olduğuna dikkat çekilerek “Çatışmasızlık sürecinde olmamıza rağmen halen bombalar, operasyonlar ve orman yangınları gerçekleşiyor. Bu demektir ki devlet bu coğrafyayı yok etmeye çalışıyor” denmişti.

Kaynak: Evrensel

10 Eylül 2010 Cuma

Flamingolar Neden Öldü?



Flamingoların üreme alanlarından biri olan Tuz Gölü'nde, 8 ayda toplam 86 flamingonun şüpheli şekilde öldü.
Doğa Derneği Bilim Koordinatörü Dr. Özge Balkız, Anadolu'da ''allı turna'' adıyla bilinen flamingolar için tuzlu sulak alanlarının, en önemli duraklar olduğu ve flamingoların da bu alanlarda gözlerini dünyaya açtığını söyledi.

Flamingoların üreme alanı olarak çok seçici olduklarını ifade eden Balkız, ''Akdeniz Havzası'nda özellikle Tuz Gölü, flamingoların kuluçkaya yatmak için düzenli olarak geldiği çok önemli bir göl'' dedi.

Balkız, göldeki su durumuna göre kuluçkaya yatan flamingo sayısının yıllara göre değiştiğine işaret ederek, şu bilgileri verdi:''1970'lerden itibaren göldeki flamingo kolonilerinin varlığı biliniyor. Doğa Derneği olarak biz de 2003 yılından itibaren göldeki flamingoların üreme ve beslenme durumunu takibe aldık. 2005'te 3 bin, 2007'de 4 bin, 2008'de 1600, 2009 yılında ise 15 bin civarında flamingo yavrusu yumurtadan çıktı ve gözlerini Tuz Gölü'nde dünyaya açtı. Göldeki su durumu flamingoların kuluçkaya yatmasını etkiliyor. Kuraklığa bağlı olarak su seviyesinin düştüğü 2008 yılında bunu görmekteyiz. Binlerce flamingonun dünyaya gözlerini açtığı Tuz Gölü'nde bu yıl şüpheli flamingo ölümleri gerçekleşti. Daha önce de 2007 yılında kuraklıktan kaynaklanan flamingo ölümleri olmuştu. Bu yıl da bölgede flamingo ölümlerinin bildirilmesi üzerine tür sorumlusu arkadaşımızı Tuz Gölü ve çevresindeki göletlerde inceleme yapması için gönderdik. Buradan alınan su ve çamur örneklerini inceledikten sonra, flamingoların ölüm sebeplerini tespit edeceğiz.''


TUZ GÖLÜ'NDE 86 FLAMİNGO ÖLDÜ


Tuz Gölü ve Çevresi'nde inceleme yapan Doğa Derneği Tür Sorumlusu Ferdi Akarsu da, flamingo ölümlerinin 2007 yılındaki ölümlerin olduğu bölgede gerçekleştiğini ifade ederek, sözlerine şöyle devam etti:''Tuz Gölü'nde ölen 86 flamingonun 85'i yavru ve genç, bir tanesi de yetişkin flamingo. Yavru flamingolar bu sene Tuz Gölü'nde kuluçkadan çıkmış ve uçamayacak dönemde, hav tüyleri varken ölmüşler. Ölen flamingoların bir kısmı da uçabilecek durumda. Buradan çamur ve su örneği aldık. Çünkü flamingolar çamuru süzerek besleniyorlar. Çamurdan kaynaklı bir zehirlenme varsa onu tespit edeceğiz. Flamingoların hastalıktan kaynaklı olarak ölmüş olabileceğini düşünüyoruz. Maalesef bunu ispat etmek için almamız gereken doku örneğini, flamingoların ölümlerinin üzerinden belli bir zaman geçtiği için alamadık. Flamingoların susuzluk, açlık veya bir hastalıktan mı öldüğünü örnekler incelendikten sonra anlaşılacak.''

İran'da dünyaya gelen bir flamingonun ölüsünü Tuz Gölü'nde bulduklarını vurgulayan Akarsu, ''Bu yılki ölen yetişkin birey İran'da dünyaya gelmiş ve Tahran halkalı bir birey. 1999 yılında halkalandığını düşünüyoruz. Flamingolar yaşamları boyuncu göç ediyorlar. Bütün Akdeniz'de, Kuzey Afrika, İspanya, Fransa, İtalya, Türkiye ve İran'a kadar göç edebiliyorlar. İlk yıllarını özellikle çok hareket ederek geçiriyorlar. Üç dört yaşına geldiklerinde de üremeye başlayabiliyorlar. Bu flamingo da İran'dan gelmiş erişkin bir birey ve Tuz Gölü'nde de yolculuğunun sonuna ulaşmış'' diye konuştu.Akarsu, Tersakan ve Bolluk Gölü'ndeki incelemelerinde yetişkin ölümü ile karşılaşmadıklarını, Bolluk Gölü'nün tamamen kuruduğunu, Tersakan Gölü'nde ise flamingoların beslendiği Artemia Salina isimli canlıların bulunduğunu belirtti.Akarsu, Tuz Gölü'ndeki flamingoların bir kısmının göç ettiğini bir kısım yetişkin ve yavru flamingoyu da Tuz Gölü, Konya Kanalizasyon Kanalı ve Düden Gölü'nde gördüklerini sözlerine ekledi.

Tuz Gölü'ndeki flamingo ölümleriyle ilgili olarak Çevre ve Orman Bakanlığı yerel yetkilileri de bilgilendirildi.


Kaynak: ntvmsnbc

Dağ Ceylanına Çimento Tehdidi

Nesli tükenmekte olan ''Hatay Dağ Ceylanı''nın kurulması planlanan çimento fabrikasının tehdidi altında olduğu bildirildi.Türkiye Tabiatını Koruma Derneği (TTKD) Hatay Şube Başkanı Abdullah Öğünç, 'Hatay Dağ Ceylanı' üreme merkezinin bulunduğu alana çimento fabrikası kurulmasına izin vermeyeceklerini söylerken, Hatay Çevre ve Orman İl Müdürü İbrahim Yüzer nihai kararın henüz verilmediğini belirtti.

TTKD Hatay Şube Başkanı Öğünç,Kırıkhan ilçesine bağlı İncirli köyüne bir madencilik şirketi tarafından ''Klinker üretim, öğütme ve entegre tesisi'' kurulmasının planlandığını ifade etti. Bölgede tarım ve hayvancılık yapıldığına işaret eden Öğünç, yapılması halinde fabrikanın sadece insanları değil, hayvan ve bitki varlığını da olumsuz etkiyeceğini savundu.

Tesisin kıraç ve atıl durumdaki alana yapılması gerektiğini vurgulayan Öğünç, şöyle konuştu:''Çevre ve Orman İl Müdürlüğü yetkilileri, köyde yaptıkları toplantıda çimento fabrikası kurulacağını bildirdi. Bölge insanının geçim kaynağı tarım ve hayvancılıktır. Hepsinden önemlisi burası Türkiye'de sadece bu bölgede bulunan 'Gazella Gazella' cinsi 150 kadar dağ ceylanının yaşam alanıdır.

Nesli tükenmekte olan 'Hatay Dağ Ceylanı' üreme merkezinde çimento fabrikası kurulmasına izin vermeyeceğiz. Çevresindeki 4 köyde, 10 bin kadar küçükbaş hayvana sahip olan yetiştiriciler, çimento fabrikası yapılması düşünülen bölgeyi mera olarak kullanmaktadır.''

Öğünç, çimento fabrikasının sorun yaratmayacak bir bölgede kurulmasının gerekçelerini anlattıkları dosyayı Hatay Valiliği, Türkiye Büyük Millet Meclisi, Başbakanlık, Çevre ve Orman Bakanlığı ile Hatay milletvekillerine gönderdiklerini sözlerine ekledi.

''CİDDİ ARAŞTIRMALAR YAPIYORUZ''

Çevre ve Orman İl Müdürü İbrahim Yüzer de yaptığı açıklamada, kurulması planlanan tesislerin insan ve doğaya zararları konusunda ciddi araştırmalar yaptıklarını söyledi.

İncirli köyüne giderek muhtarlık vasıtasıyla köy halkını bilgilendirdiklerini belirten Yüzer, şunları kaydetti:

''Bir ilçe, belde ve köye tesis kurulurken vatandaşın da görüşünü alırız. Burada Hatay Dağ Ceylanı gibi nesli tükenmekte olan bir hayvan var, ayrıca su kaynakları bulunuyor.Çimento fabrikasının kurulmasına sadece biz izin vermiyoruz. 20 kadar ilgili kurumun vereceği rapor değerlendirilecek ve nihai karar verilecek. Şu anda henüz fabrika kurulmasına yönelik bir karar yok. Bakanlıktan rapor gelmeden orada hiçbir şey yapılmayacak.'

Kaynak: Ntvmsnbc

5 Eylül 2010 Pazar

Kaz Dağı Kazılıyor

Kazdağları’nda onca protestoya, hukuk mücadelesine, kavgaya gürültüye rağmen ‘altın’ sevdası sürüyor. Çanakkale’nin Bayramiç ilçesi sınırları içindeki Kazdağlarında altın arama çalışmaları hızlandı.

Muratlar köyünde dört yıldır sondaj çalışmalarını yürüten Teck Arama ve Madencilik firması, Kuşçayır ve Şapçı köyleri arasındaki Kayalıdağ bölgesinde arama çalışmalarına hız verdi. Firma, Muratlar köyünde üç, Kuşçayır köyünde ise bir sondaj makinesiyle arama faaliyetlerine devam ediyor.

Teck Şirketi Halkla İlişkiler Koordinatörü Nilgül Pelit, analizler sonucu elde edilen veriler doğrultusunda belirlenen noktalarda sondaj yapıldığını söyledi. Kirazlı bölgesinde faaliyet gösteren Alomos şirketinin de Karaibrahimler köyü sınırları içinde sondaj çalışmalarına başlayacağı öğrenildi.

Bayramiç Belediye Başkanı İsmail Sakin Tunçer ise siyanürlü altın konusunda görüşlerinin açık ve net olduğunu vurguladı: “Bölge halkı olarak siyanürle altın çıkarılmasına karşıyız.”

Maden şirketlerinin devlete vereceği binde 2’lik payın hiçbir hayra yaramayacağını belirten Belediye Başkanı Tunçer, “Bölgemizin üstü, altından daha değerlidir. İlçemiz toprakları çok verimli. Yöre halkının geçimi tarım, hayvancılık ve meyvecilik. ‘Siyanürle altın çıkarılıyor’ sözcüğü bile yöremizin ekonomisini bitirir” dedi.

Ezine peyniri adına durun!

Bayramiç Ziraat Odası Başkanı İsmail Pehlivan yöre topraklarının bereketinin, lezzetinin ününün yurt dışına da yayıldığını hatırlattı:

“Şu bir gerçek ki Çanakkale’nin domatesi, Bayramiç’in tüysüz şeftalisi, elması, hele hele Ezine peyniri tüm yurtta aranan ve en çok tüketilen ürünler arasında. Bunun nedeni ise, Ezine peynirine bu lezzet ve tadı veren yörenin bitki örtüsüdür. İlçemizde en fazla küçükbaş hayvancılık Muratlar, Söğütgediği, Cazgirler, Kuşçayır, Yiğitler, Yukarı Şapçı, Aşağı Şapçı, Bezirganlar, Aşağı Şevik ve Yukarı Şevik köylerinde yapılıyor. Bu nedenle biz yöremizde siyanürle altın çıkarılmasına karşıyız.”

Kaynak: Radikal

Baz İstasyonu Kurulması İçin Çevre Halkının Onayı Gerekecek

Tüketici Hakları Derneği Genel Başkanı Çakar, yaptığı yazılı açıklamada Ankara İl İnsan Hakları Kurulu’nun baz istasyonları ile ilgili olarak THD ve vatandaşlardan gelen başvuruları değerlendirdiğini ve Dünya Sağlık Örgütü Elektromanyetik Alanlar Uluslararası Danışma Komitesi’nin “Bilimsel Belirsizliklerin Olduğu Durumlarda Halk Sağlığı” raporunda öngörülen “ihtiyat ilkesi” gereğince bir dizi prensip kararı alınmasını uygun bulduğunu kaydetti.

Çakar, yaptığı yazılı açıklamada Ankara İl İnsan Hakları Kurulu’nun baz istasyonları ile ilgili olarak THD ve vatandaşlardan gelen başvuruları değerlendirdiğini, bu konuda Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Biyofizik Ana Bilim Dalı, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Temel Tıp Bilimleri Bölümü Biyofizik Ana Bilim Dalı, Ankara Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Dekanlığı ve TÜBİTAK’tan görüş istediğini belirtti. Çakar, kurulun bu görüşler ışığında Dünya Sağlık Örgütü Elektromanyetik Alanlar Uluslararası Danışma Komitesi’nin “Bilimsel Belirsizliklerin Olduğu Durumlarda Halk Sağlığı” raporunda öngörülen “ihtiyat ilkesi” gereğince bir dizi prensip kararı alınmasını uygun bulduğunu kaydetti. Ankara İl İnsan Hakları Kurulu’nun aldığı prensip kararı şöyle:

“-İlgili ve yetkili kurum ve kuruluşlar baz istasyonlarının kuruluşu aşamasında halkın duyarlılığını göz önüne alacaklar.

-Eğer bir bölgede (yerleşim alanında) baz istasyonunun kurulumu zorunlu ise, kurallara uygun olarak dikilen kulelerin tepesine kurulması, mümkün olmadığı veya iletişim probleminin çözülemediği takdirde çevrede bulunan en yüksek binanın tepesine yapılacak ek bir çıkmanın üzerine dikilecek minimum 3 metrelik kulenin üzerine kurulabilmesi söz konusu olabilecek.

-Baz istasyonunun binanın çatısına kurulmasının zorunlu olduğu halde o binanın çevre binalardan daha yüksek olmasına dikkat edilmesi ve hem binada oturanlarla hem de yakın çevrede yaşayanlarla uzlaşmaya varılması gerekecek.

-Baz istasyonlarının çocukların bulunduğu hastane, çocuk bahçesi, kreş ve okul gibi yerlere veya yakınlara kurulmasından sakınılacak.

-Baz istasyonlarının teknik şartnameye uygun olarak kurulması ve denetimlerinin yapılması sağlanacak.”

Çakar, kararın Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı, Altındağ, Çankaya, Keçiören, Mamak, Yenimahalle, Etimesgut Belediye Başkanlıkları. Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu Başkanlığı ile Avea, Turkcell ve Vodafone Bölge Müdürlükleri’ne tebliğ edildiğini bildirdi.

Çakar, ayrıca TDH tarafından 16 Mayıs 2009 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan Elektronik Haberleşme Cihazlarına Güvenlik Sertifikası Düzenlenmesine İlişkin Yönetmelik’in baz istasyonları kurulmadan önce mahalli çevre kurullarından görüş alınması ile ilgili eski Yönetmelik hükmünü kaldırması ve istasyonların kurulması aşamasında ÇED sürecinin işletilmesi ve halkın katılımı araçlarına yer vermemesi sebebi ile iptali talebiyle Danıştay’da açılan davada, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nun Eylül ayındaki ilk toplantıda dosya ile ilgili bir karar vereceğini belirtti.

Kaynak: Milliyet

1 Eylül 2010 Çarşamba

"Allianoi'ye Yapılanlar Türkiye İçin Utanç Kaynağı"

Allianoi kazısı bilimsel heyet başkanı Yrd. Doç. Dr. Yaraş, "Kumla kapatmak yerine Allianoi'yi nasıl koruyacağımızı konuşmalıyız. Bakan Eroğlu'nun 'Allianoi adı uydurmadır' sözleri abesle iştigal. İsterse raporlara baksın" dedi. Allianoi için nöbet bu hafta sonu başlıyor.

Selin ALTUNKAYNAK


İzmir - BİA Haber Merkezi



Allianoi kazısı bilimsel heyet başkanı Yrd. Doç. Dr. Ahmet Yaraş, yapılması planlanan Yortanlı Barajı'nın suları altında kalma riskiyle karşı kaşıya olan Allianoi antik kentinin etrafındaki duvarları sağlamlaştırmak ve üstünün kumla kapatılması için bir firmayla anlaşıldığını ve arazidekileri dışarıya taşıma işleminin başladığını söyledi.


bianet'in görüştüğü Yaraş, tüm bu uygulamaların hukuk dışı olduğunu vurguladı ve burayı kumla kapatmak yerine nasıl korunacağının saptanması gerektiğini söyledi ve ekledi: "Artık herkes farkına varmalı, Türkiye'de çevre katliamı yapılıyor, 2000'den fazla baraj projesi var. Allianoi en şanslı yerlerden birisi, çünkü kaybetmemek için uğraşıyoruz. Ama kimse farkında olmadan yok olup giden onlarca doğa güzelliğimiz var. 21.yüzyılın ortasında böyle bir uygulama, Türkiye için utanç kaynağıdır."


Yaraş'ın verdiği bilgiye göre, aktivistler 4 ve 5 Eylül'de Allianoi önünde çadır kurup nöbet tutacaklar. Gelecek hafta İzmir'den Allianoi'ye bir bisiklet turu da düzenlenecek.


Son dönemlerde elektronik posta mesajları yoluyla uluslararası planda da seslerini duyurduklarını söyleyen Yaraş, yakın zamanda İnternet sayfalarının da açılacağını bildirdi.


"Bakan'ın sözleri abesle iştigal"

Yaraş, "Allianoi ismi uydurmadır" diyen, antik kentin korunmasını isteyen müzisyen Tarkan'la atışan Çevre Bakanı Veysel Eroğlu'naysa şu yanıtı verdi:


"Bakan her yerde 'herkes kendi mesleğini yapsın' diye demeç veriyor. Tarkan duyarlı bir sanatçı olarak Allianoi ile ilgili düşüncelerini belirtmiştir ve haklıdır. Buna cevap verme hakkı bakanda değil, bu konuyla ilgili olan bilim insanlarında, meslektaşlarımdadır. Bakanın bu konuda konuşma yapması abesle iştigaldir."


Allianoi hakkında Türkiye dışında da onlarca eserin yayınladığını belirten Yaraş, "2004 raporlarında Allianoi ismi doğrulanmıştır. Bakanımız gidip bütün raporlara bakabilir" dedi.


Eroğlu'nun yok dediği Allianoi Kültür Bakanlığı sitesinde

Bakan Eroğlu'nun "Yok böyle bir yer" dediği Allianoi, Kültür Bakanlığı'nın sitesinde yer alıyor ve Türkiye için çok önemli bir değer olduğunun altı çiziliyor.


Çevre Bakanı'nın işi baraj yapmakmış

Veysel Eroğlu, bugün Tarkan'a dair sözlerini sürdürdü ve "Tarkan güzel şarkı söylüyor, devam etsin. Teknik işleri bize bıraksın. Ben de baraj yapmayı bırakır da şarkı söylemeye kalkarsam işler çok değişir" dedi.


Allianoi için eylemler

Doğa Derneği bugün İzmir'de antik kent bölgesinde kendilerini zincirleyerek eylem yaptı. Bugün İstanbul'da Suyun Ticarileştirilmesine Hayır Platformu öncülüğünde bir araya gelen aktivistler "Alianoi'yi, insanlığın ortak mirasını, kültürünü ve tarihini katletmenize izin vermeyeceğiz" dedi.


İzmir'deki çevre hakları savunucularından avukat Arif Ali Cangı "Başta Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay olmak üzere ilgililere sesleniyor ve uyarıyoruz. 'İnsanlığın ortak mirası olan tüm doğal ve kültürel varlıkların korunması' uygarlık ölçüsüdür. Allianoi'nin oldubittiyle sulara gömülmesinin tarihsel ve hukuksal sorumluluğu büyük olacaktır. Geri dönüşü olmayacak bu yanlıştan dönülmelidir. Hiç olmazsa, başlatılacak yargı süreci sonucu beklenmelidir" dedi.


İzmir 2 No'lu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu, dünyanın en eski sağlık külliyesi Allianoi'yle ilgili karar değişikliğinde, alanın "kumla doldurularak baraj suları altında bırakılmasına" kapı açmıştı. (SA/TK)

Çevreciler Tarkan gibi: Burunlarını Soktular!


Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu'nun Allianoi'nin baraj suları altında kalmasına tepki gösteren Tarkan'a kızıp, “Bilmediği konuya burnunu sokmasın” demesinin ardından çevreciler, antik tedavi merkezinde nöbet tutmaya başladı.


Doğa Derneği üyeleri, Yortanlı Barajı’nın suları altında kalacak olan Allianoi antik tedavi merkezi girişinde, kendilerini zincirleyerek yağmur altında nöbet tutmaya başladı.

İzmir’in Bergama İlçesi’nde Yortanlı Barajı’nın suları altında kalacak olan Allinoi’de, İzmir 2 No’lu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’nun kumla kapatılması kararının ardından çalışmaların başlaması üzerine, Doğa Derneği üyeleri eylem yaptı. Kendilerini Allinoi’deki kazılar sonucu ortaya çıkan sütunlara zincirlemek amacıyla sabahın erken saatlerinde Allianoi önüne gelen Doğa Derneği Başkanı Güven Eken, herhangi bir müdahale ile karşılaşmamak için Dernek üyelerinden Sinan Akçal ile kendini antik tedavi merkezini sınırlayan dikenli tellere zincirledi.

Bölgedeki jandarma güçleri dernek üyelerinin kendilerini zincirle bağlamasını uzaktan izledi. Dernek üyeleri başlayan sağanak yağmura rağmen, basın açıklaması yapmak üzere İzmir’den gelen Allianoi Girişim Grubu üyelerini, demirlere zincirli olarak bekledi.

Allianoi’nin sular altında kalmasını engellemek amacıyla eylem yaptıklarını söyleyen Doğa Derneği Başkanı Güven Eken, “Danıştay’ın defalarca Allianoi’nin çamur ya da başka bir maddeyle kapatılmasına karşı verdiği iptal kararlarına rağmen bir kez daha üzerinin kapatılmasına karar verildi. Çevre ve Orman Bakanlığı şu anda burada açık bir şekilde suç işliyor, mahkeme kararlarını ihlal ediyor. Yasadışı bir şekilde çok önemli tarihi kenti sular altında bırakmak istiyor. Biz buradaki çalışmalar Allianoi’yi göz göre göre kumlara gömme çalışmaları son bulana kadar buradan gitmeyeceğiz, zincirli olarak kalacağız. Burada hükümet ile Çevre ve Orman Bakanlığı açık bir şekilde suç işliyor. Nasıl şirket ya da vatandaş suç işlediğinde engelleniyorsa bunun da engellenmesi gerekiyor” diye konuştu.

BAKANA MEYDAN OKUDU

Öte yandan Allianoi’de 9 yıl boyunca bilimsel heyet başkanlığı yapan Trakya Üniversitesi Fen ve Edebiyat Fakültesi öğretim üyesi Yrd.Doç.Dr. Ahmet Yaraş, mega star Tarkan’ın Allianoi ile ilgili açıklamaları ardından konuşan Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun açıklamalarına karşı çıktı.

Bakan Eroğlu’nun, işin esas sahiplerinin konuşması gerektiğini söylediğini hatırlatan Yrd.Doç.Dr. Yaraş, şunları söyledi:


“Sayın Bakan ‘İşin esas sorumluları konuşsun, sanatçılar konuşmasın’ demiş, esas sorumlu geldi, burada. Bu kazıyı başından sonuna kadar yapan kişi benim. Burası Dünya Uygarlık Mirası Listesi’ne girebilecek nitelikte bir yer ve içinde dünyanın en sağlam kalmış en büyük sıcak suyu olan ılıcasına sahip. 40 bin metrekarelik alanı kapsıyor ve bunun 9 bin metrekaresini sadece ılıca oluşturuyor. Bu açıdan dünyada başka bir örneği yok. Sayın Bakan başka bir örneğini bulursa ben bu meslekten ayrılırım, bu kadar net söylüyorum. Görevimden istifa eder bir daha da böyle bir şey konuşmam. Ama bildiğim için söylüyorum.”

ALMAN YAYINLARINA BAKIN

Allianoi üzerine yazılan 60 eser bulunduğunu belirten Yrd.Doç.Dr. Yaraş, Allianoi diye bir antik kent olmadığını söyleyen Bakan Eroğlu'na, Almanlar’ın ünlü Epigraf’ı Prof. Dr. Helmut Müller’in yayınlarını taramasını önerdi. Yrd.Doç.Dr. Ahmet Yaraş, şunları söyledi: “İstanbuler Mitteilungen adlı süreli yayında buradan bahsediliyor. Bunu ben söylemiyorum Almanlar söylüyor. Buranın Alilanoi olduğunu bütün delilleriyle ortaya koyuyor. Bunun üzerine artık buranın Allianoi olmadığını söylemesi abesle iştigal. Diyelim ki Allianoi değil, ‘Mallianoi’, bu kadar kültür varlığını nasıl yok edeceksiniz. İsmi değişik olsa bile burayı katletmek zorunda mısınız? Biz bir çözüm yolu bulunsun istiyoruz. Bunu 10 yıldan beri söylüyorum. Sonuçta burası bütün dünyanın gözünün önünde olan bir yer. Bu şeklide ben yaptım olduğu mantığı ile çözülmez. Bundan önceki iktidarlar da aynı şeyi yaptı. Sadece bu iktidar değil. Çözüm diyalog ile olsun bir çözüm yolu bulunması için insanlarla konuşulsun ama ‘ben yaparım üstünü de kumla ya da mille örterim’ diye hukuka arkadan dolanarak yapılmış olan şeyler gerçekten insanlıkla bağdaşmayan birşeydir. Net olarak söyleyeyim.”

Turan GÜLTEKİN
Kaynak:
Radikal

23 Yaşındaki Uğur Türkkan Yalova Tersanelerinde Öldü

Türkkan işbaşı yaptıktan yarım saat sonra, işverenin arabalı vinç kullanması nedeniyle üzerine sac düşünce öldü. Her sabah Tuzla'dan Yalova'ya giden, iki aylık evli Türkkan, bu yıl sekiz ayda ölen 10. tersane işçisi.

İstanbul - Bia haber ajansı


Tersane işçisi Uğur Türkkan, üzerine sac düştüğü için öldü.


Tersane İşçileri Birliği Derneği'nin (TİBDER) verdiği bilgiye göre, 23 yaşındaki Türkkan 27 Ağustos sabahı saat 06:00'da, DENTA Tersanesi'nde işbaşı yaptı. Ramazan nedeniyle işbaşı saat 08:00-08:30'dan 06:00'ya çekilmiş durumda.

Gemiye kaynak yapılacak olan sac, seyyar (arabalı) bir vinç kullanılarak kaldırıldı. İşlem yapılırken, sac işçilerin üzerine düştü. Türkkan işbaşı yaptıktan yarım saat sonra ölürken, bir işçinin omuz kemiği kırıldı; iki işçi kurtulmayı başardı.


"Cinayet"

TİBDER "Gemi inşa işinde taşınacak malzemelerin tamamı oldukça ağır olduğundan sabit, tonaja, standartlara uygun vinçlerle yapılır. Ancak bu tersane de böylesine ağır kapasiteyi taşıyabilecek bir vinç yok. Devasa Sacın seyyar vinçle işçilere kaldırtması düpedüz cinayettir" diyor.


Tuzla'dan Yalova'ya

TİBDER'in verdiği bilgilere göre, Türkkan daha önce Tuzla tersanelerinde çalışıyordu. İşsiz kaldığı için her sabah Tuzla'daki evinden Yalova'ya gidiyordu. İki aylık evli Türkkan'ın cenazesi 29 Ağustos'ta, memleketi Zonguldak'ın Alaplı ilçesi, Belen köyünde toprağa verildi.


Sekiz ayda 10 tersane işçisi öldü

Türkkan, bu yıl sekiz ay içinde ölen 10. tersane işçisi.


24 Temmuz: Zonguldak Ereğli'deki Ustaoğlu tersanesinde iskelenin çökmesi sonucu,Şenol Tönen, Osman Yüksel, Mehmet Coşkun ve Tuncay Güner öldü.


15 Temmuz: Raspa-boya işçisi Nurettin Bingöl, Torlak Tersanesi'ndeki taşeron Çağdaş Gemi'de, gemi bordosunda yıkama yaparken vince bağlı sepeti taşıyan halatın kopmasının ardından, emniyet kemeri olmadığından vinçten düşerek öldü.


14 Haziran: Selay Tersanesi'nde 60 yaşındaki kadrolu işçi Mehmet Tağrikulu, forkliftte taşıdığı tonlarca ağırlığın, üzerine devrilmesiyle öldü.


27 Mayıs: Komşu tersanedeki vinçle kaldırılmak istenen kızağı "elle itmeye" çağrılan 23 yaşındaki Metin İnanır, devrilen vincin altına kalıp öldü. Olay eski adı Selahattin Aslan, yeni adı Astaş olan tersanede gerçekleşti.


5 Nisan: 36 yaşındaki montaj ustası İsmail Çakır, vinçteki hurda kazanının başına düşmesi sonucu 5 Nisan'da Yalova-Altınova tersaneler bölgesinde öldü. Çakır, Necdet Kalkavan tersanesindeki Özefe Denizcilik taşeron firmasında çalışıyordu.


22 Mart: 26 yaşındaki Sinan Turhan Yalova-Altınove tersaneler bölgesinde, Cemre Tersanesi'ndeki taşeron firma Fırat Gemi'de çalışırken düşmüş, geminin tankında ağır yaralı olarak bulunmuş, hastaneye götürülürken yolda hayatını kaybetmişti. Turhan'ın yaralı bedeni, düştükten saatler sonra, işçilerin servis araçlarına bindikleri sırada Turhan'ın tersaneden çıkmadığını fark etmeleri sonucu bulunmuştu.


1992'den beri 141 ölüm

Liman Tersane Gemi Yapım ve Onarım İşçileri Sendikası'nın (LİMTER-İŞ) verilerine göre, 1992'den beri en az 141 tersane işçisi öldü. Bunlar "en az sayıdaki" ölümler. Zira sendika, basına yansımayan, bilinmeyen, geç öğrenilen ölümlerin olduğunu defalarca dile getirmişti.


Sendikanın rakamlarına göre, 2009'da da 15 işçi tersanelerde öldü. (TK)