Cumartesi Anneleri/İnsanları haftaya 500. kez buluşacakları Cumartesi Meydanı’nda 1991’de kaybedilen Hüseyin Toraman için toplandı. Toraman’ın kardeşi “Dosya zamanaşımına uğradı ama öfkemiz zaman aşımına uğramadı” diye seslendi.
Cumartesi Anneleri/İnsanları Galatasaray Meydanı’nda haftaya 500. kez bir araya gelecek.
Bu hafta 499. buluşmada 27 Ekim 1991’de İstanbul Kocamustafapaşa’daki evinden ekmek almak üzere çıktığı sırada telsiz ve silahlı kişilerce kaçırılan ve bir daha haber alınamayan Hüseyin Toraman’ın akıbeti soruldu, sorumlularının yargılanması istendi.
Cumartesi Anneleri/İnsanları 500. haftaya daha çok insanın duyarlılık göstermesini istedi.
Resimlerin dili
499. haftada söz alanlardan önce Hanife Yıldız’ın oğlu Murat Yıldız adıyla yazdığı “Resimlerin Dili” başlıklı yazı okundu. Mektup şöyle başladı:
“Ey insanlık, ey vicdan sahipleri öyle resimdir, fotoğraftır diye bakmayın bizlere. Acıklı hikayelerimiz hüzünlü yüzümüz sessiz çığlığımız var. Acımız, hüznümüz bizim yüzlerimiz sizlere dönüktür. Buradan geçen herkese diyoruz ki yüzünüzü çevirmeyin bizden. İstediğimiz adalet bize de size de herkese lazım. Bizler adaletsizliğin mağdurlarıyız, siz de olmayın…”
"Yargılanmadan öldüler”
Cumartesi Anneleri/İnsanları sorumlular arasında gösterdikleri "JİTEM'i ben kurdum" diyen emekli Jandarma Albay Arif Doğan ile 21. Genelkurmay Başkanı Emekli Orgeneral Doğan Güreş’in geçtiğimiz hafta yargılanmadan hayatını kaybettiklerini belirterek cezasızlık vurgusu yaptı.
Hasan Ocak’ın ağabeyi Ali Ocak da Güreş ve Doğan’ın yargılanmadan hayatını kaybetmesinin sorumlusunu Adalet ve Kalkınma Partisi hükümeti olarak gösterdi.
Cumhuriyet Halk Partisi İstanbul Milletvekili ve kayıpların avukatlarından Sezgin Tanrıkulu Ethem Sarısülük’ün annesinin yargılandığını hatırlatarak “Bu ayıp bize yeter” dedi. “Bu meydandaki vicdanı Türkiye’nin vicdanı haline getiremedik maalesef” diyen Tanrıkulu sorumlular hesap verene dek meydanda olacaklarını söyledi.
“Devlet kendini aklıyor”
Hüseyin Toraman’ın kardeşi Sakine Toraman ağabeyinin kaybedilişini anlattı, dosyanın zaman aşımına uğramasına rağmen öfkelerinin zaman aşımına uğramadığını söyledi.
Sakine Toraman arayışlarının cevapsız kaldığını anlatırken dönemin cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in annesine “Oğlum cebimde mi ki çıkarıp vereyim” yanıtını hatırlattı.
“Başvurular üzerine kurulan Meclis araştırma komisyonundan çıkan sonuç şuydu: ‘Hüseyin’in oturduğu evde önce Ermeni biri varmış. Kaybedilmesinde Ermenilerin parmağı olabilirmiş.”
20 yıl sonra Hüseyin Toraman hakkındaki dosyanın zaman aşımına uğradığını anlatan Sakine Toraman sorumlunun devlet olduğunu, araştırmanın da devletin yapmasının adalet getirmeyeceğini anlattı, bağımsız araştırma komisyonları kurulmasını istedi.
“Devlet, zanlı sensin. Kimin katil olduğunu araştıran devlet. Suçlu, kendi araştırmasında suçluyum diyecek öyle mi? Kendi eliyle kendini aklıyor devlet.”
Hüseyin Toraman nasıl kaybedildi?
İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi Gözaltında Kayıplara Karşı Komisyon adına yapılan ve Cumartesi İnsanları’ndan Duriye Sezgin’in okuduğu basın açıklamasında Hüseyin Toraman’ın kaybedilişi ve sorumlular şöyle aktarıldı:
“Marmara Üniversitesi’nden yeni mezun olan 24 yaşındaki Hüseyin Toraman sosyalist kimliği nedeniyle polisin hedefindeydi.
“26 Nisan 1991 tarihinde kendisinin dışarıda olduğu bir sırada, evine Gebze polisi ile İstanbul Terörle Mücadele Şubesinden polisler, birbirinden habersiz aynı anda baskın yaptı. Polislerin arasında çıkan çatışmada Gebze Emniyet Müdürlüğünden bir polis öldü. Gebze polisi olaydan Hüseyin’i sorumlu tuttu, evinin duvarlarına intikam yeminleri yazdı. Bunun üzerine Hüseyin Kocamustafapaşa’ya taşındı.
“Hüseyin Toraman, 27 Ekim 1991 sabahı pazar kahvaltısı için ekmek almak üzere evinden çıktıktan sonra, komşularının ve esnafın gözü önünde silahlı, telsizli, sivil giyimli kişiler tarafından 34 ATZ 56 plakalı beyaz bir araca bindirilerek kaçırıldı. Olay üzerine çağrılan polis, kaçıranların da polis olduğunu anlayınca olaya müdahale etmedi. Baba Ali Rıza Toraman olaya müdahale etmeyen karakol polislerinin, kaçıranların da polis olduğu yönündeki açıklamasını içeren ses kaydını dönemin İçişleri Bakanı İsmet Sezgin’e verdi. Tanıklara rağmen, delillere rağmen Hüseyin Toraman’ın gözaltına alındığı bu güne kadar inkar edildi.
“1991'de Fatih Cumhuriyet Savcısı Zafer Sercan Yetişir'in açtığı soruşturma bir sonuca ulaşmadı. 2011 yılında İstanbul Cumhuriyet Savcısı Veysi Büyükkılıç’ın başlattığı soruşturma da " Türk Ceza Kanunu'nun (TCK) 102/6. maddesinde belirtilen 20 yıllık zamanaşımı süresi dolduğundan soruşturmaya yer olmadığına” kararı ile kapatıldı. İHD avukatının yaptığı itiraz sonucunda dosya üzerindeki kapatma kararı kaldırıldı.
“Tam 23 yıldır Hüseyin’in bilinen failleri korundu. Gözaltında kaybedilen bedeni ailesinden gizlendi."
Sorumlular
“Hüseyin Toraman’ın kaybedilmesinden başında Mehmet Ağar’ın bulunduğu İstanbul Emniyetini ve başında Orhan Kaya’nın bulunduğu Gebze Emniyetini sorumlu tutuyoruz. Mesut Yılmaz başbakanlığındaki 48. Hükümeti ve Süleyman Demirel başbakanlığındaki 49. Hükümeti sorumlu tutuyoruz. General Fikri Nezihi Çakır’ın Genel Sekreteri olduğu Milli Güvenlik Kurulu’nu sorumlu tutuyoruz. Hüseyin’in akıbetini açığa çıkarmayan, faillerini yargılamayan tüm hükümetleri sorumlu tutuyoruz.”
Kaynak: Bianet
Cumartesi Anneleri/İnsanları Galatasaray Meydanı’nda haftaya 500. kez bir araya gelecek.
Bu hafta 499. buluşmada 27 Ekim 1991’de İstanbul Kocamustafapaşa’daki evinden ekmek almak üzere çıktığı sırada telsiz ve silahlı kişilerce kaçırılan ve bir daha haber alınamayan Hüseyin Toraman’ın akıbeti soruldu, sorumlularının yargılanması istendi.
Cumartesi Anneleri/İnsanları 500. haftaya daha çok insanın duyarlılık göstermesini istedi.
Resimlerin dili
499. haftada söz alanlardan önce Hanife Yıldız’ın oğlu Murat Yıldız adıyla yazdığı “Resimlerin Dili” başlıklı yazı okundu. Mektup şöyle başladı:
“Ey insanlık, ey vicdan sahipleri öyle resimdir, fotoğraftır diye bakmayın bizlere. Acıklı hikayelerimiz hüzünlü yüzümüz sessiz çığlığımız var. Acımız, hüznümüz bizim yüzlerimiz sizlere dönüktür. Buradan geçen herkese diyoruz ki yüzünüzü çevirmeyin bizden. İstediğimiz adalet bize de size de herkese lazım. Bizler adaletsizliğin mağdurlarıyız, siz de olmayın…”
"Yargılanmadan öldüler”
Cumartesi Anneleri/İnsanları sorumlular arasında gösterdikleri "JİTEM'i ben kurdum" diyen emekli Jandarma Albay Arif Doğan ile 21. Genelkurmay Başkanı Emekli Orgeneral Doğan Güreş’in geçtiğimiz hafta yargılanmadan hayatını kaybettiklerini belirterek cezasızlık vurgusu yaptı.
Hasan Ocak’ın ağabeyi Ali Ocak da Güreş ve Doğan’ın yargılanmadan hayatını kaybetmesinin sorumlusunu Adalet ve Kalkınma Partisi hükümeti olarak gösterdi.
Cumhuriyet Halk Partisi İstanbul Milletvekili ve kayıpların avukatlarından Sezgin Tanrıkulu Ethem Sarısülük’ün annesinin yargılandığını hatırlatarak “Bu ayıp bize yeter” dedi. “Bu meydandaki vicdanı Türkiye’nin vicdanı haline getiremedik maalesef” diyen Tanrıkulu sorumlular hesap verene dek meydanda olacaklarını söyledi.
“Devlet kendini aklıyor”
Hüseyin Toraman’ın kardeşi Sakine Toraman ağabeyinin kaybedilişini anlattı, dosyanın zaman aşımına uğramasına rağmen öfkelerinin zaman aşımına uğramadığını söyledi.
Sakine Toraman arayışlarının cevapsız kaldığını anlatırken dönemin cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in annesine “Oğlum cebimde mi ki çıkarıp vereyim” yanıtını hatırlattı.
“Başvurular üzerine kurulan Meclis araştırma komisyonundan çıkan sonuç şuydu: ‘Hüseyin’in oturduğu evde önce Ermeni biri varmış. Kaybedilmesinde Ermenilerin parmağı olabilirmiş.”
20 yıl sonra Hüseyin Toraman hakkındaki dosyanın zaman aşımına uğradığını anlatan Sakine Toraman sorumlunun devlet olduğunu, araştırmanın da devletin yapmasının adalet getirmeyeceğini anlattı, bağımsız araştırma komisyonları kurulmasını istedi.
“Devlet, zanlı sensin. Kimin katil olduğunu araştıran devlet. Suçlu, kendi araştırmasında suçluyum diyecek öyle mi? Kendi eliyle kendini aklıyor devlet.”
Hüseyin Toraman nasıl kaybedildi?
İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi Gözaltında Kayıplara Karşı Komisyon adına yapılan ve Cumartesi İnsanları’ndan Duriye Sezgin’in okuduğu basın açıklamasında Hüseyin Toraman’ın kaybedilişi ve sorumlular şöyle aktarıldı:
“Marmara Üniversitesi’nden yeni mezun olan 24 yaşındaki Hüseyin Toraman sosyalist kimliği nedeniyle polisin hedefindeydi.
“26 Nisan 1991 tarihinde kendisinin dışarıda olduğu bir sırada, evine Gebze polisi ile İstanbul Terörle Mücadele Şubesinden polisler, birbirinden habersiz aynı anda baskın yaptı. Polislerin arasında çıkan çatışmada Gebze Emniyet Müdürlüğünden bir polis öldü. Gebze polisi olaydan Hüseyin’i sorumlu tuttu, evinin duvarlarına intikam yeminleri yazdı. Bunun üzerine Hüseyin Kocamustafapaşa’ya taşındı.
“Hüseyin Toraman, 27 Ekim 1991 sabahı pazar kahvaltısı için ekmek almak üzere evinden çıktıktan sonra, komşularının ve esnafın gözü önünde silahlı, telsizli, sivil giyimli kişiler tarafından 34 ATZ 56 plakalı beyaz bir araca bindirilerek kaçırıldı. Olay üzerine çağrılan polis, kaçıranların da polis olduğunu anlayınca olaya müdahale etmedi. Baba Ali Rıza Toraman olaya müdahale etmeyen karakol polislerinin, kaçıranların da polis olduğu yönündeki açıklamasını içeren ses kaydını dönemin İçişleri Bakanı İsmet Sezgin’e verdi. Tanıklara rağmen, delillere rağmen Hüseyin Toraman’ın gözaltına alındığı bu güne kadar inkar edildi.
“1991'de Fatih Cumhuriyet Savcısı Zafer Sercan Yetişir'in açtığı soruşturma bir sonuca ulaşmadı. 2011 yılında İstanbul Cumhuriyet Savcısı Veysi Büyükkılıç’ın başlattığı soruşturma da " Türk Ceza Kanunu'nun (TCK) 102/6. maddesinde belirtilen 20 yıllık zamanaşımı süresi dolduğundan soruşturmaya yer olmadığına” kararı ile kapatıldı. İHD avukatının yaptığı itiraz sonucunda dosya üzerindeki kapatma kararı kaldırıldı.
“Tam 23 yıldır Hüseyin’in bilinen failleri korundu. Gözaltında kaybedilen bedeni ailesinden gizlendi."
Sorumlular
“Hüseyin Toraman’ın kaybedilmesinden başında Mehmet Ağar’ın bulunduğu İstanbul Emniyetini ve başında Orhan Kaya’nın bulunduğu Gebze Emniyetini sorumlu tutuyoruz. Mesut Yılmaz başbakanlığındaki 48. Hükümeti ve Süleyman Demirel başbakanlığındaki 49. Hükümeti sorumlu tutuyoruz. General Fikri Nezihi Çakır’ın Genel Sekreteri olduğu Milli Güvenlik Kurulu’nu sorumlu tutuyoruz. Hüseyin’in akıbetini açığa çıkarmayan, faillerini yargılamayan tüm hükümetleri sorumlu tutuyoruz.”
Kaynak: Bianet