Diyarbakır Saraykapı'daki JİTEM üssünde ortaya çıkan kemikler, yıllarca yakınlarını arayan aileler için 'umut' oldu. DNA testi için başvuruya hazırlanan aileler, sorumlular hakkında da suç duyurusunda bulundu, “Bize o kemikleri oraya gömenler lazım” dedi.
Diyarbakır Saraykapı'daki JİTEM üssünde şu ana kadar 23 kişiye ait iskelet kalıntısına ulaşıldı. Ortaya çıkan kemikler, yıllarca yakınlarını arayan aileler için de, sevdiklerinin en azından ölü bedenlerine kavuşmak için 'umut' oldu. Aileler, İHD Diyarbakır Şubesi'ne başvurarak, DNA testi yapılmasi için girişim başlattı. Aileler, bugün savcılığa başvuru dilekçelerini verdi. Yakınlarının cansız bedenlerine kavuşma 'umudu' içindeki aileler, duygularını ETHA'ya anlattı.
'KEMİKLER KARDEŞİME AİT OLABİLİR DİYE BAŞVURDUM'
Melik Tanrıverdi: Mehmet ve Muharrem Tanrıverdi benim kardeşlerim. 1994 yılında evden gelip aldılar. Ondan sonra haber alamadık. Biz her tarafa başvuru yaptık. Sonuç alamadık. JİTEM karargahında çıkan kemikler kardeşlerime ait olabilir diye İnsan Hakları Derneği (İHD)ye başvurduk. Ayrıca savcılığa da başvuracağız.
'PARA TEKLİFİNİ REDDETTİK'
İhsan Acar: Babam Mehmet Salim Acar, 20 Temmuz 1994 tarihinde Diyarbakır’ın Bismil İlçesi Ambar Beldesi’nde pamuk sularken gözümün önünde götürdüler. Toros marka plakasız bir araçla götürdüler. Kendilerini devlet yetkilisi olarak tanıttılar. Babam için Bismil Jandarma Komutanlığına, Diyarbakır Valiliği’ne, İçişleri Bakanlığı’na yaptığımız tüm başvurularda bir sonuç alamadık. Son çare olarak Osman Baydemir’i avukat olarak tuttuk. Baydemir, konuyu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)’e götürdü. AİHM’den de bir sonuç alamadık. AİHM, çözüm için bize 70 bin sterlin para teklif etti. Dostane çözüm için, biz reddettik. Çünkü amacımız babamın ve babam gibi olanların akibetinin ortaya çıkmasıydı. Biz onun için AİHM’e başvuru yaptık. Temennimiz, JİTEM karargahında yapılan kazılarda çıkan kemiklerin bize ait olması. Sizin aracılığınızla devlet yetkililerine sesleniyorum. Acımıza kulak vermelerini faillerin bulunmasını istiyoruz.
'AYNI YERDE BEN DE İŞKENCE GÖRDÜM'
Yavuz Tuğcu: Kardeşim Önder Tuğcu'yu, 29.11.1994 tarihinde Diyarbakır’ın Merkez Postanesi’nin orada Beyaz, Kırmızı Toros ve Şahin marka araçla gelip aldılar. Alanlardan iki kişiyi tanıyoruz. Alanlardan biri o dönemde Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü istihbaratta çalışan Zafer Aktaş’tı. Şu an Ankara Emniyet Müdürlüğü’nde çalıştığını öğrendik. Diğer kişi ise tespitlerimize göre dönemin JİTEM yüzbaşısı Zahit Ergin ve ekibi. O dönem Terörle Mücadele Şube (TEM) müdürü, kardeşimin nerede olduğunu iyi bilir. Ben, ağabeyim ve babam TEM’deydik. Kardeşim işkence görüyordu. Bağırma seslerini duyduk. TEM tarafından kardeşim Zahit Ergin’e teslim edilmiş. Kendim bizzat savcı Mehmet İşbitiren’e defalarca dilekçe ve şahsen görüşerek ‘Benim kardeşimi bu şahıslar tarafından alındı’ dedim. Savcı, ‘Ben de bir şey yapamıyorum. Ben de üstüne gidersem kardeşin gibi akibetim olur. Ben sizin için kendimi tehlikeye atamam’ dedi. O gün bugündür arıyorum. JİTEM karargahında çıkarılan kemikler bize umut oldu. Bizim için bu kemikleri oraya gömenler lazım. Bizim için önemli olan da bu. Beni de aldılar, aynı yere götürdüler. Beni oraya götüreni nerede olsa tanırım. 17 sene boyunca bu kişiler hakkında dilekçe verdim.
KORUCUBAŞI KARAKOLA, KARAKOL TABURA...
Nesim Aslan: Babam Ebedi Yaşlı, 13 Mayıs 1993 tarihinde Diyarbakır’ın Dicle İlçesi Döver köyünde korucu başı tarafından alınarak karakola teslim edildi. Korucubaşı benim dayım olur. Adı Ferit Aslan’dır. Babamın karakola teslim edilmesinin ardından bir daha haber alamadık. Korucubaşı, babamı karakola teslim ettiğini söylüyor. Karakol da tabura teslim ettiğini söylüyor. Tabur da bizde öyle biri yok diyor. Şimdiye kadar birçok yere dilekçe verdik. İHD’ye de verdik. Ama sonuç alamadık. Yeter ki babamın bir mezarı olsun istedik. Kemiklerini istiyoruz. Evden babamı aldıklarında, tüm fotoğraflarını da aldılar.
'ABİMİ KAÇIRANI 10 YIL SONRA MAHKEMEYE ÇAĞIRDILAR'
Atilla Yenisoy: Ağabeyim Turgut Yenisoy, 4 Ekim 1994 tarihinde Bismil’de alındı. Birkaç defa gözaltına alınan ağabeyim esnaftı. İşyerini yaktılar. Devlet, ağabeyimin üzerinde baskısını devam ettirdi. Bismil’de JİTEM’e bağlı Ahmet, Recep ve Süleyman isminde üç çavuş vardı. Bir de polis vardı. Lakabı, Biçerci idi. Bunlar sürekli sivil elbiseyle dolaşırdı. Sürekli evimize gelirlerdi. ‘PKK’ye çalışıyorsun, bundan sonra bize çalışacaksın‘ diyorlardı. Ajanlık teklif ediyorlardı. Ağabeyim ‘beni öldürecekler‘ dedi. Onun için toptancılarla beni tanıştırdı. ‘Bundan sonra işlere sen bakarsın’ dedi. Polisler, avlunun duvarından atlayıp içeri girdiler, evin kapısını çaldılar. Annem kapıyı açtı, direkt ağabeyimin odasına gittiler. İç çamaşırlarıyla almaya çalıştılar. Annem pantolonunu giydirmeye çalıştı ve giydirdi. Ama ayakkabısız götürdüler. Ağabeyim demişti ki, ‘Beni almaya geldiklerinde bağırın belki beni götürmezler’ dedi. Döve döve arabaya bindirdiler. Arabanın arkasından koştuk. Bismil Cezaevine götürdüler. Annemle cezaevinin kapısına dayandık. İçeri almadılar. İçeride yok dediler. Biz geri döndük. Biz cezaevinin önünden ayrılınca araba dışarı çıktı ve Jandarma Komutanlığına girdi. Ondan sonra bir daha haber alamadık. Her tarafa dilekçe verdik. O günden bu yana. 10 yıl sonra kaçıranları mahkemeye çağırdılar. Ahmet uzman çavuş, 3 gün sonra gerilla tarafından öldürüldü.
Kaynak: ETHA