13 Kasım 2011 Pazar

Yaşam Hakkının İhlali ya da Öldürme Üzerine

Bir şüpheli yakalanmış ve kolayca mahkemeye getirilebilecek durumdaysa, onu öldürmek açık bir suçtur. Eylemcinin sağ ele geçirilmek yerine öldürülmesi yaşam hakkının ihlalidir. Bu durumda, suçlu olan kim?


12 Kasım'da İzmit-Karamürsel seferini yapan, içinde 18 yolcu, dört mürettebat ve iki stajyerin bulunduğu deniz otobüsü bir kişi tarafından kaçırılmış ve eylemi yapan kişi aynı gün sabaha karşı beş buçuk sularında düzenlenen operasyonla öldürüldü.


Olayda net olan tek şey eylemcinin ölümü; ancak bunun dışındaki her şey neredeyse muallâk. Konuya dair yetkililerin yaptığı açıklamalar, yetkililerin eylemin niteliğine dair kaygıları ve medyanın konu ilk patladığında aldığı tavırla olay devam ederken değişen tavrı, bu netliği bozan şeyler arasında.

Çetrefilli Açıklamalar

Öncelikle olayla ilgili olarak Kocaeli Valisi Ercan Topaca ilk açıklamasında, "Deniz Otobüsünü kaçıran kişinin üzerinden bomba çıkmadı. Öldürülen kişinin üzerinde şişe ve kablolarla bomba süsü verilmiş düzenek bulundu," demişti.


Ve eklemişti: "Umarım bunun terör bağlantıları olmaz ve adli bir olay şeklinde olduğu yönündeki kanaatimiz güçlenir."


İlk açıklamadan yola çıkarsak: Eğer böyleyse, yani profesyonel bir operasyon düzenleniyor ve eylemcinin üzerinde maket bomba olduğu anlaşılıyorsa, rehine olarak tutulan her hangi bir kimseye de zararı dokunmuyorsa bu kişinin, o halde neden direkt olarak hedef alınıp öldürülüyor?


Bir diğer boyut ise olayın adli olması yönündeki temenni: Bu ise bize siyasi bir eylemin adli bir vaka olması yönündeki istemi göstermektedir. Bu da bize, kişinin yapmak istediği eylemin niteliği ile bağlantılı bir ipucu verir. Buradaki amacın, eylemi yapanın eyleminin amacını farklı şekilde yansıtmak olduğu söylenebilir.


İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin ise olayla ilgili olarak eylemcinin üzerinde üç adet 450 gram A4 tipi patlayıcı ele geçirildiğini açıklayarak, Vali Ercan Topaca'nın tam aksi yönde açıklamada bulundu.
Şahin'in açıklamaları ise "bu bir infazdır", "yaşam hakkı ihlalidir" tartışmalarının arasında, kendine meşruluk zemini hazırlayan bir bahane gibi duruyor.

Gemi Eyleminin Manipülasyonu

Noam Chomsky, Amerika Birleşik Devletleri'nin (ABD) uluslararası hukuk kurallarını yok saydığı olaylara -misal Usame Bin Ladin- örnek verirken, "Eskiden, Anglo-Amerikan hukukunun masumiyet karinesi denilen ve mahkemede suçu kanıtlanana dek herkesin masum olduğuna dair var olan bir kavramdan" söz ediyor.


Bunu da eğer "bir şüpheli yakalanmış ve kolayca mahkemeye getirilebilecek durumdaysa, onu öldürmek açık bir suçtur," diye ifade ediyor.


İnsan Hakları Derneği'nin (İHD) de açıkladığı üzere, "Deniz Otobüsünü kaçıran eylemcinin sağ ele geçirilmek yerine öldürülmesi yaşam hakkının ihlalidir."


Eğer eylemci yakalanabilecek ve savunmazsız konumdaysa -çünkü yapılan açıklamalarda onun aç, susuz ve bitap düşmesinin beklendiği ve operasyonun ondan sonra yapıldığı söyleniyor- neden öldürüldü? Yapılan açıklamalardaki çelişkiler iki şeye işaret ediyor:


Birincisi, devlet açıkça güç gösterisi yapmak istedi. Hali hazırda savaşta olduğu PKK'ye gözdağı vermeyi öncelikli amaç ilan etti. Hem nihayetinde devletin gözünden, öldürülenin örgütle olan bağı onun infazını da meşru gösteren bir şey oldu.


Zaten mevcut olayla ilgili açıklamalar yapılırken İçişleri Bakanı ve diğerlerinin ısrarla "yahu siz bunu boş verin, biz geçenlerde bir operasyon yaptık, asıl siz ona bakın. Van depremi esnasında örgütün dört üst düzey yetkilisini kansız ele geçirdik" tarzı açıklamaları, iki olayı birbirine iliştirme gayretini ve gövde gösterisini gözler önüne seriyor.


İkincisi ise, valinin eylemin niteliğine dair arzu ve temennisinin niyetinde kendini açığa vuruyor.
Eylemin adli bir vaka olduğu yönünde bulguların bulunduğu ve öyle de olması yönündeki temennisi, eylemin amacının kamuoyuna yansıyışındaki kaygıyı da ortaya koyuyor.


İlk etapta eylemcinin yönünün İmralı olduğu söylenmişti -ki bu dahi eylemin niteliği konusunda az çok fikir veren bir şeydi.


Üçüncüsü de, klasik resmi ideolojinin söylemlerinin bir devamını gösteren açıklamaların, propaganda içerikli oluşuyla alakalıydı. İçişleri Bakanı'nın, eylemcinin "okumuş, eğitimli, ama kandırılmış" olduğuna vurgu yapması, büyük resmin üstünün örtülmesine yönelik çabayı göstermekteydi.


Bugün, bu eylem, neden, ne için ve ne doğrultuda yapıldı? Bunun üstü çizildi ve salt operasyonun başarısı üzerinden olay ele alındı.

Medyanın Tavrı

Son olarak medyanın olaya dair tavrı da ilgi çekiciydi. Önce konuya merak ve ilgiyle eğilen medya, bir anda olayı ikinci haber konumuna itti ve izleyiciye de öyle yansıttı.


Böylesi önemli bir olay neredeyse gündemden düşürüldü ve sıradanmış gibi gösterildi. Geminin Ambarlı açıklarında zik zak çizdiğini söylese de tüm kanallar, aslında kendileri haberi nasıl verecekleri konusunda zik zaklar çizmeye başladılar.


Reuters, BBC, Associated Press gibi haber ajansları olayı son dakika olarak verirken, Türkiye'de medya konuya ilgisiz kaldı. Sadece resmi ağızların malum açıklamalarına yer vererek olayı geçiştirilirken, İHD'nin "yaşam hakkının ihlali" yönündeki açıklamaları hiçbir kanalda gündem konusu olmadı.


Sonuç itibariyle eylemcinin sağ ele geçirilmek yerine öldürülmesi yaşam hakkının ihlaliydi. Bu durumda, suçlu olan kim?


Bekir Avcı
Kaynak: Bianet