1 Şubat 2012 Çarşamba

Hediye Aksoy Cumhurbaşkanı'ndan Af Bekliyor

Görme engelli ve kanser hastası Hediye Aksoy, cezaevi koşullarında tedavi edilemediği için şartlı tahliyesini talep ediyor. Mektubunda, çocukluğundan bugüne yaşadıklarını anlatıyor.

Görme engelli, kanser hastası hükümlü Hediye Aksoy, 2007'den beri Bakırköy Kadın Cezaevi'nde kalıyor.

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, en son dört adli mahkumu sürekli hastalık hali nedeniyle tahliyesine karar verdi.

İHD'nin raporuna göre, cezaevlerinde şu an ağır hasta durumda 211 tutuklu ve hükümlü var. İçlerinden 32'si "ölüm sınırında ağır hasta" olarak tanımlanıyor.

Görme engelli ve meme kanseri Hediye Aksoy, cezaevi koşullarında yaşamaya uygun olmadığı gerekçesiyle şartlı  tahliyesini talep ediyor.

Aksoy,  ilk olarak örgüt adına silah bulundurmak ve örgüt adına suç işlemekten 12 yıl 6 ay ağır hapis cezası alır; 1994- 2000 yılları arasında cezaevinde kalır. Böbreklerinden ameliyat olması nedeniyle cezası altı ay ertelenir. Daha sonra infazı durdurulur.

2007'de evine yapılan operasyon sonrası tutuklanır. Örgüt üyeliği ve patlayıcı madde bulundurma suçundan 18 yıl 7 ay ceza alır.

Cumhurbaşkanlığı affı için başvurusu yapıldı. Adli Tıp Kurumu'ndan yeni bir rapor alması için bekleniyor.

Aksoy'un mektubundan

Bitiremedim okulu: 1975'te Mardin Dargeçit'e bağlı Germav köyünde doğdum. Sekiz çocuklu bir ailenin yedinci ferdiyim. 50 hanelik köyde ailem ekinle geçimini yapıyordu. Çocukluğumun cenneti, bugünkü düşlerimin rengi o köyde doğa bütün güzelliğiyle göz kamaştırıyordu. Kız çocukları içinde babam bir tek beni okutmak istedi. Ama bitiremedim okulu. Tarlalalarda çalışır, bazen de anneme ev işlerinde yardım ederdim. Henüz 6-7 yaşındayken babamı hastalık nedeniyle kaybettim.

Kadın sesi duyuluyor: Köyün aşılmaz kurallarına göre kızlar zamanında evlenmeliydi. Baba kuralından koca kuralına geçmeliydiler. 1990'larda Kürdistan'da yeni bir süreç gelişiyordu. Sadece Kürt halkı için değil, yavaş yavaş kadınların da sesi duyuluyordu. Eril zihniyete karşı kadınlar artık başkaldırıyordu.

İki yol vardı: O zaman ben 14 yaşındaydım, bunlar bende ilgi uyandırıyordu. Önümde iki yol belirmişti; ya ablalarım gibi evlenip kader denilen şeye kendimi bırakacaktım ya da yeni duyduğum şeylerin peşinden gidip halkım için bir şeyler yapacaktım. 1991'in sonbaharında ikincisi tercih ettim. Bir akşam gece çöktüğünde iki arkadaşımla birlikte evden çıkıp kendimizi gecenin sessizliğine bıraktık.

Gözlerimi kaybettim: 1994'te her iki gözümü kaybederken henüz 18 yaşlarındaydım. Ben ve yanımda bedenleri parçalanan iki can. İkisi toprağa düştü ben ise yerde yatıyordum. Konuşmam isteniyordu karşılığında bana bir çift göz yani gören gözler vaad ediyorlardı. Erzurum Cezaevi'ne kondum, revirde yaralarım temizlenmeye çalışıldı ama geç kalındığı için dikiş atılamayacak durumdaydı. 1995'te ikinci duruşmada ceza aldım bir avukatım bile olmadı.

Hastalığma psikolojik dendi: Sakarya Cezaevi'ne kondum. Yaralarım iyileşmemişti, yine patlamanın neden olduğu rahatsızlıklarım vardı. Kulakta sorun yaşıyordum. Böbreklerimde ciddi problem vardı. Ciddi bağırsak, mide sorunları yaşıyordum. Bayrampaşa Devlet Hastanesi'ne sevk edildim ama tedavim yapılmadı. Bir şeyin yok 'psikolojik' dediler. 1999'a kadar Çanakkale Cezaevi'nde kaldım. Bu sürede bir çok kez dörder ay olmak üzere böbrek ve bağırsak nedeniyle hastanelere yatırıldım ama hastalığımın nedeni psikolojik diye gösterildi.

Özgürlük: Uğraşlar sonucu oluşan kamuoyunun da desteğiyle Şubat 2010'da altı ay infazım ertelendi. Bu sürede tedavi olacak ve tekrardan cezaevinde dönecektim. İçerideyken aylarca hastanede tutulmama rağmen böbreğimdeki yedi taşın varlığı dahi tespit edilemedi. Cezaevinde dönmeyerek tedaviyi sürdürmeyi tercih ettim. Patlamanın neden olduğu yüzümdeki parçalar çıkarıldı. 2003'te apandisten ameliyat oldum.

Tekrar cezaevi: 2007'ye kadar Batman'da kaldım. Yeğenlerimle birlikte Bağcılar'da yaşamaya başladım. İş yerimin kapısında gözaltına alındım. Bağcılar'da tutuğum evin basıldığını ve orada patlayıcı bulduklarını söylediler. Canlı bomba olduğumu iddia ediyorlardı. Bunu reddediyordum. Gebze Cezaevi'ne götürüldüm. 2008'de de tedavi amaçlı Bakırköy Cezaevi'ne getirildim. 2009'da örgüt üyeliği ve patlayıcı madde bulundurmaktan 18,5 yıl ceza aldım.

Her gün kendimi yaralıyorum: 2009'da şartlı serbest bırakılmam için aldığım raporda gözlerimden dolayı yüzde 85 tek başına yaşayamaz raporum var. Göremediğimden kapıya, duvara, ranzaya çarpmadığım, kendimi yaralamadığım gün olmuyor. En temel ihtiyaçlarımı başkalarının yardımıyla giderebiliyorum. Yeterince beslenemiyor, rutubetten dolayı soluk almakta zorlanıyorum. Bu koşullar varolan hastalıklarıma yenilerini ekledi.

Kanser teşhisi: 2009'da bağırsaklarımdan 'benler' alındı. 2010'da göğsümdeki kitlenin kanser olduğu anlaşıldı. 2011'de ameliyat oldum. Karın boşluğumda tedavi edilmeyen bir kitle var. 2011'de gittiğim aynı hastane tam aksi yönde rapor verdi. Halbuki göremediğim ve kanser teşhisi daha önce yazılıydı. Dışarıda çatışmalarda gençler ölüyor, güpe gündüz şehrin sokaklarında kadınlar erkekler tarafından öldürülüyor. Cezaevinde ise hasta tutuklular tedavi edilmeyerek öldürülüyor..."

Kaynak: Bianet