Ayrımcılığın, faşizmin, yükselen linç, cinayet ve katliam savunuculuğu dalgasının dört bir tarafımızı kuşattığı ve yaygın bir “kültür” haline getirildiği bir yerde ve zamanda yaşıyoruz.
Hocalı Katliamı'nı anmak maksadı ile düzenlendiği iddia edilen ve başından sonuna nefret söylemi ve ırkçılık üzerinden yürütülen mitingin sloganı "Ermeni Yalanına Sessiz Kalma" idi. Bu sloganı dikkate alıp harekete geçenlerin, Ermenilere kinini kusmak için çoktan kolları sıvadığını görüyoruz.
Miting dağılmadan türlü bahanelerle Hrant Dink'in katledildiği Agos gazetesi'nin önüne yürümek isteyen nefret dolu kalabalığın bu isteği, güçlükle engellenebilmişti. Faşizme, ırkçılığa, Hrant'ın katillerine methiyeler düzüldüğü, halkların üzerine nefretin kusulduğu miting olaysız dağıldı ama yankıları halen sürüyor.
Toplantı, gösteri ve yürüyüşlere kapalı olduğu sürekli belirtilen Taksim Meydanı'nda toplanan kalabalığa, "birileri" tarafından ırkçı ve faşist görseller dağıtılmıştı. Bunlardan biri de "Ermeni Yalanına Sessiz Kalma" şapkaları idi... İşte o iğrenç şapkalardan biri, dün gece bir Ermeni dostumuzun bahçesine atıldı. Bu eylemin Ermenilere ve dostumuza gözdağı vermek için, onlara göz hapsinde olduklarını hissettirmek için yapıldığını çok iyi biliyoruz. Bunun için, "Hepimiz Ermeniyiz" sloganını ne amaçla haykırdığımızı asla anlayamayacak bu gruba inat, "Yaşasın Halkların Kardeşliği" diyoruz.
Halkların kardeşliğinin ne olduğunu asla anlayamayacak kadar sabit fikirli bir kalabalıktan oluşan ve bu şiarı vatan hainliği ile tanımlayan bu mitingin, Hocalı Katliamı'nı anmak için yapıldığı iddia edilmiştir ancak bir soykırımın, insanlık ayıbının, ırkçı ve faşizan nefret söylemleriyle anılmasının mümkün olmadığı gözlerden kaçırılmıştır. Bu nefret mitingi, faşistlerin, kinlerini Ermenilerin üzerine boca etmesine sahne olmuş ve Hocalı Katliamı, Ermeni Soykırımı'nın üstünü kapatmak ve Ermeni Soykırımı'nı gündemden düşürmek için kullanılmıştır.
Hocalı'da yaşananlar Ermenistan devletinin soykırımıdır ancak Hocalı katliamı, Osmanlı devletinin Ermenilere uyguladığı soykırımın üstünü hiçbir şekilde kapayamaz. Türkiye'de ise tehcirci, imhacı zihniyetin halen süregeldiğini günümüz koşullarından çok iyi bilmekteyiz. Aslında bütün devletler soykırımcı ve katliamcıdır. Zaten devlet dediğimiz yapı belli bir ırkı yücelterek, diğer ırkları yok sayarak, inkâr ederek, belli bir ayrımcılığı temel alarak kendisini var eder. Halklar ise devletlerin iktidar oyunlarıyla tarihte ve günümüzde birbirine düşman edilmiş ve edilmektedir.
Organizasyonunun kime ait olduğu dahi bilinmeyen ve İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin'in de Ermenilere yönelik nefret dolu pankartlar önünde, kana susamış kalabalığa seslendiği miting, mitinge hakim olan söylem ve görseller yanında, bunlara hiçbir şekilde müdahale edilmemesi sebebiyle hiç de masum bir anma etkinliği değildir. Bu coğrafyada daha dün gibi hatırladığımız cinayetler, katliamlar yine nefret saçan bu güruhun marifetleridir. Bu nedenle, bu mitingde olup bitenler, bu mitinge hakim olan nefret söylemi, geçmişte yaşanan bu katliamların bugün de yaşanabileceğinin apaçık bir göstergesidir.
Taksim Meydanı'nda Ermenileri "piç" olarak tanımlayıp "kendilerince" aşağılayan, Hrant'ın katili Ogün Samast'ı kahraman olarak yücelten bu zihniyeti onaylayan devlet erkânının ve bürokratların mitinge teşrifi, faşizmin Türkiye'de devlet eliyle tırmandırıldığını göstermektedir. Bu mitingle, insanlar Ermenilere karşı "harekete geçmeye" teşvik edilmiş, yoğun bir şekilde nefret suçu işlenmiştir. Bu nefret suçunu işleyen zihniyetin, çok yakın tarihlerde bu memlekette ne gibi cinayetlere, katliamlara neden olduğunu, halklar arasındaki kardeşlik bağını nasıl budamaya çalıştığını unutmadık.
Ermeni dostumuza yönelik tehdit eylemini gerçekleştiren ve Hocalı'yı anmak için toplandığını iddia edip nefret suçu işlemekte sakınca görmeyen zavallı zihniyeti ve daha en başından bir nefret eylemine dönüşeceği belli olan mitinge katılan ve destekleyen İçişleri Bakanı'nı, İstanbul Valisi'ni ve tüm siyasî partileri kınıyor, faşizme inat bir kez daha "Hepimiz Ermeniyiz" diyoruz. Çünkü aramıza sokulmuş sahte düşmanlığa kananlar birbirlerini kırıp geçirirken, çeşitli iktidar odakları egemenliklerini daim kılacak bu kanlı senaryoları kuytu köşelerinden sevinerek izliyor. Onları sevindirmemek için 1915'te bütün Anadolu'da, 1926 - 1930'da Ağrı'da, 1934'te Trakya'da, 1938'de Dersim'de, 1955'te İstanbul'da, 1978'de Maraş ve Çorum'da, 1992'de Hocalı'da, 1993'te Sivas'ta ve Almanya Solingen'de, tam 5 yıl önce de Agos'un önünde, 2010'da Manisa Selendi'de, 2011'de Tokat'ta, Roboski'de... Hangi ırka mensup olunursa olunsun, nerede yaşanmış olursa olsun linçlerde, cinayetlerde, katliamlarda, soykırımlarda her zaman "Hepimiz ....'yiz" diye haykırdık ve haykıracağız.
Bu coğrafyada faşizmin yükselişine, nefret suçlarının artmasına, kısacası endişe ile izlediğimiz bu gidişata şaşıramıyoruz, ancak öfke ile izliyoruz. Kirli oyunlar dahilinde bir kişinin daha harcanmasına da, eskiden olduğu gibi sessiz kalmayacağımızı ısrarla beyan ediyoruz. Bizler, yarın hiç dilemediğimiz ve deli gibi korktuğumuz kem bir sonun ardından, yine “Hepimiz ......’yız” diye yollara dökülmemek için, egemen toplumun "öteki"leri henüz burada ve bizimleyken onlarla yan yana durmaya, dayanışmaya devam edeceğiz.
Yeryüzüne Özgürlük Derneği