17 Şubat 2012 Cuma

Engin Çeber davası yeniden başlıyor

Metris Cezaevi'nde işkenceyle öldürülen Engin Çeber davası, Yargıtay'ın bozma kararından sonra yeniden başlıyor. Davanın ilk duruşması 20 Şubat'ta.

Engin Çeber ile arkadaşları Aysun Bakkal, Cihan Gün ve Özgür Karakaya, 28 Eylül 2008 tarihinde İstanbul Sarıyer'de Yürüyüş dergisi satışı sırasında gözaltına alındı ve İstinye Polis Karakolu'na götürüldü. Olaydan bir yıl sonra ortaya çıkan kamera görüntülerinin gösterdiği gibi, işkence karakolda başladı.

Çeber'le birlikte Özgür Karakaya ve Cihan Gün tutuklanarak Metris Cezaevi'ne konuldu. Polis, Metris Cezaevi'nde Engin Çeber ve arkadaşlarını "size terörist getirdik" diye jandarmaya teslim etti. Böylece karakolda başlayan işkence, hapishanede devam etti. Çeber ve arkadaşları, kayıt işlemleri sırasında jandarmanın işkencesine maruz kaldı. İşkence, 7 Ekim'e kadar da gardiyanlar tarafından sürdürüldü. Ağır işkence gören Engin Çeber, kimselere haber verilmeden kaldırıldığı hastanede 10 Ekim 2008'de yaşamını yitirdi.

Çeber'in ölümü, yoğun tepkilere neden olurken, işkenceyle ilgili başlatılan soruşturma, olayın sorumlularından biri olan hapishane savcısı tarafından yürütüldü. Soruşturma dosyasına önce "gizlilik kararı" getirildi, ardından "yayın yasağı" konuldu.

ADALET BAKANI ÖZÜR DİLEDİ

Adli Tıp Kurumu'nun beklenen otopsi raporu 13 Kasım'da sonuçlandı ve Engin Çeber'in işkence sonucu öldüğü doğrulandı. Bunun üzerine dönemin Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin, Engin Çeber'in işkence gördüğünü kabul etti, "Devletim ve hükümetim adına özür diliyorum" dedi. Şahin, 19 kişinin geçici olarak görevinden uzaklaştırıldığını açıkladı.

Çeber'le birlikte Metris Cezaevi'ne getirilen arkadaşları Özgür Karakaya ve Cihan Gün ifadelerinde, hem İstinye Karakolu'nda hem de Metris Cezaevi'nde yapılan işkenceyi ayrıntılarıyla anlatırken, Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından görevlendirilen müfettişler, karakolda işkence yapılmadığını iddia etti.

60 KAMU GÖREVLİSİ YARGILANDI

Soruşturmanın ardından, 3 hapishane müdürü, 39 gardiyan, 13 polis, 4 jandarma ile bir doktor hakkında dava açıldı. Davanın ilk duruşması 21 Ocak 2009'da yayın yasağı gölgesinde başladı.

Davada ilk itiraf tutuksuz yargılanan Başgardiyan Yılmaz Aydoğdu'dan geldi. Aydoğdu, Çeber'in nasıl dövüldüğünü detaylarıyla anlattı: "6 Ekim'de koğuşlarda sayım alan memurları koridorda izliyordum. B-8 koğuşundan 'kalkacaksın-kalkmayacaksın' sesleri geldi. Nevzat Kayım, Çeber'e iki üç tokat vurdu. 'Yapma' dedim. Ertesi gün yine koridorda dolaşıyordum. Arkadaşlar B-8'de sayım yapıyorlardı. Sesler geldi. Kapıya baktım içeride arbede vardı. 'Kalkacaksın kalkmayacaksın' diye tartışıyorlardı. Çeber, Sami Ergazi, Selahattin Apaydın ve Nihat Kızılkaya'nın arasındaydı. Tekme tokat dövüyorlardı. Nihat iki şamar vurdu. Nevzat avucunun içiyle başına vuruyordu. Ben bağırınca bıraktılar. Selahattin'i engelleyerek dışarı çıkardım. Çeber yere düştü. Sami de onu bahçeye doğru sürükledi ve vurmaya devam etti. Çeber dizüstü çöktü." Aydoğdu'nun anlattığı görüntüler, sonra kamera kayıtları ile de doğrulandı.

4 KİŞİYE MÜEBBET HAPİS

Bakırköy 14. Ağır Ceza Mahkemesi, davayı 1 Haziran 2010 tarihinde sonuçlandırdı. Olay tarihinde Metris Cezaevinde 2. müdür olarak görev yapan Fuat Karaosmanoğlu, infaz koruma memurları Selahattin Apaydın, Nihat Kızılkaya ve Sami Ergazi'yi, maktule karşı darp eyleminde bulunarak "işkence sonucu ölüme neden olmak" suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırıldı, ardından iyi hal indirimi uygulanarak müebbet hapse çevrildi.

Gözaltı sürecinde görevli polis memurları Mehmet Pek ve Abdulmuttalip Bozyel ise "zor kullanma sınırını aştıkları, yaptıkları eylemlerin insanlık onuruyla bağdaşmadığı, müştekilerin bedensel ve ruhsal yönden acı çekmesine neden oldukları" için "işkence" suçunu işledikleri gerekçesiyle toplam 7 yıl 6'şar ay hapis cezasına çarptırıldı.

Bunların dışında 4 sanığa 2 ila 7 yıl arasında değişen oranlarda cezalar verildi. 6 gardiyana verilen 5 aylık ceza ise hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararlaştırıldı. 39 sanık da beraat etti.

YARGITAY USULDEN BOZDU

Karar temyiz edilmesine karşılık dosya 7 ay Yargıtay'a gönderilmezken, Yargıtay 8. Ceza Dairesi de ancak 16 ay sonra kararını verdi. Yargıtay, "aralarında menfaat çatışması bulunan sanıkların savunmalarının farklı avukatlar tarafından üstlenilmesinin sağlanması gerekirken, mahkemece duruşmaya devam edilerek hüküm kurulmasının ilgili yasa ve meslek kurallarına aykırı olduğu, karar başlığında müdahil Şerife Tekin'in adının yazılmadığı ve karar tarihinin '3 Haziran' şeklinde yanlış belirtilmesi" nedeniyle kararı 52 sanık açısından bozdu.

Yargıtay'ın kararından 5 ay sonra davaya yeniden başlanacak. İlk duruşma 20 Şubat'ta yapılacak.

ÇHD: İŞKENCEYE CEZA İSTEDİK

Çağdaş Hukukçular Derneği İstanbul Şubesi, 20 Şubat'taki duruşma öncesi yaptığı açıklamada, "Engin Çeber davası Türkiye'de öteden beri bilinen işkence gerçeğini kaçınılmaz olarak belgeleyen ve tarihe geçiren davalardan biri oldu" dedi.

"Katillere verilen cezalar tatmin edici olmasa da yargılama Türkiye'de işkencenin sistemli olduğunu ve korunduğunu gösterdi" diyen ÇHD, şöyle devam etti: "Biz, işkenceye ceza istedik. Bugün Enginin işkencede katledilmesinin üzerinden 3 yıl 4 ay geçmiş bulunuyor. Dosya 1 yıl 6 ay sonra bitirilmezse katiller tahliye olacaklar. Çünkü CMK 102. maddesine göre atılı suçun en uzun tutukluluk süresi 5 yıldır. Böylece hükümet her zamanki gibi "Biz 'işkenceye Sıfır Tolerans' dedik ama ne yapalım bağımsız yargı böyle takdir etti, yasalara karşı boynumuz kıldan ince" diyerek kollarını kavuşturacak.

Bugüne kadarki yargılama pratiği yargının Engin'in katillerini tahliye etmek istendiğini gösteriyor. İşkence, insanlığa karşı işlenmiş bir suçtur, insanlık suçlarında zaman aşımı olmaz. Ancak işkencenin en yetkili ağızlarda meşrulaştırılmaya çalışıldığı, işkencecilerin sahiplenildiği bir ülkede, tüm dünyada kabul edilen bu gerçeğin bir hükmü var mıdır?"

Kaynak: ETHA