6 Eylül 2011 Salı

6-7 Eylül'ün 56. yılı

Yıl 1955. MİT'in planı üzerine Selanik'te Atatürk'ün büyüdüğü eve bomba atılır. Önce komünistler ardından ise gayrimüslimler hedef gösterilir. 6 Eylül'de başlayarak iki gün süren olaylar sırasında Rumlara ait binlerce ev, işyeri, kilise talan edilir. Bugün 6-7 Eylül olaylarının 56. yıl dönümü. Dönemi planlayan devlet yetkililerinden gerekli itiraflar geldi, ancak hala yapılan bir şey yok.


Bugün insanlık tarihinin kara lekelerinden biri olarak tarihe geçen 6-7 Eylül olaylarının 56. yıl dönümü.

5 Eylül 1955 gece yarısı Selanik'te Atatürk'ün doğduğu evde bir patlama olur. İstanbul Ekspres Gazetesi, özel baskı yaparak, “Atamızın evi bomba ile hasara uğradı” manşetini atar. Genelde 20 bin tirajla çıkan gazete, 6 Eylül'de 290 bin adet basılır ve Kıbrıs Türktür Cemiyeti tarafından dağıtılır. 56 yıl önce bizzat MİT tarafından gerçekleştirilen bu eylem nedeniyle önce İstanbul'da bir sonraki gün ise İzmir'de gayrimüslimlere yönelik linç saldırıları başlar. Gayrimüslimlere ait binlerce işyeri, ev, kilise, okul yağmalanır, Rum ve Ermeniler katledilir.


Bu haber sadece patlama noktasıdır, linçlerin planı aslında önceden başlamıştır. Ağustos ortalarından başlayarak azınlıkların evlerinin kapılarına ve duvarlara kırmızı boyalarla haç işaretleri çizilir. Evlerin çevrelerinde sopa, testere, kaynak makinesi, demir makaslar, tırpan gibi kesici aletlerle dolu kamyonlar hazır bekletilir.

Taksim ve İstiklal Caddesi'nde başlayan yağma ve talan bütün İstanbul'a yayılır. Ellerinde kesici aletler taşıyan gözü dönmüş yağmacılar, gayrimüslimlere ait evler ve dükkanları yağmalar, kilise ve mezarlıkları yakıp yıkar, papazlara saldırır.

Polis ve askerler yaşananları sadece seyretmekle yetinir. Yaşananlara tanık olan ABD Konsolosu Arthur Richard, ABD Dışişleri Bakanlığına gönderdiği raporunda, “Polis hiçbir şey yapmadan durur, hatta halkı teşci ederken (cesaretlendirirken) bir sürü dükkânlın yağma edildiklerine gözlerimle şahit oldum” der.


TALAN, YAĞMA, TECAVÜZ...

Mahkeme zabıtlarına göre, 4 bin 214 ev, bin 4 işyeri, 73 kilise, 1 sinagog, 2 manastır, 26 okul ile aralarında fabrika, otel, bar gibi yerlerin bulunduğu 5 bin 317 mekan talan edilmiştir. Bilanço 54 milyon dolardır. Olaylar sırasında ya da aldıkları yaralardan dolayı sonradan 16 Rum yaşamını yitirir. 32 kişi sakat kalır. Zorla sünnet edilen bir papaz kan kaybından komaya girer. Olaya ilişkin ABD Konsolosluğu'nun hazırladığı raporda 50 Rum kadının tecavüze uğradığı, Rum kaynaklarına göre ise bu sayının 200'ü bulduğu belirtiliyor.

Linçlerin ardından binlerce Rum, yüzyıllarca biriktirdikleri kültürlerini ve yaşamlarını, tüm mal varlıklarını geride bırakarak Yunanistan'a göç etmek zorunda kalır. 135 bin Rum'un yaşadığı İstanbul'da, 6-7 Eylül'den sonra bu sayı 70 bine düşer.


YILLAR SONRA GELEN İTİRAF

Olaylardan iki yıl sonra devlet suçu komünistlere atarak aralarında yazar Hasan İzzetin Dinamo ve Aziz Nesin'in de bulunduğu onlarca kişiyi tutuklar.

Provokasyonun ve katliamın devlet tarafından organize edildiği gerçeği yıllar sonra resmi ağızlardan itiraf edilir. Özel Harp Dairesi eski Başkanı Sabri Yirmibeşoğlu, yıllar sonra, “6-7 Eylül de bir Özel Harp işidir ve muhteşem bir örgütlenmeydi” sözleriyle devletin işleri suçları itiraf eder.

Kıbrıs Türktür Cemiyeti Başkanı Hürriyet Gazetesi yazarı Avukat Hikmet Bil ise, o güne ilişkin planlamayı şöyle anlatır: “5 Eylül günü Menderes bana Kıbrıs konusunda (Fatin) Zorlu'nun destek istediğini söyledi. Ben ayrıldıktan sonra Florya'da, Ata'nın evine bomba işini düşünmüşler. MİT'in organize ettiği bir delikanlı bomba atsın, İstanbul'da ufak olaylar çıksın, böylece Zorlu'nun eli güçlensin. Böyle bir organizasyon.”

Yaşanan vahşete ilişkin bir diğer itiraf 55 yıl sonra “yardımcı polislik” yapan Süleyman Tanyel'den geldi.

'BİNLERCE KİŞİ, SANKİ HABERLEŞMİŞ GİBİ...'

  

6 Eylül günü mesai arkadaşı Asım Yurdakul ile Galatasaray Lisesi önünde devriye gezerken, Asmalımescit’te Andon Meyhanesi’ne saldırıldığı haberi üzerine olay yerine gittiklerini anlatan Süleyman Tanyel o güne dair şunları söylüyor:

“Akşamcıların uğrak yeri olan bu ünlü meyhaneye vardığımızda, işyerinin darmadağan edildiğini gördük. İşyeri sahibi olan Rum asıllı Yorgo bizi görünce ‘mahvoldum’ diyerek ağlamaya başladı. Galatasaray Lisesi’ne doğru yol alırken meşhur Lion Mağazası yağma ve talan edildi. Mağazanın önünde Kırıkkale yapımı tabancamı çektim ve talancılara engel olmak istedim. O ara birileri beni omzumdan sarstı. Adnan Menderes’in yakın koruma polisi Bümin Yamanoğlu ve Emniyet Amiri Süslü İhsan Bey beni iterek arabanın içine attılar ve ‘sen ne yapıyorsun’ dediler. Onlar amirimiz olduğu için bana neden engel olduklarını soramadım. Tekrar Galatasaray Lisesi'ne yöneldik. Binlerce insan sanki haberleşmiş gibi mağazaları yağmaladılar. Akşam saat 6’da başlayan yağma 5 saat sürdü. O dönem İstanbul’un ve dünyanın sayılı kuyumcularından olan Franguli yağmalanıp paramparça edilmişti.”

Asım Yurdakul'un söz ettiği Bünyamin Yamanoğlu, Demokrat Parti döneminin ünlü polis şeflerindendi. İstanbul'a geldiğinde dönemin Başbakan'ı Adnan Menderes'in yakın korumalığını yapıyordu. Giyiminden dolayı “Süslü” lakabını alan Süslü İhsan Bey ise, dönemin Beyoğlu Emniyet Amiri görevindeydi.

MUAZZAM YÜKSELİŞİN ÖYKÜSÜ


Atatürk'ü evini konsolosluk görevlisi Hasan Uçar ve üniversite öğrencisi Oktay Engin'in bombaladığının ortaya çıkması üzerine ikisi de tutuklanır. Olayın kilit ismi Oktay Engin, Türkiye'nin verdiği bursla Yunanistan'da üniversite okumaktadır. Zengin, dokuz ay sonra serbest bırakılır ve Türk istihbaratı tarafından Türkiye'ye kaçırılır. Okulu bitiren Engin, kaymakamlık sınavını kazanır ve Türkiye'nin en önemli ilçelerinden Çankaya'ya atanır. Daha sonra Emniyet Genel Müdürü Hayrettin Nakipoğlu'nun isteği üzerine Emniyet Genel Müdürlüğü Siyasi İşler Müdürü olarak göreve başlar. Nakipoğlu, 6-7 Eylül olayları sırasında Beyoğlu Kaymakamı'dır.

Oktay Engin, yıllar sonra muazzam yükselişinin öyküsünü şöyle anlatır: “O zamanki sisteme göre Siyasi Şube Müdürlüğü benim için 15, 20 senelik bir terfiydi. 5. sınıf kaymakamım. Beni davet ettikleri kadro öyle. Böylece emniyetçi oldum. 1967'den 71'e kadar dört sene Siyasi İşler Şube Müdürlüğü yaptım. 1971'de Güvenlik Dairesi Başkanı oldum. Yedi buçuk sene Güvenlik Dairesi Başkanlığı yaptım. Ondan sonra da siyasi işlerden sorumlu genel müdür yardımcısı oldum. 1980'e kadar. Ondan sonra kenara çekildim. Nihayet 1991'de bir kararname ile Nevşehir'e vali oldum.”

Kaynak: ETHA