"Vicdani ve düşünsel sorumluluğum gereğince her türlü hak ihlaline karşı çıktım" diyen akademisyen Çakmak, Güler Zere'ye özgürlük istediği için "örgüt propagandasından" yargılanıyor; iddianamede örgüt adı belirtilmiyor.
Tunceli Üniversitesi Tarih Bölümü Araştırma Görevlisi Yalçın Çakmak, cezaevinde yakalandığı ağız kanseri nedeniyle hayatını kaybeden Güler Zere'ye özgürlük istediği için yargılanıyor.
Çakmak, "Ben suç işlemedim. Anayasa kapsamındaki ifade özgürlüğü hakkımı kullandım. Ayrıca bunu yapmak vicdani sorumluluğumdu" diyor.
1 Ağustos 2009'da Dersim'in Hozat ilçesinde, o dönem hayatta olan kanser hastası hükümlü Güler Zere'nin serbest bırakılması talebiyle, Tutuklu ve Hükümlü Aileleriyle Dayanışma Derneği'nin (TAYAD) çağrısıyla düzenlenen yürüyüş ve basın açıklamasına katılan ve aralarında Çakmak'ın da olduğu altı kişi hakkında, Hozat Asliye Ceza Mahkemesi'nde "suçu ve suçluyu övmekten" dava açıldı.
Bir yıllık yargılamanın ardından, mahkeme Çakmak'ın deyimiyle "cezayı az bularak" görevsizlik kararı verdi ve dosyayı Malatya'ya gönderdi.
Malatya 3. Ağır Ceza Mahkemesi'nde Terörle Mücadele Kanunu'nun (TMK) 7/2. maddesindeki "örgüt propagandası yapmak" suçundan dava açıldı, Çakmak 21 Ekim'de ifade vermeye çağrıldı. İlk duruşma 24 Kasım'da.
Delil: Slogan atmak
Çakmak, Ersin Kahraman, Özgür Can Kurtulmaz, Mehmet Ali Aslan, Ercan Çetin ve Ali Yamaç, iddianamede, "Güler Zere'ye özgürlük, Güler Zere serbest bırakılsın, merhamet değil adalet istiyoruz, devrimci tutsaklar onurumuzdur" sloganları atmakla suçlanıyor. Delil dosyasında ise bu sloganları attıklarını kanıtlayan bir video ve emniyetteki tutanaklardan başka bir şey yok.
İddianamede, Çakmak'ın "hangi terör örgütünün propagandasını yaptığı" da belirtilmiyor.
Güler Zere'nin ölmeden yedi ay önce serbest bırakılmasına izin veren Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'e bir mektup yazan Çakmak, "Sizin affettiğiniz bir hükümlünün korunmaya alınmış bulunan haklarını dile getirmenin nasıl bir suç teşkil ettiğini anlamıyorum" dedi ve şöyle devam etti:
"Birçok meslektaşım gibi akademik kimliğimin namusuna halel getirmemek için, ülkemizdeki problemlere dair fikir üretme gayretindeyim. Vicdani ve düşünsel sorumluluğum gereğince de, her türlü hak ihlaline karşı hareket ettim, bundan ötürü de çeşitli defalar mustarip kılındım.
Akademik kimliğin yapısal özelliklerinin başında gelen eleştirellik ve bilimsel bakış açısına sahip olmayı düstur olarak kabul ettiğim için olsa gerektir ki, çoğu insandan farklı olarak, anayasal haklarımı kullanmaktan bir gün dahi olsa imtina etmedim.
Ayrıca, iktidarın sivil bir memuru olarak bürokratik alışkanlıklarda bulunmaktan azade bir ömrü tercih ettiğim için, vicdanımı ve düşüncelerimi sürekli "entelektüelin kriz çözmekten ziyade kriz yaratması" gerektiği inancıyla 'zehirledim.' Bugün ülke olarak hala bir takım eşikleri aşmanın sıkıntısını çekiyorsak eğer, bunun öncelikli müsebbibi, akademinin ve içinde barındırdığı 'entelektüellerin' zamanında böyle bir ilkesel davranış içerisinde bulunma cesareti gösterememiş olmasıdır."
Gül'den bir yanıt gelmedi.
Ölmeden hemen önce bırakıldı
Yargılandığı davada 34 yıl ağır hapse çarptırılan Zere, tutukluluğunun 14. yılında damak kanseri hastalığına yakalandı. Şikâyetleri Elbistan Cezaevi'nde başlayan Zere'nin ağzındaki tümörler Kasım 2008'de saptandı.
Başvurular sonucunda, Elbistan savcılığı Çukurova Üniversitesi Adli Tıp Anabilim Dalı'ndan rapor istedi. Çukurova Adli Tıp, 22 Haziran tarihli raporda Zere'nin "ağır özürlü sayıldığı, yaşamının ağır risk altında olduğu, bir başkasının bakım ve gözetimine muhtaç olduğu, radyoterapi de içerecek yoğun ve ağır tedavinin cezaevi koşullarında yerine getirilmesinin mümkün olmadığı, iyileşinceye kadar cezasının ertelenmesinin uygun olacağını" yazdı.
25 Haziran'da hastanenin mahkum koğuşunun uygun olup olmadığını sorup "olmadığı" yanıtını alan savcılık Zere'yi 14 saatlik yolculukla İstanbul Adli Tıp Kurumu'na muayene için gönderdi.
Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD), bu tutumu nedeniyle savcı için suç duyurusunda bulundu. İstanbul Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Kurulu, raporda Zere'nin hastanenin mahkum koğuşunda tedavi olabileceğini yazdı.
Serbest kalması için gereken Adli Tıp Kurumu raporu, Kasım 2009'da hazırlanabildi. Zere, 6 Kasım 2009'da Cumhurbaşkanı Gül'ün af yetkisini kullanmasıyla serbest kalmasından yedi ay sonra hayatını kaybetti.
Zere'nin avukatları, tahliye edilmesi ve işkence yasağı ihlaliyle ilgili Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne (AİHM) başvurdu. Dosya halen mahkemede.
Kaynak: Bianet