"Disko" olarak bilinen askeri disiplin koğuşunda gördüğü işkence nedeniyle ölen Uğur Kantar'la ilgili olarak özür metni yayınlayan TİHV, Kantar'ın işkence görmesini ve öldürülmesini engelleyemedikleri için özür diledi.
Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV), askerlik sırasında askeri disiplin koğuşunda işkence gören ve 12 Ekim günü Gülhane Askeri Tıp Akademisi yoğun bakım ünitesinde ölen Uğur Kantar için "Uğur Kantar'ı İşkenceden Koruyamadığımız İçin Özür Diliyoruz!" başlıklı bir metin yayımladı.
"Maalesef önleyemedik"
"Maruz kaldığı işkence ve kötü muamele nedeniyle komaya giren ve 79 gün yaşam mücadelesi veren Uğur Kantar, 12 Ekim 2011 günü yaşamını yitirdi" sözleriyle başlayan metinde Kantar'ın evrensel hukuk tarafından "insanlığa karşı suç" olarak nitelendirilen işkence sonucunda yaşamını yitirmiş olması dolayısıyla duyulan üzüntü ifade edildi.
"Üzüntümüz çok büyük! Çünkü kendimizi çaresiz, işlevsiz ve sorumluluklarını yeterince yerine getirememiş olarak hissediyoruz" denilen metin, şu sözlerle devam ediyor:
* Varoluş nedeni işkencenin önlenmesi ve tümden ortadan kaldırılması yönünde mücadele etmek olan Vakfımız, bu genç insanın işkence görmesini ve bu nedenle yaşamını yitirmesini maalesef önleyememiştir.
* Bu duygular içinde "yetkili" "yetkisiz", "sorumlu" "sorumsuz" herkese bir kez daha hatırlatmak istiyoruz: İşkence uluslararası hukuk tarafından mutlak olarak yasaklanmıştır!
* Hukukun diliyle söyleyelim, bu yasak bir "buyruk kural"dır. Bu yasağın hiçbir istisnası olamaz; savaş hali ya da ulusun varlığını tehdit eden bir tehlike veya olağanüstü hallerde dahi devletler işkence yasağına uymak, yurttaşlarını işkenceden korumak zorundadırlar.
"İşkenceye sıfır tolerans kocaman bir yalan"
Bir kişinin bile işkenceden ölmesi durumunda "işkenceye sıfır tolerans"tan söz edilemeyeceğinin ifade edildiği metinde, Türkiye'de işkencenin hala sistematik bir olgu olduğu dile getirildi ve iki yıl öne işkencede hayatını kaybeden Engin Çeber hatırlatılarak bu ölümün de ne ilk ne de son olduğu vurgulandı.
İşkencecilerin Türkiye'de her zaman cezasız bırakıldığının dile getirildiği TİHV metninde, bu nedenle "işkenceye sıfır toleransın" büyük bir yalan olduğu ifade edilirken sadece Ceza Yasası'nda değişiklik yapmanın sorunu çözmediği vurgulandı ve şu ifadelere yer verildi:
* Kolluk gücünden amirlerine, savcısından hâkimine kadar uygulamada etkili olan tüm sorumlu öznelerin zihniyetinde topyekûn bir değişikliğin olması gerekiyor.
* Böylesi bir değişiklik olmadığı içindir ki, işkence yapanlara resen dava açılmıyor, açılan davalar da çok uzun sürüyor, beraat ya da en asgari cezalar ile sonuçlanıyor.
* İşkencenin önlenmesinde çok etkili bir ziyaret mekanizması oluşturulmasına imkân tanıyan Birleşmiş Milletler (BM) İşkenceye Karşı Sözleşme'nin Seçmeli Protokolü (OPCAT) 2005'de imzalamasına karşın ancak 2011'de Meclis'te onaylanıp yürürlüğe sokulabildi.
* Ancak hala Sözleşme'nin gereklerine uygun tarafsız, bağımsız ve etkin çalışabilecek bir önleme mekanizması oluşturulmuş değil.
"Takipçisi olacağız"
Uğur Kantar'ın babası Aydın Kantar'ın talebiyle TİHV olarak Çağdaş Hukukçular Derneği'nin (ÇHD) de desteği ile gerekli girişimlerin başlatıldığının söylendiği metinde bu girişimlerden sonuç alınamadan Uğur Kantar'ın öldüğü ifade edildi.
"Daha aktif ve etkin olamadığımız, dolayısıyla çocuklarının yaşamını koruyamadığımız için hem Uğur'un ailesinden hem işkenceye karşı duyarlı tüm toplumsal kesimlerden özür diliyoruz" denilen metinde sorumluların en kısa zamanda ortaya çıkarılarak yargılanıp gerekli cezaları almaları sağlanana kadar Vakfın olayın takipçisi olacağı ifade edildi.
Kaynak: Bianet