The Cove- Koy belgeselinin ardından dünya yunus parklarını kapatmaya hazırlanırken Türkiye neden yerinde sayıyor? Dolphinariumlar çocuklarımıza ne öğretiyor?
Flipper dizisinden bu yana çoğumuz yunusların insanlarla dostluk kurmayı seven, hatta evcilleşebilen, üstüne bir de ters takla atarak insanları eğlendirmekten hoşlanan canlılar olduğunu düşünüyorduk. Yunuslar da gülümsediklerini sandığımız yüzleri ile bu çarpık düşüncelerimizi onaylar gibiydi. Yılların yanlış algısı nihayet geçtiğimiz sene yıkıldı ve beyaz ekran The Cove ile günah çıkardı.
Nereden geliyor bu yunuslar?
Belgesel, Japonya'nın Taiji kasabasında yapılan kanlı katliamı gün ışığına çıkardı. Japon balıkçılar yılda 23 bin yunusu eti için katlediyor, ama asıl parayı dünyanın dört bir yanına gösteri yunusu satarak kazanıyorlardı. Kısacası yunus gösterilerine bilet alarak, yunuslarla yüzme programlarına katılarak bir katliama sponsor oluyorduk. Yunusların ve insanların sömürüsü de tam bu noktada başlıyordu.
Yunuslar neler yaşıyor?
Yunuslara yapılan işkence daha yakalama aşamasında başlıyor. Bazen tek bir yunusun yakalanması, tüm sürünün yaşam stratejisini bozarak o sürüdeki yunusların tamamını ölüme götürüyor. Yakalanan yunuslar tankerlerin içinde, uçaklarla, kamyonlarla yolculuk ediyor, bazen günlerce gümrüklerde bekliyor.
Bu aşamalarda sağ kalabilen yunusları ise doğada asla yapmadıkları bir şey bekliyor: ölü balık yemek. Yunusların havuzlardaki ilk günleri buna direnerek ya da kusarak geçiyor. Ardından gösteriler için açlık ve dayakla eğitilmeye başlıyorlar. Gösterilerdeki yüksek sesli müzikten önce kulakları, sonra tüm yaşam kaliteleri zarar görüyor.
Hamile kalan dişiler havuzda yeterli açıklığı sağlayacak kadar yüzemedikleri için ölü yavrular doğuruyorlar. Beton havuzlarda kendi sonarlarının yankısından delirmemek için sonarlarını kapatıp körleşmeyi tercih ediyorlar. Stresten ülser oluyorlar.
Mide ilacı ve antidepresanlara alıştırılıyorlar. Tüm bu işkenceden sonra hayatta kalabilenlerse; intihar etmeyi seçiyor. Böylece doğada 40-45 yıl süren ömürleri, havuzlarda ortalama 5 yıla inmiş oluyor. Hâlâ yunuslarla yüzmek isteyen var mı?
Peki ya insanlar?
Yunus parklarında yunus, mors, balina, fok gibi farklı türdeki deniz memelileri aynı işkenceye maruz kalıyor. Peki bu parklara koşarak, paralarını sorgusuz sualsiz bu gösterilere veren insanlar neye alet ediliyor? Yunus parkı sahipleri, bu parkların çocuklara deniz memelilerini tanıttığını söylüyorlar.
Yunusların top zıplattığı, morsların saksafon çaldığı, balinaların resim yaptığı bu ticarethaneler için bu iddiayı tartışmak bile çılgınca. Fakat çocuklarımızın bir şeyler öğrendiği muhakkak: Hayvanların bir eğlence aracı, parayla alınabilen bir eşya olduğunu öğreniyorlar. O yunusların bir ailesi olup olmadığını, o havuza nasıl getirildiklerini, tüm o numaraları neden yaptıklarını bir an bile düşünmeden patlamış mısırlarından arta kalanları bırakarak orayı terk ediyorlar.
Bilim insanları kötülüğün bilimsel tanımının "empati yoksunluğu" olduğunu söylüyor. Çocuklar yunus parklarında en çok ihtiyaçları olan şeyi kaybediyorlar; empatiyi.
Bu tesislerin insanlar üzerindeki sömürüsü bununla da bitmiyor. Yunusların engelli çocuklar üzerinde olumlu etkisi olduğu iddia ediliyor ve hiçbir bilimsel dayanak olmadan "şifa dağıtan yunuslara" yunus terapisi adı altında binlerce dolarlık tedavi biletleri kesiliyor. Dünyaca ünlü bilim insanları, Tohum Otizm Vakfı'ndan psikiyatristler "böyle bir şey yok, buralara gitmeyin" dese de, bilim bu kirli ticaret karşısında fazlasıyla naif kalıyor.
Neler yapabiliriz?
Türkiye'de bu tesislerden 10 tane var. Üstelik hepsinde yunus terapisi hizmeti de veriliyor. Tarım Bakanlığı, Çevre Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı pek çok açıdan bu tesisleri yetki sınırları dışında tuttuğu için yasal süreç tıkanıyor. Bugün Türkiye'de yunus parkı açmakla çay bahçesi açmak arasında pek fark yok. Yunus terapisi ya da kendimizce şifalı olduğunu düşünerek, örneğin "patlıcan terapisi" gibi hizmetler vermek istersek, yine aynı yasal açıkları, yetki boşluklarını kullanabiliriz. Hal böyle olunca, bir vatandaş olarak elimizden çok şey gelemese de, bir tüketici olarak bu parklar üzerinde baskı kurabilmemiz mümkün. Yunus parklarına kesinlikle gitmemek, çevremizi, yakınlarımızı hatta çocuklarımızın öğretmenlerini bile bilinçlendirmek büyük önem taşıyor. Parkları boykot ettiğimiz gibi onları destekleyen firmaları boykot etmek de etkili bir yöntem. Yunuslara yapılan işkenceleri bile bile, onları bir çift ayakkabı gibi indirime sokan fırsat sitelerine neden üye olalım ki? Şimdiye dek, Opet, DenizBank, Hürriyet Çocuk Kulübü ve Boyner gibi büyük kuruluşlar tepkileri göz önünde bulundurarak yunus parkları ile yaptıkları anlaşmaları iptal ettiklerini duyurdular. Anlayacağınız yunuslar için hâlâ umut var.
Türkiye'de deniz memelilerinin esareti konusunda farkındalık çalışmaları yürüten Yunuslara Özgürlük Platformu, tamamı gönüllü insanlardan oluşan bir hareket. Gelişmelerden haberdar olmak, kampanyalara ve protestolara katılmak için takip etmek yeterli.
Neden?
Bir yunus gösterisine bilet alarak, Japonya'da her yıl 23 bin yunusun katledilmesine, deniz memelilerinin türlü işkenceler ile havuzlarda tutsak edilmesine, çocuklarımızın empati yoksunu bencil bireylere dönüşmesine, pek çok engelli çocuğun ve ailesinin umutlarının sömürülmesine neden oluyor, Türkiye'nin de taraf olduğu, yunusların tutsak edilmesini ve ticari amaçla kullanılmasını yasaklayan uluslararası BERN sözleşmesini ihlal ediyoruz. Peki, bunu neden yapıyoruz? Bir yunus gösterisine gitmesek hayatımızda ne değişir? Ayı oynatmaktan farksız bir eğlence, bu kadar önemli olabilir mi gerçekten? Yunuslara özgürlük, insanlara da biraz empati lütfen.
Didem ARAKON
Kaynak: Bianet