13 Ağustos 2011 Cumartesi

Bölgedeki doğa katliamı için de ‘milli mutabakat’ mı var?


Son günlerde bölgede artan askeri operasyonlar sonucu çok sayıda insan kaybının yanı sıra, ormanlık alanlar ve çevre de çok ağır tahribata uğramaktadır. Başta Dersim, Bitlis, Şırnak ve Diyarbakır olmak üzere bölgenin birçok kentindeki manzara neredeyse aynı; Ölümün kol gezdiği, doğanın yok edildiği bir manzara. Bölgeye insanıyla, ağacıyla, kuşuyla, böceğiyle yani yaşama dair ne varsa topyekün savaş açılmış. 



Bu yeni bir durum değil elbette. Neredeyse otuz yıldır süregelen bir durum. Ancak Kürt sorununda çözüme yönelik olanakların arttığı, ya da başka bir ifadeyle çözümsüzlükte ısrarın artık yürütülemez olduğu bir dönemde artan operasyonlar ve yaşanan kayıplar artık tahammül edilemez bir noktaya gelmiştir. 



Geçtiğimiz yıllarda olduğu gibi bölgedeki doğal yaşam alanlarının tahribatına ve özellikle orman yangınlarına ilişkin ne ilgili resmi kurumlardan nede ‘çevre örgütleri’ ve ‘demokratik kitle örgütlerinden’ herhangi bir açıklama yok. TBMM de olduğu gibi bu örgütlerde de bir ‘milli mutabakat’ olduğu anlaşılıyor. 



Bölgedeki doğal yaşam alanları sadece yakılıp yıkılmakla kalmıyor, yakılamayan kısmı da yüzlerce HES projeleri ile yok edilmek isteniyor. Sadece Van’da 3 baraj ve 32 HES yapılması planlanıyor. Dersimin nefes borusu Munzur Vadisi barajlarla boğulmak isteniyor. 



Türkiye’nin demokratikleşmesi, Kürt sorunun eşitlikçi çözümü, doğanın, kültürel ve tarihi varlıkların korunması mücadelesi iç içe geçmiştir. Kamuoyunda ki sessizlik de bundan olsa gerek. Bölgedeki orman yangınlarına ve doğal yaşam alanlarının tahribatına karşı çıkmak için öncelikle Kürt sorununun demokratik çözümünden yana olmak gerekmektedir. Barış ve demokratik çözüm iradesinin her şeye rağmen kararlıca ortaya konmasına rağmen, ısrarla sürdürülen askeri operasyonların sonuçları göründüğünden çok daha ağırdır. 



Yaklaşık otuz yıldır ‘güvenlik’, ‘terörle mücadele’ vb. yaklaşımların ve askeri çözüm arayışlarının her türlüsünün acılarımızı ve kayıplarımızı artırma dışında bir sonuç vermediği ortadadır. Hükümetin bugüne kadar tek çözüm yöntemi olarak denenmiş ve yenilmiş olanı bir kez daha allayıp pullayıp yeni bir şeymiş gibi ‘strateji değişikliği’ diye sunması da maddi kayıpların yanı sıra bölgenin doğasının da halen büyük bir risk altında olduğunu göstermektedir. 



Sendikalarımız, çevre örgütlerimiz sürece müdahale bakımından tarihi bir sınavla karşı karşıyadır. Vakit kaybetmeksizin bölgede devam eden orman yangınlarına ve doğal yaşam alanlarının yok edilmesine karşı gerekenleri yapmalıyız. Aksi halde ne yaşayacağımız bir doğa kalacaktır ne de sahipleneceğimiz tarihi ve kültürel varlıklar. 



Atila İrey / Tarım Orkam-Sen Genel Sekreteri
Kaynak: Haberlink