Başlık: 12 Haziran 2011, The Independent gazetesi:”İklim değişikliği yüzyılın sonuna kadar her on türden birini öldürebilir”.
Steve Conner şöyle yazıyor:” İklim değişikliği bitki ve hayvanların soyunun tükendiği türden bir hıza ulaşıyor. Yüzyılın sonuna kadar her on türden biri yokoluş eşiğine varmış olacak, yapılan çalışmalara göre küresel ısınmanın etkilerinin doğrudan bir sonucu bu. Bulgular dünyanın bugüne dek tarihsel olarak görülen yokoluş oranlarından çok daha fazla bir oranda küresel ölçekte kaybedildiği türden bir durum yaşadığını gösteriyor. Dünya tarihindeki altıncı büyük yokoluş olayını yaşıyoruz.
Demek iklim değişikliği yüzyılın sonuna kadar her on türden birini yokedebilir. Doğrusunu isterseniz, oldukça iyimser bir tahmin bu, iklim değişikliğinin binlerce hayvanı ve insanı öldürmeye çoktan başladığını unutmamak lâzım, ayrıca çevre mültecileri krizi de başladı. Ayrıca lütfen homo rapiens’in (yani istilacı türümüzün) iklim değişikliği ve altıncı büyük yokoluş krizine sebep olmamız sebebiyle evrimi de daha fazla bir hız kazanarak yok ettiğini de buraya eklememiz gerek.
Bu raporları takip etmek gibi garip bir hobim var. Son yıllarda bu tür yazıları bir arada tuttuğum dosyalardan oluşmuş beş ayaklık bir çuvalım var desem… bunlara”kıyamet raporları” adını verdim. Dosyaları azıcık karıştırsanız ve sadece başlıklara baksanız, yokoluş ve çöküşün sayısı artan kanıtlarını şöyle bir kavrasanız herhalde o zaman her gün facebook’ta neşe içinde borusunu öttüren, Şeytani Kötülüğün Güçlerine karşı Vegan Zaferi’nin marşlarını söyleyen o “ışıltılı ve neşeli insanlardan” birisi olamazdınız.
Ekolojik sistemlerin öldüğü ve Gaia’nın çöktüğünü (buzullar eriyip deniz seviyeleri yükselirken, sıcaklık artarken) ortaya koyan büyük bir küresel bilimsel konsensüs bulunuyor, değişimin en karamsarların bile olmasından korktuğundan çok daha hızlı gerçekleştiği kabul görüyor. En azından son yirmi beş yıldır bilim adamları insanlığı ciddi ve ciddiye alınması gerekir bir biçimde uyarılarda bulundular, bu uyarıların hepsi hem bilgi kirliliği hem de vurdumduymazlık tozlarına karıştı.
Bu yüzden hayat tarzı oluşturmakla kafayı bozmuş vegan pasifistler beni sinirlendiriyor, aynen neoliberaller, kalkınma fetişistleri, teknoütopyacılar gibi. Bu insanlar en küçük bir problem yaşamadan ulaşabileceğimiz gerçek bir kalkınma sınırı olduğu gerçeğini küçümsüyorlar, “yeni yeşil devrimin” mucizelerini göklere çıkarıyorlar (ilki daha baştan yenilmeye mahkûmdu, sadece toprak ve gıda krizini daha kötü bir hale soktu) ya da biyoteknolojiyi ilahlaştırıyorlar, biyoteknoloji ise var olan bütün yaşamların genetik olarak yeniden inşa edilmesini ve başarılı dizaynların klonlanmasını hedefliyor ki bunların büyük çoğunluğu şu ana dek başarısız oldu, ayrıca bu insanlar Batı elitine ya da üçüncü dünyanın yoksullukla darbe yemiş yurttaşlarına eklenen her yeni insanla beraber çok daha fazla hayvanı kaybedeceğimizi, daha fazla yaşam alanını çalacağımızı, filler, goriller, kaplanların yaşamak için ihtiyaç duyduğu bütün kaynakları yok edeceğimizi ve bütün bu canlıların gözlerimizin önünde ölüp gittiğini anlamıyorlar bile.
Bu kriz teorisine her gün göz atıyorum. İşte bu bilimsel raporlardan ve ciddiye alınması gereken gazetecilik örneklerinden bazıları şöyle:
“Kavrulduk: İklim Değişikliği Başlayınca Avustralya Çöküşle Karşı Karşıya”
“Uzun Kıtlıklar, CO2 Salınımı Azaltılsa Bile Denizlerin Yükselmesi ve Uzun Süreli Susuzluklar Bekleniyor”
“2100 yılına dek Dünya’da Deniz Seviyesi 1,5 metre Yükselecek”
“Son 35 Seneye Kıyasla Güçlü Hortumların Sayısı 2 Kat Arttı”
“Gıda Fiyatları TAvan Yaptıkça İsyanlar ve İstikrarsızlık Oranı da Artıyor”
“2100 yılına dek Milyarlarca İnsan Küresel Isınma Sebebiyle Aç Kalabilir”
“Brezilya’daki Amazon Ormanlarında Yokoluşa Tam Gaz”
“15 binden Fazla Tür Yokoluşla Karşı Karşıya”
“Kuyruklu Maymunlar: Bir Kuşak Sonra Artık Yoklar”
“ALTINCI YOKOLUŞ: Onun Başına Geldi. Şimdi Senin Başına da Geliyor.”
“Dünyanın Her İki Ucu da Eriyor”
“BM Çevrede Hızlı Bir Çöküş Olacağı Konusunda Uyarıyor”
“Panellerdenİklim Değişikliği Üzerine Karamsar Raporlar “
“Gezegeni Kurtarmak mı? Ya Şimdi ya Hiç… BM Raporu Felaketi Haber Veriyor”
“İnsanlar Gezegenin Kaynak Sınırlarının Ötelerinde Yaşıyor”
“Dünya İnsanları Daha Fazla Taşıyamıyor”
Her gün psikolojik anlamda iki rahatsız edici gerçekle yüzyüzeyim:
1) Neredeyse dünyadaki her insan küresel sosyal ve ekolojik krizin ne kadar ciddi bir hâl aldığına dair bir inkâr içerisinde, özellikle de Hakikat Gospel’ini her gün Facebook’ta yayıp KAZANACAĞIZ diye yaygara koparan o mutlu ve ışıltılı hayat tarzı veganları bu inkâr içinde nefes alıp veriyorlar.
2) Sanılandan daha önce ölüp gideceğiz, belki bir kaç on yıl söz konusu, belki de can çekişme ve ızdırap yüzyıllarca sürecek; ama o zamana dek de birbirimizi daha çok öldürecek, daha çok şiddet uygulayacak, birbirimizi, diğer türleri ve gezegeni daha fazla yıkıma uğratacağız. Hayatta kalmak için çok acımasız bir Mad Max mücadelesine girişeceğiz ya da bu güzel “solgun mavi nokta”’yı (sagan) Ölü Mars gezegenin kan kırmızısı tonlarına dönüştürecek kadar hayatta kalabiliriz belki.
Homo rapiens’in eli kulağındaki ölümünü kabullendim. Sadece bir fısıltıyla değil de gümbürdeyerek gitmeyi ümit ediyoruz, böylece biyoçeşitlilik ve dünyanın en azından biz yok olduktan sonra iyileşmesini ve hayatla dolmasını istiyorum. Aslında, biz hayatta kaldığımız ve nüfusumuzu milyarlarca artırdığımız, hayvanların yaşam alanlarını daha fazla sömürgeleştirdiğimiz ve dünyanın en kalabalık ulusları -Hindistan ve Çin- Amerikan hayat tarzını yaşamaya daha fazla ant içtikçe (dünyanın başka ABDlere katlanamayacağını biliyoruz) bütün yaşam ve doğanın daha fazla yok edilmesi, ortadan kaldırılması ve kırıma uğratılmasından başka bir seçenek görmüyorum.
Sosyalist ya da anarşist bir devrimden ortaya çıkacak “ileriye doğru büyük bir sıçrayış” gibi bir şey de hayal etmiyorum, artık devrim denen metafizik umuttan da tamamen vazgeçmek üzereyim, artık “yaklaşan vegan devrimi”ne kanmam da mümkün değil, dünyanın vegan beslenme tarzına geçeceğine ise eminim, ama küresel vegan eğitim hareketinin “başarılı” çabaları yüzünden (moral bozucu bir başarısızlık) değil; daha çok doğanın, kaynakların azalmasının ve giderek büyüyen ekonomik ve ekolojik bedellerin insanlığa zorlayacağı değişimler sebebiyle olacak bu, ama bilinçli seçimler ya da gereklilik nedeniyle olmayacak, “aydınlanma”yı her yana yayan patetik şekilde elitist, sınıfçı ve tüketici, ırkçı vegan eğitim çabaları sonucunda olmayacak.
Bunu söylemek beni üzüyor; içimde eylemcilerin, eğitim gruplarının ve toplumsal direniş hareketinin şu anda yaptığı her şeyin çok az olduğuna dair bir his var, hem çok az hem çok geç, ve gücümüzü kaybediyoruz. Ama hedonizmi, nihilizmi veya vurdumduymazlığı mazur görmüyorum.
Mücadele etmeye devam edeceğim. Gerçekten de en az kriz kadar uç noktalara kadar gideceğim, direnişin talep ettiği uç noktalara kadar varacağım. Problemin insanın gözünün korkutan devasalığına ve bu sorunu kavrama ve çözme yönelik bütün girişimlerin yetersizliğine rağmen bu muhteşem gezegen için emrivaki bir son düşünemeyiz, doğayı ve hayvanları korumak için yapılacak çok şey var gene de.
Eğer bu gezegen üzerinde uyum içerisinde yaşamayı öğrenemiyorsak o zaman yaşamayı kesinlikle hak etmiyoruz. Artık bu söz benim için son derece öz bir aksiyoma dönüştü.
Homo sapiens’in Homo habilis, Homo erectus ve Homo neanderthalensis ile aynı evrim çıkmazına girmek üzere olduğu gerçeğini kabullenmiş durumdayım.
Son otuz yıl içerisinde bir çok mücadeleye ve harekete katıldım ve insanlığa dair hayal kırıklarından bana düşen payı aldım. Ama ben yarıda bırakanlardan değilim, bir mücadele adamıyım. Bu yüzden gözyaşlarım, tutkum , öfkem ve içimdeki devrimci ateş, ışığın ölmesine karşı öfkeyle dolup taşmaya devam ediyor, bu öfke hiç sönmeyecek, hiç azalmayacak. İnsanlar birleşip mücadele etmek için çok aptal, korku dolu, vurdumduymaz, ezilmiş, narsist olabilir; ama bu durum benim için artık bir kaygı sebebi oluşturmuyor.
Dünya çapında militan bir kararlılıkla, dayanışmayla ve kapsayıcı bir tavırla (mesela hayvan özgürlükçülerinin gelecekte yaşanacak bütün mücadelelerde hak ettikleri saygı ve rolü elde ettiklerini görmek gibi) bir araya gelebileceğimizden ümidimi kesmedim; ancak bu görev herkesin gözünü korkutuyor, eşi benzeri görülmemiş bir durum söz konusu. İnsanlar iktidar odaklı ve şiddete çok meyilli primatlar ve yabancı düşmanı kabileci varlıklar olduğu için bu senaryonun gerçekleşebilmesine çok fazla ihtimal vermiyorum. Daha tek bir kişiyle başarılı bir ilişki kurmak yeterince zorken, etkisi çok olabilecek küçük bir kampanyayı hayata geçirebilmek böylesine zorken birbiriyle çatışan çıkarları olanların , dayanışmay ve ortak bir güç içerisinde birleşmesi ise birbiriyle kavga etmekten dünyadaki gerçek düşmanlarıyla mücadele etmeye fırsat bulamayanları düşününce imkansız.
Desteği hakeden her toplumsal adalet hareketiyle birlik içerisinde mücadele etmeye devam ederken aslında bu savaşı kafeslerdeki her bir hayvan için veriyorum, henüz yok olmamış her bir tür için, henüz zehirlenmemiş, yıkıntılara dönüşmemiş, aslına dönüşemeyecek şekilde değişime uğramamış her bir ekosistem için veriyorum. Bu şekilde, insanlar kendilerini yıkıma ve yokoluşa götüren yolda daha fazla hız kazanmaya devam ettikçe insanların başına gelecek bir trajedinin gezegen için bir hayır meydana getireceğini ve hakiki anlamda insan sonrası bir dünyada benim çalışmalarımın, fedakârlıklarım ve mücadelelerimin az da olsa devam eden bir fark yaratacağı gerçeği sebebiyle mutlu olabilirim.
Çeviri: CemCB