Mahkeme’den Türk ya da Müslüman olmayanlara; Kürtlere, Ermenilere, Rumlara, Süryanilere, Hıristiyanlara ve Yahudilere kendi dillerinde soyadı yasağını sürdürme kararı çıktı.
Anayasa Mahkemesi, Kürtlere, Ermenilere, Çerkezlere, Süryanilere kendi dillerinde soyadı yasağı getiren düzenlemeyi "hukuka uygun" buldu. Karar, Yüksek Mahkeme’nin başkanını dahi çileden çıkardı. Başkan "Ayrımcılık yapılıyor", Başkanvekili "Irkçılık yapılıyor" dedi; diğer üyeler ise "Ulus kimliği korunmalıdır" diyerek, yasağı savundu.
Anayasa Mahkemesi, 1934 yılında konulan soyadı yasağını aradan 77 yıla karşın korudu. Çağdışı yasak yabancı isimlerin soyadı olarak kullanılamayacağına hükmediyordu. Mahkeme, yasakçı zihniyetin devamına karar verdi.
Süryani bir vatandaş olan Favlus Ay, adını ve soyadını Paulus Bartuma olarak değiştirmek için dava açtı. Almak istediği soyadı Bartuma Süryaniceydi. Midyat Asliye Hukuk Mahkemesi’ne başvurdu. Ancak, 1934’te çıkarılan Soyadı Kanunu’nun "yabancı ırk ve millet isimleriyle soyadı alınamaz" hükmü, Ay’ın soyadını değiştirmesini engelliyordu.
Ayrımcılık yapılıyor
Favlus Ay, bu düzenlemenin iptali için Mahkemeden Anayasa Mahkemesi’ne başvurmasını istedi. Ay, düzenlemenin Türkçe kökenli olmayan soyadlarının kullanımına engel olduğu, dolayısıyla söz konusu düzenlemenin ırksal ve milletsel ayırım yaptığını belirtti. Anayasa’nın eşitlik ilkesi uyarınca açıkça ırklara dayalı ayırım yapılamayacağına dikkat çeken Ay, Türkçeye ve Türkçe kökenli soyadları lehine ayırım yapıldığını bu durumun da açık bir şekilde eşitlik ilkesine aykırı olduğunu belirtti. Midyat Mahkemesi de Anayasa Mahkemesi’ne başvuru kararı aldı. Yerel Mahkeme, Yüksek Mahkeme’ye verdiği başvuru dilekçesinde şu gerekçeleri ileri sürdü:
“Osmanlı Devleti’nden bu yana onlarca dilden ve ırktan insan Devletimizin sınırları dahilinde yaşamlarını sürdürmüşlerdir. Demokratik ve çağdaş toplumların en vazgeçilmez unsurlarında biri, elbette ki temel hak ve özgürlüklerdir. Bu hakların başında insanın maddi ve manevi varlığını geliştirme hakkı ve bu hak kapsamında yorumlanan diğer haklar da girmektedir. Toplumların kendi örf ve adetlerini yaşamları ve kültürlerini geliştirmelerine imkân sağlamak, Devlet’in asli görevleri arasında yer almaktadır. Bu kapsamda da günümüzde insanların diledikleri soy isimleri, kamu düzenine, genel ahlaka ve Türk gramatikal yapısına uygun olmak kaydıyla kullanabilmelerine imkân tanınmalıdır.”
Yasakçı zihniyet iş başında
Yüksek Mahkeme’nin 9 üyesi bu düzenlemeyi Anayasa’ya uygun buldu. Eşitlik ilkesinin "Aynı durumda bulunan kişilerin yasalar karşısında aynı işleme bağlı tutulmalarını sağlamak, ayrım yapılmasını ve ayrıcalık tanınmasını önlemektir" diyen üyeler, düzenlemenin eşitlik ilkesine aykırı olmadığını ifade etti. Yasada, “Her Türk öz adından başka soy adını da taşımağa mecburdur” kuralının açıkça belirtildiğine dikkat çeken üyeler, düzenlemeyi şu gerekçelerle savundu:
“Soyadının soyun belirlenmesi, ailenin korunması, ulusal birliğin sağlanması, dil ve dil kimliğinin korunması gibi sebeplerle soyadı kullanımını yasal düzenlemelerle kural altına almaktadır. Kamu yararı ve kamu düzeni gerekleri uyarınca soyadı kullanımına yapılan bu müdahalede, Anayasaya uygun olmak koşuluyla yasakoyucunun takdir hakkının bulunduğu açıktır. Yasakoyucu kural ile birleştirici, bütünleştirici, çoğunluğun içinde azınlığın hak ve hürriyetlerinde ayrımcılık yapılmasını engelleyen, ulusal aidiyet ilkesi içinde anayasal birliktelik altında aynı topraklarda ve ortak atmosferde yaşayan vatandaşlar yönünden ulus kimliği ve dili altında toplanan bir dil kimliği anlayışı getirmiştir.
Ulus bütünlüğü için
Ulus bütünlüğünün algılanabilmesi ve aynı iklimde yaşayan insanların tasa ve kıvanç ortaklığı, koruma, kollama, yardımlaşma duygularının devamlılığı ve birbirlerine karşı yabancılaşmalarının önlenmesi nedeniyle yasakoyucunun bu alana müdahale yetkisi, kamu yararı ve kamu düzeni niteliğini içermekte ve takdir yetkisi içinde kalmaktadır."
Başkan karşı oy kullandı
Karara Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç da isyan etti. Karara karşı oy kullanan Kılıç, Engin Yıldırım ile birlikte hazırladığı karşı oy gerekçesinde ayrımcılık yapıldığını vurguladı. Kılıç, düzenlemeyi "1934 yılında anlaşılabilir olan bu kural, günümüzde bütünleştirici ve birleştirici olmak bir yana, vatandaşların bir kısmında, özellikle çoğunluğu oluşturanlardan farklı etnik ve/veya dini kimliğe sahip olanlar arasında haklı olarak ayrımcılığa uğradıkları kanısını doğurmakta, bu da milli birlik ve beraberliğe aslında zarar vermektedir. Bir insan topluluğunu oluşturan bireylerin ortak kaderi paylaşan bir birlik olma konusundaki iradeleri millet olgusunun olmazsa olmaz koşuludur. Dil, din, etnik ve ırk farklılıkları millet olmaya engel değildir" diye eleştirdi.
Farklı grupları yok sayamazsınız
Kılıç, gerekçesinde, "Bir ülkede yaşayanların çoğunluğundan farklı etnik ve/veya dini kimlikler taşıyan toplulukların bu farklılıklarını tekçi, homojenleştirici bir anlayışla yok saymak, insan haklarının ihlallidir. İnsan haklarına dayalı demokratik ve özgür bir toplumda milli dayanışma ruhu ve milli birlik, farklılıkları bastırarak değil, onları tanıyarak, onların zenginliklerden faydalanılarak gerçekleştirilebilir. Egemen unsurlardan farklı çeşitli etnik ve/veya dini gruplara mensup vatandaşların ayrımcılığa uğramamaları anayasal birliktelik açısından hayati öneme haizdir" dedi. Yasanın yeniden düzenlenmesi gerektiğini belirten
Kılıç, şunları kaydetti: "Bireyin diğer kişilerden ayırt edilmesini sağlayan, toplumdaki konumunu açıklamaya yarayan ve soyunun işareti olan soyadını temel bir kişilik hakkı olarak hiçbir sınırlamaya bağlı olmadan kullanması ve onu istemediği sürece değiştirmeye zorlanmaması, kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkının doğal bir sonucudur. Demokraside özgürlük asıl, sınırlandırma ise istisnadır. Soyadı mutlak bir hak olup, yasayla özel olarak korunmaktadır. Kural olarak kişinin istediği herhangi bir adı veya soyadını alması serbesttir."
Başkanvekili ırkçılıkla suçladı
Başkanvekili Osman Paksüt de Mahkemenin kararına karşı çıktı. "Dünyada ırkçılık, uzun mücadeleler ve fedakârlıklar sonucu ortadan kaldırılmış ve insan haklarına dayalı çağdaş ülkelerin hepsinde yasaklanmıştır. Bu nedenle çağdaş bir demokrasi ve hukuk devleti olma iddiasında olan Türkiye Cumhuriyeti’nin yasalarında ırk’ı referans alan bir kuralın mevcudiyetini sürdürmesi olanaklı değildir. Soyadı Kanunu’nun kabulü sırasında toplumsal bütünlüğü sağlama kaygısıyla ve o gün dahi amacını aşan şekilde yasalaştığı anlaşılan kuralın mevzuatımızdan temizlenmesi için iptali gerekir" dedi.
Yüksek Mahkeme’nin en eski üyelerinden Fulya Kantarcıoğlu ile Fettah Oto da düzenlemeye tepki gösterdi. İki üye karşı oy gerekçelerinde şu ifadelere yer verdi:
"Hangi etnik kökenden gelirse gelsin Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan ve millet tanımının içinde yer alan herkesin, milli kültür ve medeniyetin oluşmasına katkıda bulunduğunun kabulü gerekir. Burada önemli olan aynı topraklar üzerinde aynı devletin vatandaşı olarak yaşayanların, aralarındaki milli birlik, beraberlik ve dayanışma duygusudur. Başka bir anlatımla, kişinin kendisini o milletin bir bireyi olarak hissedip aynı ortak ideallerin gerçekleşmesine katkıda bulunmasıdır. Yabancı ırk veya millet ismiyle soyadı alan bir kişinin, sadece bu nedenle bir millete ait olmanın birleştirici özelliklerini taşıyamayacağı varsayımıyla ayırımcılığa bağlı tutulmasının, Anayasa ile bağdaştığı kabul edilemez."
Hicabi Dursun, Celal Mümtaz Akıncı ve Erdal Tercan da Mahkemenin kararına tepki gösterdi.
1 oy farkla
8 oyun tepkilerine karşın Yüksek Mahkeme’nin Ahmet Akyalçın, Mehmet Erten, Serdar Özgüldür, Serruh Kaleli, Zehra Ayla Perktaş, Recep Kömürcü, Alparslan Altan, Burhan Üstün, Nuri Necipoğlu’dan oluşan 9 üyesi "ulus kimliği" açısından yasağın devamından yana görüş bildirdi. Bir oy farkla, Türk ya da Müslüman olmayanlara; Kürtlere, Ermenilere, Rumlara, Süryanilere, Hıristiyanlara ve Yahudilere kendi dillerinde soyadı yasağı sürdürülmüş oldu.
Kaynak: KaosGL