10 Aralık 2011 Cumartesi

TİHV: 473 kişi işkence ve kötü muamele gördü

İnsan Hakları Haftası dolayısıyla, İzmir Barosu, TİHV, İHD ve ÇHD İzmir Şubeleri, ortak basın toplantısı düzenleyerek, Türkiye’de yaşanan ‘insan hakları ihlallerine’ dikkat çekti. Açıklamada, TİHV Dokümantasyon Merkezi’nin verilerine göre 1 Ocak 2011- 30 Kasım 2011 arasında, işkence, kötü muamele sonucu 4, cezaevlerinde çeşitli gerekçelerde 35, ‘dur ihtarına uymadığı’ gerekçesiyle 19, gösteri ve mitinglerde kolluk güçleri tarafından 6 kişinin öldürüldüğü kaydedildi.

İzmir Barosu Toplantı Salonu’nda gerçekleştirilen basın toplantısına, İzmir Barosu’ndan Av. Ercan Demir, Av. Zeynel Kaya, TİHV İzmir Temsilciliği adına Coşkun Üsterci ve İHD İzmir Şube Yönetim Kurulu Üyesi Ahmet Alagöz katıldı.

Kurumlar adına açıklamayı okuyan Av. Ercan Demir, bugünün İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilişinin 63. yıldönümü olduğunu hatırlatarak, buna karşın günümüzde, uygarlık değerlerinin çiğnendiği, insan hakları açısından kazanımların gerilediği, insan öğesinin değil, maddi değerlerin ve eşitsizliklerin öne çıkarıldığı bir döneme girildiğini söyledi.

Bir yandan uygulanan neo-liberal politikalar sonucunda derinleşen sosyal eşitsizlik ve yoksulluk nedeniyle toplumların yoğun bir sosyal güvenlik kaygısıyla yaşamaya mahkûm edildiğine işaret eden Demir, özellikle 11 Eylül saldırılarından sonra devletlerin, “terör” tehdidini gerekçe göstererek bir güvenlik “paranoyası” yaratmak suretiyle militarist ve polisiye önlemlerin artırılması dayatılarak otoriter yönetim anlayışının güçlendirilmesi yoluna gidildiğini belirtti.

2011 KÜRT SORUNUNDA ŞİDDETİN TIRMANDIĞI YIL OLDU

2011 yılının Türkiye’nin insan hakları açısından da ciddi sorunların yaşandığı bir yıl olduğunu kaydeden Demir, “Bu yılın özellikle ikinci yarısında Kürt Sorunu bağlamında tırmanışa geçen şiddet sarmalı ve çatışmalar nedeniyle yaşam hakkı ihlallerinde kaygı verici bir artış yaşanmıştır. Bunun yanı sıra işkence yasağı ihlalleri, toplanma ve gösteri hakkına yönelik müdahaleler, özel yetkili mahkemeler, kamuoyunu yakından meşgul eden çeşitli davalardaki adil yargılanma hakkı ihlalleri, keyfi ve uzun süren tutuklamalar, düşünce ve ifade özgürlüğü, tutuklu gazeteciler, cezaevlerinde ölümler, vicdani ret, kadına yönelik şiddet, çevre ve ekoloji sorunları, ekonomik ve sosyal haklardaki kayıplar gibi başlıkların 2011 yılında öne çıktığını görüyoruz” dedi.

473 KİŞİ İŞKENCE KÖTÜ MUAMELE GÖRDÜ

Türkiye İnsan Hakları Vakfı'na 2011 yılının ilk 11 ayında işkence ve kötü muameleye maruz kaldığı iddiasıyla toplam 473 kişinin başvurduğunu hatırlatan Demir, başvuranların 207’sinin aynı yıl içinde işkence ve kötü muamele gördüklerini söyledi.

ÖLÜMLER DURMAK BİLMİYOR

Demir, TİHV Dokümantasyon Merkezi’nin verilerine göre 1 Ocak 2011- 30 Kasım 2011 arasında, işkence, kötü muamele sonucu 4, cezaevlerinde çeşitli gerekçelerde 35, ‘dur ihtarına uymadı’ gerekçesiyle 19, gösteri ve mitinglerde kolluk güçleri tarafından 6 kişinin öldürüldüğünü kaydederek, gösterilerde ise 271 kişinin yaralandığını ifade etti.

‘KCK OPERASYONLARI SİYASİDİR’

Demir açıklamasına şöyle devam etti:

“Kürt sorununun farklı boyutlarını siyasetin ve kamuoyunun gündemine taşıyanlar üzerindeki KCK operasyonlarıyla yürütülen siyasi, hukuki ve idari baskı devam etmekte, uzun tutukluluk süreleri göze çarpmaktadır. 14.04.2009 ile 28.11.2011 tarihleri arasında bu kapsamda, TİHV verilerine göre, toplam 4.195 kişi gözaltına alınırken 1.833 kişi tutuklanmıştır. Sadece 2011 yılında gerçekleşen gözaltı sayısı 2.313, tutuklanan kişi sayısı ise 942 olmuştur.

Başta İnsan Hakları Derneği yöneticileri olmak üzere insan hakları ve barış savunucuları üzerindeki baskılar artmış, çok sayıda kişi tutuklanmış ve yargılamaya tabi tutulmuştur. Hâlihazırda 14 İHD yöneticisi tutuklu durumdadır”

TALEPLER

Demir, yaşanan bu olumsuz tablonun düzelmesi için ‘asgari taleplerini’ şöyle sıraladı:

*Temel hak ve özgürlüklerin geliştirilmesi yönündeki çalışmalar, uyum süreçlerinin gereği sonucu ve bir “ev ödevi”nin yerine getirilmesi anlayışı ile değil, aksine hak ve özgürlüklerin bu ülke insanının istemi, ihtiyacı ve demokrasinin içselleştirilmesinin gereği olduğu için yapılmalıdır.

*Bu bakımdan temel hak ve özgürlüklerin geliştirilmesi esas olmalı; özgürlük-güvenlik ikilemi yaratılarak bu gelişim engellenmemeli; var olan hak ve özgürlüklerden geri adım atılmamalıdır.

*Adil yargılanma hakkı ve savunma hakkı önündeki engeller kaldırılmalı, savunma dokunulmazlığı etkin olarak uygulanmalı, avukat müvekkil arasındaki meslek sırrı ilişkisine saygı gösterilmeli, uzun tutukluluk süreleri düşürülerek, hızlı ve adil bir yargılamanın koşulları oluşturulmalıdır. Adil yargılanma, masumiyet ve lekelenmeme hakkını ortadan kaldıran her türlü uygulama, birey ve dava gözetmeksizin terkedilmelidir. Bu çerçevede, öncelikle Terörle Mücadele Yasası yürürlükten kaldırılmalı ve Eski DGM’lerin devamı olan özel yetkili ağır ceza mahkemeleri kapatılmalıdır.

*İşkence iddiaları hakkında derhal ve koşulsuz olarak soruşturma açılmalı; işkence gördüğünü belirten kişinin tetkik ve incelemeleri İstanbul Protokolü çerçevesinde gerçekleşmelidir. Soruşturmalar bizzat C.Savcıları tarafından yürütülmelidir.

*İşkence ve kötü muamele suçu işleyenlerin cezasız kalmasına neden olan yönetsel, yasal, yargısal ya da öteki tüm engeller kaldırılmalı, suçluların derhal ve adil biçimde yargılanması ve cezalandırılmasının mekanizmaları etkinleştirilmelidir.

*Haklarında işkence ve kötü muamele yapmak nedeniyle soruşturma açılan kamu görevlilerine, soruşturma sonuçlanıncaya dek hemen görevden el çektirilmelidir. İşkence suçu için zamanaşımı kaldırılmalıdır.

*PVSK değiştirilmeli, kolluğun üst arama, kimlik sorma, silah ve zor kullanma yetkileri daraltılarak yasa, bir bütün olarak kişi özgürlüğünü esas alan bir niteliğe büründürülmelidir.

*Gözaltı birimleri ve cezaevleri “bağımsız izleme kurulları”nın denetimine açılmalıdır.

*Bu amaçla, onaylanan işkenceyle mücadelede çok önemli bir dayanak olan Birleşmiş Milletler İşkenceyle Mücadele Seçmeli Protokolü’ne (OPCAT) ve Paris İlkelerine uygun bir ulusal mekanizma derhal oluşturulmalıdır.

*Irkçı, ayrımcı ve cinsiyetçi beyanların ve nefret söyleminin yanı sıra kişi ya da grupların taşıdıkları kimlik, değer, politik görüş, cinsiyetleri ya da cinsel yönelimleri nedeniyle maruz kaldıkları saldırı ve şiddet insanlık onuruna yönelik suç fiilleri kapsamına alınmalı, ayrımcılık hukukunun uluslararası standartlarını esas alan yasal düzenlemeler yapılmalıdır.

*Türkiye, Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin yargı yetkisini tanımalı, bu amaçla Roma Sözleşmesi’ni imzalamalıdır.

*Örgütlenme ve düşünceyi açıklama özgürlüğünü engelleyen uygulamalara son verilmeli, buna yol açan tüm yasalar sonuçlarıyla birlikte yürürlükten kaldırılmalıdır.

*İnsan hakları ile ilgili çalışma yapan kişi ve kurumların karşılaştıkları yasal ve idari engeller, kısıtlamalar kaldırılmalıdır.

*Yapılacak yeni Anayasa, her türlü ayrımcılığı yasaklayan, yurttaşların temel hak ve özgürlüklerini, çalışanların ekonomik ve sosyal haklarını, doğal ve kültürel çevre ve varlıkların korunmasını güvence altına alan bir niteliğe sahip olmalıdır.

*Olağanüstü hal uygulamasının fiilen devam eden sonuçları ve kurumları tamamen ortadan kaldırılmalıdır. Kürt sorununun şiddetsiz ve demokratik yollardan çözümü ve ülkede kalıcı bir barış ikliminin tesisi için herkes sorumluluklarını yerine getirmeli, ekonomik, sosyal, politik vb. her türlü önlem bir an önce alınmalıdır.

*F Tipi Cezaevi ile genelde tecrit uygulamasından vazgeçilmelidir.

Kaynak: Haberlink