"KCK" adı altında sürdürülen ve şimdi de muhalif gazetecilere sıçrayan tüm siyasî operasyonları kınıyor, herkesi, tezgahlanmış bu çirkin baskı rejimine tepki vermeye ve dayanışmaya çağırıyoruz. Ve soruyoruz: "Sıra Kimde?"
"KCK" olarak anılan ve insan avı şeklinde devam eden operasyonlar ve bu kapsamda yapılan gözaltılar, bu ülkede insan haklarının yerlerde süründüğünün bir göstergesi haline gelmiştir. Operasyonlar ve tüm hukuk dışı uygulamaların taraflı bir şekilde haberleştirilmesi, basında ve devlet "erkânı"nda hakim olan nefret dili, geçtiğimiz ayların planlı bir linç kampanyasına sahne olmasına neden oldu.
Bizzat devletçe pompalanan bu sistemli linç propagandasının ardından Türkiye'nin bazı illerinde ve Avrupa'nın çeşitli ülkelerinde Kürt derneklerine, siyasî partilere yönelik ve hatta Kürtlerin yaşadığı mahallelerde ve üniversitelerde sivil faşist provokasyonlar organize edildi. Ancak bir kâbus gibi günlerce süren bu linç kampanyalarına, basın-yayın kuruluşlarının büyük bir çoğu, yer bile edilmedi. Bu linç kampanyalarının ve utanç verici diğer hak ihlallerinin ana akım medyada yer almayıp sadece muhalif basında yer alması ile devlet terörü, bu kez de muhalif gazetecilere yöneldi, devlet özgür basını susturmak için kollarını sıvadı. Bu müdahale ile anlıyoruz ki direnişte olan Kürt hareketinin sesi, bu kez de muhalif basını yıldırmaya çalışarak kesilmek istenmektedir.
HABER ALMA HAKKIMIZ ENGELLENEMEZ!
Sadece devletçe yazılan haber bültenlerini servis etmekle yetinen ve yorumlarını bile devletçi bir çizgide yapan bu kokuşmuş yayın anlayışı, toplumu uyutmaktan başka bir şey yapmamaktadır. Örneğin Bülent Arınç'ın gözyaşları ana haber bültenlerinde dakikalarca yer bulabilirken toplumda infial yaratması beklenen olaylara hiç olmamış gibi yaklaşılmaktadır.
Bu ülkede olan biteni, gerçekleri açığa çıkarmak için çabaladığı için operasyonların hedefi haline gelen muhalif basın emekçilerinin derhal serbest bırakılmasını istiyoruz. "Özgür" bir haberi dahi sunmaktan aciz, devletin istihbarat örgütü gibi çalışarak özgürlük için mücadele verenleri gammazlayan, toplumu belli kesimlere karşı galeyana teşvik eden, nefret saçan bu kokuşmuş ana akım medyanın safsatalarını duymak, okumak istemiyoruz.
Muhalefetin ya da karşı çıkışın, daha ilk belirginleştiği anda devlet şiddeti ve terörüne maruz kalarak bastırıldığı, muhalif insanların evlerinden, yataklarından toplandığı bu süreç ile insanlar, hak ihlallerine karşı sesini çıkaramayacak vaziyete getirilmek istenmektedir. İfade ve basın özgürlüğü, devletin her türlü organı ve olanağıyla baskı altına alınmakta, yok sayılmakta, temel hak ve özgürlüklerin içi boşaltılmaktadır.
GAZETECİLERE YÖNELİK SON KCK OPERASYONU İLE BASIN ÖZGÜRLÜĞÜNE BALYOZ İNDİRİLMİŞTİR!
"Herkes eşit doğar, eşit haklara sahiptir" gibi maddelerin yer aldığı uluslararası sözleşmelere taraf olan Türkiye Devleti, insan hakları alanında çıkardığı her türlü mevzuatı ve iç hukukun üstünde olan bu uluslararası sözleşmeleri birer paçavradan ibaret olarak görmekte ve hak kavramını vatandaştan vatandaşa değişen bir şekilde, istediği gibi yorumlamakta, şüpheler ya da kesin olmayan ihbarlarla, senaryolarla insanların özgürlükleri kısıtlanmakta, yıllarca süren tutukluluk süreleri ile insanlar cezalandırılmaktadır.
KCK kapsamında 14 Nisan 2009 tarihinden itibaren neredeyse 10 bine yakın gözaltı gerçekleştirilmiş, bu gözaltılarda tutsak edilen yaklaşık 4 bin kişi de tutuklanmıştır. 70'e yakın gazeteci de devletin kirli oyunlarını ve yaşanan gerçekliği su yüzüne çıkartamamaları için cezaevine tıkılmıştır. Sürekli "ileri demokrasi" olarak tanımladığı icraatlarının hiçbir zaman gözle görülmediği bu iktidar, ileri demokrasiyi, insanları ağzını açtığı anda bastırarak, gözaltına alarak, haber alma hakkını engelleyerek, inkâr ve imha politikalarıyla sağlamaktadır.
Devlet ve hükûmet, bu gözaltı ve tutuklamalarla, Kürtleri susturmaya, kışkırtmaya ve bu halkın direncini kırmaya çalışmaktadır. Toplu infazlarla, toplu mezarlarla, hukuk dışı uygulamalarla, köy boşaltma ve yakmalarla, işkenceyle devlet tarafından terbiye edilmeye, zincirlenmeye çalışılan Kürt halkı üzerindeki tüm bu baskılarla ne yapılmak istendiğini çok iyi biliyoruz: Ciddi bir savaşın yaşandığı, insanların devlet eliyle öldürüldüğü, can güvenliğinin ortadan kalktığı bu coğrafyada, tepkisini dile getiren, hak ihlallerini teşhir etmeye çalışan, bölgedeki ölümler üzerine çileden çıkan Kürt halkının mücadelesi, savaş çığırtkanlıkları ve şiddet, nefret dolu söylemlerle bastırılmak istenmekte ve başta Kürtler olmak üzere direnen, özgürlük isteyen, muhalif tüm bireylere gözdağı verilmektedir. Son dönemde yaşadığımız muhalif basına yönelik gözaltılar da bunun ne kadar sistemli ve planlı olduğunun göstergesidir.
Türkiye, bu gözaltılarla ve tutuklamalarla, baskının, şiddetin, savaşın, tahammülsüzlüğün hüküm sürdüğü bir coğrafya haline dönüştürülmüştür. Gözaltında kayıpların, toplu mezarların, işkencelerin, hukukdışı tüm uygulamaların devlet tarafından hiçbir şekilde hesabı verilmezken, KCK operasyonları, bıçağın kemiğe dayandığı son nokta olmuştur.
Kan, şiddet, nefret üzerinden Türk-Kürt çatışmasının körüklendiği, halkların birbirini yemesi için kışkırtıldığı bu coğrafyada,
"Eğer hakkını arayan, hak ihlallerinin peşine düşen her muhalif ya da Kürt, KCK üyesi ise bizler de KCK üyesiyiz" diyoruz.
Türkiye'de ve dünyada, insan haklarına saygısı olan herkesi, devletin uyguladığı hukuk, vicdan ve izan dışı uygulamalara karşı sesini yükseltmeye, eşitlik ve özgürlük için mücadele eden, aileleri bu uğurda kaybedilen, öldürülen, zorunlu göç politikalarıyla yerlerinden yurtlarından edilen, köyleri, evleri yakılan, nerdeyse her eylemde polis şiddetinin en beterine maruz kalan Kürt halkının sesine ses katmaya davet ediyoruz. Birçok temel hak ve özgürlüğü hiç düşünmeden kısıtladığı gibi bu kez de basın özgürlüğünü ayaklar altına alan devleti ise bu şuursuzluğa; siyasî ve askerî operasyonlara derhal son vermeye çağırıyoruz ve özgürlük tutsaklarının bir an önce salıverilmesini istiyoruz.
Yeryüzüne Özgürlük Derneği