Bayrampaşa Cezaevi katliamı davasında konuşan tanık Metin Bakkalcı ve Yücel Sayman, Adalet Bakanlığı ile yaptıkları görüşmenin, umut olduğu halde birden kesildiğini söyledi.
19 Aralık 2000 tarihinde 19 cezaevi ile birlikte operasyon yapılan ve 12 tutuklu ve hükümlünün yaşamını yitirdiği Bayrampaşa Cezaevi Katliamı Davası'na bugün Bakırköy 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nde devam edildi. Duruşmaya, tutuksuz yargılanan 38 erden hiçbirisi katılmadı. Katliam mağdurlarını 50 avukatın savunduğu duruşmada, operasyon öncesi Adalet Bakanlığı ve tutuklu ve hükümlülerle görüşen heyet üyeleri tanık olarak dinlendi.
'OPERASYONUN YAPILACAĞI BİLİNİYORDU'
Dönemin İstanbul Barosu Başkanı Yücel Sayman, F tipi cezaevlerinin açılışının ertelenmesi görüşünde olduklarını söyledi. Operasyon yapılacağının önceden bilindiğini kaydeden Sayman, "O süreç içinde yanıma gelen arkadaşlar beni uyarıyorlardı. 'Biz askerlik yaptık, askerlik yaparken gördük' diyorlar, cezaevinde tatbikat yapıldığını gördüklerini söylediler. Bir operasyon yapılacağı ve zorla nakledileceklerini söylediler. Zaten operasyon yapılacağını da Adalet Bakanı da saklamıyordu" diye konuştu.
Sayman, 18 Aralık günü sabah 08.00'den akşam 18.00 ya da 20.00'ye kadar bakanlıklarla görüşmeler yürüttüklerini, toplantının sonunda yeni bir toplantı önerisinde bulunduklarını söyledi. Ancak bu önerinin Bakanlık tarafından kabul edilmediğini dile getiren Yücel Sayman, "Eğer bu toplantı yapılsaydı belki de çözüme ulaşabilecektik. Görüşmeler bir anda Adalet Bakanlığı tarafından kesildi" dedi.
'CEZAEVİNDE İSYAN OLACAĞINA DAİR GÖZLEMİM OLMADI'
Dönemin TTB 2. Başkanı Metin Bakkalcı da 2 Aralık 2000 tarihinden itibaren görüşmelere dahil olduğunu söyledi. 8 Aralık 2000 tarihinde Bayrampaşa Cezaevi'nde tutukluların sözcüleri ile görüştüğünü anlatan Bakkalcı, bu görüşmelerde cezaevinde isyan olacağına dair herhangi bir gözlemi olmadığını, aksine cezaevinin yönetimin kontrolü altında olduğunu, tutuklular ile gardiyanlar arasında bir sorun olmadığını belirtti. 13-14 Aralık'ta Kaya Güvenç, Mehmet Bekaroğlu ve Yücel Sayman'ın katıldığı bir toplantı yapıldığını hatırlatan Bakkalcı, çözüme yakın olduklarını, bir güvence verildiği durumunda sorunun çözüleceği izleniminde olduğunu söyledi. 14 Aralık gecesi görüşmelerin bir anda bakanlık tarafından bitirildiğini belirten Bakkalcı, dönemin İçişleri Bakanı Saaddettin Tantan'ın daha sonra "Operasyon 1 yıldır planlanıyordu" sözünü hatırlattı, kendisinin de aynı kanıyı taşıdığını söyledi. Bakkalcı, 14 Şubat 2000 tarihli Adli Tıp uzmanları tarafından hazırlanan olay yeri tutanağı ve 19 Ocak 2000 tarihli Eyüp Savcılığı tutanağını hatırlattı, bu tutanakların idari kısımdan tutukluların bulunduğu yere doğru atış yapıldığını gösterdiğini kaydetti. Bakkalcı ayrıca, olay yerinde bulunan kimyasal silahları da hatırlattı.
ÖRDEKÇİ AİLESİ MÜHADİL OLMAK İSTEDİ
Duruşmada, Murat Ördekçi'nin annesi Fatma Ördekçi ve ağabeyi Mehmet Ördekçi müdahillik talebinde bulundu.
Katliam sırasında C-11 koğuşunda bulunan Emin Gökturna, Türker Kazak ve Mehmet Boztepe de yaşadıklarını anlattı ve şikayetçi oldu. Mağdurlar aynı zamanda, sanıklarla yüzleşmek istediklerini dile getirdi.
Mağdur Gökturna, sabaha karşı silah sesleriyle uyandıklarını belirterek, "Yukarıdan çatı deliniyor. Aşağıya bir şeyler atılıyor. Böyle ayaklanma, mahkum isyanı olur mu? Hangi mahkum uyurken ayaklanma yapabilir" dedi. Atılan gazlar nedeniyle koğuşta yangın çıktığını, buna müdahale edilmediğini, bir itfaiye erinin tesadüfen kendilerini fark etmesi sonucu, yanmaktan kurtulduklarını anlattı.
'ÖRDEKÇİ KAN KAYBINDAN ÖLDÜ'
Gökturna, Murat Ördekçi'nin havalandırmada bacağından vurulduğunu, sürekli ateş altında oldukları için müdahalede bulunamadıklarını, bu nedenle kan kaybından öldüğünü belirtti. Gökturna, çatıdan ateş açanların kar maskeli olduğunu, diğerlerinin ise yüzlerini görebildiklerini belirterek, "Yüzleşmek isterim" diye konuştu.
Mağdur Türker Kazak da, yaşadıklarını vahşet olarak tanımladı, "Bir devlet, kendi halkına bu vahşeti nasıl yapabilir?" diye sordu, "Önce toz atıldı, sonra üzerine su sıkılıyordu. Su sıkıldığı zaman tozla birleşince insan ateşte yanmış gibi oluyordu, yüzler lime lime oluyordu. Deri yanıyor, giysiler yanmıyordu" dedi.
Mağdur Mehmet Boztepe de, Murat Ördekçi'nin yaralandıktan sonra 12 saat bekletildiği için kan kaybından öldüğünü anlattı. Operasyon sırasında cezaevi savcısı ve yönetimi ile görüşme talebinde bulunduklarında, "Buraya Cumhurbaşkanı gelse, görüşemezsiniz. Burada artık söz bizde" yanıtını aldıklarını anlattı.
SADECE BİBER GAZI KULLANILMIŞ!
Bu arada, mahkeme heyeti, dosyaya gelen belgeleri okudu. Buna göre mahkemenin talebi doğrultusunda Jandarma Genel Komutanlığı'ndan gelen cevabi yazıda, personel listesinin olmadığı belirtildi. Jandarma Genel Komutanlığı ayrıca, mahkemenin kimyasal gaz kullanılıp kullanılmadığı yönündeki sorusuna verdiği yanıtta, "envanterde kimyasal silah bulunmadığını, sadece toplumsal olaylar ve cezaevi olaylarına müdahalede kullanılan göz yaşartıcı gaz ve hapşırma etkili biber gazı kullanıldığını" iddia etti. Jandarma, operasyona katılan birliklerde G3 piyade tüfeği, G5 makineli tabanca, top ve kalkan bulunduğunu ileri sürdü.
Jandarmadan gelen başka bir yazı ile tutanakta sicil numarası bulunan iki kişiden birinin olay sırasında Van İl Jandarma Komutanlığı Gürpınar Cepkenli Güçlendirme Karakolu'nda, diğerinin de Diyarbakır İl Jandarma Komutanlğı'nda görevli olduğu ortaya çıktı. Belgeye göre, 3 sicil numarası da sahte.
Emniyet Genel Müdürlüğü'nden gelen yazıda ise olay anına ilişkin video kaydı olmadığı ileri sürüldü.
Avukatlar, jandarma ve emniyetin, personel listesi ile kamera kayıtlarını göndermeyerek mahkemeden delil sakladığını belirtti. Bu nedenle ilgili kurumlar hakkında suç duyurusunda bulunulmasını istedi. Avukatlar ayırca, operasyonu yöneten komutanlardan Zeki Bingöl'ün dinlenmesini, diğer tanıkların ve mağdurların duruşma salonunda dinlenmesini istedi.
Ali Ekber Düzova'nın avukatı ise müvekkilinin operasyon sırasında vurulan ilk kişi olduğunu, vücudundaki kurşunun hala çıkarılmadığını ve müdahale edilmesi durumunda patlama riski bulunduğunu anlattı. Düzova'nın avukatı, bu nedenle hem yurt dışında yaşayan müvekkilinin ifadesinin alınmasını hem de kurşunun niteliğinin tespit edilmesini talep etti.
Talepleri değerlendiren mahkeme heyeti, basına verdiği demeçlerde operasyona ilişkin önemli bilgiler veren yüzbaşı Zeki Bingöl ile dönemin İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Ferzan Çitici ve cezaevi savcısı Fikret Ünalan'ın tanık olarak dinlenmesine karar verdi.
Tanıklarla yüzleşme için sanıkların duruşmada hazır bulunmasını isteyen mahkeme, jandarmadan operasyona katılanların listesi ile video ve kamera kayıtlarının istenmesine, gönderilmemesi durumunda suç duyurusunda bulunulacağının ilgili kurumlara bildirilmesine karar vererek, duruşmayı 25 Mayıs 2012 tarihine erteledi.
Kaynak: ETHA