6-7 Eylül olaylarının yıl dönümünde ayrı ayrı açıklama yapan DurDe Girişimi, HDK ve Nor Zartonk olayların arkasında yatan zihniyetin değişmediğini, ayrıştırıcı politikaların hala devam ettiğini vurguladı.
DurDe Girişimi, Halkların Demokratik Kongresi (HDK) ve Nor Zartonk ayrı ayrı yaptığı açıklamalarda 6-7 Eylül olaylarını andı.
Galatasaray Meydanı’nda basın açıklaması yapan DurDe 6-7 Eylül’ü yaratan zihniyetin değişmediğini ifade eden DurDe “’Yeni Türkiye’ projesi, Cumhuriyet tarihi boyunca yürütülen homojen ulus tasarımından tam bir kopuş olmadan mümkün olmayacaktır” dedi.
HDK “İnsanlığa karşı işlenen suçlar kapsamında değerlendirilmesi gereken bu katliam için hiçbir ciddi araştırma, yargılama ve yüzleşme gerçekleştirilmemiştir açıklaması yaparken Nor Zartonk “Türk-Müslüman-Sunni olmayan her unsuru kendisine düşman gören ve yarattığı karşıtlıklardan ve sanal korkulardan beslenerek iktidarını sağlamlaştıran ulusalcı/milliyetçi bu zihniyetin ektiği düşmanlık tohumları, bugün şiddet ve linç kültürünü yeşertmiştir” dedi.
6-7 Eylül 1955’te İstanbul'da, başta Rumlar olmak üzere Müslüman olmayan azınlıklara yönelik örgütlü saldırılar ve yağmalamalar gerçekleşmişti. Olaylar sırasında 15 kişi öldürüldü, 300 kişi yaralanmış, 400 kadın tecavüze uğramış, 5.214 ev, 1.004 iş yeri, 73 kilise, bir sinagog, iki manastır, 26 okul tahrip edilmişti. Tahrip edilen mekânların yüzde 59’u Rumlara, yüzde 17’si Ermenilere, yüzde 12’si Yahudilere aitti.
DurDe: Devlet 6-7 Eylül Mağdurlarından Özür Dilesin
Ne yazık ki 6-7 Eylül ve benzeri olayların arkasında yatan bu zihniyet, özünde fazla değişmeden günümüzde de sürmektedir. İnkâr politikaları, Ermeni Soykırımı’nın yüzüncü yılına birkaç ay kalmış olmasına rağmen sürüyor. Gayrimüslim cemaatlere yönelik yaklaşım, Türkiye’nin söz konusu ülkelerle yürüttüğü dış politikasının bir uzantısı niteliğinde. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı Rumlar, 40 yıldır Kıbrıs’ta sürmekte olan işgalin neticesinde Yunanistan ve Kıbrıs Cumhuriyeti’ne karşı yürütülen hasmane politikaların; Ermeniler, Ermeni Soykırımı’na yönelik inkârcı politikaların kaçınılmaz sonucu olarak Ermenistan Cumhuriyeti ile olan sorunlu ilişkilerin; ya da Yahudiler, İsrail ile yürütülen çatışmacı politikaların tutsağı olmuş, popülist politikaların nesnesi durumunda.
Bizzat Cumhurbaşkanı tarafından “Ermeni kimliğini” aşağılayan tutum; ana akım medya ve iktidar partisi milletvekillerinin Yahudilere karşı Naziler tarafından gerçekleştirilmiş Holokost’u ve toplumda yaygın antisemitizmi meşrulaştıran nefret söylemleri, 1913’den bu yana yürütülen ulus-devlet politikalarının çok uzağında olmadığımızın açık göstergeleri.
Bugünlerde kamuoyunda tartışılan “Yeni Türkiye” projesi, Cumhuriyet tarihi boyunca yürütülen homojen ulus tasarımından tam bir kopuş olmadan mümkün olmayacaktır. Bunun için ise tüm Müslüman olmayan yurttaşların eşit birer vatandaş olarak kabul edilmeleri, geçmişte yaşanan mağduriyetlerin telafi edilmesi ve özür dilenmesi bir önkoşuldur.
HDK: 6-7 Eylül’le Yüzleşilmedi
6-7 Eylül 1955 Pogromu'nun olduğu sırada Seferberlik Tetkik Kurulu'nda görevli olan Sabri Yirmibeşoğlu, gazeteci Fatih Güllapoğlu'na verdiği röportajda 6-7 Eylül Pogromu hakkında '6-7 Eylül de bir Özel Harp işidir. Muhteşem bir örgütlenmeydi. Amacına da ulaştı' demesine rağmen insanlığa karşı işlenen suçlar kapsamında değerlendirilmesi gereken bu katliam için hiçbir ciddi araştırma, yargılama ve yüzleşme gerçekleştirilmemiştir.
Bugün ülkemizde ve bölgemizde hala halklar birbirine kırdırılıyor, inançsal ve etnik ayrımcılığa uğruyor, ülkenin başbakanı bile “Affedersiniz, bana Gürcü dediler, daha çirkini Ermeni dediler” diyorsa; bölgenin kadim halkları Şengal’de, Ninova”da, Kesab’da, Lazkiye’de, Kobane’de, Gazze’de kıyıma uğrarken sessiz kalınıyorsa tarihimizdeki kıyımlarla, katliamlarla yüzleşmediğimiz içindir.
Geçmişiyle yüzleşmeyi beceremeyen, yaşanan acılardan dolayı özür dilemeyi başaramayan, aynı topraklar üzerinde birlikte yaşayan halkların eşit ve özgür birlikteliğini sağlayamayan toplumlar, yeni utanç tabloları yaşamaya, yaratmaya da mahkum olurlar.
Nor Zartonk: Devlet Politikası Değişmedi
6-7 Eylül pogromu, 20. yüzyılın başından beri başat bir devlet politikası olarak uygulanan sermayenin Türkleştirilmesi/Müslümanlaştırılması politikasının, önemli halkalarından biridir. 1915 Ermeni Soykırımı ile birlikte devlet eliyle yürütülmeye başlanan bu politikalar, Cumhuriyet döneminde farklı uygulamalarla devam etmiştir. 1924 nüfus mübadelesi, 21 Haziran – 4 Temmuz 1934 Trakya Pogrom’u, “20 Kura Askerlik” ve Varlık Vergisi de bu politikanın parçalarıdır. Menderes hükûmetinin iktidarda olduğu dönem yaşanan 6-7 Eylül pogromu, milli bir burjuvazi yaratmanın yanı sıra Türkiye topraklarında etnik homojeniteyi sağlamayı da amaçlamaktaydı. Nitekim bu ırkçı devlet politikası 6-7 Eylül Pogrom’u sonrasında, 1964 sürgünü ile Türkiye coğrafyasındaki Rum varlığının büyük ölçüde azaltmıştır.
Türk-Müslüman-Sunni olmayan her unsuru kendisine düşman gören ve yarattığı karşıtlıklardan ve sanal korkulardan beslenerek iktidarını sağlamlaştıran ulusalcı/milliyetçi bu zihniyet, Anadolu halklarına kan ve göz yaşından başka bir şey vermemiştir. Ektiği düşmanlık tohumları, bugün şiddet ve linç kültürünü yeşertmiştir.
Üzerinden geçen koca 59 senede, devlet politikası değişmek bir yana, Rumları ve Ermenileri “Affedersiniz” demeden ağza almayacak bir ayrıştırıcılığa bürünmüştür. Bu ayrıştırıcı nefret diline karşı, Türkiye halkları olarak biz, barıştan, adaletten, kardeşlikten ve omuz omuza mücadele etmekten yana tavır aldığımızı tekrar belirtiyoruz. Devletin kışkırttığı nefrete karşı, halkların bir arada yarattığı barışa inanıyoruz.
Kaynak: Bianet
DurDe Girişimi, Halkların Demokratik Kongresi (HDK) ve Nor Zartonk ayrı ayrı yaptığı açıklamalarda 6-7 Eylül olaylarını andı.
Galatasaray Meydanı’nda basın açıklaması yapan DurDe 6-7 Eylül’ü yaratan zihniyetin değişmediğini ifade eden DurDe “’Yeni Türkiye’ projesi, Cumhuriyet tarihi boyunca yürütülen homojen ulus tasarımından tam bir kopuş olmadan mümkün olmayacaktır” dedi.
HDK “İnsanlığa karşı işlenen suçlar kapsamında değerlendirilmesi gereken bu katliam için hiçbir ciddi araştırma, yargılama ve yüzleşme gerçekleştirilmemiştir açıklaması yaparken Nor Zartonk “Türk-Müslüman-Sunni olmayan her unsuru kendisine düşman gören ve yarattığı karşıtlıklardan ve sanal korkulardan beslenerek iktidarını sağlamlaştıran ulusalcı/milliyetçi bu zihniyetin ektiği düşmanlık tohumları, bugün şiddet ve linç kültürünü yeşertmiştir” dedi.
6-7 Eylül 1955’te İstanbul'da, başta Rumlar olmak üzere Müslüman olmayan azınlıklara yönelik örgütlü saldırılar ve yağmalamalar gerçekleşmişti. Olaylar sırasında 15 kişi öldürüldü, 300 kişi yaralanmış, 400 kadın tecavüze uğramış, 5.214 ev, 1.004 iş yeri, 73 kilise, bir sinagog, iki manastır, 26 okul tahrip edilmişti. Tahrip edilen mekânların yüzde 59’u Rumlara, yüzde 17’si Ermenilere, yüzde 12’si Yahudilere aitti.
DurDe: Devlet 6-7 Eylül Mağdurlarından Özür Dilesin
Ne yazık ki 6-7 Eylül ve benzeri olayların arkasında yatan bu zihniyet, özünde fazla değişmeden günümüzde de sürmektedir. İnkâr politikaları, Ermeni Soykırımı’nın yüzüncü yılına birkaç ay kalmış olmasına rağmen sürüyor. Gayrimüslim cemaatlere yönelik yaklaşım, Türkiye’nin söz konusu ülkelerle yürüttüğü dış politikasının bir uzantısı niteliğinde. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı Rumlar, 40 yıldır Kıbrıs’ta sürmekte olan işgalin neticesinde Yunanistan ve Kıbrıs Cumhuriyeti’ne karşı yürütülen hasmane politikaların; Ermeniler, Ermeni Soykırımı’na yönelik inkârcı politikaların kaçınılmaz sonucu olarak Ermenistan Cumhuriyeti ile olan sorunlu ilişkilerin; ya da Yahudiler, İsrail ile yürütülen çatışmacı politikaların tutsağı olmuş, popülist politikaların nesnesi durumunda.
Bizzat Cumhurbaşkanı tarafından “Ermeni kimliğini” aşağılayan tutum; ana akım medya ve iktidar partisi milletvekillerinin Yahudilere karşı Naziler tarafından gerçekleştirilmiş Holokost’u ve toplumda yaygın antisemitizmi meşrulaştıran nefret söylemleri, 1913’den bu yana yürütülen ulus-devlet politikalarının çok uzağında olmadığımızın açık göstergeleri.
Bugünlerde kamuoyunda tartışılan “Yeni Türkiye” projesi, Cumhuriyet tarihi boyunca yürütülen homojen ulus tasarımından tam bir kopuş olmadan mümkün olmayacaktır. Bunun için ise tüm Müslüman olmayan yurttaşların eşit birer vatandaş olarak kabul edilmeleri, geçmişte yaşanan mağduriyetlerin telafi edilmesi ve özür dilenmesi bir önkoşuldur.
HDK: 6-7 Eylül’le Yüzleşilmedi
6-7 Eylül 1955 Pogromu'nun olduğu sırada Seferberlik Tetkik Kurulu'nda görevli olan Sabri Yirmibeşoğlu, gazeteci Fatih Güllapoğlu'na verdiği röportajda 6-7 Eylül Pogromu hakkında '6-7 Eylül de bir Özel Harp işidir. Muhteşem bir örgütlenmeydi. Amacına da ulaştı' demesine rağmen insanlığa karşı işlenen suçlar kapsamında değerlendirilmesi gereken bu katliam için hiçbir ciddi araştırma, yargılama ve yüzleşme gerçekleştirilmemiştir.
Bugün ülkemizde ve bölgemizde hala halklar birbirine kırdırılıyor, inançsal ve etnik ayrımcılığa uğruyor, ülkenin başbakanı bile “Affedersiniz, bana Gürcü dediler, daha çirkini Ermeni dediler” diyorsa; bölgenin kadim halkları Şengal’de, Ninova”da, Kesab’da, Lazkiye’de, Kobane’de, Gazze’de kıyıma uğrarken sessiz kalınıyorsa tarihimizdeki kıyımlarla, katliamlarla yüzleşmediğimiz içindir.
Geçmişiyle yüzleşmeyi beceremeyen, yaşanan acılardan dolayı özür dilemeyi başaramayan, aynı topraklar üzerinde birlikte yaşayan halkların eşit ve özgür birlikteliğini sağlayamayan toplumlar, yeni utanç tabloları yaşamaya, yaratmaya da mahkum olurlar.
Nor Zartonk: Devlet Politikası Değişmedi
6-7 Eylül pogromu, 20. yüzyılın başından beri başat bir devlet politikası olarak uygulanan sermayenin Türkleştirilmesi/Müslümanlaştırılması politikasının, önemli halkalarından biridir. 1915 Ermeni Soykırımı ile birlikte devlet eliyle yürütülmeye başlanan bu politikalar, Cumhuriyet döneminde farklı uygulamalarla devam etmiştir. 1924 nüfus mübadelesi, 21 Haziran – 4 Temmuz 1934 Trakya Pogrom’u, “20 Kura Askerlik” ve Varlık Vergisi de bu politikanın parçalarıdır. Menderes hükûmetinin iktidarda olduğu dönem yaşanan 6-7 Eylül pogromu, milli bir burjuvazi yaratmanın yanı sıra Türkiye topraklarında etnik homojeniteyi sağlamayı da amaçlamaktaydı. Nitekim bu ırkçı devlet politikası 6-7 Eylül Pogrom’u sonrasında, 1964 sürgünü ile Türkiye coğrafyasındaki Rum varlığının büyük ölçüde azaltmıştır.
Türk-Müslüman-Sunni olmayan her unsuru kendisine düşman gören ve yarattığı karşıtlıklardan ve sanal korkulardan beslenerek iktidarını sağlamlaştıran ulusalcı/milliyetçi bu zihniyet, Anadolu halklarına kan ve göz yaşından başka bir şey vermemiştir. Ektiği düşmanlık tohumları, bugün şiddet ve linç kültürünü yeşertmiştir.
Üzerinden geçen koca 59 senede, devlet politikası değişmek bir yana, Rumları ve Ermenileri “Affedersiniz” demeden ağza almayacak bir ayrıştırıcılığa bürünmüştür. Bu ayrıştırıcı nefret diline karşı, Türkiye halkları olarak biz, barıştan, adaletten, kardeşlikten ve omuz omuza mücadele etmekten yana tavır aldığımızı tekrar belirtiyoruz. Devletin kışkırttığı nefrete karşı, halkların bir arada yarattığı barışa inanıyoruz.
Kaynak: Bianet