Vegan mahkum Evcan, hapishaneden yazdığı mektubunda, eyleminin politik değil temel insan hakkı kapsamında olduğunu söyledi ve "neyle suçlanırsa suçlansın mahkumların temel insan hakkının ihlal edilemeyeceğini" söyledi.
Hapishanede kendisine vegan yemek verilmediği için 3 Kasım'da açlık grevine giren Osman Evcan, hükümlü bulunduğu Kırıkkale F Tipi Cezaevi'nden yazdığı mektubunda, neden vegan olduğunu anlattı ve "Bir tutsağın geçmişte veya zamanımızda işlemiş olduğu suçları ne olursa olsun temel insani hakları ihlal edilmemeli" dedi. Evcan'ın 16 Kasım'da yazdığını mektubunu özetle yayınlıyoruz...
Bu mektubu, benim vegan yemek talebime destek verenlere, kim olduğumu, neden hapishanede olduğumu anlatmak ve vegan yaşam kültürünü nasıl benimsediğimi ifade etmek için yazıyorum.
1992'de "yasadışı örgüt üyeliği" üyeliği suçlamasıyla tutuklandım ve Türk Ceza Kanunu'nun 146/1. maddesinden yargılanarak müebbet hapis cezası aldım.
Müebbet hapis cezası almamıza neden olan suç; örgüt üyesi olan bir kişinin örgütün disiplinine uymaması nedeniyle yine örgütün merkezi kararı ile öldürülmesi eylemiydi.
Bu eylemi kişi olarak onaylamıyorum. O içinde bulunmuş olduğum mevcut koşullarda böyle bir eyleme bulaşmış oldum. Bu yapılan eylemi cinayet olarak değerlendiriyorum.
Hayvanlar da dâhil olmak üzere insanların yaşamlarına son verilmesi insanlık suçudur. Dolayısıyla o kişinin öldürülmesinin vicdani rahatsızlığını hep duyumsamış oldum ve bu işlenen insanlık suçu nedeniyle pişmanlık duydum.
Cezaevine girdikten sonra örgütten ayrıldım, bağımsız, özgür bir birey olarak yaşamımı sürdürüyorum. Geçmişimdeki şiddet ve otoriter yaşama kültürünün vermiş olduğu alışkanlıklardan, davranış biçimlerinden, fikirlerden arınma çabası içerisinde bulundum. Kafamdaki soruları çözümleyebilmek amacıyla zamanımı değişik içeriklerde kitap okuyarak değerlendirmeye çalıştım.
Yaşadığım düşünsel gelişim boyunca şiddet karşıtlığı içeren, insancıl, özgürlükçü düşünceleri benimsedim. Devletçi örgütlenmelerin insanlara özgürlük, eşitlik, refah, mutluluk getirmeyeceği bilincine ulaştım.
İktidarın, devletleşmenin insanları köleleştiren, sömüren, tek-tipleştiren, tahakküm altına alan, itaate zorlayan, şiddet-sömürü üreten, baskıcı kurumlar olduğunu savunan anarşist düşünceyi benimsedim.
Daha sonraki yaşamsal sürecimde, ekolojik anarşist düşüncelere yöneldim. Kapitalizmin sanayi-teknolojik kültürünün ekolojik yaşamın dengesini bozmuş olduğu, yıkıma uğratmış olduğu, gezegenimizi kirlettiği, zehirlediği, toplumu hastalıklı kılan bir duruma getirdiğini algılayarak sanayi-teknoloji kültüründen arınma ve doğayla iç içe uyumlu bir yaşamın oluşturulması düşüncesi oluştu bende.
Son sekiz yıllık zaman süreci içerisinde ise vegan bir yaşam kültürü eklendi bu düşüncelerime. Vegan yaşama kültürüne, hayvanlara yönelik sömürü, zulüm, şiddete uygulanmasının ve yaşama haklarının yok edilmesinin üzerimde bırakmış olduğu etkiyle oldu.
İnsan türüne uygulanan şiddet, sömürü, yok etme ediminin kaynağı ile hayvanlara yönelik şiddet, sömürü ve yok etme edimi amaçsal olarak aynı. Birinden kurtulmamız insan türünü ve hayvanları özgürleştirmeyecek. Bu nedenle her iki türe yönelik şiddet, sömürü, öldürme edimini ortadan kaldırabildiğimiz oranda insanlar, hayvanlar, gezegenimiz özgürleşmiş ve eşit bir yaşama kavuşmuş olacaktır.
Bugün cezaevinde yaşamakta olduğum sorunlarımın ve ihlal edilen insani haklarımın hiçbir politik içeriği bulunmuyor. Hepsi temel insani haklar kapsamında. Bir tutsağın geçmişte veya zamanımızda işlemiş olduğu suçları ne olursa olsun temel insani hakları ihlal edilmemeli. Tutsaklara eziyet, baskı uygulanmamalı. Bu uygulamalar insanlık suçudur, keyfi tutumlardır.
* Osman Evcan, 16 Kasım 2011. F-tipi Kapalı Cezaevi Oda No: B-8 Hacılar, Kırıkkale.
Kaynak: Bianet