AKP Hükümeti’nin TBMM’ye getirdiği ve hukukçuların deyimi ile “jet hızıyla” geçirmeye çalıştığı, Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Yasası, doğal varlıkları sermayenin talanına ve yağmasına açılmaya çalışılmasının son hamlesi olarak yorumlandı. Hukukçular tasarının yasalaşması halinde barajlar, HES’ler, madencilik gibi ekolojiyi bozan tesislerin ve faaliyetlerin önünün alınamayacağını, yaşam alanlarını korumanın daha da zorlaşacağı uyarısında bulundular.
YATIRIMCININ ÇIKARI KORUNACAK
Çevre Hukuku avukatlarından Arif Ali Cangı, yasa tasarısında Doğal SİT kavramından vazgeçildiğine dikkat çekerek, “Tabiat Varlıkları”nın tespiti, tescili, korunması görev yetkilerinin Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulları ile Kültür ve Turizm Bakanlığı’ndan alınıp Çevre ve Orman Bakanlığı’na devredildiğini kaydetti. Cangı, bilimselliği ve özerkliği olan Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulları ise Kültür Varlıklarını Koruma Kuruluna dönüştürüldüğünün altını çizdi. Korunan alanların bakanlık ya da Bakanlar Kurulu tarafından belirleneceğini kaydeden Cangı, “Yani siyasi iktidarın ekonomik politikaları bir yerin korunması gerekip gerekmediğini belirleyecek. Tabiatın ve biyolojik çeşitliliğin korunmasına ilişkin kararları alması için 16’sı bürokrattan oluşan 20 kişilik Ulusal Biyolojik Çeşitlilik Kurulu kuruluyor. Kurulun, bürokrat olmayan üyelerinin dışında kalan 4 akademisyen ile 2 STK temsilcisi Bakanlık tarafından belirleneceğinden, siyasi iktidara bağlı bir kurul olacağı ortada. Mahalli biyolojik çeşitlilik kurulları da aynı şekilde idarenin kontrolü altında olacaktır. Bu kurullarda DSİ ve Maden İşleri Genel Müdürlüğü temsilcilerinin yer alacak olması, korunacak değerin tabiat varlıkları değil yatırımcıların çıkarı olacağını gösteriyor” dedi.
YARGI KARARI İDARENİN TEKELİNE GEÇECEK
Yasa tasarısında bazı yerler için “mutlak koruma” getirileceğinin yazdığına vurgu yapan Cangı, “Ancak Bakanlar Kurulu bu mutlak koruma altındaki yerler için ‘üstün kamu yararı’ gözeterek tasarrufta bulunabilecek. ‘Üstün Kamu Yararı’ kavramı yargının verdiği kararlarla literatüre girdi. Şimdi Bakanlar Kurulu yargıya ait bir hakkı kendi neo liberal politikalarına uygun değerlendirebilecek. Yani yargının kararı idarenin tekeline geçecek. Bu yargısal denetimi bertaraf etmeye dönük bir yaklaşım” dedi.
Cangı, yasanın şu anda tescil edilmiş doğal SİT’ler ve tabiat varlıkları ile ilgili nasıl bir değişiklik getireceği sorusuna şu yanıtı verdi: “Bunlar Ulusal Biyolojik Çeşitlilik Kurulu tarafından yeniden değerlendirilecek, ya bu kanundaki koruma statüsüne göre tescillenecek ya da mevcut statüleri kaldırılacaktır. Bunun anlamı pek çok doğal varlığın SİT olmaktan çıkartılacağıdır. Örneğin İkizdere için yeni verilen doğal SİT kararına ilişkin Çevre Bakanının tavrı göz önüne alındığında bu statüsünü koruma şansı görünmüyor.” Yasanın amacını “koruma kullanma dengesi gözetilerek sürdürülebilirliği” sözcüklerinin anlattığını belirten Cangı, burada önceliğin doğal varlıkları koruma değil, kullanmaya verildiğini söyledi. “Allianoi’nin ‘koruma kullanma dengesi’ gözetilerek kumla örtülüp, suya gömülmesine karar verildiği unutulmamalıdır” diyen Cangı, “Önümüzdeki yıl yapılacak genel seçimlere girecek partilerin ve adayların bu tasarıya ilişkin görüşleri ekolojiye bakışlarını ve politikalarını belirleyecektir. Tasarı şimdi yasalaşmasın. Seçim döneminde tartışılsın” önerisinde bulundu.
MAJESTELERİNİN ÇEVRECİLERİ!
Ankara Barosu avukatlarından Emre Baturay Altınok, yasa tasarısının 2 yıldan fazladır gündemde olduğunu hatırlatarak, yasanın önce adının sonra da kapsamının değiştirildiğini belirtti. Tasarı ile Gelibolu Yarımadası Tarihi Milli Parkı Kanunu ve Boğaziçi Kanunu hükümlerinin saklı tutulduğuna dikkat çeken Altınok, taslağı yasalaşması durumunda istisna olarak belirtilen iki kanun dışında kara, kıyı, sucul ve denizlerdeki tüm korunan alanlarının bu kanun hükmüne tabi olacağını kaydetti. Yasada tanımlanan Ulusal Biyolojik Çeşitlilik Kurulu’nun tamamen siyasi odakların etkisi altında olacağını dile getiren Altınok, “Öyle ki Bakanlık Müsteşarının veya görevlendireceği Müsteşar Yardımcısının başkanlığında iş yürütecek. Bakanlıkça belirlenecek sivil toplum kuruluşlarının Bakanlık güdümünde ‘resmi çevreci’ dediğimiz cenahtan olması kesin gibi” diye konuştu. Maden Kanunu değişikliği sonrasında imtiyazlı yatırım haline gelen madenciliğin ve hidroelektrik santraller ile çevresel kıyıma izin veren DSİ’nin Kurul bünyesine alınarak karar verici konumuna sokulduğunun altını çizen Altınok, ”Bu durum, HES ve maden işlerinde yapılacak çalışmalarda koruma düşüncesinin ne derecede tartışılacağının sinyalini veriyor.
BİR ARAYA GELMELİYİZ
Avukat Yakup Şekip Okumuşoğulu da yasanın amacını ifade eden 1. maddedeki “koruma kullanma dengesi gözetilerek sürdürülebilirliğine ilişkin usul ve esaslar” cümlesine dikkat çekerek, “Koruma kullanma ve sürdürülebilirlik bir arada olduğunda ne olduğunu sanırım hepimiz biliyoruz, bunun mücadelesini veriyoruz zaten. Tasarı bu hali ile yasalaşırsa ülkede doğal yaşam alanları Çevre Bakanının insafına kalmış olacak. Şimdi; Eğer hepimizin ortak derdi yaşam alanlarımız ise acilen bir araya gelmemiz gerekiyor” dedi.
İLK KURBAN İKİZDERE OLACAK
AVUKAT Emre Baturay Altınok da Arif Ali Cangı gibi yasanın geçmesinin ardından pek çok doğal varlığın SİT korumasından çıkartılacağı, ya da sermaye ve yatırım planlamalarına göre Bakanlığın kalkınma odaklı bakışı neticesinde koruma statülerinin dereceleri düşürüleceği görüşünde. Altınok, “Yasa ne tesadüftür ki İkizdere ile ilgili Trabzon Koruma Bölge Kurulunun verdiği SİT kararı sonrasında Bakanlığın bu karara dava açacağız açıklamasından sonra alelacele gündeme geldi ve Meclise sevk edildi. Kanun yasalaşırsa ilk kurbanlar İkizdere için verilen doğal SİT kararı ile zamanında Allianoi için verilen SİT kararları olacak. Halen Mahkemeler önünde bulunan uyuşmazlıklar konusuz kalacak ve de yatırımların önü açılacaktır” dedi. Altınok, “Yasanın son dönemlerde çevresel yıkımlara karşı seslerin hiç olmadığı kadar arttığı, kentsel ve kırsal temelli yerel/ulusal örgütlenmelerin bu denli yükseldiği, mücadelelerin hukuki kazanımlara yansıdığı bir dönemde idari dönüşümü sağlamak, mahkemelerce verilecek kararların önünü bir kez daha kesmek adına yapıldığı açıktır. Bu düzenlemenin son noktası idari usul kanunundaki yürütmenin durdurulması müessesesinin kaldırılması ve mahkeme kararlarının uygulanmamasının görevi ihmal suçu değil, idari para cezasına dahil edileceği bir kabahat olarak düzenleneceği taslaktır. Böylece AKP’nin ülkemizi ‘guguk’ devletine dönüştürme planlarında da son nokta konulacaktır” dedi. 5 Haziran 2011 genel seçimlerinin ekolojik mücadelenin de miladı olacağını ifade eden Altınok, “Çevre gününde çevresel yıkımın önüne kalın bir set koyabilmek mücadelemizin haklılığı ve yeni örgütlenmeler için önemli bir fırsatlar doğuracaktır” dedi.
Kaynak: Evrensel