Mustafa Kemal Üniversitesi (MKÜ) Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Aytekin Polat, Doğu Akdeniz'e kurulması planlanan 17 termik santralin, bulundukları bölgelerdeki tarımın yanı sıra halk sağlığını da tehdit edileceğini kaydetti.
Prof. Dr. Aytekin Polat, tarımın insanlığın var oluşundan günümüze kadar uzanan ve gittikçe yoğunlaşan bir üretim dalı olduğunu, bunun çevre koşulları ile doğrudan bağlantılı sektörlerin başında geldiğini söyledi.
Doğu Akdeniz Bölgesi'nde Adana, Mersin, Osmaniye ve Hatay'da toplam 17 termik santral kurulmasının planlandığını hatırlatan Polat, şöyle devam etti:
''Ülkemizin en önemli tarımsal üretim alanlarının bulunduğu Akdeniz Bölgesi, son günlerde termik santrallerin kurulmasına yönelik planlamalarla gündeme gelmektedir. Belirli büyüklükteki tarımsal araziden daha fazla ürün alınmasına yönelik tarımsal teknolojinin kullanılması demek olan 'entansif tarım'ın en güzel örneklerin sergilendiği bu bölgede, termik santrallerin kurulmasına ilişkin yapılan girişim, tarım sektörünün tümden yok sayıldığını ortaya koymaktadır. Akdeniz Bölgesine termik santral kurulması halinde Türkiye meyve üretiminin yüzde 28'ine denk düşen 3,8 milyon ton üründen vazgeçmek demektir.''
Akdeniz Bölgesi'nin örtü altı meyve ve sebze üretiminin en yoğun yapıldığı yer olduğunu ve ilk turfanda meyve ve sebze üretiminin ana merkezi konumunda bulunduğunu ifade eden Polat, ''Ülkemizin önemli ihraç ürünlerinden olan narenciyenin de en fazla üretildiği yer de Akdeniz Bölgesi'dir'' dedi.
Termik santraller ve Japonya'dan çıkartılacak ders
Termik santrallerin kurulduğu bölgede sürdürülebilir tarım yapmanın olanaksız olduğunu belirten Polat, konuşmasını şöyle sürdürdü:
''Bu santraller sadece kapladıkları alan itibari ile zarara neden olmamakta, yarattıkları kirlilikle de çevresinde bulunan tarım arazilerini ve bitki örtüsünü olumsuz yönde etkilemektedir. Bacalarından kontrolsüz olarak açığa çıkan gaz ve partiküller çok uzak mesafelere dahi taşınarak bitkiler ve topraklar üzerinde birikmektedir. Kömürle çalıştırılacak termik santral, çevreye saldığı küller, dumanlar, atık soğutma suyu ile bölge ekosistemine zarar vereceği gibi bölge halkının sağlığı için tehdit oluşturacak ve temel geçim kaynaklarına da darbe indirecektir. Havaya verilen gazlar kirletici emisyonlar içermekte ve bunlar atmosferde su damlacıkları ile tepkimeye girerek asit yağmurlarına neden olmaktadır.''
Japonya'da yaşanan deprem ve tsunaminin ardından nükleer santral olayından ders çıkartmak gerektiğini vurgulayan Polat, ''Santraldaki sızıntı karşısında Japon insanının yaşadığı çaresizliği ve halkın kabusa dönen yaşamını unutmamak gerek. Oysa ucuz enerji üretme amacıyla bu hikaye başlarken beklentiler ne kadar da farklıydı'' diye konuştu.
Ekosistemlerin dengesini bozma pahasına doğayı aşırı düzeyde sömürmeyi hedefleyen sistemin hızla insanlığın sonunu hazırladığının bu olayla bir kez daha ortaya çıktığına dikkati çeken Polat, ''İnsanlığın sonunu hazırlayan sistem veya anlayışla mücadele artık insanlığın var olma mücadelesi haline gelmiştir. Bu mücadelenin sonucunda ya insanlık kazanacak ya da yerküremizle birlikte insanlık kaybedecektir'' dedi.
Kaynak: Haberlink