Kamuoyunda “Gezi Parkı Eylemleri” olarak bilinen ancak zaman içerisinde Gezi Parkı ve İstanbul ile sınırlı kalmayan eylemlilik durumu bütün kamuoyunun malumudur. Olaylar öncelikle İstanbul’da başlamış, daha sonra Ankara, İzmir ve Türkiye’nin diğer pek çok ilinde protestoculara yönelik geniş çaplı polis şiddeti devam etmiştir.
İnsan haklarına duyarlı örgütler, bu süreçte protestocuların barışçıl toplanma ve ifade özgürlüğü haklarını korumaya odaklanmış, çalışmalarını sadece bu doğrultuda yürütmeye özen göstermiştir.
İnsan haklarının evrensel standartları açısından şiddet içermeyen her türlü barışçıl gösterinin insanlar tarafından gerçekleştirilebilmesi temel bir insan hakkıdır. Devletin rolü, bu hakkın kullanımının yasal ve fiili koşullarını yaratmakla sınırlıdır. Barışçıl gösterilerin şiddet kullanımı için fırsata dönüştürülmesi kabul edilemezdir.
Yine ayrım gözetilmeksizin bütün insanların sağlık hizmetine erişim hakkı vardır.
Kamu otoritelerinin şiddet içeren eylemlerle ilgili olarak sahip oldukları yetki ve görevler ile bu yetki ve görevlerin ne şekilde kullanılacağı da yine Türkiye’nin kendi yasaları ve uluslararası sözleşmeler ile saptanmıştır.
Gerçekleşmekte olan toplumsal olaylarda insan haklarının bu temel standartlarına uygun hareket edilmediği, yapılan barışçıl gösterilerin şiddet kullanılmak suretiyle bastırılarak ifade özgürlüğü kullanımının yaygın olarak engellendiği anlaşılmaktadır.
Ayrıca sağlık hakkına erişim konusunda yetersiz kalındığı ve belirtilen eylemlerde şimdiye kadar aşırı güç kullanımına bağlı olarak en az bir protestocu, gösteriler esnasında bir protestocu daha ve polis memurunun hayatını kaybettiği, binlerle ifade edilen yaralıların olduğu, eylemcilerin uzuv kaybına uğradığı tespit edilmiştir. Olaylar sonucunda yaralanan veya hukuki desteğe ihtiyacı olanlar sivil toplum örgütlerine başvurularda bulunmuş ve hala bulunmaktadır.
İnsan hakları örgütleri açısından bu tür eylemlerde yaşanan hak ihlallerinin raporlanarak kınanması kaçınılmazdır. Bu raporlama ya da kınama, bu eylemlerin nedenlerinin, insan hakları örgütlerince meşru ya da gayrimeşru görüldüğü anlamını taşımamaktadır. Bu anlamda insan hakları örgütleri protestoları değil, yaşam, sağlık, ifade özgürlüğü ve barışçıl toplanma hakkı gibi temel hakları savunmaktadır. İnsan hakları örgütleri açısından tek kriter, yukarıda da kısaca açıklandığı üzere, insan haklarının evrensel standartlarının gereğinin yerine gelip gelmediğidir. Bu bakımdan mağdurun kimliğinin önemi yoktur.
BM Savunucuların Korunması Bildirgesi’nde kayıt altına alınan haklar kapsamında aşağıda imzası bulunan insan haklarına duyarlı örgütler gerek yukarıda ayrı ayrı belirtilen hakların kullanımının kesintiye uğraması, gerekse de insan hakları örgütlerine dönük gerçek dışı olan ve hedef gösteren yayımların yapılmasından kaygı duymaktadır.
Bu bağlamda biz, aşağıda imzası bulunan kurumlar olarak,
1. Evrensel insan hakları standartları çerçevesindeki barışçıl toplanma hakkının korunmasını,
2. Gerek görsel gerekse de sosyal medya araçlarıyla ifade edilen barışçıl ve şiddet içermeyen herhangi düşüncenin cezai kovuşturmaya konu edilmemesini,
3. Göstericilere yönelik polis şiddetinin acilen durdurulmasını, orantısız ve aşırı güç kullanımının derhal sonlandırılmasını,
4. Sadece barışçıl gösteri ve toplanma haklarını kullanmaları sebebiyle gözaltına alınanların derhal serbest bırakılmasını,
5. Yaşanan şiddet olaylarına yönelik bağımsız ve etkili bir soruşturmanın yapılması ve sorumlularla ilgili yargı sürecinin en kısa zamanda başlatılmasını,
talep ettiğimizi kamuoyuna duyururuz.
İnsan Hakları Derneği (İHD) Genel Merkezi ve tüm şubeleri, Mazlum-Der ve tüm şubeleri, Uluslararası Af Örgütü / Amnesty International, Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV), Türk Tabipleri Birliği (TTB), Helsinki Yurttaşlar Derneği, Mültecilerle Dayanışma Derneği (Mülteci-Der), İnsan Hakları Araştırmaları Derneği (İHAD), İnsan Hakları Gündemi Derneği (İHGD)