Tüm muhaliflere yöneltilen devlet terörünü ve bu hafta düzenlenen KESK, ESP, Etkin Haber Ajansı (ETHA), Atılım gazetesi, Güneş Ajans’a yönelik operasyonları kınıyor, baskılar ve gözaltılar karşısında herkesi dayanışmayı yükseltmeye çağırıyoruz.
Türkiye, hükûmetin iddia ettiği gibi "genişletilen özgürlükler"in değil, gözaltı furyalarının, baskı ve sindirme politikalarının, devlet terörü-polis şiddeti-hapishane ve karakol işkencelerinin ülkesi haline dönüştürülmüştür. Ve bizler buna “ileri demokrasi gazabı” diyoruz. Her gün yeni bir gözaltı ve operasyon furyasının haberi ile güne başladığımız, böylesine baskıcı bir ülkede yaşadığımız için artık utanamıyoruz, tüm bu olup biten saçmalıkları çaresizlik ve öfke ile izliyoruz. Türkiye adeta hukuk değil, bir “tutuk” devleti haline gelmiştir.
Devletin toplumsal meselelerle ilgili samimi olmayan çözüm yöntemlerini eleştirenler, devletin müsebbibi olduğu hak ihlallerini protesto edenler, bedenini erkek egemen devlet zihniyetine teslim etmek istemeyen ve bunun için direnen kadınlar ve hak mücadelesi veren nice aktivisitler bir bir gözaltına alınarak gerçeklerle alakası bulunmayan delillerle, yasal dayanağı olmayan belgelerle cezaevine gönderilmektedir.
Geçtiğimiz ay derneğimize ve bağımsız hayvan hakları aktivistleri ile birlikte anarşistlere de operasyon düzenlenmiş, 15 anarşist 1 Mayıs’a katıldıkları, facebook’ta 1 Mayıs videoları paylaştıkları ve kara bayrak tuttukları gerekçesiyle tutuklanmış, böylelikle neredeyse gözaltını "tatmayan" hiçbir muhalif birey kalmamıştır. HES'lere direndikleri için yerellerdeki insanlar hakkında onlarca dava açılmış, bizzat kolluk şiddetine maruz kalmalarına rağmen insanların mağdur değil sanık olarak mahkemelerde yargılanmalarına devam edilmektedir. Seks işçiliği yapan transseksüeller polisin "bonus" sisteminin sistemli olarak mağduru haline getirilmiştir, özgürlük mücadelesi verdikleri için haklarında hapis cezası kararları verilmiştir. Sosyalist görüşlü bir çok insan akıl almaz gerekçelerle tutuklanmakta, birçok siyasî partiye, yayın organına, sivil toplum örgütüne sürekli olarak operasyonlar düzenlenmektedir.
Günün her dakikasında sömürülen işçiler de patron-devlet şiddetinin "vazgeçilmez" öznesi haline getirilmiştir. Sendikalara baskınlar düzenlenmiş, birçok sendikacının özgürlüğü gaspedilmiştir. Daha iki gün önce birçok şehirde eşzamanlı olarak KESK üyelerine operasyon gerçekleştirilmiş, sendika ofisleri didik didik aranarak darmadağın edilmiş, onlarca sendika üyesi tutuklanmıştır. 8 Mart Dünya Kadınlar Günü öncesinde ve mitinglerden sonra onlarca muhalif kadın, feminist gözaltına alınmış, bedenleri, düşünceleri için özgürlük mücadelesi veren kadınlar da tutuklanmıştır. Aslında tepki verilmemesi absürd olan haksızlıklara, adaletsizliklere isyan eden, eylemlere katılan muhalif öğrenciler hapishanelere tıkılmaktadır. Kürtlerin özgürlük mücadelesinden ekoloji hareketine, feminist mücadeleden çeşitli toplumsal konular üzerine yazıp çizen, kafa yoran akademisyenler de yargının, devlet organlarının mağduru haline getirilmiş, özgürlükleri ellerinden alınmıştır. Devletin bakanının tabiriyle tacizden, tecavüzden içeride yatan gazeteciler ise yazıp çizdikleri, gün yüzüne çıkardıkları rezaletler nedeniyle aylardır hapiste... İnsan hakları savunucuları, hayvan hakları/özgürlüğü aktivistleri, vicdanî retçiler, anarşistler, sosyalistler, muhalif Kürtler, feministler, gazeteciler, akademisyenler, çevreciler/ekoloji aktivistleri, muhalif öğrenciler, LGBTT hakları aktivistleri ve daha birçok muhalif birey operasyonlarla, sorgularda hepsi birer saçmalıktan ibaret olan sorularla, soruşturma adı altında yürütülen tonlarca hak ihlali ile yıldırılmak, sesleri kesilmek istenmektedir.
Roboskî'de işlenen savaş suçunun hesabını vermek bir yana, Suriye'ye karşı savaş çığırtkanlıklarının yapıldığı şu günlerde, hükûmet insan hakları konusunda diğer ülkelere ders vermeye devam etmektedir. Ancak kendi ülkesinde, ulusal ve uluslararası hukukun ayaklar altına alındığını, hapishanelerin "düşünce suçluları" ile dolup taştığını, politik menfaatler uğruna binlerce insanın cezaevlerinde yazılmak bilmeyen iddianameleri, günü gelmek bilmeyen duruşma tarihlerini beklediğini görmezden gelmektedir. Görmezden gelmektedir çünkü tüm bu olup biten hukuk skandallarının müsebbibi hükûmettir, kendi çizdikleri sınırların dışına çıkan, kendi belirledikleri oyunun kurallarına aykırı oynayan tüm kesimler, hükûmet tarafından "düşman" ilan edilmiştir. Üstüne üstlük birer cehennemi aratmayan cezaevlerinde yaşanan tüm işkencelere, tutsakların ve çocukların cinsel istismarına, koğuşlarda, ring araçlarında insanların diri diri yanmasına göz yuman idareciler, bizzat devlet tarafından terfi ettirilmekte, tutsaklar için hepsi birer ağır travma olan hak ihlalleri, sonu hiçbir tatmin edici yaptırıma ulaşmayan, göstermelik soruşturmalarla geçiştirilmektedir. Cezaevlerindeki hasta tutuklular uğradıkları haksızlıklar karşısında seslerini duyurmak için açlık grevine başvurmak zorunda bırakılmakta, cezaevi idareleri tarafından ölüme terk edilmektedirler. Birçok hasta tutuklu yeterli tedavi görmediğinden hayatlarını kaybetmektedir.
Son olarak ise haber alma hakkı ve basın özgürlüğü yine engellenmek istenmiş, Etkin Haber Ajansı (ETHA), Atılım gazetesi, Güneş Ajans polisler tarafından basılmıştır. Özgür basın emekçilerine yapılan bu saldırı ve yıldırma girişiminin, diğer toplumsal alanlarda özgürlük mücadelesi verenlere yapılanlardan hiçbir farkı yoktur, hatta bir parçasıdır. Sadece ve sadece özgürlük mücadelesi veren kesimler, düşüncelerini açıkça ifade ettikleri için, bu ülkede artık ayyuka çıkmış hak ihlallerini protesto ettikleri için, sanki birtakım gizli deliller elde edilmiş gibi ana-akım medyanın da yardımı ile Terörle Mücadele Kanunu paçavrası ve Özel Yetkili Mahkeme denilen hak gaspçısı kurumlarca hak ve özgürlükler kısıtlana kısıtlana nihayetinde devletin belirlediği tipte, görüşte bir "vatandaş" profilinin oluşturulmak istendiği, bu profile uymayanların ise zindanlarda çürütülmek, her türlü şiddet ve işkence ile yıldırılmak niyetinin artık hükûmetin resmî ideolojisi haline geldiği bilinen bir gerçek olarak yüzümüze tokat gibi çarpmaktadır.
Bu tokat karşısında, bizlere dayanışmayı yükseltmek ve güçlendirmekten başka bir çare bırakılmamaktadır. İnsan-hayvan-doğa demeden, farklı mücadele kulvarlarında özgürleşme için direnen, isyan eden tüm bireylere ve oluşumlara çağrımızdır. Ağzımızı açtığımız anda bizleri yıldırmak için elinden geleni yapanlara, bizlere sözde demokrasi dersi veren, hiçbir işe yaramayan mevzuatı ile göz boyamaktan ve hak ihlallerini meşrulaştırmaktan başka bir şey yapmayan, iki yüzlü, samimi olmayan, tecridin, katliamların baş aktörü olan bu sistem karşısında dayanışmayı güçlendirelim. Bunu yapamadığımız sürece, her gün, arkadaşlarımız, dostlarımız, ailelerimiz, yoldaşlarımız aramızdan sökülüp alınmaya, özgürlüklerimiz gaspedilmeye devam edecektir.
YERYÜZÜNE ÖZGÜRLÜK DERNEĞİ