Yeryüzüne Özgürlük Manifestomuz'dan:
İnsanın kendini hayvandan üstün görmesi demek; tamamen "damak zevki" için hayvana akıl almaz acılarla dolu kısa bir hayatı ve aynı korkunçlukta bir ölümü reva görmek; kendini cazip göstermek uğruna onların canlı canlı postlarını yüzmek; eğlence uğruna onları yıllar boyu süren tutsaklık, işkence ve türlü yoksunluğa maruz bırakmak; sırf zevkleri ve yalnızlıkları tatmin etmek uğruna evlere, kafeslere hapsetmek; faydası şüpheli olanlardan da öte gereksizlikleri tamamen ortada olan, her anı ve tarafı acı ile bulandırılmış "bilimsel" deneylere tâbi tutmak; "spor" ya da popülasyon kontrolü adı altında can almayı meşru kılmak; kendi yapamayacağı ağır işleri yaptırmak uğruna zorla çalıştırmak ve öldürene kadar sömürmek, ölümden sonra bile tüyünden, tırnağına kadar paraya dönüştürmek; hayvanı süs eşyası ve ticari mal statüsüne indirgeyip yerinden koparılması, alınıp satılması ve tüm bu süreç içerisinde yaşam koşullarının dâhi dikkate alınmaması; insanın bencilliği ve tahammülsüzlüğü nedeniyle hayvanların her gün yaşadığı rutin şiddet ve bunun çözümü olarak görülen barınak mahkûmiyetleri, rehabilite etme kandırmacası altında kısırlaştırılmaları, yani soykırıma uğratılmaları ve asla yaşamlarını sürdüremeyecekleri yerlere sürgüne gönderilmeleri; yine insana hizmet etmekten öte bir sonucu olmayan hayvan refahı fikri ve yasaları ve de sorumluluğunu almak istemediği hayvanları ötanazi kılıfı altında öldürmek demektir. Tüm bu temel hak ihlâlleri, insanın, kendi türü de dahil olmak üzere ötekileştirdiği ve kendini üstün tuttuğu diğerlerinin yaşam alanlarını pervasızca işgaliyle başabaş gider.
Bütün bunlar, insanın kendisinin toplumsal hayatta maruz kaldığı şiddet ve tahakküm türlerinden ayrı düşünülemez. Sokağındaki kuytu köşeyi bile bir köpeğe fazla gören göz, muhitindeki transseksüele kinle bakan gözden farklı değildir. Sirkte gördüğü file kahkahalarla gülen ağız, gözüne kestirdiği kadına laf atma hakkını kendinde gören ağızdır da. Kürkü okşarken haz alan el, varoşun “pisliğine” dokunmaktan iğrenen eldir. Belli bir tahakkümü temel alarak toplum hayatına etki eden sistemlerin değer yargıları ve insanlara verdiği sıfatlar (suçlu, namussuz, hasta, ahlâksız, mantıksız, deli, çirkin vb.) bu nedenle sorguya açık olmalıdır.
Toplumsal alanda şiddet, baskı ve zulüm insanlık tarihinde varlığını hep korumuştur. Yaşadığımız zaman içerisinde tanık olduğumuz haksızlıklar, bu tarihin getirdiği izleri ve güçlendirdiği formları taşımakla beraber, şu anki döneme özgü şekillerde ve yapılarda da vuku bulmaktadır. Patriyarki, milliyetçilik, ırkçılık ve homofobi, etkilerini gün be gün göstermekte ve hissettirmektedir. Dil, din, ırk, cinsiyet ve cinsel yönelim farklılıkları nedeniyle yapılan ayrımcılık çok çeşitli ve kompleks şekillerde karşımıza çıkmaktadır. İnsanlık tarihi, ötekileştirilenlerin cinayetleriyle, toplu idamlarla, imhalarla doludur. Mesela, bir kadının salt kadınlık durumundan dolayı tecavüze uğraması ile bir eşcinselin yol ortasında bıçaklanarak öldürülmesi, aynı erkek egemen düzenin yarattığı seksist ve heteroseksist zihniyetin ürünlerinden sadece bir örnektir.