Yeryüzüne Özgürlük Derneği bu yıl 12-15 Temmuz 2012 tarihlerinde Polonya’da düzenlenen Uluslararası Hayvan Hakları Buluşması’nda (International Animal Rights Gathering) dünyanın çeşitli yerlerinden hayvanların özgürleşmesi için çalışan 300’den fazla aktivistle bir araya gelerek Türkiye’deki hayvan hakları durumunu anlattı.
Polonya’nın Wroclaw kenti yakınlarındaki bir kampta düzenlenen buluşma, Doğu Avrupa’da yapılan ilk buluşma olma özelliği de taşıyor. Yeryüzüne Özgürlük Derneği’nin de özellikle davet edildiği bu etkinlik, ABD’den Rusya’ya kadar dünyanın her yerinden kamp alanına gelen yüzlerce kişi ve kuruluşa hayvan hakları deneyimlerini paylaşma fırsatı sundu. Avrupa’daki dirikesim ve hayvan deneyi firmalarının bazılarının, hayvan hakları “ekstremistlerinin” Doğu Avrupa’ya açılmasından duydukları endişeyi internet ortamında dile getirdiği konuşuluyor.
TÜRKİYE’DE DE TÜRCÜLÜK KARŞITI BİR HAREKET
VARMIŞ!
Katılımcı
ve organizatörlerden pek çoğu sunum öncesi Türkiye’deki hayvan hakları
aktivizmi konusunda hiçbir şey duymadıklarını itiraf ederken yalnızca birkaçı
Uluslararası Deri ve Kürk Fuarı protestosunu ve 1 Mayıs’ın ardından yaşanan
hayvan hakları eylemcilerinin maruz kaldığı süreci duyduğunu bildirdi. Türkiye’de
hayvan refahı yerine “hayvan özgürleşmesi” için çalışan ve hayvan haklarını
diğer özgürleşme mücadeleleri ile paralel yürüten bir dernek olduğunun altı
çizilen sunumda, yalnızca Yeryüzüne Özgürlük Derneği değil genel olarak
Türkiye’deki hayvanlara dair uygulanan yasaları ve öteki hayvan hakları
kuruluşlarının yaptıklarına da yer verildi. Sunumun ardından pek çok aktivist
ile iletişim bilgileri paylaşılarak Türkiye’deki hayvan hakları gruplarının yurtdışındakiler
ile daha güçlü ilişkiler geliştirmesinin yolu açıldı. Bazı katılımcılar
tarafından Yeryüzüne Özgürlük Derneği’nin Türkiye’deki LGBT ya da diğer azınlık
haklarını savunan derneklerle nasıl bu kadar etkin işbirliğine gidebildiği merak
konusu oldu. Çünkü diğer ülkelerdeki
hayvan hakları grupları öteki mücadele grupları ile omuz omuza vermede çoğu
zaman zorlanıyor.
ÇOCUKLAR; HAYVANA YAPILAN AYRIMCILIĞI VE ZULMÜ EN
YALIN GÖREBİLENLER!
Buluşmada
türcülük karşıtı eğitimin ve hayvan refahı masalına karşı hayvan özgürlüğü
fikrinin gerçekte çocukken verilmesi gerektiğine dair pek çok sunum da yapıldı.
Belçika’dan buluşmaya katılan ve ortaokullarda yaptığı hayvan hakları
sunumlarını gösteren bir aktiviste göre; çocuklar önyargılardan ve ayrımcı düşüncelerden
en uzak kitledir; dolayısıyla çocuklara neden insan köleler olmaması
gerekiyorsa o yüzden de hayvan kölelerin olmaması gerektiği ve kendimiz acı
çekmekten kaçındığımız için hayvanlara da acı vermekten kaçınmamız gerektiğine
dair ahlaksal çıkarımı kolayca anlatabileceğimiz bilgisini aktardı. Hayalgücü
en fazla çalışan ve ahlaksal değerleri en adil olan kitlenin çocuklar olduğu
belirtilen diğer sunumlarda da “doğada özgür hayvan” “mezbahada tutsak hayvan”
gibi karşılaştırmalarla endüstrinin hayvanları reklamlarda şirin ve mutlu
göstererek çocukları nasıl kandırdığının da katılımcı bir eğitimle ifşa
edilebileceği anlatıldı.
VEGANLIĞI YAYMAK YETMEZ! HAYVAN
ENDÜSTRİSİNİN ENSESİNDEN AYRILMAMAK ŞART
Hırvatisyan
ve Finlandiya’dan gelen kürk karşıtı eylemciler, kürk üretimi ve satışının
önümüzdeki yıllarda yasaklanmasını beklediklerini ifade ederken bu
beklentilerini artık halkın büyük çoğunluğunun kürke öfkeyle karşı olduğunu
gösteren araştırmalarla desteklediler. Buluşmadan çıkan genel kanı, hayvan
özgürleşmesi için çalışanların veganlığı teşvik etmeyi ihmal etmezken bir
yandan da sadece insanların yemek yeme alışkanlıklarına odaklanmayı bırakması
gerektiğiydi. Deri, kürk, et, süt, yumurta, sirk ve dirikesim gibi hayvanları
en korkunç yöntemlerle sömüren sektörlere karşı araştırma, ifşa ve medya
aracılığı ile baskılama yöntemlerini sürekli ve kararlı biçimde sürdürmeden hayvan
özgürleşmesi hedefine doğru yürünemeyeceği ifade edildi. Paylaşılan deneyimlere
göre yalnızca güncel hayvan zulmü görüntüleri, kamuoyunun hayvan endüstrisini
sorgulamasına ve hayvanlara reva görülen muamelenin değişmesine/son bulmasına
yol açabiliyordu. Vegan olmanın da toplumsal adaleti getirmeye yetmeyeceğini
bilen pek çok katılımcı, vegan olan insanların diğer tüketim tercihlerinde de çevre
ve insan sömürüsüne yer vermeyen, örneğin Çin’de insanların köle gibi
çalıştırılmasına göz yuman şirketlerden çıkmayan ürünleri seçmesi gerekliliğini
eklediler.
DEVLET HER ÜLKEDE ÖZGÜRLÜKÇÜLERE AYNI BASKIYI
UYGULUYOR
Bazı
ülkelerin sunumları ise hayvan hakları aktivistlerine karşı devletlerin ve
mahkemelerin tutumlarının Türkiye’deki durumla karşılaştırılabilmesine olanak
sağladı. Örneğin Belarus’ta hayvan hakları için sokak eylemlerinin – sözde
terör gerekçesiyle ama aslında vicdan özgürlüğüne karşın endüstri yararına-
yasak olması, eylemcileri mecburen yalnızca iç mekânlarda toplantılar yapmaya
itiyordu. Amerika Birleşik Devletleri’nde yakında yasalaşacağı konuşulan AG-GAG
isimli kanun tasarısının mezbahalarda çekim yapanlara 5 yıl hapis cezası öngörmesinin
hayvanların yemek olarak görülmeye devam etmesini isteyen hâkim zihniyetin en
yeni cezalandırma biçimi olabileceği konuşuldu. İspanya’da vizonları kürk manto
olmaktan açıkça kurtarmak isteyen bir grubun kürk üreticilerinin halkla
ilişkiler çalışması sonucunda eko-terörist olarak yaftalanması ve kürk
firmalarının hayvan hakları savunucularının yargılandığı davalara müdahil
olarak yalnızca kurtarmaların değil barışçıl sokak eylemlerinin de terör olarak
kabul edilmesini istemesi endüstrinin gerçek amacını ortaya koyuyordu. Savcı
tarafından mütalaa edilen suçlar arasında, ‘endüstrinin sırlarını ifşa etmek’
gibi uydurma maddelerin olması, devletin endüstriyi insanlara karşı korumak
için var olduğunu kendi kendine açığa çıkarıyordu. İspanyol eylemcilerin
gözaltında yaşadıkları Türkiye’de 1 Mayıs’ın ardından hayvan hakları
savunucularının yaşadıklarına çok benziyordu; öyle ki onların da telefonları ve
internet mesajları aylar önceden izlenmişti, onların da evlerine kalabalık
ekiplerce baskın yapılmıştı ve onların evindeki sıradan hayvan hakları
broşürleri veya tişörtleri suça delil sayılmaya çalışılmıştı. Avusturyalı kürk
karşıtı eylemciler de sivil itaatsizlik çalışmalarına karşılık 14 ay süren bir
dava ile yargılanmış, ancak sonunda temel insan haklarından biri olan vicdan
özgürlüğü çerçevesinde serbest bırakılmıştı. İngiltere’den gelen hayvan hakları
savunucuları ise İngiliz yargısının ilginç bir biçimde firmaları arayıp
“işkencelerinize son vermezseniz size karşı kampanya başlatacağız” gibi demokratik
bir söylemin şantaj olarak nitelendirip kovuşturma başlattığını, hayvan hakları
savunucularını bastırmak için ya yeni yasalar icat edildiği ya da özel mülkiyet
gibi eski popüler yasalara başvurulduğunu anlattılar. İspanya’daki eko-terörist
yaftasına paralel olarak İngiliz medyası da bütün işkencelere ve öldürmelere
karşı olduğu için harekete geçen eylemcilere Neo-Nazi gibi alakasız yaftalar
yapıştırmaktan çekinmemişti.
Tüm bu deneyimler gösteriyor ki hayvan
hakları hareketi, hayvan köleliğinin sürmesini isteyen odaklar için dünya
çapında tehdit olarak görülmeye başlanmıştır ve devletler ya endüstriye kulak
vererek ya da birbirinin soruşturma biçimlerine danışarak aktivistlere karşı
uzun hapis gibi benzer yıldırma yöntemlerine başvurmaktadır. Eğer baskıcı
devletler, hayvan özgürlüğü isteyen birey ve kuruluşlara karşı bir ağ
oluşturmakta ise buna verilecek tek cevap özgürlük yanlılarının da benzer bir
uluslararası dayanışma ağını derhal oluşturmasıdır. Devletin eylemcilere karşı
harekete geçtiği nokta, İngiliz eylemcilerin tespit ettiği gibi, sömürüden
beslenen kapitalist ekonominin yara almaya başladığı noktadır. Tarih boyunca
hiçbir özgürleşme hareketi baskı ve yıldırmalar olmadan gerçekleşmediği gibi
hayvanların kurtulması da bütün bu haksızlıklara ve terör yaftalamalarına
rağmen eylemlere devam etmekle mümkün olacaktır.
Yeryüzüne Özgürlük Derneği
İrtibat: yeryuzuneozgurluk@gmail.com