17 Temmuz 2012 Salı

Yeryüzüne Özgürlük Derneği, Uluslararası Hayvan Hakları Buluşması’ndaydı





Yeryüzüne Özgürlük Derneği bu yıl 12-15 Temmuz 2012 tarihlerinde Polonya’da düzenlenen Uluslararası Hayvan Hakları Buluşması’nda (International Animal Rights Gathering) dünyanın çeşitli yerlerinden hayvanların özgürleşmesi için çalışan 300’den fazla aktivistle bir araya gelerek Türkiye’deki hayvan hakları durumunu anlattı.


Polonya’nın Wroclaw kenti yakınlarındaki bir kampta düzenlenen buluşma, Doğu Avrupa’da yapılan ilk buluşma olma özelliği de taşıyor. Yeryüzüne Özgürlük Derneği’nin de özellikle davet edildiği bu etkinlik, ABD’den Rusya’ya kadar dünyanın her yerinden kamp alanına gelen yüzlerce kişi ve kuruluşa hayvan hakları deneyimlerini paylaşma fırsatı sundu. Avrupa’daki dirikesim ve hayvan deneyi firmalarının bazılarının, hayvan hakları “ekstremistlerinin”  Doğu Avrupa’ya açılmasından duydukları endişeyi internet ortamında dile getirdiği konuşuluyor.

TÜRKİYE’DE DE TÜRCÜLÜK KARŞITI BİR HAREKET VARMIŞ!

Katılımcı ve organizatörlerden pek çoğu sunum öncesi Türkiye’deki hayvan hakları aktivizmi konusunda hiçbir şey duymadıklarını itiraf ederken yalnızca birkaçı Uluslararası Deri ve Kürk Fuarı protestosunu ve 1 Mayıs’ın ardından yaşanan hayvan hakları eylemcilerinin maruz kaldığı süreci duyduğunu bildirdi. Türkiye’de hayvan refahı yerine “hayvan özgürleşmesi” için çalışan ve hayvan haklarını diğer özgürleşme mücadeleleri ile paralel yürüten bir dernek olduğunun altı çizilen sunumda, yalnızca Yeryüzüne Özgürlük Derneği değil genel olarak Türkiye’deki hayvanlara dair uygulanan yasaları ve öteki hayvan hakları kuruluşlarının yaptıklarına da yer verildi. Sunumun ardından pek çok aktivist ile iletişim bilgileri paylaşılarak Türkiye’deki hayvan hakları gruplarının yurtdışındakiler ile daha güçlü ilişkiler geliştirmesinin yolu açıldı. Bazı katılımcılar tarafından Yeryüzüne Özgürlük Derneği’nin Türkiye’deki LGBT ya da diğer azınlık haklarını savunan derneklerle nasıl bu kadar etkin işbirliğine gidebildiği merak konusu oldu.  Çünkü diğer ülkelerdeki hayvan hakları grupları öteki mücadele grupları ile omuz omuza vermede çoğu zaman zorlanıyor. 


ÇOCUKLAR; HAYVANA YAPILAN AYRIMCILIĞI VE ZULMÜ EN YALIN GÖREBİLENLER!

Buluşmada türcülük karşıtı eğitimin ve hayvan refahı masalına karşı hayvan özgürlüğü fikrinin gerçekte çocukken verilmesi gerektiğine dair pek çok sunum da yapıldı. Belçika’dan buluşmaya katılan ve ortaokullarda yaptığı hayvan hakları sunumlarını gösteren bir aktiviste göre; çocuklar önyargılardan ve ayrımcı düşüncelerden en uzak kitledir; dolayısıyla çocuklara neden insan köleler olmaması gerekiyorsa o yüzden de hayvan kölelerin olmaması gerektiği ve kendimiz acı çekmekten kaçındığımız için hayvanlara da acı vermekten kaçınmamız gerektiğine dair ahlaksal çıkarımı kolayca anlatabileceğimiz bilgisini aktardı. Hayalgücü en fazla çalışan ve ahlaksal değerleri en adil olan kitlenin çocuklar olduğu belirtilen diğer sunumlarda da “doğada özgür hayvan” “mezbahada tutsak hayvan” gibi karşılaştırmalarla endüstrinin hayvanları reklamlarda şirin ve mutlu göstererek çocukları nasıl kandırdığının da katılımcı bir eğitimle ifşa edilebileceği anlatıldı.


VEGANLIĞI YAYMAK YETMEZ! HAYVAN ENDÜSTRİSİNİN ENSESİNDEN AYRILMAMAK ŞART

Hırvatisyan ve Finlandiya’dan gelen kürk karşıtı eylemciler, kürk üretimi ve satışının önümüzdeki yıllarda yasaklanmasını beklediklerini ifade ederken bu beklentilerini artık halkın büyük çoğunluğunun kürke öfkeyle karşı olduğunu gösteren araştırmalarla desteklediler. Buluşmadan çıkan genel kanı, hayvan özgürleşmesi için çalışanların veganlığı teşvik etmeyi ihmal etmezken bir yandan da sadece insanların yemek yeme alışkanlıklarına odaklanmayı bırakması gerektiğiydi. Deri, kürk, et, süt, yumurta, sirk ve dirikesim gibi hayvanları en korkunç yöntemlerle sömüren sektörlere karşı araştırma, ifşa ve medya aracılığı ile baskılama yöntemlerini sürekli ve kararlı biçimde sürdürmeden hayvan özgürleşmesi hedefine doğru yürünemeyeceği ifade edildi. Paylaşılan deneyimlere göre yalnızca güncel hayvan zulmü görüntüleri, kamuoyunun hayvan endüstrisini sorgulamasına ve hayvanlara reva görülen muamelenin değişmesine/son bulmasına yol açabiliyordu. Vegan olmanın da toplumsal adaleti getirmeye yetmeyeceğini bilen pek çok katılımcı, vegan olan insanların diğer tüketim tercihlerinde de çevre ve insan sömürüsüne yer vermeyen, örneğin Çin’de insanların köle gibi çalıştırılmasına göz yuman şirketlerden çıkmayan ürünleri seçmesi gerekliliğini eklediler.

DEVLET HER ÜLKEDE ÖZGÜRLÜKÇÜLERE AYNI BASKIYI UYGULUYOR

Bazı ülkelerin sunumları ise hayvan hakları aktivistlerine karşı devletlerin ve mahkemelerin tutumlarının Türkiye’deki durumla karşılaştırılabilmesine olanak sağladı. Örneğin Belarus’ta hayvan hakları için sokak eylemlerinin – sözde terör gerekçesiyle ama aslında vicdan özgürlüğüne karşın endüstri yararına- yasak olması, eylemcileri mecburen yalnızca iç mekânlarda toplantılar yapmaya itiyordu. Amerika Birleşik Devletleri’nde yakında yasalaşacağı konuşulan AG-GAG isimli kanun tasarısının mezbahalarda çekim yapanlara 5 yıl hapis cezası öngörmesinin hayvanların yemek olarak görülmeye devam etmesini isteyen hâkim zihniyetin en yeni cezalandırma biçimi olabileceği konuşuldu. İspanya’da vizonları kürk manto olmaktan açıkça kurtarmak isteyen bir grubun kürk üreticilerinin halkla ilişkiler çalışması sonucunda eko-terörist olarak yaftalanması ve kürk firmalarının hayvan hakları savunucularının yargılandığı davalara müdahil olarak yalnızca kurtarmaların değil barışçıl sokak eylemlerinin de terör olarak kabul edilmesini istemesi endüstrinin gerçek amacını ortaya koyuyordu. Savcı tarafından mütalaa edilen suçlar arasında, ‘endüstrinin sırlarını ifşa etmek’ gibi uydurma maddelerin olması, devletin endüstriyi insanlara karşı korumak için var olduğunu kendi kendine açığa çıkarıyordu. İspanyol eylemcilerin gözaltında yaşadıkları Türkiye’de 1 Mayıs’ın ardından hayvan hakları savunucularının yaşadıklarına çok benziyordu; öyle ki onların da telefonları ve internet mesajları aylar önceden izlenmişti, onların da evlerine kalabalık ekiplerce baskın yapılmıştı ve onların evindeki sıradan hayvan hakları broşürleri veya tişörtleri suça delil sayılmaya çalışılmıştı. Avusturyalı kürk karşıtı eylemciler de sivil itaatsizlik çalışmalarına karşılık 14 ay süren bir dava ile yargılanmış, ancak sonunda temel insan haklarından biri olan vicdan özgürlüğü çerçevesinde serbest bırakılmıştı. İngiltere’den gelen hayvan hakları savunucuları ise İngiliz yargısının ilginç bir biçimde firmaları arayıp “işkencelerinize son vermezseniz size karşı kampanya başlatacağız” gibi demokratik bir söylemin şantaj olarak nitelendirip kovuşturma başlattığını, hayvan hakları savunucularını bastırmak için ya yeni yasalar icat edildiği ya da özel mülkiyet gibi eski popüler yasalara başvurulduğunu anlattılar. İspanya’daki eko-terörist yaftasına paralel olarak İngiliz medyası da bütün işkencelere ve öldürmelere karşı olduğu için harekete geçen eylemcilere Neo-Nazi gibi alakasız yaftalar yapıştırmaktan çekinmemişti.

Tüm bu deneyimler gösteriyor ki hayvan hakları hareketi, hayvan köleliğinin sürmesini isteyen odaklar için dünya çapında tehdit olarak görülmeye başlanmıştır ve devletler ya endüstriye kulak vererek ya da birbirinin soruşturma biçimlerine danışarak aktivistlere karşı uzun hapis gibi benzer yıldırma yöntemlerine başvurmaktadır. Eğer baskıcı devletler, hayvan özgürlüğü isteyen birey ve kuruluşlara karşı bir ağ oluşturmakta ise buna verilecek tek cevap özgürlük yanlılarının da benzer bir uluslararası dayanışma ağını derhal oluşturmasıdır. Devletin eylemcilere karşı harekete geçtiği nokta, İngiliz eylemcilerin tespit ettiği gibi, sömürüden beslenen kapitalist ekonominin yara almaya başladığı noktadır. Tarih boyunca hiçbir özgürleşme hareketi baskı ve yıldırmalar olmadan gerçekleşmediği gibi hayvanların kurtulması da bütün bu haksızlıklara ve terör yaftalamalarına rağmen eylemlere devam etmekle mümkün olacaktır.


Yeryüzüne Özgürlük Derneği