5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu'nun değiştirilmesi ile ilgili yasa tasarısının Mayıs ayında TBMM Genel Kurulu'na gönderileceğinin duyurulmasının ardından; aralarında ekoloji, kadın, engelli ve LGBTİ kuruluşlarının da olduğu 50'ye yakın STK, baro, platform, sendika ve hayvan hakları örgütü, bugünkü TBMM Alt Komisyon toplantısı öncesinde ortak bir deklarasyon yayınlayarak tepki verdi.
"TATMİN EDİCİ DEĞİL, ENDİŞE VERİCİ"
TBMM Çevre Komisyonu'nun yasa çalışmalarının düzenlenmesi amacıyla kurduğu alt komisyonun, bugün (17.04.2014) hayvan saldırısı mağdurlarını dinleyeceği duyurulmuştu. Akabinde STK, platform, sendika ve barolar, söz konusu yasa tasarısının hem hayvanları hem de insanları mağdur edeceğini, gelişmelerin ise tatmin edici değil, aksine endişe verici olduğunu açıkladı.
"DOĞAL YAŞAM PARKLARI", TECRİDİN ÖNÜNÜ AÇACAK
Konuyla ilgili ortak deklarasyon yayınlayan yaklaşık 50 STK, platform, sendika ve baro, köpek saldırısına maruz kalan ve doğal olarak hayvanlara ön yargı ve korku ile yaklaşan kişilerin alt komisyonca dinlenmesinin, Orman ve Su İşleri Bakanlığı'nca oluşturulmak istenen "doğal yaşam parkları" ve benzeri tecrit alanları için bir gerekçe arayışı olabileceğinden endişe duyduklarını belirtti.
Ortak deklarasyonda şu açıklamalara yer verildi: "Adı 'Hayvanları Koruma Kanunu' olan bir yasa, en başta hayvanları ve onların haklarını korumak zorundadır. Geçmişte yaşadıkları korku, panik gibi duygularla hayvan konusuna ön yargılı yaklaşan insanlar, bu ön yargılarını yenmek için psikolojik bir rehabilitasyon sürecinden geçmelidir. Hayvanlara karşı doğal olarak ön yargılı olan bu insanların alt komisyon tarafından dinlenmesi ve beyanlarının hazırlanmakta olan hayvan hakları yasası için bir dayanak olarak dikkate alınması halinde, hayvanlar aleyhinde bir sonuç çıkması da kaçınılmaz olacaktır."
Yasa tasarısında geçen ve “doğal” olduğu iddia edilen sözde yaşam parklarının, sokak hayvanların tamamının toplatılarak tecrit edileceği ölüm ve toplama kampları olacağını belirten hayvan hakları kuruluşları, bu projeye tamamen karşı olduklarını açıkladı. Hayvan deneylerine, hayvanların eğlence olarak kullanımına, hayvanların meta olarak görülmesine, "ötanazi" kılıfı altında hayvanların öldürülmesi ve “kısırlaştırma adı altında uygulanan imha politikalarına karşı yapılan ortak deklarasyondan satır başları şöyle:
- Kamuoyuna “doğal yaşam parkı” olarak tanıtılan, ancak pratikte “ölüm kampı” olacak olan bu alanlar, hayvanlar (köpekler) için asla uygun yaşam alanları değildir. Bu konudaki tüm detaylar, Türkiye Baroları Hayvan Hakları Kurultayı bileşeni baroların ve diğer STK'ların TBMM Çevre Komisyonu'na sunduğu 5199 revize tasarısına karşı alternatif kanun teklifi metninde kalem kalem gerekçelendirilerek yazılmış, hayvanların mevcut kanunda olduğu gibi, yaşadıkları ortamlarda, sokaklarda yaşamalarının esas alınmasının gerekliliği vurgulanmıştır.
ULUSLARARASI SÖZLEŞME, ANTLAŞMA VE HUKUKA AYKIRI
- Meskendeki hayvan sayısına kısıtlama getirmek her şeyden önce Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'na ve taraf olunan Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi'ne, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne ve birçok uluslararası anlaşmaya ve hukuk ilkesine aykırıdır. Anayasal hak ihlalidir.
- Hayvanların yaşam hakkına saygı duyan ve bunu insanın hayvana verdiği bir “lütuf” olarak sunmayan, fiili ve yasal olarak gerçek bir koruma sağlayan ortak bir düzenleme yoluna gidilmelidir.
"DOĞAL YAŞAM PARKLARI", MODERN BİR HAYIRSIZADA ÖRNEĞİ Mİ OLACAK?
İki gün önce, Mayıs ayında TBMM Genel Kurulu'na ineceği Alt Komisyon Başkanı AK Parti Manisa Milletvekili Selçuk Özdağ tarafından duyurulan yasa tasarısı ile hayvanların haklarını yok sayan bir zihniyetin daha da güçlenerek devam edeceğini savunan hayvan hakları savunucuları ve avukatlar, "Tıpkı 1910 yılında Hayırsızada’ya terk edilen ve açlıktan birbirlerine saldırarak ölen 80 bin köpek gibi, bugün de doğuştan sahip oldukları en temel yaşam hakları dahi ellerinden alınmış, hayatta kalmak için açlık, hastalık, soğuk, sıcak ve en önemlisi kendilerine yaşam hakkı tanımayan insanlara karşı sokakta her gün ayrı bir savaş veren binlerce köpek için de “doğal yaşam parkları” kılıfı altında aynı son planlanmaktadır" diyerek endişelerini dile getirdi.
Göstermelik değil gerçekçi önlemler ile hayvanların korunması gerektiğini belirten imzacı STK’lar ve barolar, “doğal yaşam parkı” kandırmacası ile kamuoyuna tanıtılan ölüm kamplarına; meskenlerde barındırılan hayvan sayısına sınırlama getirilmesine, hayvanların metaya indirgenerek deneylerde kullanılmasına ve insan eğlencesinin aracı haline getirilmesine karşı olduklarını, bu konuda asla geri adım atmayacaklarını, hayvanların yaşamlarını ve haklarını, gerçekten güvence altına alan bir düzenleme oluşturulana kadar bu konunun peşini bırakmayacaklarını açıkladılar.
Kaynak: Demokrat Haber
* Ortak deklarasyonun metni aşağıdadır:
TBMM GENEL KURULU GÜNDEMİNE YAKIN ZAMANDA GELECEK OLAN 5199 SAYILI HAYVANLARI KORUMA KANUNU DEĞİŞİKLİKLERİ HAKKINDAKİ GÜNCEL GELİŞMELERE TEPKİ AMACIYLA YAZILAN ORTAK DEKLARASYONDUR.
ORTAK DEKLARASYON
17.04.2014
19 Şubat tarihinde TBMM Çevre Komisyonu'nda yapılan toplantıda, 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu'nda değişiklik yapılmasına ilişkin yasa tasarısı ve teklifi için bir alt komisyon kurulmuştur. Bu komisyon, bugün tekrar toplanma kararı almıştır.
Hayvan hakları STK’larına kapalı yapılacak olan bu görüşmede alt komisyon “köpek saldırısı mağdurları”nı dinleyeceğini basın yoluyla kamuoyuna duyurmuştur. Ancak son derece açık ve nettir ki adı “Hayvanları Koruma Kanunu” olan bir yasanın hazırlanması ve/veya üzerinde yapılacak değişiklik ve düzenlemeler için hayvan (köpek) saldırısına uğramış kişilerin fikirlerinin bir dayanak olarak dinlenmesi, asla hayvanın yararına olmayacak ve yasa, her şeyden önce kendi adı ve misyonuyla çelişecektir. Sadece bir kişinin TBMM Dilekçe Komisyonu’na sunduğu bir dilekçe üzerine, üç bakanlığın el birliği ile çıkartmış olduğu “pittbull soykırım genelgesi” öncesinde olduğu gibi, şimdi de “mağdur dinleme” adı altında, hayvanlara önyargılı bir şekilde yaklaşan bir grubun alt komisyonca dinlenileceği öğrenilmiştir. Bunun, Bakanlığın tasarısında geçen ve bizlerin “ölüm ve toplama kampları” olarak tanımladığı “doğal yaşam parkları”nın, toplumun gazını alacak gerekçesini oluşturmak için yapıldığı aşikârdır.
Hayvan saldırısına maruz kalmış kişiler, insanın doğal bir tepkisi olarak ciddi panik ve endişe duymakta, korkularından, deneyimlerinden hayvanlara önyargılı yaklaşmakta ve hayvandan korkmaktadırlar. Saldırıların altında yatan somut sebeplerin yanında, tıp literatüründe “rehabilitasyona ihtiyaç duyulan bir durum” olarak tanımlanan bu durumdan mustarip şahısların hayvanların geleceği, yaşam hakkı ve/veya koşulları konusunda fikir beyanında bulunmaları, hayvanları önce göz önünden kaldırmak, ardında da açlık, hastalık, soğuk, aşırı sıcaklarda hiçbir yiyecek, ilaç ya da korunma imkânı olmayan sözde “doğal yaşam parkları”na hapsederek öldürmeyi meşrulaştırmak, planlanan cinayetlere, soykırımlara kılıf uydurmaktır.
Kamuoyuna “doğal yaşam parkı” olarak tanıtılan, ancak pratikte “ölüm kampı” olacak olan bu alanlar hayvanlar (köpekler) için asla uygun yaşam alanları değildir. Çıkışı olmayan bu kapalı alanlarda hayvanlar kendi aralarında hem bölge kavgaları yaşayacaklar hem de kısa zaman içinde ortaya çıkacak ve hayvanları yavaş ve acılı şekilde öldürecek olan açlık nedeniyle hayvanlar birbirlerine saldıracaklardır. Bu koşullar tanıtıldığı gibi “doğal” olmadığı gibi, asla yaşanabilir de değildir ve bu bilinç ile hareket etmek, Bakan Veysel Eroğlu ve destekçilerinin de açıkça beyan ettiği üzere, “10 yıl içinde sokak hayvanı kalmayacak, kalmaz” soykırımına hizmet etmektir.
2004 yılında Hayvanları Koruma Kanunu’nun yasalaşmasından itibaren, geride bıraktığımız on yıllık süreç, devletin hayvan aleyhindeki tavır, tutum ve fiillerini daha da arttırdığını gösterir niteliktedir; gördüklerimiz, Türkiye’nin dört bir yanından gelen ve sürekli artış gösteren hayvan hakları ihlâlleri, hayvan aleyhindeki belirgin tutumun bir kanıtıdır. Dolayısıyla bizlerin, devlete ait barınaklarda, koşulların iyi olacağı, hayvanlara iyi bir ortam sağlanarak hayvanların yaşatılacağı yalanına inanmamız da beklenemez. Bakan Eroğlu’nun pilot bölge olarak İstanbul, Trabzon ve Kocaeli’nin seçildiğini duyurduğu ve en somut örneğini İstanbul, Sarıyer, Kısırkaya’da gördüğümüz, “doğal yaşam parkı” adıyla sunulan vefakat bizce tecrit ve soykırımın gerçekleşeceği “doğal parklar”a alternatif olarak yeni yapılan barınaklar, hayvanların “barınması” için tasarlanmamıştır; bu alanlar tam tersine hayvanların yaş, sağlık durumu ve/veya yaşamsal ihtiyaçlarına bakılmaksızın tecrit edilecekleri hapis hücreleridir. Öyle ki, bu hücrelerin üç tarafı betondur; hayvanlar sadece tek bir taraftan tek bir yönü görebileceklerdir ve açık hava ya da güneş ışığı ile temasları olmayacaktır. Sağlıklı hayvanların evcilleştikleri ve yüz yıllardır yaşadıkları sokak ve alanlardan toplanıp bu hücrelere hapsedilmeleri insanlık dışı bir uygulamadır. Bakıma ihtiyacı olan ya da sokakta yaşayamayacak kadar yaşlı ya da annesiz yavruların ise, bu tür barınaklarda hayatta kalma şansı yoktur. Devlet, barınak inşa ederken öldürmeyi değil, “barınma” kelimesinin anlamı gereği yaşatmayı sağlamalıdır.
Hiçbir şekilde kabul etmediğimiz ve hiçbir koşulda etmeyeceğimiz bir diğer husus da meskenlerdeki hayvan sayısına getirilmek istenen kısıtlamadır. Türkiye’de sayısı azımsanamayacak kadar çok kişi ve aile, hayvanlarla birlikte yaşamaktadır. Yine birçok hayvan sever ve hayvan korumacı, sokakta yaşama şansı olmayan hayvanlara evlerini açmıştır. Hayvan severlerin, hayvan korumacıların hayatlarını, evlerini hayvanlarla paylaşmalarındaki en büyük etken, Türkiye’deki hayvanların ev dışı yerlerde (sokaklar, barınaklar) yetersiz yaşam koşullarıdır. Hayvanların, özellikle yaşlı, yavru ve sakatların, sokakta yaşama şansı yok denecek kadar azdır. Hayvanların doğuştan sahip oldukları yaşam hak ve standardını onlara sağlayabilmek için, birçok hayvan korumacı devletin barınaklar aracılığı ile yapması gereken vefakat yerine getirmediği bu eksiği kendi imkânlarıyla sağlamak zorunda kalmış, başka bir deyişle, insani bir açıdan bakıldığında zorunda “bırakılmıştır”. Hayvan korumacılara bu konuda devlet en ufak bir destek göstermemekte, bugünlerde konuşulan “mesken” maddesinde de görüldüğü üzere, tam tersi bir davranışla bu iyi niyeti sonlandırmak istemektedir. Bu kanun tasarısı, başta hayvanlar olmak üzere, hayvanlarla evini, hayatını paylaşan vatandaşları da mağdur edecektir.
Meskendeki hayvan sayısına kısıtlama getirmek her şeyden önce Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'na ve taraf olunan Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi'ne, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne ve birçok uluslararası anlaşmaya ve hukuk ilkesine aykırıdır. Anayasal hak ihlâlidir. Özel hayatın gizliliğinin, konut dokunulmazlığı ve mülkiyet hakkının ihlalidir. İkinci bir partiyi rahatsız eden ve bilirkişi raporuyla kanıtlanmamış hiçbir koşul ve durumda, hiçbir kurum, kanun/yasa bir kişinin evine, özel hayatına müdahale edemez. Bu, kişisel hak ihlalidir.
Yukarıda saydığımız ve hayata geçirilmek istenen bu önerilerin tamamına KARŞIYIZ.
Son olarak: AB müktesebatı sürecinde çıkartıldığı iddia edilen, 13 Aralık 2011 ve 15 Şubat 2014 tarihlerinde Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe koyulan, sokak hayvanlarının deneylerde kullanılmasının önünü açan yasal düzenlemeye ve ne sebep ve koşulda olursa olsun, hayvanların deneylerde kullanılmasına,
Hayvanların insanın eğlence aracı olarak kullanılmasına: Avcılık, hayvanlı sirkler, yunus parkları, doğal akvaryumlar, pazarlarda satılan (renkli) civcivler, oynatılan ayılar, dilendirilen/oynatılan maymunlar, turistik amaçlarla fayton çektirilen atlar vb.
Hayvan satılık bir “meta” değildir. Pet-shoplarda canlı hayvan satışına,
Kısırlaştırmanın istisnasız her hayvana uygulanmasına ve ötanazinin, hayvanlara bir hakmış gibi lanse edilmesine, tedavi etmenin önüne geçmesine,
KARŞIYIZ!
Hayvanların yaşam hakkına saygı duyan ve bunu insanın hayvana verdiği bir “lütuf” olarak sunmayan, fiili ve yasal olarak gerçek bir koruma sağlayan ortak bir düzenleme yoluna gidilmelidir. Hayvan sömürüsüne ve katliamına “hayır” diyor, yukarıdaki yasa önerilerinin tamamına karşı duruşumuzu beyan ederken çözüm için hayvanın yaşam hakkına saygı duyduğunu iddia eden değil, bu saygıyı fiilen gösteren ve söylem olarak amacı ile çelişmeyen STK’lar ile birlikte çalışılması gerektiğini bir kez daha vurguluyoruz.
İMZACILAR (alfabetik sıra ile):
"TATMİN EDİCİ DEĞİL, ENDİŞE VERİCİ"
TBMM Çevre Komisyonu'nun yasa çalışmalarının düzenlenmesi amacıyla kurduğu alt komisyonun, bugün (17.04.2014) hayvan saldırısı mağdurlarını dinleyeceği duyurulmuştu. Akabinde STK, platform, sendika ve barolar, söz konusu yasa tasarısının hem hayvanları hem de insanları mağdur edeceğini, gelişmelerin ise tatmin edici değil, aksine endişe verici olduğunu açıkladı.
"DOĞAL YAŞAM PARKLARI", TECRİDİN ÖNÜNÜ AÇACAK
Konuyla ilgili ortak deklarasyon yayınlayan yaklaşık 50 STK, platform, sendika ve baro, köpek saldırısına maruz kalan ve doğal olarak hayvanlara ön yargı ve korku ile yaklaşan kişilerin alt komisyonca dinlenmesinin, Orman ve Su İşleri Bakanlığı'nca oluşturulmak istenen "doğal yaşam parkları" ve benzeri tecrit alanları için bir gerekçe arayışı olabileceğinden endişe duyduklarını belirtti.
Ortak deklarasyonda şu açıklamalara yer verildi: "Adı 'Hayvanları Koruma Kanunu' olan bir yasa, en başta hayvanları ve onların haklarını korumak zorundadır. Geçmişte yaşadıkları korku, panik gibi duygularla hayvan konusuna ön yargılı yaklaşan insanlar, bu ön yargılarını yenmek için psikolojik bir rehabilitasyon sürecinden geçmelidir. Hayvanlara karşı doğal olarak ön yargılı olan bu insanların alt komisyon tarafından dinlenmesi ve beyanlarının hazırlanmakta olan hayvan hakları yasası için bir dayanak olarak dikkate alınması halinde, hayvanlar aleyhinde bir sonuç çıkması da kaçınılmaz olacaktır."
Yasa tasarısında geçen ve “doğal” olduğu iddia edilen sözde yaşam parklarının, sokak hayvanların tamamının toplatılarak tecrit edileceği ölüm ve toplama kampları olacağını belirten hayvan hakları kuruluşları, bu projeye tamamen karşı olduklarını açıkladı. Hayvan deneylerine, hayvanların eğlence olarak kullanımına, hayvanların meta olarak görülmesine, "ötanazi" kılıfı altında hayvanların öldürülmesi ve “kısırlaştırma adı altında uygulanan imha politikalarına karşı yapılan ortak deklarasyondan satır başları şöyle:
- Kamuoyuna “doğal yaşam parkı” olarak tanıtılan, ancak pratikte “ölüm kampı” olacak olan bu alanlar, hayvanlar (köpekler) için asla uygun yaşam alanları değildir. Bu konudaki tüm detaylar, Türkiye Baroları Hayvan Hakları Kurultayı bileşeni baroların ve diğer STK'ların TBMM Çevre Komisyonu'na sunduğu 5199 revize tasarısına karşı alternatif kanun teklifi metninde kalem kalem gerekçelendirilerek yazılmış, hayvanların mevcut kanunda olduğu gibi, yaşadıkları ortamlarda, sokaklarda yaşamalarının esas alınmasının gerekliliği vurgulanmıştır.
ULUSLARARASI SÖZLEŞME, ANTLAŞMA VE HUKUKA AYKIRI
- Meskendeki hayvan sayısına kısıtlama getirmek her şeyden önce Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'na ve taraf olunan Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi'ne, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne ve birçok uluslararası anlaşmaya ve hukuk ilkesine aykırıdır. Anayasal hak ihlalidir.
- Hayvanların yaşam hakkına saygı duyan ve bunu insanın hayvana verdiği bir “lütuf” olarak sunmayan, fiili ve yasal olarak gerçek bir koruma sağlayan ortak bir düzenleme yoluna gidilmelidir.
"DOĞAL YAŞAM PARKLARI", MODERN BİR HAYIRSIZADA ÖRNEĞİ Mİ OLACAK?
İki gün önce, Mayıs ayında TBMM Genel Kurulu'na ineceği Alt Komisyon Başkanı AK Parti Manisa Milletvekili Selçuk Özdağ tarafından duyurulan yasa tasarısı ile hayvanların haklarını yok sayan bir zihniyetin daha da güçlenerek devam edeceğini savunan hayvan hakları savunucuları ve avukatlar, "Tıpkı 1910 yılında Hayırsızada’ya terk edilen ve açlıktan birbirlerine saldırarak ölen 80 bin köpek gibi, bugün de doğuştan sahip oldukları en temel yaşam hakları dahi ellerinden alınmış, hayatta kalmak için açlık, hastalık, soğuk, sıcak ve en önemlisi kendilerine yaşam hakkı tanımayan insanlara karşı sokakta her gün ayrı bir savaş veren binlerce köpek için de “doğal yaşam parkları” kılıfı altında aynı son planlanmaktadır" diyerek endişelerini dile getirdi.
Göstermelik değil gerçekçi önlemler ile hayvanların korunması gerektiğini belirten imzacı STK’lar ve barolar, “doğal yaşam parkı” kandırmacası ile kamuoyuna tanıtılan ölüm kamplarına; meskenlerde barındırılan hayvan sayısına sınırlama getirilmesine, hayvanların metaya indirgenerek deneylerde kullanılmasına ve insan eğlencesinin aracı haline getirilmesine karşı olduklarını, bu konuda asla geri adım atmayacaklarını, hayvanların yaşamlarını ve haklarını, gerçekten güvence altına alan bir düzenleme oluşturulana kadar bu konunun peşini bırakmayacaklarını açıkladılar.
Kaynak: Demokrat Haber
* Ortak deklarasyonun metni aşağıdadır:
TBMM GENEL KURULU GÜNDEMİNE YAKIN ZAMANDA GELECEK OLAN 5199 SAYILI HAYVANLARI KORUMA KANUNU DEĞİŞİKLİKLERİ HAKKINDAKİ GÜNCEL GELİŞMELERE TEPKİ AMACIYLA YAZILAN ORTAK DEKLARASYONDUR.
ORTAK DEKLARASYON
17.04.2014
19 Şubat tarihinde TBMM Çevre Komisyonu'nda yapılan toplantıda, 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu'nda değişiklik yapılmasına ilişkin yasa tasarısı ve teklifi için bir alt komisyon kurulmuştur. Bu komisyon, bugün tekrar toplanma kararı almıştır.
Hayvan hakları STK’larına kapalı yapılacak olan bu görüşmede alt komisyon “köpek saldırısı mağdurları”nı dinleyeceğini basın yoluyla kamuoyuna duyurmuştur. Ancak son derece açık ve nettir ki adı “Hayvanları Koruma Kanunu” olan bir yasanın hazırlanması ve/veya üzerinde yapılacak değişiklik ve düzenlemeler için hayvan (köpek) saldırısına uğramış kişilerin fikirlerinin bir dayanak olarak dinlenmesi, asla hayvanın yararına olmayacak ve yasa, her şeyden önce kendi adı ve misyonuyla çelişecektir. Sadece bir kişinin TBMM Dilekçe Komisyonu’na sunduğu bir dilekçe üzerine, üç bakanlığın el birliği ile çıkartmış olduğu “pittbull soykırım genelgesi” öncesinde olduğu gibi, şimdi de “mağdur dinleme” adı altında, hayvanlara önyargılı bir şekilde yaklaşan bir grubun alt komisyonca dinlenileceği öğrenilmiştir. Bunun, Bakanlığın tasarısında geçen ve bizlerin “ölüm ve toplama kampları” olarak tanımladığı “doğal yaşam parkları”nın, toplumun gazını alacak gerekçesini oluşturmak için yapıldığı aşikârdır.
Hayvan saldırısına maruz kalmış kişiler, insanın doğal bir tepkisi olarak ciddi panik ve endişe duymakta, korkularından, deneyimlerinden hayvanlara önyargılı yaklaşmakta ve hayvandan korkmaktadırlar. Saldırıların altında yatan somut sebeplerin yanında, tıp literatüründe “rehabilitasyona ihtiyaç duyulan bir durum” olarak tanımlanan bu durumdan mustarip şahısların hayvanların geleceği, yaşam hakkı ve/veya koşulları konusunda fikir beyanında bulunmaları, hayvanları önce göz önünden kaldırmak, ardında da açlık, hastalık, soğuk, aşırı sıcaklarda hiçbir yiyecek, ilaç ya da korunma imkânı olmayan sözde “doğal yaşam parkları”na hapsederek öldürmeyi meşrulaştırmak, planlanan cinayetlere, soykırımlara kılıf uydurmaktır.
Kamuoyuna “doğal yaşam parkı” olarak tanıtılan, ancak pratikte “ölüm kampı” olacak olan bu alanlar hayvanlar (köpekler) için asla uygun yaşam alanları değildir. Çıkışı olmayan bu kapalı alanlarda hayvanlar kendi aralarında hem bölge kavgaları yaşayacaklar hem de kısa zaman içinde ortaya çıkacak ve hayvanları yavaş ve acılı şekilde öldürecek olan açlık nedeniyle hayvanlar birbirlerine saldıracaklardır. Bu koşullar tanıtıldığı gibi “doğal” olmadığı gibi, asla yaşanabilir de değildir ve bu bilinç ile hareket etmek, Bakan Veysel Eroğlu ve destekçilerinin de açıkça beyan ettiği üzere, “10 yıl içinde sokak hayvanı kalmayacak, kalmaz” soykırımına hizmet etmektir.
2004 yılında Hayvanları Koruma Kanunu’nun yasalaşmasından itibaren, geride bıraktığımız on yıllık süreç, devletin hayvan aleyhindeki tavır, tutum ve fiillerini daha da arttırdığını gösterir niteliktedir; gördüklerimiz, Türkiye’nin dört bir yanından gelen ve sürekli artış gösteren hayvan hakları ihlâlleri, hayvan aleyhindeki belirgin tutumun bir kanıtıdır. Dolayısıyla bizlerin, devlete ait barınaklarda, koşulların iyi olacağı, hayvanlara iyi bir ortam sağlanarak hayvanların yaşatılacağı yalanına inanmamız da beklenemez. Bakan Eroğlu’nun pilot bölge olarak İstanbul, Trabzon ve Kocaeli’nin seçildiğini duyurduğu ve en somut örneğini İstanbul, Sarıyer, Kısırkaya’da gördüğümüz, “doğal yaşam parkı” adıyla sunulan vefakat bizce tecrit ve soykırımın gerçekleşeceği “doğal parklar”a alternatif olarak yeni yapılan barınaklar, hayvanların “barınması” için tasarlanmamıştır; bu alanlar tam tersine hayvanların yaş, sağlık durumu ve/veya yaşamsal ihtiyaçlarına bakılmaksızın tecrit edilecekleri hapis hücreleridir. Öyle ki, bu hücrelerin üç tarafı betondur; hayvanlar sadece tek bir taraftan tek bir yönü görebileceklerdir ve açık hava ya da güneş ışığı ile temasları olmayacaktır. Sağlıklı hayvanların evcilleştikleri ve yüz yıllardır yaşadıkları sokak ve alanlardan toplanıp bu hücrelere hapsedilmeleri insanlık dışı bir uygulamadır. Bakıma ihtiyacı olan ya da sokakta yaşayamayacak kadar yaşlı ya da annesiz yavruların ise, bu tür barınaklarda hayatta kalma şansı yoktur. Devlet, barınak inşa ederken öldürmeyi değil, “barınma” kelimesinin anlamı gereği yaşatmayı sağlamalıdır.
Hiçbir şekilde kabul etmediğimiz ve hiçbir koşulda etmeyeceğimiz bir diğer husus da meskenlerdeki hayvan sayısına getirilmek istenen kısıtlamadır. Türkiye’de sayısı azımsanamayacak kadar çok kişi ve aile, hayvanlarla birlikte yaşamaktadır. Yine birçok hayvan sever ve hayvan korumacı, sokakta yaşama şansı olmayan hayvanlara evlerini açmıştır. Hayvan severlerin, hayvan korumacıların hayatlarını, evlerini hayvanlarla paylaşmalarındaki en büyük etken, Türkiye’deki hayvanların ev dışı yerlerde (sokaklar, barınaklar) yetersiz yaşam koşullarıdır. Hayvanların, özellikle yaşlı, yavru ve sakatların, sokakta yaşama şansı yok denecek kadar azdır. Hayvanların doğuştan sahip oldukları yaşam hak ve standardını onlara sağlayabilmek için, birçok hayvan korumacı devletin barınaklar aracılığı ile yapması gereken vefakat yerine getirmediği bu eksiği kendi imkânlarıyla sağlamak zorunda kalmış, başka bir deyişle, insani bir açıdan bakıldığında zorunda “bırakılmıştır”. Hayvan korumacılara bu konuda devlet en ufak bir destek göstermemekte, bugünlerde konuşulan “mesken” maddesinde de görüldüğü üzere, tam tersi bir davranışla bu iyi niyeti sonlandırmak istemektedir. Bu kanun tasarısı, başta hayvanlar olmak üzere, hayvanlarla evini, hayatını paylaşan vatandaşları da mağdur edecektir.
Meskendeki hayvan sayısına kısıtlama getirmek her şeyden önce Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'na ve taraf olunan Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi'ne, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne ve birçok uluslararası anlaşmaya ve hukuk ilkesine aykırıdır. Anayasal hak ihlâlidir. Özel hayatın gizliliğinin, konut dokunulmazlığı ve mülkiyet hakkının ihlalidir. İkinci bir partiyi rahatsız eden ve bilirkişi raporuyla kanıtlanmamış hiçbir koşul ve durumda, hiçbir kurum, kanun/yasa bir kişinin evine, özel hayatına müdahale edemez. Bu, kişisel hak ihlalidir.
Yukarıda saydığımız ve hayata geçirilmek istenen bu önerilerin tamamına KARŞIYIZ.
Son olarak: AB müktesebatı sürecinde çıkartıldığı iddia edilen, 13 Aralık 2011 ve 15 Şubat 2014 tarihlerinde Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe koyulan, sokak hayvanlarının deneylerde kullanılmasının önünü açan yasal düzenlemeye ve ne sebep ve koşulda olursa olsun, hayvanların deneylerde kullanılmasına,
Hayvanların insanın eğlence aracı olarak kullanılmasına: Avcılık, hayvanlı sirkler, yunus parkları, doğal akvaryumlar, pazarlarda satılan (renkli) civcivler, oynatılan ayılar, dilendirilen/oynatılan maymunlar, turistik amaçlarla fayton çektirilen atlar vb.
Hayvan satılık bir “meta” değildir. Pet-shoplarda canlı hayvan satışına,
Kısırlaştırmanın istisnasız her hayvana uygulanmasına ve ötanazinin, hayvanlara bir hakmış gibi lanse edilmesine, tedavi etmenin önüne geçmesine,
KARŞIYIZ!
Hayvanların yaşam hakkına saygı duyan ve bunu insanın hayvana verdiği bir “lütuf” olarak sunmayan, fiili ve yasal olarak gerçek bir koruma sağlayan ortak bir düzenleme yoluna gidilmelidir. Hayvan sömürüsüne ve katliamına “hayır” diyor, yukarıdaki yasa önerilerinin tamamına karşı duruşumuzu beyan ederken çözüm için hayvanın yaşam hakkına saygı duyduğunu iddia eden değil, bu saygıyı fiilen gösteren ve söylem olarak amacı ile çelişmeyen STK’lar ile birlikte çalışılması gerektiğini bir kez daha vurguluyoruz.
İMZACILAR (alfabetik sıra ile):
- Ankara Barosu Hayvan Hakları Kurulu
- Antalya Barosu Hayvan Hakları Komisyonu
- Animal Protection Group Arbeitsgruppe für Tierrechte e.V. Almanya
- Barınak Gönüllüleri ve Hayvanlara Yaşam Hakkı Derneği (BGD)
- Buca Engelliler Derneği
- Bursa Barosu Hayvan Hakları Komisyonu
- Caferağa Dayanışması
- Can Dostları Derneği
- Demokrat Eğitimciler Sendikası (DES)
- Derin Ekoloji Derneği
- Doğal Yaşam Derneği
- Doğa ve Çevreyi Koruma ve Yaşatma Derneği (DOĞÇEV)
- Doğayı ve Hayvanları Seven Sevdiren Derneği
- Ekolojik Yaşam Derneği (EKODER)
- Engelli Hayvanları Koruma ve Hayvan Hakları Derneği
- Eskişehir Barosu Hayvan Hakları Komisyonu
- Gaziantep Barosu Hayvan Hakları Kurulu
- Gaziantep Doğa ve Hayvan Dostları Derneği
- Halkların Demokratik Partisi (HDP)
- Hayvan Hakları İzleme Komitesi - Animal Rights Watch Committee Turkey
- Hayvan Haklarını Koruma Derneği (HAYHAK)
- Hayvan Haklarını Koruma ve Geliştirme Derneği (HAGİD)
- Hayvan Kurtarma Derneği
- Hayvan Özgürlüğü İnisiyatifi (HÖİ)
- Hayvanları Sev ve Koru Derneği (HAYSEVKO)
- Hayvanların Yaşam Haklarını Koruma Derneği (HYHKD)
- İmece - Toplumun Şehircilik Hareketi
- İstanbul Barosu Hayvan Hakları Komisyonu
- İstanbul LGBTİ (Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Trans, İnterseks) Dayanışma Derneği
- İşkence ve Şiddet Mağdurları için Sosyal Yardımlaşma Rehabilitasyon ve Adaptasyon Merkezi Derneği (SOHRAM-DER)
- İzler Derneği
- Kayseri Barosu Hayvan Hakları Komisyonu
- Kocaeli Barosu Hayvan Hakları Komisyonu
- Lambdaistanbul LGBTI Dayanışma Derneği
- Manisa Barosu Hayvan Hakları Komisyonu
- Mersin Barosu Hayvan Hakları Komisyonu
- Osmaniye Tabip Odası
- Pembe Hayat LGBTT Dayanışma Derneği
- Salihli Hayvanları Koruma Derneği
- Sarıyer Kent Konseyi Hayvan Hakları Komisyonu
- Tatavla Dayanışması
- Türkiye Baroları Hayvan Hakları Kurultayı
- Van Kadın Derneği (VAKAD)
- Vegan Özgürlük Hareketi
- Yedikule Hayvan Dostları Derneği (YHDD)
- Yeryüzüne Özgürlük Derneği
- Yunuslara Özgürlük Platformu