Gezi ile birlikte başlayan süreçte Hayvan Özgürlüğü hareketinin LGBT hareketi gibi bir sıçrama katettiğini söyleyemeyiz belki ama artık durum şu: Benim de vegan arkadaşlarım var!
Gerçekten de son zamanlarda hem dünyada hem de bu topraklarda vegan ve vejetaryenlerin sayısında artış var. Her geçen gün çevremizde en az bir kişi vegan ya da vejetaryen oluyor. Bunda hem kitle iletişim araçları (sinema, video-eylem,internet,gazete,TV,radyo,kitap,fanzin vb.), hem sağlıklı yaşam kültürü, hem de İstanbul için Gezi Parkı ile başlayan direniş hattında veganların yer almasının etkisi büyük. ABD'de yapılan bir araştırmaya göre 2050 yılında ABD nüfusunun %80’nin vegan/vejetaryen olacağı hesaplanmış. Anket sonuçları her zaman yanıltıcı olabilir ama ABD'de ya da Avrupa’da şu anda bile rakamlar oldukça yüksek. Hal böyle olunca biz de kitle iletişimin en önemli merkezlerinden biri olan internette/Google Trend'de bir tarama yaptık. Sonuçlar gerçekten ilginçti.
Vegan terimi zirvede, hayvan özgürlüğü terimi yerlerde!
Karşımıza şöyle bir sonuç çıktı: 2008 yılından beri azar azar taranan vegan kelimesi, aylarca, yıllarca sıfır çekerken 2013'ün Ekim ayında tavan yapmış! Bunda elbette son zamanlarda çıkan veganizm başlıklı kitaplar ve ardından gelen tanıtım çalışmalarının etkisi büyük. Bu taramanın hemen akabinde ise gerçekten bizi ilgilendiren bir kelimeyi yani 'Hayvan Özgürlüğü'nü taradığımızda ise karşımıza kocaman bir sıfır çıktı!
Veganlık Türkiye'de popülerleşirken niçin hayvan özgürlüğünden bahsedilmiyor? Hayvan özgürlüğü savunucusu olan birisinin veganım demesine gerek yokken, insanların vegan kimlikleriyle var olmasının ardında neler yatıyor? Çevresindekilere vegan olmanın verdiği gururla üstten bakanlar, vegan ahlakçılık yapanlar, tek doğru yol veganizm diyenler, herkes vegan olunca dünyanın güllük gülistanlık bir yer olacağına inananlar... Bize göre hayvanların, doğanın ve insanların özgürleşmesi için lifestyle'a dönüşmesi kaçınılmaz olan vegan ideolojilere değil, amacı yaşama baskı kurmak olan otoritelere karşı yeryüzü savunucularına, doğrudan eylemcilere ihtiyaç var. Hayvan özgürlüğü mücadelesi veganizme indirilmemeli. Hayvanların kurtuluşunun kendini iyi hissetmeye yönelik ahlakçı tutumlarla gelmesi oldukça zor. "Şampuanımda 'cruelty-free','hayvanlar üzerinde test edilmemiştir' yazıyor, artık Earthlings'i ilk izlediğimdeki öfkemi gömüp işime gücüme döneyim" demeye değil özgürlüğe kast eden tüm tahakkümlere karşı öfkeyi büyütmeye ihtiyacımız var. Uygar dünyanın alışkanlıklarını devam ettiren, uygarlıkla derdi olmayan insanlar, örneğin vejetaryenlere yukarıdan bakıyor ve tam da veganlığın varılacak en iyi nokta olduğunu söylediği anda aslında endüstriye karşı yıkıcı eylemler gerçekleştirmenin, devamlı eylem halinde olmanın ve kendi yaşamını kapitalist tahakkümden kurtarmanın planını bile yapmadığını itiraf etmiş oluyor.
Öyle bir güne geldik ki, "vegan ol ama vegan deme emi" diyesimiz var
Tahakkümün birliğine karşı anti-faşist, homofobi karşıtı, türcülük karşıtı mücadelelerin birliğine; aslında kendi kibrimizi, kendi iktidar kaygılarımızı ve kendi polisimizi öldürmeye ihtiyacımız var. Otorite karşıtları, özgürlük savunucuları olarak giderek dinleştiğini düşündüğümüz veganizm kurumundan kaygılıyız; gelebilen İzmir'e gelsin konuşalım istiyoruz. Ne vegan ne değil? Kim vegan kim değil ve bundan başkalarına ne? Birinin veya birilerinin bunları tüketim nesneleri düzeyinde saptaması ve onları kullanmayanları vegan sayması ne kadar sağlıklı? Tüketim nesneleriyle veganlık saptayanların insanın hayvan olduğunu lafa gelince bilip 'insan hayvanı'nın sömürüldüğü ürünlerle derdinin olmaması düşündürücü değil mi? Sadece tüketim davranışlarını değiştirmek, et yemeyen 'tüketicilerin' yeni bir pazara (niş markete) yönlendirilmesi ile son bulur. Veganlık tanımı ne zaman ve nasıl "canlıların öldürülmesini veya esir edilmesini reddetme"den "hayvansal ürünleri yememe" noktasına geldi? Hayvan özgürlüğü teorik gerekçe vegan beslenme/giyinme pratik sonuçlardan sadece biri iken, sonuç sebebi niçin gölgeler hale geldi?
Küçük bir gözlem: Bugün burada tomurcuklanan veganizmin epey yol kat ettiği İngiltere'de bir araya gelen veganların sohbet konusu yeni çıkan bitkisel sütlerin tadını tartışmaktan, yan sokakta köle tutulan ineğin nasıl kurtarılacağına veya arka kompartımanda zorla seks yapması için götürülen bir insana gelemez. Biz de gerçekten böyle mi devam edelim, ne dersiniz?
1 Kasım Dünya Vegan Günü'nün ardından mücadele pratiklerimizi konuşmak ve deneyimlerimizi paylaşmak için 2 Kasım Cumartesi günü saat 17:30'da gelebilen herkesi İzmir - Namekan Sanat Sepet'te yapacağımız söyleşiye bekliyoruz.
Burcu - Güray (Yeryüzüne Özgürlük)
Karşımıza şöyle bir sonuç çıktı: 2008 yılından beri azar azar taranan vegan kelimesi, aylarca, yıllarca sıfır çekerken 2013'ün Ekim ayında tavan yapmış! Bunda elbette son zamanlarda çıkan veganizm başlıklı kitaplar ve ardından gelen tanıtım çalışmalarının etkisi büyük. Bu taramanın hemen akabinde ise gerçekten bizi ilgilendiren bir kelimeyi yani 'Hayvan Özgürlüğü'nü taradığımızda ise karşımıza kocaman bir sıfır çıktı!
Veganlık Türkiye'de popülerleşirken niçin hayvan özgürlüğünden bahsedilmiyor? Hayvan özgürlüğü savunucusu olan birisinin veganım demesine gerek yokken, insanların vegan kimlikleriyle var olmasının ardında neler yatıyor? Çevresindekilere vegan olmanın verdiği gururla üstten bakanlar, vegan ahlakçılık yapanlar, tek doğru yol veganizm diyenler, herkes vegan olunca dünyanın güllük gülistanlık bir yer olacağına inananlar... Bize göre hayvanların, doğanın ve insanların özgürleşmesi için lifestyle'a dönüşmesi kaçınılmaz olan vegan ideolojilere değil, amacı yaşama baskı kurmak olan otoritelere karşı yeryüzü savunucularına, doğrudan eylemcilere ihtiyaç var. Hayvan özgürlüğü mücadelesi veganizme indirilmemeli. Hayvanların kurtuluşunun kendini iyi hissetmeye yönelik ahlakçı tutumlarla gelmesi oldukça zor. "Şampuanımda 'cruelty-free','hayvanlar üzerinde test edilmemiştir' yazıyor, artık Earthlings'i ilk izlediğimdeki öfkemi gömüp işime gücüme döneyim" demeye değil özgürlüğe kast eden tüm tahakkümlere karşı öfkeyi büyütmeye ihtiyacımız var. Uygar dünyanın alışkanlıklarını devam ettiren, uygarlıkla derdi olmayan insanlar, örneğin vejetaryenlere yukarıdan bakıyor ve tam da veganlığın varılacak en iyi nokta olduğunu söylediği anda aslında endüstriye karşı yıkıcı eylemler gerçekleştirmenin, devamlı eylem halinde olmanın ve kendi yaşamını kapitalist tahakkümden kurtarmanın planını bile yapmadığını itiraf etmiş oluyor.
Öyle bir güne geldik ki, "vegan ol ama vegan deme emi" diyesimiz var
Tahakkümün birliğine karşı anti-faşist, homofobi karşıtı, türcülük karşıtı mücadelelerin birliğine; aslında kendi kibrimizi, kendi iktidar kaygılarımızı ve kendi polisimizi öldürmeye ihtiyacımız var. Otorite karşıtları, özgürlük savunucuları olarak giderek dinleştiğini düşündüğümüz veganizm kurumundan kaygılıyız; gelebilen İzmir'e gelsin konuşalım istiyoruz. Ne vegan ne değil? Kim vegan kim değil ve bundan başkalarına ne? Birinin veya birilerinin bunları tüketim nesneleri düzeyinde saptaması ve onları kullanmayanları vegan sayması ne kadar sağlıklı? Tüketim nesneleriyle veganlık saptayanların insanın hayvan olduğunu lafa gelince bilip 'insan hayvanı'nın sömürüldüğü ürünlerle derdinin olmaması düşündürücü değil mi? Sadece tüketim davranışlarını değiştirmek, et yemeyen 'tüketicilerin' yeni bir pazara (niş markete) yönlendirilmesi ile son bulur. Veganlık tanımı ne zaman ve nasıl "canlıların öldürülmesini veya esir edilmesini reddetme"den "hayvansal ürünleri yememe" noktasına geldi? Hayvan özgürlüğü teorik gerekçe vegan beslenme/giyinme pratik sonuçlardan sadece biri iken, sonuç sebebi niçin gölgeler hale geldi?
Küçük bir gözlem: Bugün burada tomurcuklanan veganizmin epey yol kat ettiği İngiltere'de bir araya gelen veganların sohbet konusu yeni çıkan bitkisel sütlerin tadını tartışmaktan, yan sokakta köle tutulan ineğin nasıl kurtarılacağına veya arka kompartımanda zorla seks yapması için götürülen bir insana gelemez. Biz de gerçekten böyle mi devam edelim, ne dersiniz?
1 Kasım Dünya Vegan Günü'nün ardından mücadele pratiklerimizi konuşmak ve deneyimlerimizi paylaşmak için 2 Kasım Cumartesi günü saat 17:30'da gelebilen herkesi İzmir - Namekan Sanat Sepet'te yapacağımız söyleşiye bekliyoruz.
Burcu - Güray (Yeryüzüne Özgürlük)