13 Aralık 2010 Pazartesi

İklim Değişikliğindeki Rolümüz 'Binde Dört' Demek Türkiye'yi Kurtarır mı?

Dünyanın geleceğini belirleyecek olan İklim Zirvesi Meksika'nın Cancun kentinde sessiz sedasız tamamlandı. Cancun’da konuşma yapan Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu, Türkiye’nin iklim değişikliği ile mücadele konusundaki vurdumduymazlığını bir kez daha gözler önüne serdi.


Geçen yıl Danimarka’nın Kopenhag kentinde yapılan zirveye ABD Başkanı Barack Obama’nın dahil olduğu 101 dünya lideri katılınca İklim Zirvesi günlerce konuşulmuştu. Ancak liderler bir uzlaşmaya varmak yerine kavga edip toplantıdan ayrılmıştı. Bu yılki zirve liderler dalaşına sahne olmadı ancak iklim değişikliği konusunda da herhangi bir umut verici gelişme yaşanmadı. Cancun’da konuşma yapan Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu da, Türkiye’nin iklim değişikliği ile mücadele konusundaki vurdumduymazlığını bir kez daha gözler önüne serdi.

Dünyanın ısındığı, iklimlerin değiştiği bir gerçek. Bunun önüne geçmek için dünya ülkelerinin ortak hareket etmesi de ayrı bir gerçek. Ancak buna özellikle sera gazı salımlarında büyük rol oynayan gelişmiş ülkeleri ikna etmek oldukça zor. 2012’ye kadar geçerli olan Kyoto Protokolü’e taraf olan ülkelerin farklı sorumlulukları var. Dünya ülkeleri gelişmişlik düzeylerine göre iki ayrı listede yer alıyor. Geçen yıl Kopenhag’da ve bu yıl da Cancun’da Kyoto sonrasında neler yapılması gerektiği ile ilgili ortak bir mutabakata varılmaya çalışılıyor. Ancak şu ana kadar bu gerçekleşmedi. Çünkü ülkeler herhangi bir taahhüt altına girmek istemiyor.

Türkiye ise iklim değişikliği ile mücadele konusunda ulusal ve de uluslararası hedeflerini açıklamak yerine sürekli olarak beklentilerini dile getiriyor. Eroğlu’nun zirvenin bitmesine bir gün kala Cancun’da yaptığı konuşma ise bunun kanıtı:


“2012 sonrasına yönelik rejim kapsayıcı, adil ve dengeli olmalıdır. Bununla birlikte bu süreç bize bazı esneklikler de sağlamalıdır. Bu bizim uzun vadeli ve adil bir anlaşmaya ulaşmamız için tek yoldur. Bununla birlikte, uzun dönemli azaltım ve uyum faaliyetlerinde ekonomik ve sosyal kalkınma konuları başta olmak üzere ulusal ve bölgesel şartlar da göz önünde bulundurulmalıdır. Gelişmiş ülkelerin tarihsel sorumlulukları dikkate alındığında, sera gazı emisyonlarının azaltılması için finansman ve teknoloji transferinde öncülük etmeleri gerekmektedir. Taraf ülkelerin sözleşme kapsamında sınıflandırılmasında dikkat edilen kriterlerin günümüz gerçeklerini ve ihtiyaçlarını yansıtmadığına inanıyoruz. Bu sebeple, bu konunun tartışılması gerektiğini düşünüyoruz. Aslında, Türkiye’nin tarihi küresel sera gazı emisyonları arasındaki payı sadece ve sadece binde dörttür. Türkiye hızlı bir büyüme süreci içerisindedir. Bu süreç, enerji ihtiyacı talebini önemli ölçüde artırmaktadır. Elektrik enerjisi ihtiyacındaki yıllık ortalama artış hâlihazırda yüzde yedi mertebesindedir. Kalkınma sürecinde ülkemizin uzun vadeli enerji ihtiyacının artması öngörülmektedir. Bu sebeple, ülkemizin herhangi bir yıl baz alınarak emisyon azaltım hedefi alması gerçekçi değildir.”

Eroğlu, dünyanın ısınmasında Türkiye’nin rolünün çok az olduğunu anlatıyor. Tarih içinde Türkiye’yi Çin ve ABD’nin atmosfere saldığı sera gazı miktarı ile kıyaslıyor. Halbuki gelişmekte olan Türkiye son yıllarda Avrupa’daki en çok sera gazı salım yapan ülkelerin başında geliyor. 1990’lar seviyesine göre sera gazı salım miktarı yüzde 111 arttı. Bu durumda Türkiye’nin iklim değişikliğinde rolü ‘çok küçük, binde dört’ demek gerçeği yansıtmıyor.

Serkan Ocak


Kaynak:
Radikal