21 Ekim 2019 Pazartesi

Osman Evcan'ın kurban bayramında Adalet Bakanlığı'na gönderdiği mektup

Osman Evcan'ın kurban bayramında Adalet Bakanlığı'na gönderdiği mektup gün yüzüne çıktı. Hayvan hakları yasasını 16 yıldır çıkarmayan TBMM'nin avcıların görüşlerini dinleyip not aldığı, TC'nin sınırdışı operasyonuna karşı internetten düşünce açıklamanın bile suç addedildiği şu günlerde Osman'ın veganlığı eko-anarşizm olarak tanımladığı bakış açısını kamuoyunun dikkatine sunuyoruz. 1 Kasım Dünya Vegan Günü, titre ve kendine gel! :) 



Osman Evcan, kurban bayramı meselesinden yola çıkarak hayvanlar neye niçin direnir, eko-anarşist veganlar neleri reddeder ne talep eder madde madde ortaya koymuş. Osman, 8 Ağustos 2019 tarihli mektubunu bitirirken Adalet Bakanlığı'na her yıl olduğu gibi yine bayram boyunca açlık grevinde olacağını da bildirmiş.



17 sayfalık el yazısı mektubun tamamını şurdan okuyabilir, indirebilirsiniz.
Durumum yoktu okuyamadım kardeş diyenler için de mektubun özetini aşağı bırakıyoruz:


Ben Silivri Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’nda kalmakta olan vegan eko-anarşist bir tutsağım. Vegan bireyler, insan ve hayvan özgürleşmesini bütünsellik içerisinde birleşik bir talep olarak ele alırlar. Bu birleşik talep doğrultusunda istemlerinin gerçekleşmesi için mücadele ederler.

Hayvanlar, biyolojik, psikolojik, ruhsal, anatomik ve kültürel bağlamda yakın akrabalarımızdır. Ülkemizde her yıl “Kurban Bayramı” nedeniyle milyonlarca hayvan eziyet, işkence ve kötü muamele yapılarak, topluca kesilerek öldürülüyor. Hayvanların dini ibadet gerekçesiyle topluca kesilerek tanrıya kurban olarak sunulması, hayvanların yaşamsal haklarına, özgürlüklerine yönelik türcü şiddet içerikli terörist bir saldırıdır. İnsan ve hayvanın sinir sisteminin yapısallığı ve işlevselliği bilimsel olarak benzeştiği için, hayvanlar da biz insanlar gibi acıyı, şiddeti, eziyeti, zulmü, işkenceyi biyolojik bedenlerinde, ruhlarında duyumsarlar. Hayvanlar böylesine türcü şiddet biçimlerine beden dillerini kullanarak fiziksel tepki göstermektedirler. İnsan türünü sevince boğan, bu “bayramın” sevinci kitlesel olarak yaşayan, kutlayan, ruhsal hoşnutluğa gömülen insanların empati yapabilme bilinci ve yetisinin olmadığı açıktır.

Türcü bakış açısına sahip insan, kendi varlığını koruyup sürdürmek için öteki canlılara, varlıklara, doğaya karşı hiçbir ahlaki sorumluluk almamıştır. İnsan türünün toplumsal, kültürel yaşamına hâkim olan bu paradigmanın oluşmasıyla birlikte türcü sömürgenlik, katliamlar, baskılar, şiddet, köleleştirme edimi meşru bir davranış, kültür haline dönüştürülmüştür.

Avcı-av ilişkisinin niteliği şiddet ve sömürgenlik güdülerine dayanır. Avlanan, öldürülen hayvanlar, kendilerini avcıya özgür iradeleri kapsamında yiyecek nesnesi olarak sunmazlar, teslim etmezler. Tam tersine kıyasıya varoluşsal direnç ve mücadele içinde bulunurlar. Avcı taraf olan insan bir yaşamın öznesi hayvanı avlarken her türlü hile, kurnazlık, aldatmaca, şiddet, terör, işkence üretmiş olur. İnsanın evrimsel oluşum süreci boyunca hayvanlara av nesnesi olarak görüp öldürmesi, şiddet uygulaması hayvan-insan ilişkisinde insanın hiç de güvenilir bir canlı türü olmamasının karakteristik özelliğini içerir. Hayvanlar insan türünün güvenilmez karakter özelliklerini deneyimlediğinden insanların yaşadıkları toplumsal mekanlardan uzak durmuş olurlar. İnsanlara karşı hep dikkatli ve savunma içinde yaklaşırlar.

İnsan türü, doğası gereği bencildir, sömürgendir. Doğasının üretmiş olduğu bencillik, sömürgenlik ve sahip olma güdüsü onu şiddet edimine yöneltir. Üretmiş olduğu şiddeti, kendi türünün bireyleri de olmak üzere hayvan türünün bireylerine de sistematik olarak uygulamış olur. Kendi türüne uygulamış olduğu şiddetin, tahakkümün, otoritenin amacı, onların üretmiş olduğu sahip oldukları maddi değerlere el koymak, özel mülküne dönüştürmektir.

Arkeologların, paleontologların ve antropologların yaptıkları en son araştırmalardan elde ettikleri yeni bilgiler; farklı coğrafyalarda farklı insan türlerinin birbirlerini av nesnesi olarak görüp öldürüp ve etlerini yedikleridir. Bilim insanları bu süreci yamyamlık kültürü olarak değerlendirmektedirler. Ki, Homo Sapiens’in dışında eski insan türlerinin yok olmasını, bilim insanları yamyamlık kültürü ile ilişkilendirmektedirler.

Antropolojik ve teolojik bakış açısı, insan türünü doğada yaşayan öteki türlerden “daha akıllı” olarak değerlendirir. İnsanın doğada yaşayan diğer canlılardan farkının “düşünen ve üreten” bir akıl üstünlüğüne sahip olduğu iddia edilir. Bu bağlamda insanın “akıl üstünlüğü” öve öve bitirilemez. Oysa insanın bu “akıl üstünlüğü” hiç de iyiye yorulacak bir ayrıcalıklı olma durumunu haklı kılmıyor. Maalesef  insan türü bu akıl üstünlüğünü hayvanlara ve doğaya karşı eşitlik, özgürlük duygusuyla düşüncesiyle kurmamıştır. Modern insanın yıkıcılığı teknolojik-endüstriyel üretkenlikle orantılı olarak artış ve yayılma göstermiştir. Uygarlaşmış insan türü, “akıl üstünlüğü” ile dünyayı ele geçirip sömürgeleştirmek, dünyanın tüm zenginliklerine sahip olabilmek için sürekli olarak daha güçlü öldürücü silahlar üretmiştir.

Tüm devletler insanı, hayvanı, doğayı nesneleştirir, sömürür. Dolayısıyla tüm devletler, insana, hayvana, doğaya şiddet, baskı, hegemonya, tahakküm uygular. Bu bağlamda iyi devlet yoktur. Sosyal devlet, demokratik devlet söylemleri, demagojik ve aldatmaca söylemlerdir. Bu söylemler, devletin sömürgenliği, şiddetini, tahakkümünü gizleme çabalarıdır. Dolayısıyla toplumu oluşturan bireylerde bilinç kirlenmesi yaratmaya yönelik girişimlerdir. Bu bağlamda tüm devletler kötüdür ve toplumsal bünye içinde bir tümördür. Tüm devletsel örgütlenmelerin yeryüzü yaşamından arındırılması, sönümlendirilmesi insanın, hayvanın, doğanın, gezegenin özgürleşmesi için olmazsa olmaz bir gerçekliktir.

Özetle, endüstriyel üretim-tüketim kültürü insana, hayvana, doğaya, gezegenimize zarar vermekte, ölümcül hastalıklara neden olmaktadır. Bu nedenle tekno-endüstriyel kültürden arınabilmeliyiz. Doğanın özgürlüğünü ve ekolojik dengenin korunmasını talep eden bizler; ormanların rantsal kesimini, nükleer enerjilerin maruz bırakacağı tehlikeleri, fosil enerjilerin kullanımını, GDO ve hibrit tarımı, tarım ilaçlarını, termik santral ve HES’leri istemiyoruz.

Hayvanlar da tıbbi ya da endüstriyel denek olarak kullanılmayı kabul etmiyor; yarıştırılmaya, dövüştürülmeye karşılar; yük taşımak değil özgürce yaşamak istiyorlar; insanın spor veya eğlence amacı için köleleştirilmek istemiyorlar; mezbahalar değil özgürce yaşam istiyorlar; süt, yumurta, bal gibi ürünlerinin gasp edilmesini istemiyorlar; kürk, deri veya yünlerini almak için yapılan işkenceyi kabul etmiyorlar. Hayvanların bu iradelerine saygı duymamız gerekiyor. Hayvanların gösterdikleri haklı tepkileri ve çabaları hiçleyerek, şiddet ve zor kullanarak hayvanları öldürmeyelim, sömürmeyelim.

Bu duygu, düşüncelerimden hareketle ÜÇ GÜNLÜK PROTESTO AÇLIK GREVİNE başlamış oldum.

08.08.2019 Osman Evcan

Adres: Silivri Kapalı Ceza İnfaz Kurumu, A6-41, Silivri-İstanbul