31 Mayıs 2014 Cumartesi

Gezi Yıldönümünde Taksim'de Yoğun Polis Saldırısı

Polis Gezi Parkı'nı ve Taksim Meydanı'nı kapadı. Anadolu'dan Avrupa'ya tüm vapur seferleri 15:00'den itibaren iptal edildi. İstanbul'da 127 kişi gözaltına alındı. Polis saldırıları nedeni ile ciddi hak ihlâlleri yaşandı.


Gezi Parkı direnişinin yıldönümünde polis Gezi Parkı'nı sabah saat 11:00'de kapadı. Anadolu'dan Avrupa'ya giden tüm vapur seferleri de saat 15:00'den itibaren iptal edildi. İstanbul'da Gezi Direnişi'nin 1'inci yıldönümünde 127 eylemci gözaltına alındı.



Saat 21:15 Taksim Dayanışması'nın İstiklal Caddesi'nde  18:00'dan başlattığı oturma eylemi sona erdi.

Saat 20:50 Beşiktaş'tan Taksim'e yürümek isteyen aralarında Çarşı grubunun da bulunduğu eylemcilere polis saldırdı.

Saat 20:20 Polis gazetecilere saldırmaya devam ediyor. Tünel'de polis 30 gazeteciye yakın mesafeden gaz sıktı, plastik mermi kullandı ve tartakladı. bianet muhabiri Elif Akgül de polis tarafından tekmelendi.

Saat 20:00 Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) en az 70 gözaltı olduğunu açıkladı.

Mimarlar Odası üyesi darp edildi

Mimarlar Odası ve TMMOB yönetim Kurulu üyesi mimar Hüseyin Kargın polis tarafından darp edildi. Kargın hastaneye kaldırıldı.

Dayanışma: Bu koşullarda açıklama yapmıyoruz

Saat 19.30 Taksim Dayanışması İstiklal Caddesi'nde basına açıklama yaptı:

“Akıl tutulmasının olduğu günü yaşıyoruz. Barış kardeşlik talebiyle alanlarına meydanlarına sahip çıkmak için binlerce insanın üzerine, binlerce polis ve TOMA abluka oluşturdu. Yeniden bu barışçıl talebi dile getirmek için sokağa çıkanlar yine meydanlara alınmadı, gözaltına alındı.

“Türkiye’nin normalleşmeye, özgürlüklerini yaşamaya, tüm meydanlarını herhangi bir engel olmadan dolaşmaya, yaşamaya hakkı var.

“İki gün önce açıkladık. Yüreğini, sevgini, kitabını, çiçeğini, çocuğunu al, özgürleşmek için meydanlardayız dedik.

“Başbakanın bu talebe cevabı kent meydanlarını polisle ablukaya almak oldu.

“Bugün yapmayı düşündüğümüz açıklamayı bu koşullar sağlanana kadar yapmıyoruz. Bundan sonrasını ülkedeki insanların sağduyusuna bırakıyoruz.”

İstiklal'de polis saldırısı

Saat 19:20 Galatasay Lisesi'nde duran polisler tünel tarafındaki eylemcilere sürekli gaz sıkıyor. Gözaltılar devam ediyor. Uluslarası basına sürekli baskı var; pasaportlarını göstermeleri isteniyor. Türkiyeli gazeteciler de sürekli polisler tarafından tartaklanıyor.

Saat 19:15 Sivil polisler, vatandaşları sürekli olarak tartaklıyor.

Milletvekilleri güvenli bölgeye anonsu

Saat 19:03 Polis barikat önünde bulunanlara saldırdı.

Saat 18:58 Polis sayısı gittikçe artan bekleyenlere yönelik saldırı hazırlığında. "Milletvekilleri, yaşlılar ve çocuklar güvenli bölgeye geçsin" anonsu yapıldı.

Saat 18:45 HDP milletvekilleri Ertuğrul Kürkçü, Sırrı Süreyya Önder, Levent Tüzel ile CHP milletvekilleri İlhan Cihaner, Özgür Özel, Sezgin Tanrıkulu  ve Hüseyin Aygün İstiklal Caddesi'nde Fransız Konsolosluğu'nun önündeki polis barikatine geldi. Vekiller Taksim Meydanı'na çıkıp basın açıklaması yapmak istediklerini söyledi. Polis amiri "üstlerime danışmam gerek" diyerek yanlarından ayrıldı. Bir süre sonra geri döndüğünde izin verilmeyeceğini İlhan Cihaner'e bildirdi. Bunun üzerine İlhan Cihaner barikatin önünde izin verilene kadar bekleyeceklerini söyledi. Polis amiri ise kendilerine taş atılması halinde müdahale edeceklerini söyledi.

Ertuğrul Kürkçü yaptığı açıklamada "Meydanlar halka kapatılamaz. Burada anma yapılmak isteriyor. Tüm bu olanların nedeni AKP'nin paranoyasıdır" dedi. Taksim Dayanışması ise barikatin önündeki bekleyişini sürdürüyor.

Saat 18:15 Polis Taksim Dayanışması üyelerinin önünü kesti. Görüşmeler devam ediyor.

Saat 18.00 Polis gözaltına aldığı kişileri Küçükparmakkapı Sokak'ın girişinde duvar dibinde bekletiyor.


17:25 CHP milletvekili Mahmut Tanal, polisin gözaltına almaya çalıştığı bir kişiyi kurtardı.


Saat 17:20 Polis Taksim'de bir belediye otobüsü dolusu kişiyi gözaltına aldı.


Saat 17:13 Mis Sokak'ta iki kişi gözaltına alındı. Bir kişi yaralı, ambulans bekleniyor. Ayrıca polis Taksim Meydanı'na bakan bir binanın 5. katından "Korkmayın" yazıyı pankart asan iki kişiyi de gözaltına aldı.

Saat 17:10 Polis Fransız Konsolosluğu'ndan İstiklal caddesine geçmek isteyen bianet muhabirini tartakladı ve fotoğrafını çekti.

Saat 17:00 İstanbul Emniyet Müdürlüğü yaptığı açıklamada, CNN International İstanbul muhabiri Ivan Watson'ın gözaltına alınmadığını belirterek "İlgili şahıs yapılan denetimlerde pasaportunu ibraz edememiş, bilahare pasaportunu getirmesi üzerine hakkında başkaca bir işlem yapılmamıştır" dedi.

Saat 16:45 Polis CHP binasının önünde kalabalıklaşan grupa dağılmaları için anons çekiyor. Polis kalabalığı Galatasaray Lisesi'ne doğru itti. İki TOMA ve bir akrep bekliyor.

Saat 16:15 CHP milletvekili Hüseyin Aygün, İstiklal caddesindeki CHP binasının önüne geldi. CHP binasından da şarkılar ve marşlar çalınıyor.


Saat 15:45 HDP milletvekili Sırrı Süreyya Önder, Gezi parkı merdivenlerine bir demet papatya bıraktı. Gezi Komünü mutfağı İstiklal caddesi üzerinde ücretsiz yemek dağıtıyor.


Saat 15:35  CNN International İstanbul muhabiri Ivan Watson, canlı yayın esnasında Taksim Meydanı'nda kısa süreliğine gözaltına alınıp serbest bırakıldı. Watson, o anda twitter'dan "Ben ve ekibim canlı yayının ortasında gözaltına alındık. Bir polis beni arkamdan ittirdi" diye yazdı.


Saat 15:30 Taksim Meydanı'nı ve İstiklal caddesi de kapatıldı. Polis gazetecileri de Taksim Meydanı'na sokmuyor. Meydanda sadece 15:30'dan önce giren gazeteciler var.


Saat 14.00 sularında Gezi parkının önünde kitap okumak isteyen bir gruba, polis trafiği engellediklerini söyleyerek izin vermedi. Meydanda gazeteciler, çok sayıda üniformalı ve sivil polis ile 100'e yakın vatandaş bekliyor.

Saat 12:00 İstiklal Caddesi'nde ise hayat normal. Çok sayıda sivil ve üniformalı polisin yanısıra, turistler ve vatandaşlar caddede gezebiliyor.

Saat 11:00 İstiklal Caddesi'nde kurulan bir standda ise "Gezi birinci Yıl" yazılı ve direnişte öldürülenlerin fotoğrafının olduğu t-shirt'ler satılıyor.


Polisler, İstiklal Caddesi'ne çıkan ara sokaklarda siyah torbalar ve coplarla bekliyor.

Kaynak: Bianet

* Haberin videolarına ulaşmak için tıklayın.

* Sendika.org'un İstanbul'daki Gezi yıldönümü eylemleri ile ilgili haberine ulaşmak için tıklayın.

* Gezi'nin yıl dönümünde il il neler olduğuna ilişkin Sendika.org haberine ulaşmak için tıklayın.

Beş Günde Beş İnşaat İşçisi Öldü

Kartal'da inşaat iskelesinden düşen üç işçi hayatını kaybetti. Beş gün içinde İstanbul'da üç farklı inşaatta beş işçi öldü.


Kartal'da 16 katlı inşaat iskelesinden düşen üç işçi hayatını kaybetti.

İddiaya göre inşaatın 16. katında çalışan işçiler Hasan Doğan (53), Salih Karayalı ve Sinan Doğan (22) iskelenin çökmesi ile 16 kat aşağı düşerek beton zemine çakıldı.

27 Mayıs'ta Halkalı Tema Park'ta Mesa-Kantur'a bağlı adı henüz öğrenilemeyen bir taşeron işçi,7. kattan düşerek hayatını kaybetmişti.

Yine 27 Mayıs'ta Yürütmesi durdurlan Ağaoğlu'na ait Maslak 1453 projesinin inşaatında  Hakan Tek isimli işçi üstüne demir kalıbı düşmesi sonucu hayatını kaybetmişti.

29 Mayıs'ta ise Sakarya Arifiye’de hızlı tren istasyonu inşaatı sırasında tavan çökmüş. Beş işçi hastaneye kaldırılmıştı.

İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi'nin raporuna göre, 2013 yılında en çok iş cinayeti inşaa ve yol sektöründe yaşandı. Geçen sene 1235 işçiden 294'ü inşaat ve yol sektöründendi.

Kaynak: Bianet

Toplama Kampı Gibi: Sarıyer'de 20 Bin Köpek Kapasiteli Hayvan Barınağı İnşa Ediliyor

Engelli Hayvanları Koruma ve Hayvan Hakları Derneği, İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Başkanı Kadir Topbaş'ı, Sarıyer'de inşa edilen ve 20.000 köpek kapasitelik olduğu duyurulan hayvan barınağının mevzuata aykırı olduğu gerekçesi ile Kamu Görevlileri Etik Kurulu'na şikâyet etti.


20.000 köpeklik kapasiteye sahip ve Sarıyer'deki Kısırkaya Plajı'nın hemen yanında kurulan hayvan barınağı, hayvan hakları savunucuları ile İBB Başkanı Kadir Topbaş'ı karşı karşıya getirdi.

Engelli Hayvanları Koruma ve Hayvan Hakları Derneği, kamu görevlileri etik ilkelerini ve yönetmeliği ihlâl ettiği gerekçesi ile Topbaş'ı TBMM'ye bağlı çalışan Kamu Görevlileri Etik Kurulu'na şikâyet etti.

"İstanbul'un tüm köpeklerini toplamak için mi dev barınak inşa ediliyor?"

Söz konusu barınağın inşaatının, 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu'nun uygulama yönetmeliğine aykırı olarak sürdürüldüğünü ifade eden Engelli Hayvanları Koruma ve Hayvan Hakları Derneği Başkanı Çağrı Sert "İnşa edilen barınağın arazi seçimi mevzuata aykırı olarak yapıldı. Bu toplama kampını yaparken kimseye sormadılar. Barınak, Kısırkaya Plajı'nı bitirecek, Karadeniz'in çok yönlü rüzgarlarını olduğu gibi alacak ve yerleşim yerinden de çok uzak. Hayvanlar birbirini parçalasa kimsenin haberi olmayacak. Barınak arazisi koşullarının neredeyse hiçbiri yönetmeliğe uymuyor. Barınağın yirmi bin köpeklik kapasitesi olacağı söyleniyor. Eleştirdiğimiz 'Doğal yaşam parkları' henüz yasa tasarısında iken, tasarı meclisten geçmeden toplama kampları inşa edildi. İBB'nin inşaatı bitmek üzere. İstanbul'un tüm köpeklerini toplamak için mi dev barınak inşa ediliyor? 1910'da sokak köpeklerinin sürgün edildiği Hayırsızada'nın ikinci bir örneğini mi yaşayacağız? Kimse bunu kabul etmemizi beklemesin" dedi.


"Toplama kampı inşaatı durdurulsun"

Derneğin yönetim kurulu üyelerinden, Etik Kurul'a şikâyet başvurusunu yapan Burak Özgüner de Topbaş'ı kamu görevlileri etik davranış ilkelerini ihlâl ettiği için Etik Kurul'a şikâyet ettiklerini belirterek "Şu anda yasadışı bir şekilde inşaat sürüyor. Devlet, kendi çıkardığı yönetmeliğe uymuyor. Mevzuata aykırı olan bu inşaatın durdurulmasına ilişkin İBB'ye yaptığımız başvurular dikkate alınmadı. Topbaş'ı imzalamış olduğu 'Etik Sözleşmesi'ne ve Kamu Görevlileri Etik Davranış İlkeleri İle Başvuru Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik'e uymaya çağırıyoruz ve dağ başına kurulan bu yasadışı toplama kampının ivedilikle durdurulmasını talep ediyoruz. Toplama kampı inşaatının durdurulması için tüm iç hukuk yollarını tüketeceğiz" açıklamasında bulundu.

* Fotoğraflar: Sarıyer Posta

Haber: Hıdır Tok
Kaynak: Başka Haber

30 Mayıs 2014 Cuma

Yemeğe GDO Bulaşacak

GDO'yu düzenleyen yönetmelikte yapılan değişiklikye “GDO Bulaşanı” diye bir tanım üretildi. Doç. Dr. Işıl Ergin "Yeni yönetmelikle % 0,9 sınırını aşmadığı sürece insani tüketim amaçlı ürünlerin içinde yer alabilecek" diyor.


Doç. Dr. Işıl Ergin GDO’lu ürünleri kullanımını düzenleyen yönetmelikte bugün yapılan değişikliği şöyle özelyiyor: “Yem amaçlı tüketim için Biyogüvenlik Kurulu’ndan onay almış bir gen, yeni yönetmelikle yüzde 0,9 sınırını aşmadığı sürece insani tüketim amaçlı ürünlerin içinde yer alabilecek.”

29 Mayıs tarihli Resmi Gazete’de Genetik Yapısı Değiştirilmiş Organizmalar ve Ürünlerine Dair Yönetmelik’te yapılan değişiklik, son günlerde bir mama markasında GDO tespit edilmesiyle GDO’lu ürünler yeniden gündeme gelmesiyle birlikte düşünüldüğünde bu konuda önümüzdeki günlerde çok ciddi sorunlar yaşanacağını kestirmek güç değil.

Bursa’da yapılan piyasa denetimleri sırasında “sütlü tahıl karışımı” içeren bir bebek gıdasında GDO olduğu tespit edilmiş ve ürünün toplatılması kararı alınmıştı. Diğer yandan yönetmelikte yapılan değişiklik yayımlanması olaya yeni bir boyut kattı. Bu değişikliğe göre ürünlerde yapılacak analizlerde yüzde 0,9 ve altında GDO tespit edilmesi halinde bu durum “GDO bulaşanı” olarak değerlendirilecek ve bu genler Biyogüvenlik Kurulu tarafından onaylanmış ise ürünler kullanılabilecek.

Yeni tanımlama: “GDO Bulaşanı”

Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı 29 Mayıs tarihinde “Genetik Yapısı Değiştirilmiş Organizmalar Ve Ürünlerine Dair Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik” başlıklı bir yönetmelik yayımlayarak bazı değişiklikler getirdi. Bu değişiklikler arasında daha önce yönetmelikte olmayan esaslar bulunuyor. Buna göre Yönetmeliğin tanımlar bölümüne “GDO Bulaşanı” olarak isimlendirilen bir tanım ekleniyor.

Yönetmelikte “GDO bulaşanı”, “genetik modifikasyon teknolojisi uygulanan veya uygulanmayan bir üründe, birincil üretim aşaması dahil üretim, imalat, işleme, hazırlama, işleme tabi tutma, ambalajlama, paketleme, nakliye veya muhafaza sırasında ya da çevresel faktörler ile teknik olarak engellenemeyen, önlenemeyen veya tesadüfi olarak bulaşan GDO’lar” biçiminde tarif ediliyor ve “analiz sonucunda üründe yüzde 0,9 ve altında GDO tespit edilmesi halinde bu durum GDO bulaşanı olarak değerlendirilir” hükmü getiriliyor.

Bu düzenlemelere ek olarak üründe GDO bulaşanı tespit edilmişse, diğer bir deyişle yüzde 0,9’un altında bir GDO oranı varsa ve bulunan genler Biyogüvenlik Kurulu’ndan onay aldı ise bu ürünlerin kullanımı serbestleştiriliyor. Ayrıca GDO numune alma, analiz ve değerlendirme yöntemlerini belirleme yetkisi Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’na veriliyor.

Doç. Dr. Ergin: İnsani tüketimin yolu açılıyor

Konuyu bianet’e değerlendiren Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı öğretim üyesi Doç. Dr. Işıl Ergin, yapılan değişikliğin GDO’lu ürünlerin insani tüketim amaçlı kullanımının yolunu açtığını belirtti. Doç. Dr. Ergin’in görüşleri şöyle:

“Ülkemizde yem amaçlı GDO’lu ürünler için ithalat izni veren kuruluş Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı olup başvuruya ilişkin bilimsel incelemeyi Biyogüvenlik Kurulu yapıyor. Bu kurul şirket tarafından kendisine iletilen dokümanları değerlendirir, gerekli onay veya ret bu bilimsel heyetin incelemeleri sonrasında alınır. Bugün ülkemizde sadece yem amaçlı kullanılan GDO’lu ürünler ithalat izni almış durumda.

"Geçmişteki insani tüketim amaçlı başvurular kamuoyu baskısı ile geri çekildi. Bu yeni yönetmelikte ise insani tüketimin içine 'bulaşan' GDO’lar gündeme alındı. Yönetmelikte geçen ‘teknik olarak engellenemeyen, önlenemeyen veya tesadüfi olarak bulaşan GDO’lar’ tanımı ‘bulaş’ kavramını aşan, bilinen ve sözüm ona önlenemeyen GDO içeriklerini de kapsıyor.

"Bu durum; ‘bulaş’ adını koyarak ve buna bir de sınır çizerek (yüzde 0.9) insani tüketim amaçlı gıdaların içindeki GDO varlığını 'yasallaştırmaktır'. Üstelik Bakanlığın tam da GDO içeren bebek mamalarına ilişkin piyasadan toplatılma hamlesine bu yönetmeliğin denk gelmesi ‘cambaza bak’ şaşırtmacası gibi görünüyor.”

Kaynak: Bianet

Biber Gazından Etkilenip Hastanede Tedavi Gören Elif Çermik Hayatını Kaybetti

Kent mitinginde gazdan etkilenerek hastaneye kaldırılan ve 159 gündür tedavi gören 64 yaşındaki Elif Çermik hayatını kaybetti. Çermik miting öncesi, “İyi bir mahallede yaşamak istiyorum, güzel bir ülke istiyorum” demişti.


Kadıköy’deki İstanbul Kent Mitingi’ne katılan ve 22 Aralık 2013’teki mitingde atılan gazdan etkilenerek hastaneye kaldırılan 64 yaşındaki Elif Çermik yaşamını yitirdi.

Cenazesi yarın 12:00’de Nurtepe Cemevi’nde yapılacak törenin ardından Sarıyer Dağevleri mahallesindeki evine götürülecek ve Kilyos Mezarlığı’nda defnedilecek.

159 gündür Dr. Siyami Ersek Gögüs Kalp ve Damar Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde tedavi gören Çermik, yoğun bakımdan normal servise sevk edilmişti. Eşi Mustafa Çermik de o günden beri hastanede, yanındaydı.

Ne olmuştu?

22 Aralık 20132te binlerce İstanbullu “İstanbul Biziz, İstanbul Bizim” sloganıyla çağrısı yapılan İstanbul Kent Mitingi için Kadıköy’deydi.

Mitingin başlamasına yakın, alana girişlerin devam ettiği sırada polis bir anda müdahalede bulundu. Yaklaşık yarım saat süren gaz bombası ve tazyikli su saldırısı sonucunda Elif Çermik fenalaştı. Kalbi durarak hastaneye kaldırılan Çermik yoğun bakıma alınmıştı.

İstanbul Tabip Odası olaydan bir gün sonra yaptığı açıklamada, Çermik'in hastanede yapılan girişimsel angiografi sonucu iki kalp damarının tıkalı olduğunun tespit edildiğini, tıbbi tedavi ve takip için Koroner Yoğun Bakım Ünitesi'ne alındığını belirtmişti.

İstanbul Kent Mitingi Sekreteryası da bir hafta sonraki basın açıklamasında durumuyla ilgili şu bilgiyi vermişti:

“Önce Haydarpaşa Numune Hastanesi'ne kaldırılan Elif Çermik'in uzunca bir süre duran kalbi burada yeniden canlandırıldı ve Dr. Siyami Ersek Göğüs Kalp ve Damar Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi Koroner Yoğun Bakım Ünitesi'ne sevk edildi.”

“Tedavi sürecini üstlenen hastane yetkililerinden doğrudan alınan bilgiye göre, Çermik'e ağır kalp yetmezliği tanısı kondu ve beyninde de ödem saptandı.”

“Miting öncesi bir röportajda, ‘İyi bir mahallede yaşamak istiyorum, güzel bir ülke istiyorum’ diyen Elif Çermik'in sağlık durumu son derece kritik ve bilinci hala kapalı.”

Kaynak: Bianet

29 Mayıs 2014 Perşembe

Onur Yürüyüşü İstanbul'u Gökkuşağına Boyayacak

12. Onur Yürüyüşü 29 Haziran'da. Ama Onur Haftası Komitesi’nin İstanbul'u gökkuşağına boyamak için desteğinize ihtiyacı var.


22. Onur Haftası yaklaşıyor. Ancak Onur Haftası Komitesi’nin, bu seneki etkinlikleri ve yürüyüşü düzenleyebilmesi için desteğe ihtiyacı var.

Onur Haftası, her sene insan hakları fonları ve LGBTİ dayanışma partilerinden elde edilen gelirle gerçekleştiriliyor. Bu sene yeterli fon bulamayan Onur Haftası Komitesi, başlattığı indiegogo kampanyasıyla 30 bin dolar toplamayı hedefliyor.

İstanbul Onur Haftası, Balkanlar ve Ortadoğu’nun en eski ve en büyük LGBTİ etkinliği. İstanbul’da Onur Haftası 22 yıldır, Onur Yürüyüşü ise 12 yıldır düzenleniyor. Bölgedeki homofobik kültür ve politikalar nedeniyle, kendi ülkelerinde bu tür etkinlikler düzenleyemeyen LGBTİ aktivistleri de, Türkiye’nin diğer illerinde yaşayanlar da İstanbul’a geliyor. Yani İstanbul Onur Haftası hem Türkiye hem de çevre ülkelerdeki LGBTİ hareketi için önemli bir etkinlik.

Bu para diğer şehirlerdeki LGBTİ aktivistlerinin İstanbul’a ulaşımı ve konaklaması, yürüyüşte taşınacak döviz, gökkuşağı bayrakları gibi materyaller, matbaa giderleri gibi şeylere harcanacak.

Komite’den Görkem Ulumeriç, Gezi direnişindeki LGBTİ Blok günlerini hatırlatıyor ve “Gezi Parkı’ndaki o muhteşem dayanışmadan sonra, bu sene Onur Yürüyüşüne desteklerini bekliyoruz. Bu sene 100 bin kişi yürümeyi hedefliyoruz” diyor.

Bu sene yeterli fonu bulamamalarının altında ise aslında memnun edici bir gelişmenin yattığını söylüyor; giderek artan LGBTİ örgütlülüğü. Bu sene hem Onur Haftası daha çok misafir ağırlayacağı için daha büyük bir bütçeye ihtiyaç var, hem de Onur Haftası dışında LGBTİ haklarına ayrılan fonlarla gerçekleştirilen birçok farklı etkinlik var.

Şimdiye kadar Tabu, Dikkat Aile Var, Bellek, Direniş gibi temaları işleyen Onur Haftası’nın 2014 teması “Temas”.

LGBTİ aktivistlerinin “Tüm İstiklal Caddesi’ni gökkuşağına boyamak için” desteğinize ihtitacı var. Kampanyaya katılmak için tıklayın.

Kaynak: Bianet

* Kampanya vildeosunu izlemek için tıklayın.

Kurşun Polis Silahından Ama Polis “Tanık”

Okmeydanı cemevinde cenazeye gittiği sırada vurulup hayatını kaybeden Uğur Kurt’u öldüren kurşunun, polisin silahından çıktığı belirlendi. Soruşturmada şimdiye dek adı açıklanmayan bir polisin tanık olarak ifadesi alındı.


Okmeydanı cemevinde cenaze beklerken silahla vurulup yaşamını yitiren Uğur Kurt’u bir polisin vurduğu açıklandı.

Gazetelerdeki haberlere göre, otopsi sırasında başından çıkartılarak mühürle muhafaza altına alınan mermi üzerinde Adli Tıp Kurumu'nca yapılan incelemeye ilişkin rapor soruşturmayı yürüten İstanbul Terör ve Örgütlü Suçlar Bürosu savcısı Hasan Yılmaz’a ulaştı.

Soruşturma dosyasına giren raporda, Kurt’un ölümüne neden olan merminin bir polis memurunun silahından çıktığının tespit edildiği belirtildi.

Soruşturma izni istedi

Savcı Yılmaz, “olayın görevin ifası esnasında meydana geldiği” gerekçesiyle, İstanbul Valiliği’ne yazı yazarak polis memuru hakkında soruşturma izni istedi.

Dün akşam mesai saatleri sonrası bir polis memurun da tanık olarak ifadesi alındı.

14 polis silahından biri

Soruşturma kapsamında olay yerinde görev yapan 14 polisin silahına el konulmuştu.

23 Mayıs'ta el konulan 14 silah, Adli Tıp Kurumu'nda incelemeye alındı. Yapılan incelemenin ardından Kurt’u vuran kurşunun çıktığı silahın, polislere ait olan 14 silahtan biri olduğu belirlendi.

Ne olmuştu?

Beyoğlu Belediyesi işçisi, 30 yaşındaki Uğur Kurt evli ve bir çocuk babasıydı.

Kurt, Gezi direnişi sırasında gaz fişeğiyle vurulduktan sonra hayatını kaybeden Berkin Elvan'ı anmak için düzenlenen yürüyüşte polisin tazyikli su, biber gazı ve plastik mermiyle yaptığı müdahale sırasında taziye için cemevindeydi.

22 Mayıs’taki polis müdahalesi sırasında isabet eden bir kurşunla ağır yaralanarak hastaneye kaldırıldı.

Aynı gün, Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde hayatını kaybetti. Ertesi gün vurulduğu cemevinde yapılan törenin ardından, 24 Mayıs’ta Sivas'ın Hafik ilçesine bağlı Üzeyir köyünde defnedildi.

Ölümüyle ilgili İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın başlattığı soruşturma sürüyor.

Kaynak: Bianet

28 Mayıs 2014 Çarşamba

"Afgan Sığınmacılara İnsan Yaşam Hakkı Tanınsın"

Göçmen Dayanışma Ağı, zor koşullarda yaşayan, çalışmalarına izin verilmeyen, üçüncü bir ülkeye gönderilmeyen Afgan mülteciler için insanca yaşam talebinde bulunuyor.


Göçmen Dayanışma Ağı, iltica başvurularında adil ve eşit muamele gösterilmediği gerekçesiyle altı haftadır Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (BMMY) Ankara Ofisi önünde direnişlerini sürdüren Afgan sığınmacılarla dayanışmak amacıyla dün akşam Galatasaray Meydanı’nda bir araya geldi.

Göçmen Dayanışma Ağı, Türkiye’ye sığınan insanlara, ülkelerine bakılmaksızın insan onuruna yakışır bir yaşam hakkının tanınmasını ve acil kalıcı çözümler üretilmesi talebinde bulundu.

“Coğrafi sınırlama”

Türkiye’nin 1951 tarihli Mültecilerin Hukuki Durumuna İlişkin Cenevre Sözleşmesi'ne koyduğu coğrafi sınırlama çekincesi nedeniyle doğu sınırlarından giriş yapan mültecilere iltica hakkı tanımadığına dikkat çeken Göçmen Dayanışma Ağı, Türkiye'deki sığınmacıların kalıcı bir çözümden yoksun olduğunu vurguladı.

BMMYK’nın üçüncü ülkelerin Afganistan’dan mülteci kabul etmediği gerekçesiyle tüm iltica başvurularını askıya alması, önceden verilen randevuları iptal etmesi üstüne BMMY Ankara Ofisi önünde haftalardır bekleyişlerini sürdüren Afgan sığınmacılardan bir kısmı ağızlarını dikerek ölüm orucu sürdürüyor.

Farklı illere sürülüyorlar

Dün akşam Galatasaray’da basın açıklaması yapan Göçmen Dayanışma Ağı, sığınmacıların BMMYK yetkilileri görüşmek ve seslerini duyurmak için defalarca girişimde bulunmalarına rağmen sadece polis saldırısıyla karşılaştıklarını ve bugüne kadar 240 kişinin gözaltına alındığını vurguluyor.

Sığınmacıların otobüslere bindirilerek zorla farklı illere gönderildiğine ve gözaltındaki altı Afgan’ın yaralandığına dikkat çekilen açıklamada şu ifadelere yer verildi:

“Özellikle Afganistan, Somali gibi ülkelerden gelmiş uzun zamandır üçüncü ülkelere yerleştirilemeyen mültecilerin durumu, coğrafi sınırlamanın işlevsiz hale geldiğinin bir göstergesidir.

“Bugün Türkiye'deki çok sayıda uydu kente zorunlu olarak ve hiçbir destek sağlanmadan gönderilen mültecilerin, özellikle Afganistan ve Afrikalı sığınmacıların durumu, belirsiz bir bekleme süreci içinde her geçen gün daha da kötüleşmekte ve tahammül sınırlarını zorlamaktadır.

Travmalar

“Geleceğe ilişkin çözüm sunulmayan; çalışmalarına izin verilmeyen, kayıt dışı alanda patronların insafına, sömürülere maruz kalan, tacizine uğrayan; başta sağlık olmak üzere hizmetlere erişimde sorunlar yaşayan tüm sığınmacı ve mültecilere layık gördüğümüz yaşam, insan onuruna ve insan haklarına sığmıyor.

“Bu gelişmelerin, çok sayıda sığınmacı ve mültecide yarattığı travmaların ölümcül sonuçlara sebep olabileceğine dair endişelerimiz var.

“Kendilerini insan kaçakçılarının insafına bırakan göçmenlerin, Avrupa'ya ‘umut’ yolculuğuna çıkan sığınmacıların, trajik kaza kurbanlarının, insan ticaretine maruz kalanların sayısında ciddi artışlar bu endişelerimizi haklı çıkarıyor.

“Sığınmacıların yaşadığı travmalar hali hazırda Afgan mültecilerin ağızlarını dikmeleri gibi kendi bedenlerine zarar verecek boyuta ulaşmış bulunuyor.

* Fotoğraf: Meral Candan

Kaynak: Bianet

27 Mayıs 2014 Salı

İstanbul Uluslararası Su Forumu protesto edildi

İstanbul'da düzenlenen 3'üncü Uluslararası Su Forumu, suyun meta haline dönüştürülmesine karşı çıkan Suyun Ticarileştirilmesine Hayır Platformu üyesi yaşam savunucuları tarafından protesto edildi. 


Orman Bakanlığı ve Su Enstitüsü tarafından, Haliç Kongre Merkezi'nde bu yıl 3'üncüsü düzenlenen İstanbul Uluslararası Su Forumu, suyun meta haline dönüştürülmesine karşı çıkan Suyun Ticarileştirmesine Hayır Platformu üyesi yaşam savunucuları tarafından forumun gerçekleştirildiği kongre merkezinin önünde düzenlenen basın açıklaması ile protesto edildi. Basın açıklaması öncesi kongre merkezi polis ablukasına alınırken protesto eylemi gerçekleştirecek Suyun Ticarileştirmesine Hayır Platformu üyeleri "Suyun ticarileştirilmesine hayır" yazılı pankartı açarak kongre merkezine doğru yürüyüşe geçti. "Sermaye elini suyumuzdan çek", "Sermaye defol bu sokaklar bizim", "Polis defol bu sokaklar bizim", "Sermaye zehirler" sloganları atan çevrecilerin önün kongre merkezi yakınlarında polis barikatı ile kesildi. Yürüyüşleri engellenen grup polise "Sizin de suyunuzu yaşamınızı savunuyoruz, yolu açın" diye seslendi. Grup ve polis arasında yaşanan gerginliğin ardından polis barikatı kaldırıldı ve grup, "Sermaye elini suyumuzdan çek" sloganıyla yürüyüşüne devam etti.

Yürüyüşün ardından basın açıklamasını yapan yaşam savunucusu Alp Temiz, parası olmayanların suya erişiminin imkansız hale geleceğine dikkat çekerek, "Doğada yaşayan binlerce canlının suya erişiminin biteceği günler çok uzak değil. İstanbul'da 3'üncüsü gerçekleşen bu forumda piyasalaştırdıkları suya hukuki boyut eklemek, metalaşma sürecini cezai müeyyidelerle güvence altına almak ve güvenlik adı altında suya erişimi kısıtlamak amacıyla, dünya su tekelleri ile birlikte toplantılar gerçekleştiriliyor" dedi. Kuraklık haberleri ile halka yalan söylendiğine dikkat çeken Temiz, "Bizlere korku yayarak, HES inşaatlarının, suyun havzalar arası taşınmasının, göl ve yeraltı sularının satılmasının, tarım ve kent sularının tamamen paralı hale gelmesinin önündeki direnişleri zayıflatmak ve yarattıkları algı ile yaptıklarının halk tarafından onaylanmasını istiyorlar. Türkiye'nin su hacmi 98 milyar metreküp olmasına karşı su miktarı, çok büyük oranda enerji, sanayi, tarım alanlarında kullanılmaktadır. Kapitalizmin enerji ihtiyacı yalanının ardına saklanıp, enerjinin uluslararası piyasada pazarlanması, yenilenebilir enerji yatırımlarının yüzde 20-25'lere varan oranlarda karbon kredileriyle teşvik edilmesi; yani soluduğumuz havanın da metalaştırılması üzerinden sermayeye yeni birikim yolları açılmaktadır" dedi.

Suyun, petrol gibi bir meta haline gelmesinin, insanları, doğada yaşayan binlerce çeşit canlıyı diğer doğal alanları ile birlikte toprağı köleleştireceğini belirten Temiz, bu duruma karşı sonuna kadar mücadele edeceklerini söyledi.

Kaynak: DİHA

23 Mayıs 2014 Cuma

Katletmeye doyamayanlar 24 saatte iki kişinin ölümüne sebebiyet verdi

Okmeydanı'nda dün akşam yaralanan ve kimliği belirlenemeyen şahıs yaşamını yitirdi. 24 saatte polis şiddeti nedeni ile hayatını kaybeden insanların sayısı ikiye çıktı. Kaç hayvanın öldüğü ve zarar gördüğü ise bilinmiyor.


Okmeydanı'nda dün Uğur Kurt'un öldürülmesinin ardından sokağa çıkan halka yönelik polis saldırısı sırasında yaralanan bir kişi hayatını kaybetti.

İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu, "Dün akşam yaralanan kişi vefat etti" açıklaması yaptı.

Şahsın üzerinden herhangi bir kimlik çıkmadığı için kimliği belirlenemezken, cenazesi Okmeydanı SSK hastanesinde bulunuyor.

ETHA'ya açıklama yapan ÇHD üyesi Avukat Günay Dağ, şahsın Suriyeli olabileceğinin söylendiğini aktardı. Üzerinden kimlik çıkmadığını ve hastaneye herhangi bir başvuru gelmediğini söyleyen Dağ, "Sağ gözüne şarapnel parçası gelmiş. Hastaneye getirildiğinde kalbi durmuştu. Kalp masajı ile döndürüldü, sonra tekrar durdu, tekrar döndürüldü. Şarapnel parçası çıkarıldı. Beyninde ödem oluşmuş. Beyin kanaması vardı ama tansiyon düşüklüğü nedeniyle müdahale edilemedi. Bu sabah da 10.30 civarında yaşamını yitirdi" dedi.

Kaynak: ETHA

22 Mayıs 2014 Perşembe

Polis şiddeti bir can daha aldı: Uğur Kurt hayatını kaybetti

Okmeydanı’nda polis Berkin Elvan eylemine saldırdı. Cemevine cenaze için gitmiş olan 30 yaşındaki Uğur Kurt baş bölgesinden vurularak ağır yaralandı. Ameliyat olan Kurt'un durumu ciddiyetini koruyor.


Uğur Kurt kurtarılamadı, öldü.

Kurt, Gezi direnişi sırasında gaz fişeğiyle vurulduktan sonra hayatını kaybeden Berkin Elvan'ı anmak için düzenlenen yürüyüşte polisin tazyikli su, biber gazı ve plastik mermiyle yaptığı müdahale sırasında taziye için cemevindeydi.

Uğur Kurt polis müdahalesi sırasında isabet eden bir kurşunla ağır yaralanarak hastaneye kaldırılmıştı.

İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu, "Okmeydanı Hastahanesinde tedavi gören Uğur Kurt maalesef kurtarılamadı, vefat etti" dedi.

Beyoğlu Belediyesi işçisi, 30 yaşındaki Uğur Kurt evli ve bir çocuk babasıydı.

Avukat Evrim Deniz Karatana, Okmeydanı’nda yaşananları bianet’e şöyle aktarmıştı:

“Eylem sırasında müdahale eden polis gerçek mermi kullandı. Bu sırada Okmeydanı Cemevi’nin bahçesinde cenaze için bekleyen Uğur Kurt, baş veya boyun bölgesinden vuruldu."

Okmeydanı'nda protestolar sürüyor, yaralılar var

Okmeydanı'nda bu gece devam eden olaylarda, 7'si polis 9 kişi yaralandı. Yaralılardan bir kişinin durumunun ağır olduğu belirtiliyor. Gün boyu süren protestolar akşam saatlerinde de devam etti.

Polis ekiplerinin bekleyişini sürdürdüğü Piyalepaşa ile Mithatpaşa caddelerinin birleştiği noktaya patlayıcı madde atıldı. Yaralılar, ambulanslarla çevredeki hastanelere kaldırıldı. Ajanslar durumunun ağır olduğu bildirilen vatandaşın gözünden yaralandığı bilgisini geçti.

Kaynak: Bianet

21 Mayıs 2014 Çarşamba

Leopar cinayeti davasında olay yeri incelemesi ve keşfi yapıldı

Diyarbakır’ın Çınar ilçesi, Solmaz köyü kırsalında iki çoban tarafından vurularak öldürülen leoparla ilgili Kara Avcılığı Kanunu’na muhalefetten çobanlar hakkında açılan davada ilginç bir gelişme yaşandı: Türkiye’de ilk kez bir hayvanın öldürülmesi ile ilgili keşif yapıldı.


Geçtiğimiz kasım ayında öldürülen leoparla ilgili açılan ve 2 ila 5 yıl hapis istemi ile sanıkların yargılandığı kamu davasının ilk duruşması 30 Nisan 2014 günü Çınar Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülmüştü. Yeryüzüne Özgürlük Derneği’nden hayvan hakları aktivistlerinin keşif talebi ise mahkemece kabul edilmişti. Dün, Çınar Asliye Ceza Mahkemesi’nden Hakim Ömer Aykut Özdoğan, Çınar İlçe Jandarma Komutanlığı ekipleri, öldürülen leoparın otopsisini yapan Dicle Üniversitesi Veteriner Fakültesi Anatomi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mehmet Kılınç, Ankara Barosu vekili ve Hayvan Hakları Kurulu Başkan Yardımcısı Av. Burcu Yağcı ve Yeryüzüne Özgürlük Derneği ile Engelli Hayvanları Koruma ve Hayvan Hakları Derneği’nden STK temsilcilerinin katılımı ile leoparın öldürüldüğü yerde inceleme ve keşif yapıldı.

Jandarmanın güvenlik önlemi aldığı ve mahkeme hakiminin talimatı ile basın mensuplarının olay yerine alınmadığı keşifte, davanın sanıkları olan çobanların, leoparı nasıl öldürdükleri ve olayın nasıl gerçekleştiğine ilişkin sanık beyanları alındı. Keşifte hazır bulunan Ankara Barosu vekili Av. Burcu Yağcı “Sanık beyanlarının ve sanıkların verdiği yer tariflerini inandırıcı bulmuyorum. Davanın sonuna kadar takipçisiyiz” dedi.


 “Öldürülen bir hayvan için ilk kez olay yeri incelemesi ve keşif yapıldı”

Keşfe İstanbul’dan katılan Engelli Hayvanları Koruma ve Hayvan Hakları Derneği Başkanı Çağrı Sert de “İlk kez, bir hayvan öldürüldüğü için, Türkiye’de olay yeri incelemesi ve keşif yapıldı. Bu, Türkiye açısından olumlu bir gelişme. Leoparın öldürüldüğü yeri ve bölgeyi bizzat gördüm. Sanık beyanlarının aksine, otopside kilosu 90 kilo ve boyu 2.50 metre olarak ölçülmüş yırtıcı bir hayvanın saklanabileceği doğru düzgün bir yer yok. Leopar saldırısına uğradığı iddia edilen çobanın hastane raporunda ise sırtında sadece iki adet 1 cm’lik küçük sıyrıklardan bahsediliyor. Bu kadar iri bir yırtıcı hayvan, insana saldırdığında 1 cm’lik bir sıyrık ile kurtulması mümkün değil. Sanık beyanlarının gerçeği yansıtmadığını düşünüyoruz. Bir hayvanın canının alınması, hele ki bu hayvanın nesli tükendiği düşünüldüğünde, kesinlikle cezasız kalmamalı” açıklamasında bulundu.

Davanın ikinci duruşması 20 Haziran 2014’te Çınar Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülecek.

* Foto I-II: AA
Leoparın saklandığı iddia edilen delik
Sanığın yuvarlandığını söylediği yer

19 Mayıs 2014 Pazartesi

LGBTİ'ler Nefret ve İş Cinayetlerine Karşı Yürüdü

Ankara'da homofobi ve transfobiye karşı yürüyüşte, LGBTİ'ler “Nefret cinayetlerinin sorumluları, Soma’nın da katili” dedi.


Kaos GL Derneği’nin düzenlediği 9. Homofobi Karşıtı Buluşma, homofobi, transfobi, nefret ve iş cinayetlerine karşı yürüyüşle sonlandı.

Soma madeninde hayatını kaybeden yüzlerce işçiye adanan yürüyüşe binlerce kişi katıldı.

“Soma: Katilleri biliyoruz” ve “Ya birlikte özgürleşeceğiz; ya da hep birlikte çürüyeceğiz” yazılı pankartların açıldığı eylem; Ankara Üniversitesi Cebeci kampüsünden başladı.

Eyleme Ankara, İstanbul, Mersin, Adana, Diyarbakır, Kars, Dersim, Malatya, Antalya, İzmir, Eskişehir ve Antep’ten LGBTİ örgüt temsilcilerinin yanı sıra; Halkların Demokratik Kongresi (HDK), Ezilenlerin Sosyalist partisi (ESP), Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi (SYKP), Sosyalist Demokrasi Partisi (SDP), Sosyalist Gençlik Dernekleri (SGD) ve Özgür Genç Kadın (ÖGK) da katıldı. Liseli Öğrenci Birliği (LÖB) ve İnsan Hakları Derneği’nin (İHD) önlükleriyle yer aldığı eylemde; Gökkuşağının Kızılı da kızıl gökkuşağı bayraklarını açtı.

Yürüyüşe isyan ve yas hakimdi

Siyah giysiler ve madenci baretleriyle yürünen eylemde gökkuşağı bayrakları ve siyah-pembe bayraklar dışında bayrak taşınmadı. Slogan ve dövizlerde Soma’da yaşanan madenci katliamı ve nefret cinayetleri kınandı. Adalet talebi yükseltildi.

“Soma’nın hesabı sorulacak”, “Roboski’den Soma’ya; katil devlet hesap verecek”, “Homofobik devlet, yıkacağız elbet”, “Travestiyiz, buradayız alışın alışın gitmiyoruz”, “Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiçbirimiz”, “15’inde bir fidan Berkin Elvan” sloganlarının atıldığı eylemde sık sık homofobi, transfobi, iş cinayetleri ve devlet terörüne karşı “İsyan” sesleri yükseldi.

Kitle, Kurtuluş Parkı’ndan geçerken direnişteki Yatağan işçileri ile dayanışmasını, “Yaşasın sınıf dayanışması” sloganlarıyla gösterdi. Polis araçlarının yanından geçilirken ise, “Polis fuhuş yap, onurlu yaşa” sloganları atıldı.

Çevreden eyleme yoğun destek

Ziya Gökalp Caddesi’nde yolu trafiğe kapatan binlerce kişi buradan Sakarya Caddesi’ne geçti. Soma ve nefret karşıtı sloganlarla Sakarya’ya binlerce kişinin girişi; evlerden ve iş yerlerinden alkışlarla karşılandı. Sakarya’da bulunanlar da eyleme katıldı ve dayanışma sloganları atıldı.

“Nefret cinayetlerinin sorumluları, Soma’nın da katili”

Eylem Sakarya Caddesi’nde, Kaos GL Derneği’nden Melahat Deniz’in okuduğu basın açıklamasıyla sonlandı. Deniz, eşcinsel ve translar olarak “yaşam hakkı” istediklerini kaydederek, “Homofobik ve transfobik cinayetlerin sorumluları Soma katliamının da sorumlularıdır” dedi.

Kaynak: Bianet

17 Mayıs 2014 Cumartesi

Soma'da katliam, adaletsizlik ve hak ihlâlleri sürüyor!

Soma'daki iş cinayeti ve katliamında, resmî bilgilere göre 301 maden işçisi hayatını kaybetti. Soma katliamında Soma halkının yanında olmak için Soma'ya giden hak savunucularına, Soma katliamının sorumlularını protesto eden halka yönelik hak ihlâlleri bitmek bilmiyor.


Avukatlar darp edilerek gözaltına alındı

Soma’da aralarında Çağdaş Hukukçular Derneği'nden (ÇHD) avukatların da olduğu birçok kişi Eğitim-Sen Soma İlçe Merkezi önünde polis tarafından darp edilerek ters kelepçe yapılarak gözaltına alındılar.


Açıklamada, Kozağaçlı'nın gözaltına kolunda platin olduğunu söylemesine rağmen ters kelepçe yapılarak alındığı belirtildi. Mürsel Ünder yumruklanmak suretiyle ve Alihan Pilaf ise doğrudan gözüne biber gazı sıkılmak suretiyle yaralandığı ifade edildi. 


Darp edilerek gözaltına alınan avukatlardan Kozağaçlı kolundan sakatlandı.

Avukatlar sağlık kontrolünün ardından serbest bırakıldı.

Başbakan da müşavir de korumalar da polis de halka şiddet uyguladı

Soma madenindeki iş cinayeti sonrası Somalılarca protesto edilen ve bir vatandaşı yumrukladığına dair görüntülerin yayınlandığı Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın kendisini protesto eden bir vatandaşa da “Sen bu ülkenin başbakanına yuh çekersen tokadı yersin” dediği ortaya çıktı.

Dün akşam saatlerinde ortaya çıkan görüntüye göre, Çarşamba günü “Başbakan istifa” sloganları ve yuhlamalar eşliğinde Soma sokaklarında yürüyen Başbakan Erdoğan, polis barikatları arkasında kendisini protesto edenlere gidip bir vatandaşa “Sen bu ülkenin Başbakanı'na yuh çekersen tokadı yersin' diyor.

Erdoğan, aynı gün kendisine yönelen tepkiler üstüne korumalarla birlikte bir markete girmiş, burada kendisini protesto ettiğini ileri sürdüğü bir gence “Niye kaçıyorsun lan İsrail dölü” diye bağırarak yumruklamış, daha sonra aynı genç korumalarca da market içinde dövülmüştü.


Aynı gün Başbakanlık Müşaviri Yusuf Yerkel de iki özel harekat polisi tarafından yere yatırılan bir vatandaşa tekmeyle saldırmıştı. 

* Başbakan'ın şiddet videolarının yer aldığı haber için buraya tıklayın.

Polis, İzmir'de 10 yaşındaki çocuğu dahi gözaltına alınmaya çalıştı


Polis, İzmir'de maden işçilerinin ölümünü protesto eden gruba müdahale ettiği sırada 10 yaşındaki çocuğu gözaltına almak istedi.

Polis, İzmir'in işlek caddesi Kıbrıs Şehitleri’ne yakınlarıyla eğlemeye geldiği belirtilen 10 yaşlarındaki bir çocuğu da gözaltına almak istedi. Bu esnada çok korktuğu fotoğraflardan anlaşılan çocuğu gözaltına alınmaktan çevredekilerin tepkisi kurtardı. 

Soma'da iş cinayetinden sonra polis saldırısı


Manisa Soma’da yüzlerce madencinin hayatını kaybettiği iş cinayetini protesto etmek için toplananlara polis biber gazı ve tazyikli su sıkarak saldırdı.

Soma Öğretmenevi'nde provokatif girişim

Soma’daki iş cinayeti sonrası bölgeye giden avukatlar saldırı tehlikesiyle karşılaştı.

Avukatların çalışmalarını yürüttüğü Soma öğretmenevi dün akşam saatlerinde kalabalık bir grup tarafından sarıldı. Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) Başkanı Selçuk Kozağaçlı ve milletvekillerinin yoğun çabaları sonucu kitle sakinleşerek dağıldı; avukatlar öğretmenevinden ayrılarak Somalıların evlerinde misafir oldular.


İş cinayeti protestolarında şiddet ve gözaltı


İzmir’de Soma’daki iş cinayeti için iş bırakma ve protesto yürüyüşü yapanlara polis biber gazıyla müdahale etti, DİSK Başkanı Beko fenalaşarak hastaneye kaldırıldı. İstanbul’daki yürüyüş de engellendi.

Polis İstanbul, İzmir, Ankara, Muğla, Adana ve Mersin'deki maden cinayeti protestolarında gaz kullandı, çok sayıda kişiyi gözaltına aldı.

Zonguldak, Karabük, Ankara, Mardin, Çanakkale, Adana, Diyarbakır, Antalya, Bursa, Hakkari, Van, Konya, Hatay, Urfa, Balıkesir, Samsun, Eskişehir, Batman ve Dersim'de de iş bırakma ve protesto gösterileri yapıldı.

Protestolar Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK), Kamu Emekçileri Sendikası Konfederasyonu (KESK), Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) ve Türk Tabipleri Birliği'nin (TTB)  “Soma’daki katliamın sorumlularını biliyoruz” başlıklı ''iş bırakma'' ortak çağrısıyla düzenlendi. 

Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK), Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK), Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB), TÜRK İŞ İstanbul Şubeler Platformu ve İstanbul Tabip Odası 245 maden işçisinin hayatını kaybettiği Soma’da maden ocağındaki iş cinayetini Taksim Tünel’de protesto etti.


Soma'daki iş cinayeti Kadıköy'de de protesto edildi. Polis Altıyol'da toplanan halka gazla saldırdı.

Taksim Meydan’a yürümek isteyen gruba polis biber gazı, tazyikli su ve plastik mermiyle saldırdı.

Öğrencilerin protestoları da engellendi ve polis saldırısı ile karşılık buldu

Polis, Soma’daki iş cinayetlerini protesto için boykot yapan ODTÜ’lülerin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’na yürüyüşüne izin vermedi. Kampüse gaz, tazyikli su ve plastik mermi attı


Soma madenindeki iş cinayetini protesto için Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’na yürümek isteyen ODTÜ’lüler polisin engeli ve saldırısı ile karşılaştı.

Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nde (ODTÜ) bir çok öğrenci  madencilerin yaşamını yitirmesi üzerine dersleri boykot etti, çalışanlar iş bıraktı.

* Bu haber, Bianet'ten derlenerek hazırlanmıştır. Soma ile ilgili, Bianet'te yayınlanan haberlere, yapılan açıklamalara kronolojik olarak ulaşmak için buraya tıklayın.

16 Mayıs 2014 Cuma

Köylüler ÇED Toplantısını Yaptırmadı

Antalya’da Çenger Çayı üzerinde yapılması planlanan HES için halkın katılımıyla ÇED toplantısı yapılmak istendi. Ancak HES istemediklerini dile getiren köylüler protesto ettikleri toplantıyı yaptırmadı.


Antalya Manavgat’ta, Gündoğmuş ve Akseki ilçeleri arasında yer alan Çenger Çayı üzerinde toplam kurulu gücü 20,73 MWM/20,12 MWE) olan ve Kanyon Yenilenebilir Enerji Üretim Tic. A.Ş. tarafından yapılıp işletilmesi planlanan Çenger 1-2-3 regülatörleri ve hidroelektrik santrali (HES) projesi için ÇED toplantısı yapılmak istendi.

Ancak yöre halkı toplantı salonu önünde toplanarak HES’i istemediğini dile getirdi.

Toplantıya katılmak için değil, protesto etmek için geldiklerini söyleyen köylüler tutanağa, halkın katılmadığını ve toplantının yapılamadığının yazılmasını istedi.

Tutanak tartışması

A Platformu’ndan Hediye Gündüz’ün verdiği bilgiye göre, bakanlık temsilcilerinin tutanağı böyle yazmayacağını söylemesi üzerine protestolar çok yükselince bakanlık temsilcileri salona tek başlarına girdi.

Tutanağa “toplantı saatinde toplantı yerinde bulunulmuş olup toplantıya halk katılım sağlamamış ve bilgilenmek istememiştir. Toplantı esnasında toplantı yeri önünde kalabalık halk grubu tarafından protesto gösterileri yapılmıştır” yazıldı.

Ardından köylüler tutanağın kopyasını almak istediklerinde bakanlık yetkilileri vermek istemedi. Sonunda almak istemelerine tutanakta imzası bulunan jandarma tutanağın bir kopyasını köylülere verdi.

Hukuki süreç

Güçlüköy adına yapılan basın açıklamasını okuyan Ali Arslan köylerinde HES istemediklerini belirtti.

Gençler köyü adına muhtarın yaptığı açıklamada ise Çenger çayı üzerinde köylülerden habersiz yapılmak istenen projeyle ilgili olarak 18 Aralık 2009’da “ÇED gerekli değildir” kararı alındığı anlatıldı.

“Karar 10 gün sonra 28 Aralık günü ilana çıktı. Köylüler ise derelerine yapılacak HES’i 1 Ağustos 2011 günü bilgi edinme başvurusuyla öğrendi.

“Köylüler valilğin kararına karşı 19 Ağustos 2011 de dava açtı. Antalya 3. İdare mahkemesi davayı süre aşımı nedeniyle reddetti. Temyiz edilmesi üzerine Danıştay 14. Dairesi ‘ÇED gerekli değildir’ kararının bölgede yaşayan halka duyurusu yapılmadığına hükmederek yerel mahkemenin kararını köylüler lehine bozdu.”

Çevre köylerden destek

Protestoya Güçlüköy halkıyla birlikte Ahmetler, Alara Çayı üzerine HES yapılmasını istemeyen bölge köyleri Köprülü, Kayabükü, Akyarı, Çaltı, Yeşildere ve Balkara’dan da katılım oldu.

Yaşam merkezi

Çenger Çayının çevresi koruma altında olan dağ keçisinin üreme alanı ve yaşam alanı. Alan, keklik, tavşan, kurt, güvercin, şahin, doğan ve atmacanın da yaşam merkezi. Çok yoğun kızılçam ormanıyla kaplı ekosistem zenginliğinde yüzlerce bitki topluluğu bulunuyor.

Kaynak: Bianet

14 Mayıs 2014 Çarşamba

BASIN BİLDİRİSİ: Soma'daki iş cinayetinin sorumlusu hükûmet ve devlettir!


BASINA ve KAMUOYUNA,

Dün, Soma Holding'e ait Soma'daki maden ocağında bir patlama gerçekleşmiş, bu patlamanın sonucunda yüzlerce işçi hayatını kaybetmiş, yüzlerce işçi de saatlerce yaşam savaşı vermiş, vermektedir. 

Dün yaşanan patlamadan tam 15 gün önce, muhalefet partilerinden biri tarafından TBMM'ye bir önerge verilmiş; bu soru önergesi, mecliste çoğunluğu elinde bulunduran AKP tarafından reddedilerek Soma'daki maden ocağında araştırma yapılması engellenmiştir. 10 ay önce ise Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, Soma Holding patronuna iş güvenliği ve işçi sağlığı konusunda teşekkürlerini iletmiştir. Dün ise Soma'da bir can pazarı yaşanmış, madende, yeraltında çalışmak zorunda bırakılan yüzlerce işçi katledilmiştir. Yaşanan bu elim olayı, ihmal, kusur, iş kazası olarak değil, iş cinayeti ve katliamı olarak tanımlıyoruz.

Gelişmişliğin madenlerle, hidroelektrik, termik, nükleer santrallerle, köprülerle, duble otoyollarla, havalimanları ile ölçüldüğü bu ülkede ve toplumda, ne yazık ki onlarca insanın ölmesi, katledilmesi, toplumun egemen kesimlerini, patronları, sermaye grupları ile işbirliği içindeki birçok bilim insanını, politikacıları rahatsız etmemektedir. Maden tetkik ve sondaj çalışmaları ile delik deşik edilen yeryüzü, zorunlu göçe tabii tutulan ve yaşam alanları, hakları gaspedilen, katledilen hayvanlara yönelik tecavüz de cinayetlerden rahatsız olmayan bu kesimi zerre kadar ilgilendirmemektedir. 

Soma'da, sadece geçen yıl, çoğu yanık vakalarından oluşan 5 bin iş kazası yaşanmasına rağmen, Soma'daki maden ocağı, olası tehlike ve tehditler için ısrarla işaret edilirken uygarlığın gelişmesi, millî ekonominin güçlenmesi, büyümesi adına işlenen bu cinayetler konusunda kayda değer hiçbir adım atılmamış ve Türkiye'de yeni bir katliam daha yaşanmıştır. Yaşanan bu iş cinayeti ve katliamdan, hükûmeti ve devleti sorumlu tutuyoruz. İhaleler, ardı arkası kesilmeyen projeler, doldurulan cepler, ne yazık ki Türkiye'de canlı yaşamından çok daha önemli bir konuma gelmiştir.

Bir kez daha tekrarlıyoruz: Sebebi ne olursa olsun, canlı yaşamı, endüstriyel büyümeden, ekonomik gelişmeden, uygarlık tarihi ve gelişiminden çok daha önemlidir; canlıların doğuştan gelen hakları gasp edilemez ve esnetilemez. Bir avuç imtiyazlı grubun ticarî menfaatleri uğruna, hayvan da insan da doğa da metalaştırılamaz.

Yaşanan bu katliamdan hükûmet ve devleti sadece sorumlu tutmuyor, doğrudan katil ilân ediyoruz. Tekno-endüstriyel kapitalist düzende hayvanı da insanı da doğayı da sömürenler ve katledenler, büyük bir pervasızlıkla yarın çıkıp, her zaman olduğu gibi bir ton saçma açıklama yapacak ve sahte üzgünlüklerini dile getirecektir. İş cinayetleri de ekolojik yıkım da hayvanlara yaşatılan her türlü katliam ve hak ihlâli de sürmeye devam edecek, bunların çözümü konusunda kayda değer hiçbir adım atılmayacaktır. 

Bu katliamların ve hak ihlallerinin sona ermesi, beylik laflar etmek ile değil; sorunu içselleştirmekle, kayda değer çözüm yolları belirlemek ve hayata geçirmekle ancak sağlanabilir. Ancak tarihi, katliamlarla, göstermelik çözümlerle, türlü kirli hesap ve çıkar ilişkileri ile dolu bir devletten tabii ki böyle bir çözüm arayışı ve girişimi de beklemiyoruz. Modernizm adı altında meşrulaştırılmaya ve unutturulmaya çalışılan hiçbir katliamı, tecavüzü, ekolojik yıkımı kabul etmiyoruz. Müsebbibi olduğu iş cinayetinden sıyrılmak için, hayatını kaybeden işçileri "şehitlik" mertebesine yükselten Enerji Bakanı Yıldız bilmelidir ki sebep oldukları tüm acılar, yaşattıkları tüm dramlar, kapitalizmin illüzyonuna kapılmış toplumun egemen kesimlerince çabucak unutulacak olsa da bu ülkede adalet arayışında olan insanlar, bunların hiçbirisini unutmayacak ve bunları, her fırsatta bu katliamlardan sorumlu olanların yüzlerine vuracaktır.

Toplu katliamlara yol açan, doğayı tahrip eden,yaban hayvanlarının yaşam alanlarını işgal ve talan eden projeleri hayata geçiren devlet, Uluslararası Çalışma Örgütü'nün 176 numaralı "Madenlerde Güvenlik ve Sağlık Sözleşmesi"ni 19 yıldır inatla imzalamamasına rağmen, yeni madenler açılmasına izin vermekte ve madenlerde yüzlerce insanın ölmesinde hiçbir sakınca görmemektedir.

Dün yaşanan ve yüzlerce insanın ölümü ile sonuçlanan, binlerce kişinin de birçok yoldan olumsuz etkilenmesine yol açan iş cinayeti ve katliamının karşısında, toplumsal her konuda, sistemin, devletin ve sermayenin ezdiği, haklarını çaldığı, katlettiği, tükettiği tüm öznelerle dayanışmaya, insan-hayvan-doğa demeden tüm adaletsizliklerle mücadele etmek, ekolojik bir yaşamın inşa edilmesi için bir kez daha dayanışmayı ve direnişi büyütmeye ve meşru taleplerimiz dikkate alınana kadar meydanlardan,sokaklardan ayrılmama çağrısında bulunuyoruz.

Ekolojik yıkıma karşı çıkan, insan hakları ile hayvan haklarını birbirinden ayırmayan Yeryüzüne Özgürlük Derneği de bugün saat 19:00’da diğer hak savunucularıyla birlikte Taksim Tünel’de olacaktır.

Kamuoyuna duyurulur.

Yeryüzüne Özgürlük Derneği


13 Mayıs 2014 Salı

Antimilitarizm ve Hayvan Özgürlüğü Paneli: "Mezbahalar Var Oldukça Savaşlar Sürecek"

Mimar Sinan'daki militarizm ve türcülük paneli, Soma olayı sonrası okuldaki boykot ve katılım azlığından ötürü gelecek döneme ertelendi.

Yeryüzüne Özgürlük Derneği ve İstanbul Anarşi İnisiyatifi, Vicdani Ret Haftası’nda militarist Batı uygarlığının en görünmez askerleri yani hayvanları konu edecek bir panel düzenleyecek. 

14 Mayıs Çarşamba günü Mimar Sinan Üniversitesi Bomonti Yerleşkesi’nde saat 12.00-14.00 arası 133 no’lu derslikte gerçekleşecek etkinlikte hayvan özgürlüğü aktivisti Güray Tezcan sunum yapacak. Sunumun ardından yapılacak soru-cevap oturumunun türcülüğün, diğer ayrımcılıkların ve militarizmin tartışılacağı bir foruma dönüşmesi bekleniyor.

“MEZBAHALAR VAR OLDUKÇA SAVAŞLAR SÜRECEK”

Tolstoy’un sözü, etkinliğin ana başlığı olarak belirlendi.

Mezbahalar ve dünya savaşları modern dünyanın “harcanabilir”leri yok etme girişimleri olarak benzer zamanlarda karşımıza çıkıyor. Hitler’in imha kampı modelini ABD’deki fordist üretim bantlarından alması ve Henry Ford’un bu bant fikrini Chicago’da ziyaret ettiği bir mezbahadan alması, türcülükle ırkçılık arasındaki bağa ışık tutuyor.

Gerçi Tolstoy bu sözü söylediğinde Hitler hayatta bile değildi; ama güçlünün güçsüzü sömürmesi ve kan dökerek iktidara gelme tarihte sabitti.

HAYVANLAR NASIL ASKER OLUYOR? 

Sirklerde “hazır ol”da dursun diye bebeklikten itibaren elektrikle terbiye edilen filler, askeri eğitimde hedef tahtası olarak asılan canlı domuzlar ve doğumdan ölüme ışık görmeyen daracık kafeslere tıkılıp doğurganlıkları bize mal edilen tavuklar... Hiç bitmeyen bu tahakküm, askerlik kadar köleliğe de denk düşüyor.

Yeryüzüne Özgürlük Derneği’ne göre hayvanların doğal yaşamlarından koparılıp bize hizmetçi kılınmasının arkasında kitlelerle endüstrinin hayvanları bizden aşağı gören ideoloji yani türcülükte anlaşması var.

Hayvanları öldürmeyi veya köle olarak kullanmayı sorun olarak görmeyen, daha doğrusu insanı tüm doğanın en üstünde efendi olarak bilen ortak bir kültürün parçasıyız; endüstriler de bundan daha fazla kâr sağlamak için promosyon ve reklamlarla bu köle statüsünü pekiştiriyor, teşvik ediyor, yeniden üretiyor.

HAYVAN DENEYİNE VİCDANİ RET 

Yeryüzüne Özgürlük Derneği, ABD’deki teşhir tercihi yasasından ilham alarak Türkiye’deki hoca ve öğrencilere hayvan deneylerini vicdanen reddetme çağrısı yaptı. Çağrıda rızası alınmamış canlılarla yapılan hiçbir çalışmaya rıza göstermeme vurgusu var; ancak hayvan deneylerini reddetmek için ille de hayvan savunucusu olmaya gerek yok. Kana tahammül edememek veya alternatif araştırma yöntemlerini benimsemek de gerekçe olabilir. Savaş karşıtlarının “düşünün savaş var ama kimse gitmiyor” vizyonunu genişleten dernek aktivistleri “bir laboratuvar masası düşünün, kurbağa yatırılmış, kesmek isteyen yok” diyerek vicdani ret kavramını genişletiyor.

Kaynak: Başka Haber

* Etkinlik linki: https://www.facebook.com/events/1424485577815172/

AKP'nin araştırılmasını engellediği Soma madeni işçilere mezar oldu!

Manisa'nın Soma İlçesi'nde özel bir şirkete ait kömür ocağında trafo patlaması nedeniyle yangın çıktı. İlk bilgilere göre, ocakta 4 işçi yaşamını yitirdi, 300'e yakın işçi de mahsur kaldı.

Galeride elektriklerin kesilmesi nedeniyle asansörler çalışmadığı için yukarı çıkamayan 300'e yakın madenci mahsur kaldı.

Soma Kaymakamı Mehmet Bahattin Atçı, saat 15.15'te trafodaki elektrik trafosundaki yangın ve patlamada 1 işçinin yaşamını yitirdiği haberinin kendisine ulaştığını söyledi.

Kurtarma ekiplerinin mahsur kalanlardan 20 işçiyi ocaktan çıkarttığını belirten Atçı, hastanede tedaviye alınan bu işçilerden birinin kurtarılamadığını bildirdi. Atçı, ocağın 2 bin metre derinliğinde mahsur kalan yaklaşık 300 işçiyi kurtarma çalışmalarının sürdüğünü söyledi. Soma madenlerindeki çalışma koşulları ve iş kazalarına ilişkin 29 Nisan'da Meclis'e sunulan bir araştırma önergesinin AKP milletvekilleri tarafından reddedildiği ortaya çıktı.

CHP milletvekillerinin sunduğu önergeye AKP milletvekillerinin 'hayır' oyu verdiği ve önergenin görüşülmesinin engellendiği belirtildi.

Soma'da geçtiğimiz yıl çoğu yanık vakalarından oluşan 5 bin iş kazası yaşanmasına rağmen, hastanede yanık ünitesi olmadığına ilişkin bir başka soru önergesinin ise hükümet tarafından yanıtsız bırakıldığı belirtildi.

İSİG: Soma'nın sorumlusu AKP

İstanbul İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi, "Yaşanan işçi katliamının sorumlusu güvencesiz çalıştırmayı yaygınlaştıran, işçi sağlığını maliyet unsuru olarak gören sermaye ve AKP Hükümeti'dir" dedi.

İstanbul İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi'nden bir heyet, Soma'ya hareket etti.

Meclis, yaptığı yazılı açıklamada, "Yaşanan işçi katliamının sorumlusu güvencesiz çalıştırmayı yaygınlaştıran, işçi sağlığını maliyet unsuru olarak gören sermaye ve AKP Hükümeti'dir. Soma Holding, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik ve Enerji Bakanı Taner Yıldız hesap versin" dedi.

Meclis, tüm emekçileri yaşanan katliama sessiz kalmamaya ve tepki göstermeye davet etti.

Bakan Yıldız, 10 ay önce maden patronuna teşekkür etmiş

Enerji Bakanı Taner Yıldız'ın ise en az dört işçinin hayatını kaybettiği, yüzlerce işçinin mahsur kaldığı kömür ocağını işleten Soma Holding'in patronuna, işçi sağlığını ve işçi güvenliğini dikkate aldığı için 10 ay önce teşekkür ettiği ortaya çıktı.

Kaynak: ETHA

Gezi’deki Polis Şiddeti İşkence Raporunda

Uluslararası Af Örgütü “İşkenceyi Durdur” kampanyası çerçevesinde bir rapor hazırladı. Raporda, Gezi direnişi sırasındaki polis şiddetinden, sokaktaki işkenceden ve Reyhanlı’da sınıra örülen duvardan bahsedildi.


Uluslararası Af Örgütü “İşkenceyi Durdur” adlı bir kampanya başlattı ve dünyada işkenceyi konu edinen 50 sayfalık bir rapor hazırladı.

Kampanyanın tanıtıldığı basın toplantısında konuşan Uluslararası Af Örgütü Genel Sekreteri Salil Shetty, son beş yılda örgütün dünya genelinde 141 ülkede işkence yapıldığını tespit ettiğini ve bunların raporlandığını söyledi.

İşkenceye Karşı BM Sözleşmesi'nin 30. yıldönümü kapsamında hazırlanan rapor için 21 ülkeden 21 bin 221 kişiyle de anket yapıldı. Shetty, anket sonucunda kişilerin çoğunun işkence korkusu yaşadığını belirlediklerini anlattı.

Hem sözleşme hem işkence

1984 yılından bu yana Birleşmiş Milletler (BM) İşkenceye ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı veya Onur Kırıcı Muamele veya Cezaya Karşı Sözleşmesi'nin 155 ülke tarafından kabul edildiğine dikkati çeken Shetty, bu sözleşmeyi kabul eden ülkelerin yarısında fazlasında son bir yıl içinde işkence yapıldığını tespit ettiklerini belirtti.

Sokakta işkence ve sınır duvarı

Gezi direnişi sırasında polis şiddetinin konu edildiği raporda, binlerce insanın katıldığı protestolarda, çok sayıda kişinin polis şiddetine maruz kaldığı ifade edildi.

Raporda örnek olarak, polis tarafından dövülerek işkenceye maruz kalan Hakan Yaman’ın bir gözünü kaybettiği, kafatası ve çenesinde kırıkların meydana geldiği olay gösterildi. Haziran 2013’teki olayda polis Yaman’ı dövdükten sonra öldüğünü düşünerek, yakınlardaki ateşin içine atmıştı.

Af Örgütü’nün raporunda Hatay’ın Reyhanlı ilçesindeki sınıra örülen duvardan da bahsedildi.

Örgüt, özelikle son yıllarda sınır geçişlerinde mülteci ve sığınmacılara yönelik çok fazla kötü muamele ve insan hakları ihlali tespit ettiklerini belirtti. Yunanistan-Türkiye ve İspanya sınırlarındaki ihlallere dikkat çekti.

Gözaltında işkence korkusu

Örgütün raporundaki tespitlerden bazıları şöyle:

* Dünyada en az 141 ülkede işkence yapılıyor ve kaba dayak olarak tabir edilen yöntem en sık başvurulan işkence yöntemi.

* Bilgi toplanması amacıyla işkencenin bazen gerekli olduğu düşünülen ülkelerin başında yüzde 74 ile Çin ve Hindistan geliyor. Bu fikre en fazla karşı çıkan ülke ise yüzde 87 ile Yunanistan.

* Ankete göre, katılımcıların yüzde 44'ü kendi ülkelerinde gözaltına alınmaları halinde işkenceyle karşılaşma korkusu yaşıyor, yüzde 82'si kendilerini işkenceden koruyacak güçlü yasaların çıkarılmasını istiyor.

* Anketi Türkiye'den cevaplayanların yüzde 84'ü, "İşkenceye karşı güçlü yasaların olması gerekli çünkü işkencenin kullanımı ahlak dışı ve uluslararası insan haklarını güçsüzleştiriyor" fikrine katılıyor.

Bağımsız ve etkin inceleme

İşkencenin önlenmesi ve cezalandırılması için koruyucu bir düzenlemenin geliştirilmesi konusunda çağrıda bulunan örgüt, hükümetlerin, işkencenin sorumlularını adaletin karşısına çıkarmaları gerektiğini açıkladı.

Rapordaki öneriler şöyle:

* Usule uygun doktor muayenesi

* Gözaltıların doğru bir şekilde raporlanması

* Sorgulama sırasında video görüntüsü, en azından ses kaydı alınması

* Avukatlara hızlı erişim

* Gözaltı yerlerinin bağımsızca denetlenmesi

* İşkence iddialarında bağımsız ve etkin inceleme yapılması.

* Raporun tam metnine buradan ulaşabilirsiniz.

Kaynak: Bianet

12 Mayıs 2014 Pazartesi

“Polis Yedi Yılda 155 Kişi Öldürdü”

Baran Tursun Vakfı, Anneler Günü sebebiyle yayınladığı mesajda polisin öldürme gücüne dikkat çekti ve PVSK’nın değiştirildiği 2007’den bu yana 155 kişinin polisçe öldürüldüğünü açıkladı.

Baran Tursun Vakfı, çocukları polis tarafından öldürülen annelerin anneler gününün kutlanamayacağını belirterek, çocukları polis tarafından öldürülmeyen annelerin anneler gününü kutladı.

Polisin öldürme gücünün sadece Gezi direnişinde öldürülen sekiz kişi üzerinden görmenin polisin gerçek öldürme gücünü hafife almak anlamına geldiğinin belirtildiği açıklamada 2007’de yapılan Polis Vazife ve Selahiyetler Kanunu’nda (PVSK) yapılan değişiklik sonrası bugüne kadar polisin toplam 155 kişiyi öldürdüğüne dikkat çekildi.

27’si karakollarda toplam 155 kişi

“Polis terörü sonucu yaşama hakkı ihlal edilen çocuklarımız, Gezi eylemleri ilintili hayatını kaybeden kişiler ile sınırlı olmayıp, bu gün ki tarih itibari ile 155'tir. (2007-2014)

“Baran Tursun Vakfı olarak bizler, 27'si karakollarda olmak üzere 155 kişinin ölümünden polisin sorumlu olmasından ötürü, polis şiddetine dair oluşturduğumuz etkin direnme platformlarında, karşılaştığımız algılardan biri de polisin öldürme gücünün Gezi olayları sonucu hayatını kaybeden kişilerle sınırlı olduğu şeklindedir. Bu algı işimizi ve çalışmalarımızı etkisizleştiriyor ve zorlaştırıyor.

“Polisin öldürme gücünü Gezi olayları sonucu hayatını kaybedenlerle sınırlı tutulması ise polisin gerçek öldürme gücünün hafife almak anlamına gelmektedir. Bu da biz polis şiddeti mağduru ailelerin, polis şiddetine dair oluşturduğu etkin direnme platformlarımızı ve çalışmalarımızı gölgelemektedir.

“Başta basın yayın organları, yazarlar ve akademisyenler olmak üzere, insan haklarına duyarlı sivil toplum örgütleri ve bu yönde organize olunan büyüklü küçüklü topluluklara sesleniyoruz.  Panel, konferans, platform ve söyleşi gibi toplantılarınızda polisin öldürme gücünü Gezi olayları ilintili sekiz kişi ile sınırlı tutmayınız.

“Aralarında bebek ve küçücük çocuklarında olduğu 27'si karakollarda olmak üzere 155 kişi olduğunu tekrar ve tekrar ve altını çizerek vurgulamanızı rica ediyoruz.

“Katiller tarafından evlatları öldürülen biz ailelerin; Anneler günü, Babalar günü, Sevgililer günü gibi günlerimizin asla olamayacağı bilinci ile bizim gibi evlatlarını kaybetmeyen sevgili annelerin anneler gününü kutluyoruz.

* Baran Tursun Vakfı tarafından 2007-2014 arasında polis tarafından öldürüldüğü tespit edilen kişilerin tam listesi için tıklayınız.

Kaynak: Bianet

Ali İsmail Korkmaz davasında değişen bir şey yok

Haziran ayaklanması sırasında üniversite öğrencisi Ali İsmail Korkmaz'ı öldüren sivil polis ve sivil faşistlerin yargılanmasına Kayseri 3. Ağır Ceza Mahkemesi'nde devam edildi. Mahkeme, tutukluluk halinin devamına karar verirken, savcılığın ve avukatların taleplerini reddetti. Duruşma 14 Temmuz'a ertelendi.


Ali İsmail Korkmaz’ın öldürülmesiyle ilgili Kayseri’de görülen davada tanık ifadelerine geçildi. Tanıklardan Yapıcı, sanık polisler ile sivil sanıklardan bazılarını mahkemede teşhis etti.

Kayseri'de 3. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen Ali İsmail Korkmaz davasının bugün görülen ikinci duruşması sona erdi.

Ali İsmail Korkmaz'ın annesi Emel Korkmaz ise duruşma arasında basın açıklaması yaptı. Korkmaz çok konuşamayacağını, destek için gelenleri selamlamak için kürsüye çıktı. Basın açıklamasına katılanlar "Ağlama anne, evlatların burada" sloganlarıyla yanıt verdi.

Ağabey Gürkan Korkmaz da duruşmayla ilgili bilgi verdi ve adalet aramak için geldiklerini, kendilerine çıkartılan engellemeleri eleştirdi.

Antakya’da Gezi direnişinde hayatını kaybeden Ahmet Atakan’ın kardeşi Zafer Atakan da konuştu, “Emel Anne’yi yalnız bırakmayacağız” dedi.

İstanbul Gezi direnişinde yaşamını yitiren Mehmet Ayvalıtaş’ın babası Ali Ayvalıtaş da söz aldı, “Eşim oğlunun ardından gitti” dedi.

Konuşması sık sık sloganlarla kesildi, Gezi direnişinde öldürülenler anıldı.

Mahkeme, savcılığın polis Yalçın Akbulut'un tutuklanma talebini reddetti. Bununla birlikte, tutuklu sanıkların tutukluluk haline devamına karar verdi. Bir sonraki duruşma 14 Temmuz'a ertelendi.

* Bu haber, bianet ve ETHA'dan derlenmiştir.

Danıştay'dan Senoz Vadisi için önemli karar

Danıştay, Senoz Vadisi'nin HES tehdidinden kurtulması için önemli bir karar verdi. Karar, vadinin doğal SİT alanı ilan edilmesinin önüne açıyor.

Rize'nin Çayeli İlçesi'ndeki Senoz Vadisi'nin, doğal SİT alanı ilan edilmesi için yıllar önce yapılan başvuruyu reddeden Trabzon Tabiat ve Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu'nun kararını iptal eden yerel mahkemenin kararını onayan Danıştay, vadinin HES tehdidinden kurtulması için çok önemli bir karara daha imza attı. Danıştay, itirazı reddederek kararı ikinci kez onadı. Böylece, 6 yıldır doğal SİT alanı ilan edilmesi için çaba harcanan Senoz Vadisi için yeniden umut doğdu.

Biri faaliyette, 3'ü de inşa halindeki hidroelektrik santralinin bulunduğu Senoz Vadisi'ndeki 11 köyün muhtarı, vadinin doğal SİT alanı ilan edilmesi için 2008 yılının Haziran ayında Trabzon Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu'na başvurdu.

Kurul, 2009 yılının Kasım ayında, 'Vadinin taş ocakları ve HES çalışmalarından olumsuz etkilendiği için doğal SİT gerektiren özelliklerini yitirdiği' gerekçesiyle doğal SİT alanı ilan edilmesi talebini reddetti. Yöre halkı bunun üzerine, kurul kararının iptali istemiyle Rize İdare Mahkemesi'ne başvurdu. Mahkeme, 2010 yılının Eylül ayında Trabzon Tabiat ve Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu kararını iptal etti.

RAPORU MÜZE ARAŞTIRMACISI HAZIRLAMIŞ

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, mahkemenin iptal kararı üzerine Danıştay 14'üncü Dairesi'ne temyiz başvurusunda bulundu. Başvuruyu değerlendiren Danıştay 14'üncü Dairesi, 2013 yılı Mart ayında yerel mahkemenin verdiği kararı onadı.

Danıştay kararında, doğal SİT talebini reddeden kurulun hazırladığı raporun bir harita mühendisi ve müze araştırmacısı tarafından hazırlandığına dikkat çekildi, doğal SİT alanı özelliği taşıyıp taşımadığının farklı bir branşın uzmanı olan müze araştırmacısı tarafından tespit edilmesinin tartışmalı olduğu vurgulandı. Kararda ayrıca, yetkinliği saptanmış ve yeterli tecrübeye sahip uzmanlardan yaralanılmadan, yeterli bir alan araştırmasına dayanmayan tespitlerle karar verildiğine vurgu yapıldı.

İKİNCİ KEZ ONANDI

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı bunun üzerine Danıştay 14'üncü Dairesi'ne karar düzeltme talebinde bulundu. Kararı yeniden inceleyen Danıştay 14'üncü Dairesi geçen ay verdiği kararla yerel mahkeme kararını onaylayarak, Trabzon Tabiat ve Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu'nun kararının iptalini kesinleştirdi. Böylece, Senoz Vadisi'nin doğal SİT alanı ilan edilmesi için yeniden umut doğdu.

Senoz Vadisi'nin kıyı çizgisinden başlayan ve Kaçkarlar'a kadar uzanan önemli bir vadi olduğunu ifade eden TEMA Vakfı Rize Temsilcisi Nevzat Özer, "Senoz Vadisi sahip olduğu biyolojik zenginlik yanında, tarihi ve kültürel özellikleriyle de mutlak korunması gereken bir alandır. Bu halk, vadide yaşayanların son nesil olmadığını çok iyi bilmektedir. Koruma kararlarını kendileri için yaratacağı mağduriyetlere rağmen ısrarla istemektedir. Bu çok saygın ve onurlu bir davranıştır" dedi.

Senoz Derneği avukatı Münir Yazıcı da "Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile Kültür ve Turizm Bakanlığı'na görev düşüyor. Mahkeme 'SİT değildir' kararını iptal ederken çok önemli doğa dersleri veriyor, kamu idaresine görev hatırlatmasında da bulunuyor. İlgili kurumlara düşen, mahkemenin iptal kararında belirtilen koordinasyon, yeterlilik, bilimsellik, halkın katılımı gibi kriterlere uyarak bu kararı ciddi bir şekilde ele almasıdır" değerlendirmesinde bulundu.

Kaynak: ETHA

9 Mayıs 2014 Cuma

İstanbul Gezi Davası 13 Mayıs'a Ertelendi

İstanbul Gezi Davası'nın üçüncü celsesinde ifade veren sanıklar nasıl gözaltına alındıklarını ve gözaltında yaşadıklarını anlattı. Aralarında köfte yemeye çıktığında, polise sığındığında, otobüs beklerken gözaltına alınanlar var.

Gezi Parkı olaylarına ilişkin 255 tutuksuz sanığın yargılandığı davanın dünkü üçüncü duruşmasında 13 sanık daha ifade verdi. Aralarında üniversite öğrencilerinin de olduğu sanıklar suçlamaları reddetti, beraatlerini talep etti.

Hakim Yener Yıldırım, sanıkların savunmalarının alınmasının tamamlandığını belirterek duruşmayı 13 Mayıs Salı günü saat 09.00'a erteledi.

İstanbul 55. Asliye Ceza Mahkemesi'nce görülen davanın 225 sanığı arasında 1 Haziran 2013’te Dolmabahçe Bezmialem Valide Sultan Camii'ne girenler ile Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmayan yedi kişi de var.

Sanıkların tamamı 2911 Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na muhalefetten bir yıl ile 11 buçuk yıl arasında değişen hapis cezaları istemiyle yargılanıyor.

“Polise sığındım, gözaltına alındım”

Cnntürk ve Hürriyet’te sanıkların ifadeleri şu şekilde yer aldı.

Mahmut Mert Baygüz: Olayların meydana geldiği sırada ben yaralandığım için polise sığındım Polise sığınmadan önce Gümüşsuyu Taşkışla'nın yanında bir diklik vardı. Polis gazla müdahale edince kaçmak için oraya tırmanırken suya düştüm, su da gazlıydı. Polise sığındım. Onlar da beni bu halde gözaltına aldılar. Otobüsün içerisindeki memura yararlı olmamı söylememe rağmen polisin tepkisi bana tokat atmak oldu. Bunun etkisiyle kafamı cama vurdum. Travma da geçirmiş olabilirim. Çünkü yüzümü yere çarpmıştım. Yaklaşık 3 saat otobüsün içinde bekletildik.

Levent Erden: Olay günü Gezi Parkı'ndaki ağaçlar için bekleyen arkadaşlara destek için oraya tek başıma gittim. Önce İstiklal Caddesi'ne gittim. Motosikletimi park ettiğim sırada kaskım başımda iken gaz fişeği kaskıma geldi. Kaskım çatladı bende düştüm. Kendime gelmeye çalıştığım sırada bir grup polis gördüm. Polislerin amiri olduğunu düşündüğüm kişi beni yanlarına çağırdı. 4-5 polis üzerime atladı ve kelepçeledi. Ekip otosuna konuldum.

“Yanlış zamanda yanlış yerdesin”

Furkan Bülent Ongan: Ben karakolda avukat huzurunda ifade vermiştim. Bu ifadem aynen geçerlidir. Ancak şunu ekleme istiyorum ki, Olay günü Taksim Meydanı'nda otobüs durağında bekliyordum. Gazdan etkilenmiştim. Polise sığındım limon sıkıp yardımcı oldular. Sivil polisler de vardı etrafta, toplu gözaltı yapıyorlardı. Beni de aldılar. Suçum yok neden beni alıyorsunuz? diye sorduğumda ise polis bana, 'Yanlış zamanda yanlış yerdesin' dedi. O sırada elimde telefonum vardı, telefonumu zorla elimden alarak hiçbir şekilde çekmememe rağmen içerisindeki bütün fotoğraf galerisini temizlediler. Özel resimlerimin hepsi silindi. Suçlamaları kabul etmiyorum.

Çağatay Karakuş: Karakolda susma hakkımı kullandım. Çünkü kendimin baskı altına alındığımı düşüncesindeydim. Gözaltı süresi bir gün olmasına rağmen üç buçuk gün bekletildik. 28 saat kadar bir süre yemek, su ve diğer ihtiyaçlarımız giderilmedi. Sonradan savcılığa getirdiler ve ben savcılıkta avukat huzurunda ifade verdim. O ifadem aynen geçerlidir. Olay yerinde bulunan insanlara yasalara uygun herhangi bir ihtar yapılmadı, 'dağılın' uyarısında bulunulmadı. Bir anda herkesi aldılar. Benim üzerimde suç teşkil eden herhangi bir şey olmamasına rağmen ters kelepçe yapıldım. Bizi tam üç buçuk saat yeni yapılan köprünün içinde beklettiler. Suçlamaları kabul etmiyorum

“Köfte yemeye çıkmıştım"

Can Özhan: Taksim Meydanı'nda eşimle birlikte faturasını sunduğum otelde müşteri olarak kalmaktaydım ve dışarıya köfte ekmek yemeye çıkmıştım. Eşim otelde kalmıştı. Sonrasında ifademde belirttiğim şekilde oldu. Ben olay mahallinde görevlilerin 'dağılın' tarzında herhangi bir uyarısını duymadım ve yapılmadığını düşünüyorum. Salonda sanık olarak Mahmut Mert Baygüz'ün yaralı halini gördüm ama nasıl yaralandığını görmedim. Olay sırasında ben de polisler tarafından darp edildim ancak kimin darp ettiğini bilmiyorum. Muayene için götürüldüğüm Haseki Hastanesi'nde hekimle yalnız kalamadık, bu hakkımız bize kullandırılmadı.

Umur Arslan Eraslan: Arkadaşlarımla Beşiktaş’ta buluştuk. Yemek yemek için Taksim’e gittik. Hamburger yerken gözaltına aldılar ve buralara kadar geldi. Üzerimde şort, tişört, cep telefonu ve cüzdanım vardı. Eyleme katılmadım.

Kaynak: Bianet

3. Havalimanı İçin Kaç Ağaç Keseceklerini Bilmiyorlar

Çevre ve Şehircilik Bakanı İdris Güllüce, soru önergesine verdiği yanıtta, 3. havalimanı için "kesilen ve kesilecek olan ağaç sayıları henüz bilinmemekte" dedi.


İstanbul milletvekili Sezgin Tanrıkulu 3. havalimanı ile ilgili  Çevre ve Şehircilik Bakanı İdris Güllüce'nin yanıtlaması istemiyle soru önergesi vermişti.

Proje bitince belirlenecek

Önergeye verilen yanıtlar içinde en dikkat çekeni projede kamulaştırılan 6 bin 172 hektarlık ormanlık alanın bu projeden nasıl etkileneceği ve bu tahribatın nasıl telafi edileceği sorusuna verilen yanıttı:

"Proje nedeniyle kesilen ve kesilecek olan ağaç sayıları henüz bilinmemekte olup, kesin rakam proje tamamlanmasından sonra belirlenecek olup, kesilecek her ağacın yerine de 5 katı ağaç dikiminin gerçekleştirilmesi planlanmıştır."

Mülkiyet birliği adına

Bir diğer dikkat çeken nokta ise 3. havalimanı için yapılan acele kamulaştırmanın "hakkaniyetten uzak yapılmasına neden olacak mıdır?" sorusuna verilen "bölgenin mülkiyet birliğinin sağlanması" yanıtı oldu.

"Söz konusu alana ilişkin olarak 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 8. maddesi gereği, uzlaşma görüşmelerinin yapılması ve uzlaşmalarda anlaşma sağlanamaması durumunda ilgili mahkemelere müracaat edilerek, açılacak bedel tespiti ve tescil davaları sonucunda mahkemelerce tespit edilecek değerler üzerinden taşınmazların TOKİ adına tescil edilmesi çok uzun zaman alacağı düşüncesiyle bölgenin mülkiyet birliğinin sağlanması hedeflenmiştir. İstanbul 3'üncü Havaalanı Projesinin bir an evvel başlatılabilmesi için bölgedeki kamulaştırma işlemlerinin biran evvel sonuçlandırılması gerekmektedir."

Ne olmuştu?

Bakanlar Kurulu kararıyla Arnavutköy ilçesi, İmrahor, Tayakadın ve Yeniköy köyleri ile Eyüp İlçesi, Ağaçlı, Akpınar ve İhsaniye köylerinde yer alan bazı taşınmazlar, 3. Havaalanı Projesi kapsamında Toplu Konut İdaresi Başkanlığı (TOKİ) tarafından acele kamulaştırılmıştı.

İstanbul 4. İdare Mahkemesi, 3. havalimanı ile ilgili incelemeleri yetersiz bulup bilirkişi keşfi yapılana kadar inşaat faaliyetlerinin yapılamayacağına hükmetmişti.

İstanbul Bölge İdare Mahkemesi, 3’üncü Havalimanı için İstanbul 4. İdare Mahkemesi’nin verdiği durdurma kararını kaldırdı. 3. Havalimanı’ndaki işlemler kaldığı yerden devam edecek.

2017'de ilk etabı açılması planlanan havalimanının ihalesini Kolin- Limak- Cengiz -Kalyon-MAPA ortaklığı 52 milyona almıştı.

Kaynak: Bianet

TBMM, tarihi bir karara imza atıp esareti sonlandıracak mı?

Yunuslara Özgürlük Platformu ve Yeryüzüne Özgürlük Derneği, yunus parklarının ve hayvanlı sirklerin artık tamamen yasaklandığı yönündeki hatalı bilgilendirme ve haberler hakkında kamuoyunu bilgilendirdi. Aynı zamanda yunus parkı işletmecilerinin bu haberler doğrultusunda TBMM Çevre Komisyonu'na ve Alt Komisyon'a baskı yaptığı ve yasağa engel olmaya çalıştıklarına dair duyumları dile getirdi. 



Hayvanlı sirklerdeki ve yunus parklarındaki hayvanların kaderi TBMM ve Çevre Komisyonu'nun elinde!

Yunuslara Özgürlük Platformu ve Yeryüzüne Özgürlük Derneği, basında çıkan haberlerin doğru olmadığını, bazı sivil toplum temsilcilerinin basındaki demeçlerinin gerçeği yansıtmadığını, henüz yunus parklarının ve hayvanlı sirklerin kapatılmasına dair nihai kararın TBMM tarafından verilmediğini ve bunun hala tartışmalı bir konu olduğunu belirtti. Örgütler, yunus parkı işletmecilerinin ise, gösteri merkezlerinin kapatılmaması için TBMM'de görüşmelerde bulunduğuna dair duyumlar aldıklarının da altını çizdi.

"Meclis kulislerinde önce altı ay, daha sonra bir yıl içinde kademeli olarak kapatılacağı söylenen yunus parklarının kapatılma süresinin iki yıla çıkartılacağı söyleniyor"

Aktivistler kararlı: Yunus parkları ve hayvanlı sirkler yasaklanmalıdır! 

Kamuoyu farkındalığı ve sivil toplumun baskısı nedeniyle hayvanlı gösterilerin yasaklanmasına dair maddelerin “tavsiye niteliğinde” Alt Komisyon'dan Çevre Komisyonu'na ve TBMM Genel Kurulu'na verildiğini belirten sivil toplum kuruluşları, bu gelişmeler ışığında Çevre Komisyonu'na çağrıda bulundu ve bir kez daha hayvanlı sirklerin ve deniz memelilerinin esaret altında tutulduğu tüm gösteri ve terapi merkezlerinin, TBMM Genel Kurulu’nda görüşülmeye başlayacak olan 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu’nun değişikliğine ilişkin yasa tasarısında yasaklanması gerektiğine dikkat çekti.

“Hayvan tüccarları mağdur rolü oynuyor” 

Bu tesislerdeki hayvan hakları ihlallerinin yanı sıra, bulaşıcı hastalık ve kaza-ölüm risklerinin bilinçli bir şekilde kamuoyundan gizlendiğini vurgulayan Yunuslara Özgürlük Platformu ve Yeryüzüne Özgürlük Derneği, basında yer alan “Yunus Parkları ve Hayvanlı Sirkler Kapatılacak” başlıklı haberler ile ilgili Meclis kulislerinden aldıkları duyumlardan ve Çevre Komisyonu'na teslim edilen metinlerin şeffaf bir şekilde paylaşılmadığından bahsederek süreci endişe ile izlediklerini duyurdu.

Yunuslara Özgürlük Platformu'ndan Öykü Yağcı, “Meclis kulislerinden aldığımız duyumlara göre önce altı ay, daha sonra bir yıl içinde kademeli olarak kapatılacağı duyurulan yunus parklarının kapatılması süresinin şimdi de iki yıla çıkartılabileceğini öğrendik. Taraf olunan uluslararası sözleşmeler gereği, zaten yıllardır hapsedilen bu hayvanların hakları esnetilemez” diyerek sözlerini şöyle sürdürdü:

"Hayvanların eğlence sektöründe sömürülmesine bir son verilmeli"

“Meclis, kamuoyundaki bu ciddi tepkiyi dikkate almalı ve bu tesislerdeki hayvanların yaşamlarını ve haklarını güvence altına alarak bir takım kişilere ticari kazanç yaratmak için ayakta tutulan bu tesislerin en kısa sürede kapatılmasını sağlamalıdır. TBMM ve Türkiye, hayvan ticaretiyle geçinen, yasadışı birçok sürece dahil olmuş birkaç tüccarın yalanlarına ve ticari çıkarlarına alet olmak yerine, sayısız hayvan hakları ihlallerinin ve işkencelerin yanı sıra insan sağlığına da büyük zararı dokunan ve her an ölümlerin, kazaların yaşanabileceği bu tesislerin kapatılması için uğraşmalı. Hayvanların oluşturulacak deniz memelisi rehabilitasyon merkezinde koruma altına alınması ve ömür boyu çalıştırılmaması için deniz memelisi uzmanları ve sivil toplum kuruluşları ile birlikte çabalamalı. Neden yasaklar için sınırları dahilinde yunus parkı olan İspanya, İtalya ve Fransa gibi kötü modelleri örnek almak yerine, yunus parklarını yasaklamış İsviçre, İngiltere, Yunanistan, Hindistan, Brezilya gibi iyi örneklerden yola çıkılmıyor? Birkaç kişi bu hayvanların transferinden ticaretine, fırsat sitelerinde pazarlamasından denetimlerine kadar binlerce dolar kazanacak diye, neden bunca riske, hak ihlaline ve ayrıntılarıyla açıkladığımız hukuksuzluklara göz yummayı tercih ediyorlar? Doktorların ve uzmanların görüşlerini es geçerek hayvanların esaretinden ve acısından para kazanan bu insanların TBMM kararlarına etki etmesine neden izin veriliyor? Hayvan tüccarları mağdur rolü oynarken, TBMM de 21. yüzyılda dünyaya örnek olabilecek bir kararla 5199'daki değişiklikleri tamamlamalıdır. Artık esareti ve zulümden beslenen eğlence anlayışını sonlandırmanın zamanı geldi.”


“Türkiye'de bir ilk gerçekleşebilecekken geri dönülmemeli“

Yeryüzüne Özgürlük Derneği'nden Burak Özgüner ise, “Endişe ile izlediğimiz bir süreçten geçiyoruz. Türkiye’de ilk kez yunus parklarının ve hayvanlı sirklerin yasaklanacağı duyuruldu. Meclisteki yasa değişikliği toplantılarına katılarak ve bu konudaki görüşlerimizi, bilimsel veriler ile birlikte TBMM Çevre Komisyonu’na ileterek bu esaret işkence kamplarının neden kapatılması gerektiğini anlattık. Hayvan hakları aktivistlerinin tamamı da bu konuda mutabakata vardı. Çevre Komisyonu ve TBMM, doğuştan gelen haklara sahip olan bu sessiz canlıların sesini duymak zorundadır. Çok basit bir amaç uğruna hayvanlar esir edilemez ve hakları gaspedilemez” açıklamasında bulundu.

Özgüner, öte yandan, Yeryüzüne Özgürlük Derneği'nin Change.org sitesinde “Türkiye’de Hayvanlı Sirkler Yasaklansın” (http://chn.ge/1jkAvnQ) başlıklı bir kampanya yürüttüklerini söyledi ve “Hayvanlı sirklerin yasaklanması için 10.000 imza topladık. Bu imzalar, ilgili kişi ve kuruluşlarla paylaşıldı. Bu kadar ciddi bir kamuoyu talebi karşısında yunus parkları da dahil hayvanlı sirklerin yasaklanması, yıllardır esir edilen ve yoğun işkenceye maruz kalan bu hayvanlara bir borçtur. Sadece birkaç kişiye ticari kazanç sağlamak için ayakta tutulan bu işkencehanelerin ivedilikle kapatılması gerekiyor” açıklamasında bulundu.

Kaynak: GazeteA24