Bugün yapılan ÇED toplantısında Gerze için karar çıkmadı, şirkete ek süre verildi. Gerzeliler yaşam hakları için yine eylemdeydi.
Sinop'un Gerze ilçesine termik santral yapılmasını engellemeye çalışan Gerzeliler, Çevresel Etki Değerlendirmesi toplantısı öncesi Ankara'da eylem yaptı. ÇED toplantısından sonuç çıkmadı, kurumlarca eksik bulunan raporun tamamlanması için Anadolu Grubu'na ek süre verildi.
17 Nisan'dan beri Gerze'den Ankara'ya yürüyen Yeşil Gerze Platformu üyelerine Ankara'da Gerzeliler ve Elektrik Mühendisleri Odası destek verdi.
ÇED görüşmelerinin yapılacağı Ankara İller Bankası Macunköy Tesisleri önünde bir araya gelen Gerzeliler, olumsuz yönde ÇED raporu çıkmasını talep etti.
HER GÜN 560 KAMYON KÖMÜR YAKILACAK
Yöresel kıyafetleriyle uzun süren bekleyişi sürdüren Gerzeliler, yapılması planlanan termik santralin doğaya vereceği zarara dikkat çekildi. Gerzeliler, termik santral sebebiyle, günlük 560 kamyon kömür yakılacağını, 56 kömür kül çıkarılacağını, söz konusu külün onlarca kilometrelik alanı etkileyeceğini, 96 futbol sahası büyüklüğündeki denizin kumla doldurulacağını duyurdu.
ÇED görüşmelerinin ardından basının sorularını yanıtlayan Gerze Yaykıl Köyü Muhtarı Ahmet Tiryaki, köylerinin ellerinden alınmak istendiğini belirterek, "Bu insanlar aç kaldıklarında hırsız mı, arsız mı yoksa dilenci mi olacak?" dedi.
'ZALİMİN ZULMÜ VARSA...'
Anadolu Grubu'nun bölge halkıyla polis arasında olay çıkmasına neden olduğunu belirten Tiryaki, "Atalarımız 'ev alma, komşu al' demişler. Çeşitli yardımlarla halkı bölmeye çalıştılar ancak bizi ayıramadılar. Bazıları da dağıtılanları yüzlerine fırlattı. Zalimin zulmü varsa mazlumun da ahı var" diye konuştu.
GERZE 3 YILDIR DİRENİYOR
Gerze halkı son üç yıldır Anadolu Grubu’nun kurmak istediği termik santrale karşı mücadele ediyor. Bölge halkı geçtiğimiz yıl bu mücadeleyi sürekli nöbet tutulan bir direnişe dönüştürmüş ve şirketin iş makinelerinin bölgeye girmesini engellemişti.
Kaynak: ETHA
30 Nisan 2012 Pazartesi
ROBOSKİ KATLİAMI: "Heron Görüntüsünde Kayma Var"
Roboski katliamıyla ilgili Meclis komisyonuna sunulan İçişleri Bakanlığı raporunda, Heron görüntülerinde kayma olduğu ifade edildi; görüntüler için ASELSAN'dan görüş istenecek.
Meclis İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu bünyesinde kurulan Uludere Alt Komisyonu'na sunulan İçişleri Bakanlığı raporuna göre, Heron görüntülerinde kayma var.
Raporda, bu kayma için, "Ya ikinci bir Heron var ya F-16'lardan verilen koordinatlar girildi, ya da başka bir ülkeden görüntü desteği alındı" değerlendirmesi yapıldı.
Komisyon görüntü kayması konusunda Askerî Elektronik Sanayi'nden (ASELSAN) görüş isteme kararı aldı.
Milliyet gazetesinin haberine göre, 230 sayfalık "Uludere Olayını Araştırma Raporu"nda başka bir ülkeden istihbarat alınıp alınmadığı kuşkularını güçlendirecek tespitler yer alıyor.
Raporda, bombardıman ile ilgili İçişleri Bakanı, Jandarma Genel Komutanı ve Vali'nin bilgilendirilmediği, devre dışı kaldıkları, operasyonun Kara Kuvvetleri tarafından yürütüldüğü ifade edildi.
Heron değerlendirmesinde ihmal
Raporda, dokuz saatlik heron görüntülerinde, 34 kişinin öldürüldüğü bombardımanda, 15 kişinin yaşamını yitirdiği son bombalamadan hemen önce görüntü kayması yaşandığı tespiti yer aldı.
Heron görüntülerinin baştan sonra incelendiği, olayın gerçekleşme şekli kesintisiz devam ederken, görüntülerde bir anda belirsizlik ve kayma yaşandığı belirtilen raporda, bir anda önceki yerden farklı bir bölgenin ve grubun görüntülerinin akmaya başladığı bilgisi yer aldı.
Raporda, ilk bombalamadan sonra, bombalanan kişilerin kaçakçı olduğu açığa çıkmasına rağmen, üstlerin bilgilendirilmediği ve böylece 15 kişinin öldüğü sonraki bombalamaların engellenemediği bilgisine yer verildi.
Raporda, bu konunun ilgili birimlere sorularak açıklığa kavuşturulması gerektiği vurgusu yapıldı. Ayrıca "Heron görüntülerini değerlendiren birimin bu konuda bir ihmal içinde olduğu" ifade edildi.
"Yerel komutanlıkların sorumluluğu yok"
İçişleri Bakanlığı, Şırnak ve Hakkari'ye özel "iç güvenlik yapılanması" olduğunu belirterek, bu bölgede sivil otoritenin devre dışı kaldığını açıkladı. İl Jandarma Komutanı'nın, "Bana sadece İdil bağlı, diğer yerler bana bağlı değil" ifadesine dikkat çekildi.
Raporda ayrıca şu tespitler yer aldı:
* Bu operasyon sınır ötesi bir harekat, Genelkurmay Başkanlığı'nca icra edildi.
* Operasyon ve İnsansız Hava Aracı (İHA) talebi, 23. Jandarma Tugay Komutanlığı'ndan gelmedi, talebin yetkili komutanlıklara (Malatya veya Genelkurmay) sorulması gerekiyor.
* Ateş emri verilmeden önce yerel komutanlıklardan bilgi alınmadığından, yerel komutanlıkların sorumluluğu yok, üst komutanlıklar sorumlu olabilir.
* Grubun dört saat süreyle İHA'lar tarafından görüntülendi, başka istihbarat bilgilerinin alınacağı zaman vardı.
* Olay yerine köylülerin gitti, Acil Çağrı Merkezi'ne müdahale için bir talimat verilmedi.
"MİT'ten 10'a yakın istihbarat bilgisi verildi"
* 27 Kasım - 28 Aralık 2011 arasında Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) kaynaklı 10'a yakın istihbarat bilgisi Genelkurmay'a bildirildi. Sadece Aralık'ta yedi istihbarat bilgisi gönderildi.
* PKK'li Fehman Hüseyin'in bölgede olduğu Türkiye'ye operasyon yapabileceği bilgisi MİT'in istihbaratları arasında yer alıyordu.
"Bu bir yaşam hakkı ihlali"
* Bölgedeki hareketliliğe ilişkin 26 Aralık tarihli Kara Kuvvetleri İstihbarat raporu da vardı.
* Sadece heron görüntülerine dayanarak, yerel unsurlara danışılmaması hataydı.
* Bu bir yaşam hakkı ihlalidir. Ölen 34 kişinin hiçbiri örgüt üyesi değildi.
Kaynak: Bianet
Meclis İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu bünyesinde kurulan Uludere Alt Komisyonu'na sunulan İçişleri Bakanlığı raporuna göre, Heron görüntülerinde kayma var.
Raporda, bu kayma için, "Ya ikinci bir Heron var ya F-16'lardan verilen koordinatlar girildi, ya da başka bir ülkeden görüntü desteği alındı" değerlendirmesi yapıldı.
Komisyon görüntü kayması konusunda Askerî Elektronik Sanayi'nden (ASELSAN) görüş isteme kararı aldı.
Milliyet gazetesinin haberine göre, 230 sayfalık "Uludere Olayını Araştırma Raporu"nda başka bir ülkeden istihbarat alınıp alınmadığı kuşkularını güçlendirecek tespitler yer alıyor.
Raporda, bombardıman ile ilgili İçişleri Bakanı, Jandarma Genel Komutanı ve Vali'nin bilgilendirilmediği, devre dışı kaldıkları, operasyonun Kara Kuvvetleri tarafından yürütüldüğü ifade edildi.
Heron değerlendirmesinde ihmal
Raporda, dokuz saatlik heron görüntülerinde, 34 kişinin öldürüldüğü bombardımanda, 15 kişinin yaşamını yitirdiği son bombalamadan hemen önce görüntü kayması yaşandığı tespiti yer aldı.
Heron görüntülerinin baştan sonra incelendiği, olayın gerçekleşme şekli kesintisiz devam ederken, görüntülerde bir anda belirsizlik ve kayma yaşandığı belirtilen raporda, bir anda önceki yerden farklı bir bölgenin ve grubun görüntülerinin akmaya başladığı bilgisi yer aldı.
Raporda, ilk bombalamadan sonra, bombalanan kişilerin kaçakçı olduğu açığa çıkmasına rağmen, üstlerin bilgilendirilmediği ve böylece 15 kişinin öldüğü sonraki bombalamaların engellenemediği bilgisine yer verildi.
Raporda, bu konunun ilgili birimlere sorularak açıklığa kavuşturulması gerektiği vurgusu yapıldı. Ayrıca "Heron görüntülerini değerlendiren birimin bu konuda bir ihmal içinde olduğu" ifade edildi.
"Yerel komutanlıkların sorumluluğu yok"
İçişleri Bakanlığı, Şırnak ve Hakkari'ye özel "iç güvenlik yapılanması" olduğunu belirterek, bu bölgede sivil otoritenin devre dışı kaldığını açıkladı. İl Jandarma Komutanı'nın, "Bana sadece İdil bağlı, diğer yerler bana bağlı değil" ifadesine dikkat çekildi.
Raporda ayrıca şu tespitler yer aldı:
* Bu operasyon sınır ötesi bir harekat, Genelkurmay Başkanlığı'nca icra edildi.
* Operasyon ve İnsansız Hava Aracı (İHA) talebi, 23. Jandarma Tugay Komutanlığı'ndan gelmedi, talebin yetkili komutanlıklara (Malatya veya Genelkurmay) sorulması gerekiyor.
* Ateş emri verilmeden önce yerel komutanlıklardan bilgi alınmadığından, yerel komutanlıkların sorumluluğu yok, üst komutanlıklar sorumlu olabilir.
* Grubun dört saat süreyle İHA'lar tarafından görüntülendi, başka istihbarat bilgilerinin alınacağı zaman vardı.
* Olay yerine köylülerin gitti, Acil Çağrı Merkezi'ne müdahale için bir talimat verilmedi.
"MİT'ten 10'a yakın istihbarat bilgisi verildi"
* 27 Kasım - 28 Aralık 2011 arasında Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) kaynaklı 10'a yakın istihbarat bilgisi Genelkurmay'a bildirildi. Sadece Aralık'ta yedi istihbarat bilgisi gönderildi.
* PKK'li Fehman Hüseyin'in bölgede olduğu Türkiye'ye operasyon yapabileceği bilgisi MİT'in istihbaratları arasında yer alıyordu.
"Bu bir yaşam hakkı ihlali"
* Bölgedeki hareketliliğe ilişkin 26 Aralık tarihli Kara Kuvvetleri İstihbarat raporu da vardı.
* Sadece heron görüntülerine dayanarak, yerel unsurlara danışılmaması hataydı.
* Bu bir yaşam hakkı ihlalidir. Ölen 34 kişinin hiçbiri örgüt üyesi değildi.
Kaynak: Bianet
ENGİN ÇEBER DAVASI: İşkenceyi Tekrar "Keşfecekler"
Mahkeme, Çeber'i işkencede öldürmekle yargılanan sanıkların yargılandığı davada, Yargıtay'ın bozma kararına uydu, sanıkların yeniden rapor ve keşif taleplerinin hepsi kabul edildi; dört tutuklu sanık ceza almazlarsa bir yıl sonra tahliye olacak.
Engin Çeber'i işkencede öldürülenlerin yargılandığı davanın bugünkü üçüncü duruşmasında Yargıtay 8. Ceza dairesinin bozma kararına uyulması kararı verildi, yargılamada neredeyse başa dönüldü.
Daha önceden alınmış olan Adli Tıp Kurumu raporunun tekrar hazırlanması kararı verildi, ceaevinde de tekrar keşif yapılacak.
Dört tutuklu sanık, bir yıl içerisinde hüküm giymezlerse, beş yıllık tutukluluk süreleri dolduğundan yasa gereği serbest kalacaklar.
Çeber ailesinin avukatları, hiçbir işlem yapılmadan üç duruşma geçmiş olmasına tepkili.
"Evlenemiyorum, mağdurum"
Duruşmaya, tutuklu sanıklar Fuat Karaosmanoğlu, Selahattin Apaydın, Nihat Kızılkaya ve Sami Ergazi ile 15 tutuksuz sanık katıldı.
Duruşma, Çeber'in kardeşleri Erdem ve Erdal Tekin ile annesi Kamile Tekin'in davaya şikayetçi olarak katılma taleplerinin kabulüyle başladı.
İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi heyeti başkanı Recep Karaman, Yargıtay 8. Ceza Dairesi'nin bozma kararına uyulacağı yönündeki kararı okudu.
60 sanıkla başlayan davada, tutuklu yargılanan dört kişi müebbet hapis, 41 sanık da 7,5 yıla kadar ceza almıştı. Ancak dava imza eksikliği, bir ismin yanlış yazılması ve "sanıkların aynı avukatlarca savunulması" gerekçeleriyle Yargıtay'dan dönmüştü.
Ardından savunmalara geçildi. Sanık polis Aliye Uçak, Çeber'le birlikte işkence gören Aysu Baykal'ın "kendisini darp ettiğini, ısırdığını" öne sürdü.
Uçak, ayrıca, 26 yaşında olduğunu, bu dava nedeniyle imajının zarar gördüğünü ve "evlenemediğini, mağdur olduğunu" söyledi.
Sanık polislerin hepsi "mağdur"
Sanık Selahattin Apaydın, "Gerçek suçlular korunuyor, onların yerine biz tutukluyuz" deyince, hakim de "Gerçek suçlu kim, söyle" dedi.
Apaydın, "Bilmiyorum" yanıtını verdi.
Davanın dört tutuklu sanığı da mağdur olduklarını söylediler. Sanık avukatları, Çeber'in işkence gördüğü Metris Cezaevi'nin İkinci Müdürü olan tutuklu sanık Fuat Karaosmanoğlu'nun avukatı, müvekkilinin olayla ilgisinin olmadığını öne sürerek kamera kayıtlarına tekrar bilirkişi incelemesi yapılmasını talep etti.
Diğer sanık avukatları da Metris'te keşif yapılması yönünde talepte bulundu.
"Çeber sandalyeden düştü, başını çarptı"
Çeber ailesinin avukatlarından Taylan Tanay, sanık avukatlarının zaten mahkemede daha önce izlenmiş ve haklarında Adli Tıp raporu bulunan kamera kayıtlarının tekrar incelenmesi isteğini, "davayı uzatma çabası" olarak niteledi.
Tanay, aynı görüntüler için aynı kurumdan rapor istemenin anlamsız olduğunu söyledi. "Çeber'in sandalyeden düşerek başını yere çarptığı" yönünde tutanağın altında, "Orada değildi" denilen sanık Karaosmanoğlu'nun imzasının bulunduğuna dikkat çekti.
Çeber ailesinin avukatları, Yargıtay kararı konusunda karar verilmesi için bile üç duruşma geçtiğini söyledi ve sanıkların beş yıllık tutukluluk süresinin dolmasını beklediğine dikkat çekildi.
Tanay, "Mahkeme acilen karar vermeli" diye konuştu.
Adli Tıp raporu da baştan!
Ancak mahkeme, Çeber'in işkence gördüğü Metris'teki hücrede tutuklu sanıklar ve avukatların katılımıyla 14 Mayıs'ta keşif yapılmasına karar verdi.
Ayrıca, Çeber'e ait raporların, iddianamenin, sanık ile tanık savunmalarının Adli Tıp Kurumu'na gönderilerek, Çeber'de meydana gelen beyin kanamasının kronolojik olarak ne zaman ve nasıl oluştuğu hakkında rapor hazırlanmasına karar verildi.
Tutuklu sanıkların tutukluluğunun devamına karar verilerek duruşma 18 Haziran'a ertelendi.
Ne olmuştu?
Çeber, 28 Eylül 2008'de bir basın açıklamasına katıldığı ve Yürüyüş Dergisi dağıttığı için gözaltına alındı. İstinye Şehit Muhsin Bodur Polis Merkezi'nde ve Metris Cezaevi'nde 7 Ekim 2008'e kadar kesintisiz işkence gördü.
Kaldırıldığı Şişli Etfal Hastanesi'nde 10 Ekim 2008'de hayatını kaybetti. işkenceyle öldürüldüğü, bilirkişi raporuyla kanıtlandı.
Bakırköy 14. Ağır Ceza Mahkemesi'nde 39 gardiyan, üç cezaevi müdürü, 13 polis, dört asker ve bir doktor toplam 60 sanık hakkında dava açıldı.
Metris Cezaevi İkinci Müdürü Karaosmanoğlu, infaz koruma memurları Apaydın, Ergazı ve Kızılkaya işkenceyle insan öldürmek suçundan 1 Haziran 2010'da müebbet hapis cezasına çarptırıldı.
İşkence yapmak, kasten yaralama, görevi ihmal ve suçu bildirmemek suçlarından da gardiyan Yavuz Uzun ve Murat Çise 7.5 yıl, polis memurları Abdulmuttalip Bozyel ve Mehmet Pek 7.5 yıl, polis Aliye Uçak 2 yıl 6 ay ceza aldı. Cezaevi doktoru Yemliha Söylemez de sahte evrak tanzim etmekten 3 yıl 9 ay hapse mahkum edildi.
Karar, 28 Eylül 2011'de Yargıtay 8. Ceza Dairesi'nce bozuldu. İlk duruşma, karardan 16 ay sonraya, 20 Şubat 2012'ye verildi.
Kaynak: Bianet
Engin Çeber'i işkencede öldürülenlerin yargılandığı davanın bugünkü üçüncü duruşmasında Yargıtay 8. Ceza dairesinin bozma kararına uyulması kararı verildi, yargılamada neredeyse başa dönüldü.
Daha önceden alınmış olan Adli Tıp Kurumu raporunun tekrar hazırlanması kararı verildi, ceaevinde de tekrar keşif yapılacak.
Dört tutuklu sanık, bir yıl içerisinde hüküm giymezlerse, beş yıllık tutukluluk süreleri dolduğundan yasa gereği serbest kalacaklar.
Çeber ailesinin avukatları, hiçbir işlem yapılmadan üç duruşma geçmiş olmasına tepkili.
"Evlenemiyorum, mağdurum"
Duruşmaya, tutuklu sanıklar Fuat Karaosmanoğlu, Selahattin Apaydın, Nihat Kızılkaya ve Sami Ergazi ile 15 tutuksuz sanık katıldı.
Duruşma, Çeber'in kardeşleri Erdem ve Erdal Tekin ile annesi Kamile Tekin'in davaya şikayetçi olarak katılma taleplerinin kabulüyle başladı.
İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi heyeti başkanı Recep Karaman, Yargıtay 8. Ceza Dairesi'nin bozma kararına uyulacağı yönündeki kararı okudu.
60 sanıkla başlayan davada, tutuklu yargılanan dört kişi müebbet hapis, 41 sanık da 7,5 yıla kadar ceza almıştı. Ancak dava imza eksikliği, bir ismin yanlış yazılması ve "sanıkların aynı avukatlarca savunulması" gerekçeleriyle Yargıtay'dan dönmüştü.
Ardından savunmalara geçildi. Sanık polis Aliye Uçak, Çeber'le birlikte işkence gören Aysu Baykal'ın "kendisini darp ettiğini, ısırdığını" öne sürdü.
Uçak, ayrıca, 26 yaşında olduğunu, bu dava nedeniyle imajının zarar gördüğünü ve "evlenemediğini, mağdur olduğunu" söyledi.
Sanık polislerin hepsi "mağdur"
Sanık Selahattin Apaydın, "Gerçek suçlular korunuyor, onların yerine biz tutukluyuz" deyince, hakim de "Gerçek suçlu kim, söyle" dedi.
Apaydın, "Bilmiyorum" yanıtını verdi.
Davanın dört tutuklu sanığı da mağdur olduklarını söylediler. Sanık avukatları, Çeber'in işkence gördüğü Metris Cezaevi'nin İkinci Müdürü olan tutuklu sanık Fuat Karaosmanoğlu'nun avukatı, müvekkilinin olayla ilgisinin olmadığını öne sürerek kamera kayıtlarına tekrar bilirkişi incelemesi yapılmasını talep etti.
Diğer sanık avukatları da Metris'te keşif yapılması yönünde talepte bulundu.
"Çeber sandalyeden düştü, başını çarptı"
Çeber ailesinin avukatlarından Taylan Tanay, sanık avukatlarının zaten mahkemede daha önce izlenmiş ve haklarında Adli Tıp raporu bulunan kamera kayıtlarının tekrar incelenmesi isteğini, "davayı uzatma çabası" olarak niteledi.
Tanay, aynı görüntüler için aynı kurumdan rapor istemenin anlamsız olduğunu söyledi. "Çeber'in sandalyeden düşerek başını yere çarptığı" yönünde tutanağın altında, "Orada değildi" denilen sanık Karaosmanoğlu'nun imzasının bulunduğuna dikkat çekti.
Çeber ailesinin avukatları, Yargıtay kararı konusunda karar verilmesi için bile üç duruşma geçtiğini söyledi ve sanıkların beş yıllık tutukluluk süresinin dolmasını beklediğine dikkat çekildi.
Tanay, "Mahkeme acilen karar vermeli" diye konuştu.
Adli Tıp raporu da baştan!
Ancak mahkeme, Çeber'in işkence gördüğü Metris'teki hücrede tutuklu sanıklar ve avukatların katılımıyla 14 Mayıs'ta keşif yapılmasına karar verdi.
Ayrıca, Çeber'e ait raporların, iddianamenin, sanık ile tanık savunmalarının Adli Tıp Kurumu'na gönderilerek, Çeber'de meydana gelen beyin kanamasının kronolojik olarak ne zaman ve nasıl oluştuğu hakkında rapor hazırlanmasına karar verildi.
Tutuklu sanıkların tutukluluğunun devamına karar verilerek duruşma 18 Haziran'a ertelendi.
Ne olmuştu?
Çeber, 28 Eylül 2008'de bir basın açıklamasına katıldığı ve Yürüyüş Dergisi dağıttığı için gözaltına alındı. İstinye Şehit Muhsin Bodur Polis Merkezi'nde ve Metris Cezaevi'nde 7 Ekim 2008'e kadar kesintisiz işkence gördü.
Kaldırıldığı Şişli Etfal Hastanesi'nde 10 Ekim 2008'de hayatını kaybetti. işkenceyle öldürüldüğü, bilirkişi raporuyla kanıtlandı.
Bakırköy 14. Ağır Ceza Mahkemesi'nde 39 gardiyan, üç cezaevi müdürü, 13 polis, dört asker ve bir doktor toplam 60 sanık hakkında dava açıldı.
Metris Cezaevi İkinci Müdürü Karaosmanoğlu, infaz koruma memurları Apaydın, Ergazı ve Kızılkaya işkenceyle insan öldürmek suçundan 1 Haziran 2010'da müebbet hapis cezasına çarptırıldı.
İşkence yapmak, kasten yaralama, görevi ihmal ve suçu bildirmemek suçlarından da gardiyan Yavuz Uzun ve Murat Çise 7.5 yıl, polis memurları Abdulmuttalip Bozyel ve Mehmet Pek 7.5 yıl, polis Aliye Uçak 2 yıl 6 ay ceza aldı. Cezaevi doktoru Yemliha Söylemez de sahte evrak tanzim etmekten 3 yıl 9 ay hapse mahkum edildi.
Karar, 28 Eylül 2011'de Yargıtay 8. Ceza Dairesi'nce bozuldu. İlk duruşma, karardan 16 ay sonraya, 20 Şubat 2012'ye verildi.
Kaynak: Bianet
BP sızıntısı sonrası ABD'nin güneydoğu kıyısı ölüyor
İki sene önce Meksika Körfezi'nde meydana gelen petrol sızıntısının çevresel etkileri yeni yeni ortaya çıkmaya başladı. Bu konuda Global Research'de yayımlanan Gazeteci Jordan Flaherty imzalı makalenin çevirisini veriyoruz.
20 Nisan 2010'da BP'nin (Transocean ve Halliburton şirketleri ile birlikte) Meksika Körfezi'ne karşı umursamaz tavrı, Meksika Körfezi'nde 1,5 km derinde bir kuyuda patlamasına sebep oldu. Tüm dünya dehşet içinde izlerken, sualtı kameraları üç ay boyunca yüzmilyonlarca litre petrolün akışını ve bu akışı durdurmak için başarısız çabaları görüntüledi. Aradan iki sene sonra Körfez'deki dehşet bir çok kişi için sona ermiş değil.
Körfez'deki deniz dibi tortusundan ve deniz ürünlerinden örnekler alarak kirliliği ölçmek amacıyla test eden kimyager Wilma Subra, “İnsanlar petrolün hala orada olduğunun farkında olmalılar” dedi.
Subra, sahada gördüklerinin BP tarafından çizilen görüntü ile keskin bir şekilde tezat oluşturduğunu belirtirken, felaketin daha başlangıcında olabileceğimize inanıyor. Körfez'de ziyaret ettiği her insan topluluğunda balıkçılar, gözsüz karidesler, yaralı balıklar, kabuklarında delikler olan yengeçler gösteriyor. Subra, bölgede katran tabakalarının hâlâ kıyılara vurduğunu söyledi.
Uzun dönemli çevresel etkinin hesap edilmesi için henüz çok erken olmasına rağmen, ABD'nin Ulusal Bilimler Akademisi ve diğer saygın kurumlar tarafından tarafından yakın zamanda yayımlanan makaleler kaygı verici sonuçlar ortaya koydular. Makalelerde derindeniz mercanları, yunuslar, ve körfez besin zincirinin temelini oluşturan küçük bir balık türünde görülen kitlesel ölümler ortaya koyuluyor. Bölgede faaliyet gösteren aktif bir çevre örgütü olan Körfez Yenileme Ağı Yardımcı Direktörü Aaron Viles, “Hepsini topladığınızda, petrolün hâlâ ekosistemin içinde olduğu ve hâlâ etkisi olduğu açıkça görülüyor” dedi.
Petrol sızıntısından etkilenen bölge insanlarının açtıkları davada 7,8 milyar dolarda uzlaşıldı ve bu miktar mahkeme hakiminin onayına onayını bekliyor. Ancak çevreciler herhangi bir uzlaşma için erken olduğunu belirtiyor ve en kötü etkilerin gelecekte görülecek olmasından endişe ediyor. ABD karasularında BP sızıntısından önceki en büyük petrol sızıntısı olan Alaska kıyısındaki 1989 Exxon sızıntısına işaret eden Viles, o felaketin tüm etkilerinin de ancak birkaç sene sonra hissedildiğini söyledi. “Exxon sızıntısından dört mevsim sonra ringa balıkçılığı yokoldu” diyen Viles, “Körfez onyıllardır ihmal edilen bir ekosistemdi; onu daha yakından izlememiz lazım” dedi.
Sızıntı sonrasında BP Körfez'e 9 milyon litre kimyasal seyreltici döktü. BP bu kimyasalların petrolü parçalayacağını söyledi ancak kimi bilim insanları bunun petrolü sadece daha az görünür hale getirdiğini, zehiri besin zincirinin daha da derinlerine ilettiğini söyledi.
Körfez'deki çevresel problemlerin petrol kuyusunun patlamasından çok daha öncelere uzandığı yaygın bir kanaat. Bu devasa felaket bir nesildir varolan problemleri gözler önüne serdi. Petrol şirketlerinin sondajı nedeni ile toprak kaybı Körfez'de yaşayan birçok kişiyi yerinden etmişti ve arıtma tesislerinden kaynaklı kirlilik bölgedeki insan topluluklarının zehirlenmesine neden olmuştu; özellikle de “kanser geçidi” adı verilen ve Baton Rouge'un güneyindeki Mississippi Nehri'nden boyunca uzanan endüstriyel koridorda. Viles, ”Körfez dayanıklı bir ekosistem ve uzun zamandan beri tehdit altında idi.” dedi.”BP, canına okuduğu şeyi tekrar düzeltmek zorunda. Ancak ekosistemi sadece 19 Nisan 2010'daki haline geri getirmek zorunda iseniz, bunun ne anlamı var?”
Körfez'de balıkçılık ekonominin büyük bir parçası. Kıta ABD kaynaklı deniz ürünlerinin yüzde 40'ı buradan geliyor. Sızıntı Körfez'in üçte birini balıkçılığa kapattığında, birçok bölgede balıkçılar Katrina Kasırgası'nın etkilerinden henüz yeni yeni kurtulmaya başlamıştı. Körfez balıkçılarını destekleyen bir grup olan Birleşik Ticari Balıkçılar Birliği başkanı George Barisich, BP sızıntısı ile petrol akmaya başladığında birçok balıkçının Katrina Kasırgası'nın etkisinden toparlanamadığını belirtiyor. Barisich, şimdi ise birçokları evlerini kaybetme tehlikesi ile karşı karşıya olduğunu belirtiyor. Sızıntıdan bir sene öncesine kıyasla “Üretim normalin yüzde 70 altında.” diyen Barisich, “fiyatlar ise yüzde 30, 40, 60 altında” diye ekliyor.
BP petrol sızıntısı başladığında balıkçıların birçoğu Katrina Kasırgası'nın etkisinden henüz kurtulamamışlardı.
BP'nin web sitesindeki bir videoda BP'nin Körfez Kıyısı Koruma Örgütü'nin Ekonomik Kurtarma Başkan Yardımcısı Geir Robinson, şirketin yasal uzlaşma ile en meşru ekonomik talepleri karşılayacağına inandığını belirtiyor. Robinson, “Eleştriler alıyoruz” diyor. “Sorumluluklarımızı yerine getirdiğimizi onlara göstermek için hergin çok sıkı çalışıyoruz” diyor.
Çevreciler ve bilim insanları Obama yönetiminin Körfez Kıyısı'nı kaderine terk etmekle suçluyorlar. Viles, ABD hükümetinin oynadığı rolü eleştiriyor ve birşey yapmayarak, BP'yi kıyı halkından ve çevreden daha fazla korumuş oldular diyor. “Sahil güvenliği BP'nin en kötü içgüdülerini harekete geçirdi gibi duruyor” diyen Viles, “Bu, Stockholm Sendromu mu acaba?” dedi.
Uluslararası çevreci gruplar da bu eleştriye katıldılar. Avrupa ve Amerika'da ofisleri bulunan Oceana adlı doğa koruma grubu, Salı günü ABD hükümetinin reformlarını eleştiren bir rapor yayımladı. Rapora göre reformlar etkili değildi veya yoklardı. Raporda, “Denizdeki sondaj çalışmaları riskli ve tehlikeli, tıpkı iki sene önce olduğu gibi, ve büyük bir sızıntının riski hâlâ etkin olarak azaltılmış değil” diyor.
Körfez'e kıyısı olan eyaletlerden Louisiana'da, Bayou Pointe-au-Chien'de yaşayan balıkçılık camiasından Amerikan yerlisi Theresa Dardar ve komşuları, kendi hayatları içinde petrol şirketlerinin kuyulara ulaşmak amacıyla kazdıkları kanallar nedeniyle topraklarını kaybetmişler. Kanallar taze su göletlerine tuzlu su getirmiş ve bu şekilde kıyı erozyonu ile Louisiana'da her 45 dakikada bir bir futbol sahası büyüklüğünde toprak kaybedilmiş. Civardaki ana cadde şu an bataklığa dönüşmüş ve yüzeyinde telefon direklerinin ucu görünüyormuş.
Kaybolan toprak ve yükselen kasırga riskine ek olarak ailesinin geçim kaynağının da elinden gideceğinden korkuyor. “Yıllar sonra bile işle düzelmeyecek” diyen Dardar, yöredeki balıkçıların ortak kaygısını dile getiriyor. “Biz balıkçılıkla geçinen Amerikan Yerlisi bir topluluğuz. Bu onları hayatları boyunca yaptıkları tek iş. Bazılar 60 yaşın üstünde. Ne yapacaklar şimdi? Eğer BP onlara hayatlarının sonuna kadar yetecek para verse, bu bir şey tabii ki. Ama eğer öyle olmazsa, ne yapacaklar?” dedi.
soL / Jordan Flaherty
Kaynak: Haberlink
20 Nisan 2010'da BP'nin (Transocean ve Halliburton şirketleri ile birlikte) Meksika Körfezi'ne karşı umursamaz tavrı, Meksika Körfezi'nde 1,5 km derinde bir kuyuda patlamasına sebep oldu. Tüm dünya dehşet içinde izlerken, sualtı kameraları üç ay boyunca yüzmilyonlarca litre petrolün akışını ve bu akışı durdurmak için başarısız çabaları görüntüledi. Aradan iki sene sonra Körfez'deki dehşet bir çok kişi için sona ermiş değil.
Körfez'deki deniz dibi tortusundan ve deniz ürünlerinden örnekler alarak kirliliği ölçmek amacıyla test eden kimyager Wilma Subra, “İnsanlar petrolün hala orada olduğunun farkında olmalılar” dedi.
Subra, sahada gördüklerinin BP tarafından çizilen görüntü ile keskin bir şekilde tezat oluşturduğunu belirtirken, felaketin daha başlangıcında olabileceğimize inanıyor. Körfez'de ziyaret ettiği her insan topluluğunda balıkçılar, gözsüz karidesler, yaralı balıklar, kabuklarında delikler olan yengeçler gösteriyor. Subra, bölgede katran tabakalarının hâlâ kıyılara vurduğunu söyledi.
Uzun dönemli çevresel etkinin hesap edilmesi için henüz çok erken olmasına rağmen, ABD'nin Ulusal Bilimler Akademisi ve diğer saygın kurumlar tarafından tarafından yakın zamanda yayımlanan makaleler kaygı verici sonuçlar ortaya koydular. Makalelerde derindeniz mercanları, yunuslar, ve körfez besin zincirinin temelini oluşturan küçük bir balık türünde görülen kitlesel ölümler ortaya koyuluyor. Bölgede faaliyet gösteren aktif bir çevre örgütü olan Körfez Yenileme Ağı Yardımcı Direktörü Aaron Viles, “Hepsini topladığınızda, petrolün hâlâ ekosistemin içinde olduğu ve hâlâ etkisi olduğu açıkça görülüyor” dedi.
Petrol sızıntısından etkilenen bölge insanlarının açtıkları davada 7,8 milyar dolarda uzlaşıldı ve bu miktar mahkeme hakiminin onayına onayını bekliyor. Ancak çevreciler herhangi bir uzlaşma için erken olduğunu belirtiyor ve en kötü etkilerin gelecekte görülecek olmasından endişe ediyor. ABD karasularında BP sızıntısından önceki en büyük petrol sızıntısı olan Alaska kıyısındaki 1989 Exxon sızıntısına işaret eden Viles, o felaketin tüm etkilerinin de ancak birkaç sene sonra hissedildiğini söyledi. “Exxon sızıntısından dört mevsim sonra ringa balıkçılığı yokoldu” diyen Viles, “Körfez onyıllardır ihmal edilen bir ekosistemdi; onu daha yakından izlememiz lazım” dedi.
Sızıntı sonrasında BP Körfez'e 9 milyon litre kimyasal seyreltici döktü. BP bu kimyasalların petrolü parçalayacağını söyledi ancak kimi bilim insanları bunun petrolü sadece daha az görünür hale getirdiğini, zehiri besin zincirinin daha da derinlerine ilettiğini söyledi.
Körfez'deki çevresel problemlerin petrol kuyusunun patlamasından çok daha öncelere uzandığı yaygın bir kanaat. Bu devasa felaket bir nesildir varolan problemleri gözler önüne serdi. Petrol şirketlerinin sondajı nedeni ile toprak kaybı Körfez'de yaşayan birçok kişiyi yerinden etmişti ve arıtma tesislerinden kaynaklı kirlilik bölgedeki insan topluluklarının zehirlenmesine neden olmuştu; özellikle de “kanser geçidi” adı verilen ve Baton Rouge'un güneyindeki Mississippi Nehri'nden boyunca uzanan endüstriyel koridorda. Viles, ”Körfez dayanıklı bir ekosistem ve uzun zamandan beri tehdit altında idi.” dedi.”BP, canına okuduğu şeyi tekrar düzeltmek zorunda. Ancak ekosistemi sadece 19 Nisan 2010'daki haline geri getirmek zorunda iseniz, bunun ne anlamı var?”
Körfez'de balıkçılık ekonominin büyük bir parçası. Kıta ABD kaynaklı deniz ürünlerinin yüzde 40'ı buradan geliyor. Sızıntı Körfez'in üçte birini balıkçılığa kapattığında, birçok bölgede balıkçılar Katrina Kasırgası'nın etkilerinden henüz yeni yeni kurtulmaya başlamıştı. Körfez balıkçılarını destekleyen bir grup olan Birleşik Ticari Balıkçılar Birliği başkanı George Barisich, BP sızıntısı ile petrol akmaya başladığında birçok balıkçının Katrina Kasırgası'nın etkisinden toparlanamadığını belirtiyor. Barisich, şimdi ise birçokları evlerini kaybetme tehlikesi ile karşı karşıya olduğunu belirtiyor. Sızıntıdan bir sene öncesine kıyasla “Üretim normalin yüzde 70 altında.” diyen Barisich, “fiyatlar ise yüzde 30, 40, 60 altında” diye ekliyor.
BP petrol sızıntısı başladığında balıkçıların birçoğu Katrina Kasırgası'nın etkisinden henüz kurtulamamışlardı.
BP'nin web sitesindeki bir videoda BP'nin Körfez Kıyısı Koruma Örgütü'nin Ekonomik Kurtarma Başkan Yardımcısı Geir Robinson, şirketin yasal uzlaşma ile en meşru ekonomik talepleri karşılayacağına inandığını belirtiyor. Robinson, “Eleştriler alıyoruz” diyor. “Sorumluluklarımızı yerine getirdiğimizi onlara göstermek için hergin çok sıkı çalışıyoruz” diyor.
Çevreciler ve bilim insanları Obama yönetiminin Körfez Kıyısı'nı kaderine terk etmekle suçluyorlar. Viles, ABD hükümetinin oynadığı rolü eleştiriyor ve birşey yapmayarak, BP'yi kıyı halkından ve çevreden daha fazla korumuş oldular diyor. “Sahil güvenliği BP'nin en kötü içgüdülerini harekete geçirdi gibi duruyor” diyen Viles, “Bu, Stockholm Sendromu mu acaba?” dedi.
Uluslararası çevreci gruplar da bu eleştriye katıldılar. Avrupa ve Amerika'da ofisleri bulunan Oceana adlı doğa koruma grubu, Salı günü ABD hükümetinin reformlarını eleştiren bir rapor yayımladı. Rapora göre reformlar etkili değildi veya yoklardı. Raporda, “Denizdeki sondaj çalışmaları riskli ve tehlikeli, tıpkı iki sene önce olduğu gibi, ve büyük bir sızıntının riski hâlâ etkin olarak azaltılmış değil” diyor.
Körfez'e kıyısı olan eyaletlerden Louisiana'da, Bayou Pointe-au-Chien'de yaşayan balıkçılık camiasından Amerikan yerlisi Theresa Dardar ve komşuları, kendi hayatları içinde petrol şirketlerinin kuyulara ulaşmak amacıyla kazdıkları kanallar nedeniyle topraklarını kaybetmişler. Kanallar taze su göletlerine tuzlu su getirmiş ve bu şekilde kıyı erozyonu ile Louisiana'da her 45 dakikada bir bir futbol sahası büyüklüğünde toprak kaybedilmiş. Civardaki ana cadde şu an bataklığa dönüşmüş ve yüzeyinde telefon direklerinin ucu görünüyormuş.
Kaybolan toprak ve yükselen kasırga riskine ek olarak ailesinin geçim kaynağının da elinden gideceğinden korkuyor. “Yıllar sonra bile işle düzelmeyecek” diyen Dardar, yöredeki balıkçıların ortak kaygısını dile getiriyor. “Biz balıkçılıkla geçinen Amerikan Yerlisi bir topluluğuz. Bu onları hayatları boyunca yaptıkları tek iş. Bazılar 60 yaşın üstünde. Ne yapacaklar şimdi? Eğer BP onlara hayatlarının sonuna kadar yetecek para verse, bu bir şey tabii ki. Ama eğer öyle olmazsa, ne yapacaklar?” dedi.
soL / Jordan Flaherty
Kaynak: Haberlink
Devrimci Karargah'ta 8 Tahliye
Devrimci Karargah Davası'nın beşinci duruşmasında tutuklu olarak yargılanan İbrahim Turgut, Baha Okar, Semih Aydın, Nejdet Kılıç, Şeyma Özcan, Gülseren Poyraz, Benay Can ve Umur Sayadal tahliye edildi.
Toplumsal Özgürlük Parti Girişimi (TÖPG) ve Sosyalist Demokrasi Partisi (SDP) üyeleri dahil olmak üzere, 12'si tutuklu 57 sanığın yargılandığı Devrimci Karargah davasının bugünkü duruşması öncesinde açıklama yapan Milyonlar Adalet İstiyor üyeleri, 600 gündür tutuklu bulunan arkadaşlarının serbest bırakılmasını istedi; "Bu dava hukuki değil, siyasidir" dedi.
Açıklamaya Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel, Cumhuriyet ve Halk Partisi (CHP) Milletvekili Melda Onur, davada tutuksuz yargılanan SDP Genel Başkanı Rıdvan Turan, Özgürlük ve Dayanışma Partisi (ÖDP) Genel Başkanı Alper Taş ve gazeteci Ahmet Şık da destek verdi.
İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesi'nde yapılan beşinci duruşma saat 14.00'te başladı. İlk olarak diğer sanıklardan ayrı olarak salona alınan Eski Emniyet Müdürü Hanefi Avcı savunma yaptı. Diğer sanıklar Avcı'yla birlikte yargılanmak istemediklerini söyleyerek önceki celselerde mahkemeyi protesto etmişlerdi. Avcı, tahliyesini istedi.
Savunmaların dinlenmesinden sonra duruşma savcısı Salim Duran, tutuklu sanıkların tutukluluğuna karar verilmesini istedi. Duruşmaya ara veren mahkeme, aranın ardından kararlarını açıkladı. Haber sitelerindeki haberlere göre, mahkeme, İstanbul 17. Ağır Ceza Mahkemesi'nde açılan ve birleştirme talebiyle gönderilen 16 sanıklı Devrimci Karargah davasını, kendi dosyasıyla birleştirilmesine karar verdi.
Mahkeme, tutuklu sanıklardan Şeyma Özcan, Gülseren Poyraz, Benay Can, Umur Suyadal, Nejdet Kılıç, İbrahim Turgut, Osman Baha Okar ve Semih Aydın'ın tahliyelerine karar verdi. Eski Emniyet Müdürü Hanefi Avcı'nın da aralarında bulunduğu 18 sanığın tutukluluk halenin devamına karar verdi.
Kaynak: Bianet
Toplumsal Özgürlük Parti Girişimi (TÖPG) ve Sosyalist Demokrasi Partisi (SDP) üyeleri dahil olmak üzere, 12'si tutuklu 57 sanığın yargılandığı Devrimci Karargah davasının bugünkü duruşması öncesinde açıklama yapan Milyonlar Adalet İstiyor üyeleri, 600 gündür tutuklu bulunan arkadaşlarının serbest bırakılmasını istedi; "Bu dava hukuki değil, siyasidir" dedi.
Açıklamaya Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel, Cumhuriyet ve Halk Partisi (CHP) Milletvekili Melda Onur, davada tutuksuz yargılanan SDP Genel Başkanı Rıdvan Turan, Özgürlük ve Dayanışma Partisi (ÖDP) Genel Başkanı Alper Taş ve gazeteci Ahmet Şık da destek verdi.
İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesi'nde yapılan beşinci duruşma saat 14.00'te başladı. İlk olarak diğer sanıklardan ayrı olarak salona alınan Eski Emniyet Müdürü Hanefi Avcı savunma yaptı. Diğer sanıklar Avcı'yla birlikte yargılanmak istemediklerini söyleyerek önceki celselerde mahkemeyi protesto etmişlerdi. Avcı, tahliyesini istedi.
Savunmaların dinlenmesinden sonra duruşma savcısı Salim Duran, tutuklu sanıkların tutukluluğuna karar verilmesini istedi. Duruşmaya ara veren mahkeme, aranın ardından kararlarını açıkladı. Haber sitelerindeki haberlere göre, mahkeme, İstanbul 17. Ağır Ceza Mahkemesi'nde açılan ve birleştirme talebiyle gönderilen 16 sanıklı Devrimci Karargah davasını, kendi dosyasıyla birleştirilmesine karar verdi.
Mahkeme, tutuklu sanıklardan Şeyma Özcan, Gülseren Poyraz, Benay Can, Umur Suyadal, Nejdet Kılıç, İbrahim Turgut, Osman Baha Okar ve Semih Aydın'ın tahliyelerine karar verdi. Eski Emniyet Müdürü Hanefi Avcı'nın da aralarında bulunduğu 18 sanığın tutukluluk halenin devamına karar verdi.
Kaynak: Bianet
'Parça tesirli vazolar, zaman ayarlı...”
Kocaeli polisi, Darıca Kültür Derneği'ne baskın düzenledi. Dernekte, dayanışma amaçlı düzenlenen kermesten sonra, “bomba, silah, patlayıcı madde” arandı.
Kocaeli'nin Darıca ilçesinde faaliyet yürüten Darıca Kültür Derneği, dün polis tarafından basıldı. Derneğin hukuk komisyonu tarafından yapılan açıklamada, 1 Mayıs öncesi yapılan baskının maksatlı olduğu belirtildi.
Darica Kültür Derneği, 29 Nisan'da, dayanışma ve bağış toplama amacıyla kermes düzenledi. Aynı gün Kocaeli, Darıca ve Gebze'ye bağlı polislerce dernek binasına baskın düzenlendi. Kermes malzemelerine el koyan polis, dernekte arama yaptı, dernekte bulunan herkesin GBT'lerini kontrol etti.
Baskınla ilgili olarak, arama, el koyma kararını veren Sulh Ceza hakimliğinin yazısında, “Dernek içerisinde bomba, silah, patlayıcı madde vs. bulunduğu kanaatiyle arama yapılmasına ve suç aletlerine el konulmasına” ifadelerine yer verildi.
Dernek tarafından yapılan açıklamada, şu ifadelere yer verildi: “Ellerine ne geçti? Koca bir hiç. Ne ortam provoke oldu, ne moraller bozuldu, ne aileler katılımı ve desteğini kesti ne de 1 Mayıs hazırlıklarımızı engelleyebildi. El konulan suç aletleri ise toplumun huzuru ve refahı açısından çok tehlikeli idi. Parça tesirli vazolar, zaman ayarlı süs eşyaları, tam otomatik posterler ve heykeller…Kendilerine kendi hukuklarını ihlâl ettiklerini, oranın dernek merkezi olduğunu, Dernekler Kanunu’na göre kendi içerisindeki etkinliklerinin izne tabi olmadığını belirtmemize rağmen ailelerden zorlukla toplanan eşyalarımız zabıt altına alındı ve müsadere edildi. Oysa hakim kararı suç unsuruna rastlandığında diye özellikle vurguluyordu.”
Kaynak: ETHA
Kocaeli'nin Darıca ilçesinde faaliyet yürüten Darıca Kültür Derneği, dün polis tarafından basıldı. Derneğin hukuk komisyonu tarafından yapılan açıklamada, 1 Mayıs öncesi yapılan baskının maksatlı olduğu belirtildi.
Darica Kültür Derneği, 29 Nisan'da, dayanışma ve bağış toplama amacıyla kermes düzenledi. Aynı gün Kocaeli, Darıca ve Gebze'ye bağlı polislerce dernek binasına baskın düzenlendi. Kermes malzemelerine el koyan polis, dernekte arama yaptı, dernekte bulunan herkesin GBT'lerini kontrol etti.
Baskınla ilgili olarak, arama, el koyma kararını veren Sulh Ceza hakimliğinin yazısında, “Dernek içerisinde bomba, silah, patlayıcı madde vs. bulunduğu kanaatiyle arama yapılmasına ve suç aletlerine el konulmasına” ifadelerine yer verildi.
Dernek tarafından yapılan açıklamada, şu ifadelere yer verildi: “Ellerine ne geçti? Koca bir hiç. Ne ortam provoke oldu, ne moraller bozuldu, ne aileler katılımı ve desteğini kesti ne de 1 Mayıs hazırlıklarımızı engelleyebildi. El konulan suç aletleri ise toplumun huzuru ve refahı açısından çok tehlikeli idi. Parça tesirli vazolar, zaman ayarlı süs eşyaları, tam otomatik posterler ve heykeller…Kendilerine kendi hukuklarını ihlâl ettiklerini, oranın dernek merkezi olduğunu, Dernekler Kanunu’na göre kendi içerisindeki etkinliklerinin izne tabi olmadığını belirtmemize rağmen ailelerden zorlukla toplanan eşyalarımız zabıt altına alındı ve müsadere edildi. Oysa hakim kararı suç unsuruna rastlandığında diye özellikle vurguluyordu.”
Kaynak: ETHA
Engin Çeber davası yeniden başlıyor
Bakırköy 14. Ağır Ceza Mahkemesi, Metris Cezaevi'nde işkenceyle öldürülen Engin Çeber davasında Yargıtay'ın bozma kararına uydu.
Metris Cezaevi'nde işkenceyle öldürülen Engin Çeber davasına yeniden başlandı.
Engin Çeber, 28 Eylül 2008 tarihinde Yürüyüş Dergisi dağıtımı yaptığı sırada gözaltına alındı. Karakolda ve tutuklanarak konulduğu Metris Cezaevi'nde yoğun işkencelere maruz kalan Çeber, 10 Ekim 2008 tarihinde yaşamını yitirdi.
Engin Çeber'in katledilmesi üzerine Bakırköy 14. Ağır Ceza Mahkemesi'nde 39 gardiyan, 3 müdür, 13 polis, 4 asker ve 1 doktor olmak üzere toplam 60 kişi hakkında dava açıldı. Mahkeme, 16 aylık yargılama sonucunda 1 müdür ve 3 gardiyan hakkında "işkenceyle adam öldürmek" suçundan müebbet, 3 polise "işkence yapmak"tan toplam 17,5 yıl hapis, 2 gardiyana "işkence yapmak"tan toplam 15 yıl, 2 gardiyana "kasten yaralama" suçundan toplam 10 ay, 2 müdür ve 3 gardiyana "görevi ihmal" suçundan toplam 25 ay, 1 gardiyana "suçu bildirmemek"ten 5 ay, 1 doktora ise "sahte evrak düzenlemek"ten 3 yıl 1 ay 15 gün hapis cezası verildi.
Karara itiraz edilmesi üzerine Yargıtay 8. Ceza Dairesi, 28 Eylül 2011 tarihinde açıkladığı kararla, Bakırköy 14. Ağır Ceza Mahkemesi'nin kararını bozdu. Yargıtay, bozma gerekçesi olarak kararda hakimlerden birinin imzasının eksik olması ve aralarında menfaat çatışması bulunan sanıkların aynı avukat tarafından temsil edilmesi olarak gösterdi.
Yargıtay'ın bozma kararından sonra davaya bugün yeniden başlandı. Bakırköy 14. Ağır Ceza Mahkemesi, Yargıtay'ın bozma kararına uyduğunu bildirdi.
Kaynak: ETHA
Metris Cezaevi'nde işkenceyle öldürülen Engin Çeber davasına yeniden başlandı.
Engin Çeber, 28 Eylül 2008 tarihinde Yürüyüş Dergisi dağıtımı yaptığı sırada gözaltına alındı. Karakolda ve tutuklanarak konulduğu Metris Cezaevi'nde yoğun işkencelere maruz kalan Çeber, 10 Ekim 2008 tarihinde yaşamını yitirdi.
Engin Çeber'in katledilmesi üzerine Bakırköy 14. Ağır Ceza Mahkemesi'nde 39 gardiyan, 3 müdür, 13 polis, 4 asker ve 1 doktor olmak üzere toplam 60 kişi hakkında dava açıldı. Mahkeme, 16 aylık yargılama sonucunda 1 müdür ve 3 gardiyan hakkında "işkenceyle adam öldürmek" suçundan müebbet, 3 polise "işkence yapmak"tan toplam 17,5 yıl hapis, 2 gardiyana "işkence yapmak"tan toplam 15 yıl, 2 gardiyana "kasten yaralama" suçundan toplam 10 ay, 2 müdür ve 3 gardiyana "görevi ihmal" suçundan toplam 25 ay, 1 gardiyana "suçu bildirmemek"ten 5 ay, 1 doktora ise "sahte evrak düzenlemek"ten 3 yıl 1 ay 15 gün hapis cezası verildi.
Karara itiraz edilmesi üzerine Yargıtay 8. Ceza Dairesi, 28 Eylül 2011 tarihinde açıkladığı kararla, Bakırköy 14. Ağır Ceza Mahkemesi'nin kararını bozdu. Yargıtay, bozma gerekçesi olarak kararda hakimlerden birinin imzasının eksik olması ve aralarında menfaat çatışması bulunan sanıkların aynı avukat tarafından temsil edilmesi olarak gösterdi.
Yargıtay'ın bozma kararından sonra davaya bugün yeniden başlandı. Bakırköy 14. Ağır Ceza Mahkemesi, Yargıtay'ın bozma kararına uyduğunu bildirdi.
Kaynak: ETHA
"FETHİYE" AVUKATI CEVRİYE AYDIN: "Somut Deliller Yok Sayıldı"
"Fethiye" davası avukatlarından Cevriye Aydın “kadının beyanı maddi delillerle doğrulandığı halde delil yetersizliğinden beraat kararı çıktı” diyor. Karar temyiz edilecek, Yargıtay onarsa AİHM’e başvurulacak.
"Cinsel saldırı anı dışında herşey kanıtlandı. Çok istisnai durumlar dışında, hiçbir davada bu an zaten kanıtlanamaz. Cinsel saldırı alenen işlenen bir suç değildir, görgü tanığı olmaz."
Fethiye'deki toplu tecavüz davasında mağdur kadının avukatlarından Cevriye Aydın ikisi suça sürüklenen çocuk altısı yetişkin, toplam sekiz sanık hakkında "delil yetersizliğinden" verilen beraat kararını böyle değerlendiriyor.
Farklı şehirlerden kadınlar her duruşmada otobüslerle Fethiye'ye gidip davanın takipçisi olmuş ve dava cinsel saldırıya karşı mücadelede sembol haline gelmişti.
Avukat Aydın delil yetersizliğine karar verilmesine karşın mağdur kadının beyanının mahkemeye sunulan maddi delillerle doğrulandığını belirtiyor ve somut delilleri şöyle sıralıyor.
* Mağdurun, cinsel saldırıdan dolayı travma sonrası stres bozukluğu yaşadığını, bu travmanın ruh sağlığını bozduğunu ve doğrudan yaşadığı olayla ilgili olduğunu belirten Adli Tıp Kurumu raporu
* Mağdurun 12 kişi arasından yedi zanlıyı gösterdiğini belirten teşhis tutanağı
* Sanıkların telefon trafiğinin mağdur kadının anlatımını birebir desteklediğini ortaya koyan telefon kayıtları
* Olay günü biri hariç bütün sanıkların kadının beyanında anlattığı yerlerde olduğunun baz tespitleriyle ispatlanmış olması
* Kadının tecavüz olayına dair anlattıklarının gerçek olduğunu söyleyen uzman tanık ifadeleri (psikolog ve psikiyatrist)
Davadan çıkan beraat kararının gerekçesi henüz açıklanmadı. Ama mağdur kadının avukatları gerekçeli kararın ardından temyize gitmeyi, Yargıtay'ın mahkeme kararını onaması durumunda ise eksik soruşturmaya dayanan bir yargılama söz konusu olduğu için Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne başvurmayı planlıyor.
"Bilirkişi raporu gecikti ve eksikti"
Aydın Fethiye'de mağdur kadınla birlikte savcılık, jandarma, olayın geçtiği kaplıca ve Adli Tıp Kurumları arasında mekik dokuduklarını, soruşturma ve dava sürecinin delil toplamaya yönelik olmadığını ve baştan savma yürütüldüğünü söylüyor:
"En önemli somut delil sağlayacak talebimiz baz tespitinin ve telefon kayıtlarının sağlanması ve şüphelilerin bilgisayarından görüntülerin alınması, oradaki delillere ulaşılmasıydı. Bunlar somut delillerdir, hemen toplanmazsa karartılır. Ancak, bir ay sonra hazırlanan bilirkişi raporunda baz tespitlerine ve telefon kayıtlarına yer verilmiyordu.
"Raporda sadece 'bilgisayarda porno görüntüler var' ve 'suç deliline rastlanmamıştır' ifadesi geçiyordu. Ama mahkeme tüm taleplerimize rağmen bu görüntüleri görmemize izin vermedi. Biz dosyaya girmiş bir delili göremedik. Adil yargılanma prensipi tamamen ihlal edildi.
"Ayrıca bilirkişinin uzmanlık alanı da belirtilmiyor, sadece adı, soyadı ve imzası vardı. Yani Soruşturma delil toplanmaya yönelik değildi ve baştan savma yapılıyordu."
"Adli Tıp, mağdurun tecavüze uğradığını belirtti"
"Mağdurun cinsel saldırıya uğradığı belirtilen Adli Tıp raporuna ve müvekkilimizin ayrıntılı ve asla kurgulanamayacak haldeki beyanlarına karşılık savcılık takipsizlik kararı verdi. İtiraz ettik. Soruşturmanın eksik olduğu çok açık görüldüğü halde Muğla Ağır Ceza Mahkemesi bu takipsizlik kararını onadı."
Ardından avukatlar Adalet Bakanlığına "yazılı emirle bozma başvurusu" yaptı ve Bakanlık 2011 sonbaharında dosyayı Fethiye Ağır Ceza Mahkemesi'ne gönderdi.
"Dosyalar birleşti, çocuklar da mağdur edildi"
Aydın, dava açıldıktan sonra çocuk sanıkların dosyasının yetişkinlerin dosyasıyla birleştirilmesine mağdur kadının avukatları olarak itiraz ettiklerini belirtti:
"Cinsel saldırı suçu gibi ruh sağlıklarını doğrudan etkileyebilecek bir davada, çocukların yetişkinlerle birlikte yargılanması çocukların zararına olduğunu ve Çocuk Hakları Sözleşmesi'ne aykırı olduğunu söyledik. Ancak dosyalar birleşti ve böylece davanın gizli görülmesine karar verildi. Belki de bu gizlilikten bir medet umuyordu."
Kaynak: Bianet
"Cinsel saldırı anı dışında herşey kanıtlandı. Çok istisnai durumlar dışında, hiçbir davada bu an zaten kanıtlanamaz. Cinsel saldırı alenen işlenen bir suç değildir, görgü tanığı olmaz."
Fethiye'deki toplu tecavüz davasında mağdur kadının avukatlarından Cevriye Aydın ikisi suça sürüklenen çocuk altısı yetişkin, toplam sekiz sanık hakkında "delil yetersizliğinden" verilen beraat kararını böyle değerlendiriyor.
Farklı şehirlerden kadınlar her duruşmada otobüslerle Fethiye'ye gidip davanın takipçisi olmuş ve dava cinsel saldırıya karşı mücadelede sembol haline gelmişti.
Avukat Aydın delil yetersizliğine karar verilmesine karşın mağdur kadının beyanının mahkemeye sunulan maddi delillerle doğrulandığını belirtiyor ve somut delilleri şöyle sıralıyor.
* Mağdurun, cinsel saldırıdan dolayı travma sonrası stres bozukluğu yaşadığını, bu travmanın ruh sağlığını bozduğunu ve doğrudan yaşadığı olayla ilgili olduğunu belirten Adli Tıp Kurumu raporu
* Mağdurun 12 kişi arasından yedi zanlıyı gösterdiğini belirten teşhis tutanağı
* Sanıkların telefon trafiğinin mağdur kadının anlatımını birebir desteklediğini ortaya koyan telefon kayıtları
* Olay günü biri hariç bütün sanıkların kadının beyanında anlattığı yerlerde olduğunun baz tespitleriyle ispatlanmış olması
* Kadının tecavüz olayına dair anlattıklarının gerçek olduğunu söyleyen uzman tanık ifadeleri (psikolog ve psikiyatrist)
Davadan çıkan beraat kararının gerekçesi henüz açıklanmadı. Ama mağdur kadının avukatları gerekçeli kararın ardından temyize gitmeyi, Yargıtay'ın mahkeme kararını onaması durumunda ise eksik soruşturmaya dayanan bir yargılama söz konusu olduğu için Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne başvurmayı planlıyor.
"Bilirkişi raporu gecikti ve eksikti"
Aydın Fethiye'de mağdur kadınla birlikte savcılık, jandarma, olayın geçtiği kaplıca ve Adli Tıp Kurumları arasında mekik dokuduklarını, soruşturma ve dava sürecinin delil toplamaya yönelik olmadığını ve baştan savma yürütüldüğünü söylüyor:
"En önemli somut delil sağlayacak talebimiz baz tespitinin ve telefon kayıtlarının sağlanması ve şüphelilerin bilgisayarından görüntülerin alınması, oradaki delillere ulaşılmasıydı. Bunlar somut delillerdir, hemen toplanmazsa karartılır. Ancak, bir ay sonra hazırlanan bilirkişi raporunda baz tespitlerine ve telefon kayıtlarına yer verilmiyordu.
"Raporda sadece 'bilgisayarda porno görüntüler var' ve 'suç deliline rastlanmamıştır' ifadesi geçiyordu. Ama mahkeme tüm taleplerimize rağmen bu görüntüleri görmemize izin vermedi. Biz dosyaya girmiş bir delili göremedik. Adil yargılanma prensipi tamamen ihlal edildi.
"Ayrıca bilirkişinin uzmanlık alanı da belirtilmiyor, sadece adı, soyadı ve imzası vardı. Yani Soruşturma delil toplanmaya yönelik değildi ve baştan savma yapılıyordu."
"Adli Tıp, mağdurun tecavüze uğradığını belirtti"
"Mağdurun cinsel saldırıya uğradığı belirtilen Adli Tıp raporuna ve müvekkilimizin ayrıntılı ve asla kurgulanamayacak haldeki beyanlarına karşılık savcılık takipsizlik kararı verdi. İtiraz ettik. Soruşturmanın eksik olduğu çok açık görüldüğü halde Muğla Ağır Ceza Mahkemesi bu takipsizlik kararını onadı."
Ardından avukatlar Adalet Bakanlığına "yazılı emirle bozma başvurusu" yaptı ve Bakanlık 2011 sonbaharında dosyayı Fethiye Ağır Ceza Mahkemesi'ne gönderdi.
"Dosyalar birleşti, çocuklar da mağdur edildi"
Aydın, dava açıldıktan sonra çocuk sanıkların dosyasının yetişkinlerin dosyasıyla birleştirilmesine mağdur kadının avukatları olarak itiraz ettiklerini belirtti:
"Cinsel saldırı suçu gibi ruh sağlıklarını doğrudan etkileyebilecek bir davada, çocukların yetişkinlerle birlikte yargılanması çocukların zararına olduğunu ve Çocuk Hakları Sözleşmesi'ne aykırı olduğunu söyledik. Ancak dosyalar birleşti ve böylece davanın gizli görülmesine karar verildi. Belki de bu gizlilikten bir medet umuyordu."
Kaynak: Bianet
Suriye'de ölümler sürüyor
Suriye'nin kuzey batısındaki İdlib kentindeki patlamalar ve saldırılar nedeniyle 25 kişi hayatını kaybetti. Patlama, Hava Kuvvetleri İstihbarat Karargahı ve Askesi İstihbarat binasının hemen yanında meydana geldi.
Suriye'de ateşkesten sonra da saldırılar devam ediyor. Suriye İnsan Hakları İzleme Örgütü'ne göre; Şam ve İdlib'de düzenlenen bombalı saldırılarda en az 25 kişi hayatını kaybetti.
Ateşkesin ilan edildiği 12 Nisan'dan bu yana ölenlerin sayısının 500'ü geçtiği belirtiliyor.
Bu arada Lübnanlı yetkililer, Suriyeli isyancılara silah taşıdığı belirtilen Sierra Leone bandıralı geminin mürettabatını sorgulamaya devam ediyor.
Libya'dan kalkan Lütfullah 2 adlı gemiyle 3 konteyner silah ve cephaneye el konmuştu.
Kaynak: ETHA
Suriye'de ateşkesten sonra da saldırılar devam ediyor. Suriye İnsan Hakları İzleme Örgütü'ne göre; Şam ve İdlib'de düzenlenen bombalı saldırılarda en az 25 kişi hayatını kaybetti.
Ateşkesin ilan edildiği 12 Nisan'dan bu yana ölenlerin sayısının 500'ü geçtiği belirtiliyor.
Bu arada Lübnanlı yetkililer, Suriyeli isyancılara silah taşıdığı belirtilen Sierra Leone bandıralı geminin mürettabatını sorgulamaya devam ediyor.
Libya'dan kalkan Lütfullah 2 adlı gemiyle 3 konteyner silah ve cephaneye el konmuştu.
Kaynak: ETHA
Sevag Balıkçı Cinayetinde Komutan İhmali İddianamede
Zorunlu askerlik yaparken öldürülen Sevag Balıkçı davasında, yalan ifade verdiği ve ihmalini gizlemeye çalıştığı anlaşılan karakol komutanı hakkında hazırlanan iddianame mahkemeye ulaştı.
Sevag Balıkçı cinayetinde karakol komutanı Jandarma Astsubay Çavuş Sadrettin Ersöz'ün ihmali olduğu iddia edildi.
Agos gazetesinden Sarkis Güreh'in haberine göre, Balıkçı'nın ölümüyle ilgili yalan ifade verdiği ve ihmalini gizlemeye çalıştığı anlaşılan Ersöz hakkında hazırlanan iddianame davanın görüldüğü Diyarbakır 2. Hava Kuvvet Komutanlığı Askeri Mahkemesi'ne ulaştı.
Olayda ihmali olduğu ileri sürülen Kıdemli Başçavuş Kenan Üzyetici hakkında ise kovuşturmaya yer olmadığına karar verildi.
Sevag Balıkçı, Batman'ın Kozluk ilçesinde zorunlu askerlik yaparken geçen sene 24 Nisan'da Kıvanç Ağaoğlu'nun silahından çıkan kurşunla hayatını kaybetmişti.
Sevag Balıkçı'nın ölümüne neden olduğu gerekçesiyle dokuz yıl hapis cezası istemiyle yargılanan Kıvanç Ağaoğlu, davanın ilk duruşmasında, suçun üst sınırı ve kaçma şüphesinin olmadığı ileri sürülerek serbest bırakılmıştı.
Davanın 6 Nisan'da görülen son duruşmasında, mahkeme 8 Haziran günü Balıkçı'nın hayatını kaybettiği Gümüşörgü Jandarma Karakolu'nda keşif yapılmasına karar vererek, bir sonraki duruşmayı 29 Haziran'a ertelemişti.
Kaynak: Bianet
Sevag Balıkçı cinayetinde karakol komutanı Jandarma Astsubay Çavuş Sadrettin Ersöz'ün ihmali olduğu iddia edildi.
Agos gazetesinden Sarkis Güreh'in haberine göre, Balıkçı'nın ölümüyle ilgili yalan ifade verdiği ve ihmalini gizlemeye çalıştığı anlaşılan Ersöz hakkında hazırlanan iddianame davanın görüldüğü Diyarbakır 2. Hava Kuvvet Komutanlığı Askeri Mahkemesi'ne ulaştı.
Olayda ihmali olduğu ileri sürülen Kıdemli Başçavuş Kenan Üzyetici hakkında ise kovuşturmaya yer olmadığına karar verildi.
Sevag Balıkçı, Batman'ın Kozluk ilçesinde zorunlu askerlik yaparken geçen sene 24 Nisan'da Kıvanç Ağaoğlu'nun silahından çıkan kurşunla hayatını kaybetmişti.
Sevag Balıkçı'nın ölümüne neden olduğu gerekçesiyle dokuz yıl hapis cezası istemiyle yargılanan Kıvanç Ağaoğlu, davanın ilk duruşmasında, suçun üst sınırı ve kaçma şüphesinin olmadığı ileri sürülerek serbest bırakılmıştı.
Davanın 6 Nisan'da görülen son duruşmasında, mahkeme 8 Haziran günü Balıkçı'nın hayatını kaybettiği Gümüşörgü Jandarma Karakolu'nda keşif yapılmasına karar vererek, bir sonraki duruşmayı 29 Haziran'a ertelemişti.
Kaynak: Bianet
Nisan'da madenlerde 10 işçi öldü
Nisan ayında meydana gelen en az 80 iş cinayetinden 10'u madenlere ait. Dev Maden-Sen, "Maden ocaklarında iş cinayetleri, yetkililerin üzüntüleriyle birlikte Nisan ayında da sürdü" dedi, maden kazalarının bir aylık raporunu açıkladı.
DİSK'e bağlı Dev Maden-Sen, Nisan ayında maden ocaklarında meydana gelen iş kazalarında 10 işçinin yaşamını yitirdiğini, 52 işçinin de yaralandığını bildirdi.
Dev Maden-Sen Yönetim Kurulu'ndan yapılan yazılı açıklamada, Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) tarafından 2001 yılından bu yana her 28 Nisan'da anılan "Dünya İş Sağlığı ve Güvenliği Günü"nün Türkiye'de boş geçmediğini belirtti.
"Böyle önemli bir günde de madenci patronlarının dinmeyen kar hırsı ve yasa tanımayan insanlık düşmanı tutumu 1 işçiyi kan ve gözyaşları arasında toprağa verdi" diyen Dev Maden Sen, 28 Nisan'da meydana gelen iş cinayeti ile birlikte Nisan ayında maden ocaklarında yaşamını yitirenlerin sayısının 10'a, yaralananların sayısının ise 52'ye ulaştığını bildirdi.
"Patronların kar hırsına kurban edilen işçileri andığını" belirten Dev Maden Sen, yetkilileri cinayetleri durdurmaya çağırdı.
Dev Maden-Sen'e göre, Nisan ayında madenlerde meydana gelen iş kazaları şöyle:
-Zonguldak Kilimli'de OF-TON Madencilik Ltd. Şirketine ait Ocakta, 28 Nisan'da göçük meydana geldi, 3 işçi göçük altında kaldı. İşçilerden Selahattin Baytar yaşamını yitirirken Güngör Akyol ve Ersin Kaya yaralandı.
-5 Nisan'da Adıyaman Ormaniçi Köyü sınırları içinde faaliyet gösteren mermer ocağının yakınından geçen 3 kişi, ocakta patlatılan dinamit sonucu yaralandı.
-7 Nisan'da Muğla/Yatağan Deştin Köyü Yumaklı Mahallesi'nde faaliyet gösteren mermer fabrikasında, 33 yaşındaki işçi iş cinayeti sonucu hayatını kaybetti.
-11 Nisan'da Muğla/Dalaman Gürleyik Köyü'nde bulunan Günsoy Madencilik Şirketine ait krom ocağında tahkimatların yanması sonucu 40 işçi galeride oluşan yoğun dumandan zehirlendi.
-12 Nisan'da Muş/Bulanık'ta özel sektöre ait kum ocağında, Murat Nehrinin suyunun yükselmesi ve yatağından taşarak kum ocağının duvarını yıkması sonucu 2 işçi ocakta mahsur kaldı. İşçiler 5 saat sonra kurtarıldı.
-14 Nisan'da Çanakkale/Çan Kumarlar Köyü'nde özel sektöre ait bir şirketin kurşun ocağında çalışan iki işçinin üzerine taş düştü. İşçiler yaralı olarak kurtarıldı.
-19 Nisan'da Sivas/Zara Beypınar Köyü Gürgenağlı mevkisinde Çevikler Madencilik şirketine ait krom ocağının galerisinde İdris Ekinci ve Gökhan Kuştemur adlı 2 işçi yeterli havalandırma sağlanamadığı ve oksijensiz kaldıkları için yaşamını yiirdi. İşçilerden Fatih Şahin ise yaralandı.
-21 Nisan'da Muğla/Bodrum Konacık Beldesinde özel sektöre ait taşocağında, iş makinesiyle taş kıran Nuh Konur'un üzerine ana kayadan kopan parçalar düştü. Konur, yaralandı.
-22 Nisan'da Eskişehir/Mihalıççık Koyunağılı Köyü'nde Karadeniz Madencilik şirketine ait kömür ocağında meydana gelen göçük sonucu işçilerden Ramazan Karaca, Hamza Aktürk, İsa Mırık ve Hüseyin Kök yaşamını yitirdi.
-23 Nisan'da Kastamonu/Tosya Sekiler Köyü'nde, Öngür Madencilik şirketine ait linyit işletmesinde Murat Karadaş adlı işçi metan gazı zehirlenmesi sonucu yaşamını yitirdi.
-24 Nisan'da Malatya/Darende'de özel şirkete ait taş ocağında çalışan iş makinesinin şarampole yuvarlanması sonucu operatörü Reşit Karataş hayatını kaybetti.
-26 Nisan'da Eskişehir/Mihalıççık Koyunağılı Köyü'nde Adularya Madencilik şirketine ait linyit ocağında işçi Satılmış ünlü, kolunu iş makinesine kaptırması sonucu yaralandı.
Kaynak: ETHA
DİSK'e bağlı Dev Maden-Sen, Nisan ayında maden ocaklarında meydana gelen iş kazalarında 10 işçinin yaşamını yitirdiğini, 52 işçinin de yaralandığını bildirdi.
Dev Maden-Sen Yönetim Kurulu'ndan yapılan yazılı açıklamada, Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) tarafından 2001 yılından bu yana her 28 Nisan'da anılan "Dünya İş Sağlığı ve Güvenliği Günü"nün Türkiye'de boş geçmediğini belirtti.
"Böyle önemli bir günde de madenci patronlarının dinmeyen kar hırsı ve yasa tanımayan insanlık düşmanı tutumu 1 işçiyi kan ve gözyaşları arasında toprağa verdi" diyen Dev Maden Sen, 28 Nisan'da meydana gelen iş cinayeti ile birlikte Nisan ayında maden ocaklarında yaşamını yitirenlerin sayısının 10'a, yaralananların sayısının ise 52'ye ulaştığını bildirdi.
"Patronların kar hırsına kurban edilen işçileri andığını" belirten Dev Maden Sen, yetkilileri cinayetleri durdurmaya çağırdı.
Dev Maden-Sen'e göre, Nisan ayında madenlerde meydana gelen iş kazaları şöyle:
-Zonguldak Kilimli'de OF-TON Madencilik Ltd. Şirketine ait Ocakta, 28 Nisan'da göçük meydana geldi, 3 işçi göçük altında kaldı. İşçilerden Selahattin Baytar yaşamını yitirirken Güngör Akyol ve Ersin Kaya yaralandı.
-5 Nisan'da Adıyaman Ormaniçi Köyü sınırları içinde faaliyet gösteren mermer ocağının yakınından geçen 3 kişi, ocakta patlatılan dinamit sonucu yaralandı.
-7 Nisan'da Muğla/Yatağan Deştin Köyü Yumaklı Mahallesi'nde faaliyet gösteren mermer fabrikasında, 33 yaşındaki işçi iş cinayeti sonucu hayatını kaybetti.
-11 Nisan'da Muğla/Dalaman Gürleyik Köyü'nde bulunan Günsoy Madencilik Şirketine ait krom ocağında tahkimatların yanması sonucu 40 işçi galeride oluşan yoğun dumandan zehirlendi.
-12 Nisan'da Muş/Bulanık'ta özel sektöre ait kum ocağında, Murat Nehrinin suyunun yükselmesi ve yatağından taşarak kum ocağının duvarını yıkması sonucu 2 işçi ocakta mahsur kaldı. İşçiler 5 saat sonra kurtarıldı.
-14 Nisan'da Çanakkale/Çan Kumarlar Köyü'nde özel sektöre ait bir şirketin kurşun ocağında çalışan iki işçinin üzerine taş düştü. İşçiler yaralı olarak kurtarıldı.
-19 Nisan'da Sivas/Zara Beypınar Köyü Gürgenağlı mevkisinde Çevikler Madencilik şirketine ait krom ocağının galerisinde İdris Ekinci ve Gökhan Kuştemur adlı 2 işçi yeterli havalandırma sağlanamadığı ve oksijensiz kaldıkları için yaşamını yiirdi. İşçilerden Fatih Şahin ise yaralandı.
-21 Nisan'da Muğla/Bodrum Konacık Beldesinde özel sektöre ait taşocağında, iş makinesiyle taş kıran Nuh Konur'un üzerine ana kayadan kopan parçalar düştü. Konur, yaralandı.
-22 Nisan'da Eskişehir/Mihalıççık Koyunağılı Köyü'nde Karadeniz Madencilik şirketine ait kömür ocağında meydana gelen göçük sonucu işçilerden Ramazan Karaca, Hamza Aktürk, İsa Mırık ve Hüseyin Kök yaşamını yitirdi.
-23 Nisan'da Kastamonu/Tosya Sekiler Köyü'nde, Öngür Madencilik şirketine ait linyit işletmesinde Murat Karadaş adlı işçi metan gazı zehirlenmesi sonucu yaşamını yitirdi.
-24 Nisan'da Malatya/Darende'de özel şirkete ait taş ocağında çalışan iş makinesinin şarampole yuvarlanması sonucu operatörü Reşit Karataş hayatını kaybetti.
-26 Nisan'da Eskişehir/Mihalıççık Koyunağılı Köyü'nde Adularya Madencilik şirketine ait linyit ocağında işçi Satılmış ünlü, kolunu iş makinesine kaptırması sonucu yaralandı.
Kaynak: ETHA
29 Nisan 2012 Pazar
YERYÜZÜNE ÖZGÜRLÜK DERNEĞİ, 1 MAYIS'A ÇAĞIRIYOR!
Yeryüzüne Özgürlük Derneği olarak, 1 Mayıs'ta ekolojistleri, hayvan hakları aktivistlerini, feministleri, LGBTT bireyleri, antimilitaristleri, antiotoriterleri ve özgürlükten yana, sisteme muhalif tüm bireyleri, bütün ayrımcılık ve tahakküm biçimlerine karşı çıkmak için yan yana durmaya, birlikte yürümeye; sadece son dört haftada en az 75 işçinin iş cinayetine kurban gittiği şu günlerde öfkemizi dillendirmeye çağırıyoruz.
İnsanın kendi yarattığı sistemde normun dışında kalan, baskı ve zulmün nesnesi haline getirilmiş tüm bireyler, yoksullar, azınlıklar, göçmenler, kadınlar, LGBTT bireyler, mahkûmlar, çocuklar, hayvanlar, evsizler, işçiler, işsizler, radikaller, asiler, “marjinal” diye tanımlananlar, kenara itilmişler, hastalar, fiziksel ve zihinsel engelliler ve ötekileştirilen tüm canlılar için yeni bir düzen ve adalet anlayışı arayışımızı bir kez daha haykırmak için 1 Mayıs'ta sokaklardayız.
Kapitalizme, ırkçılığa, milliyetçiliğe, militarizme, endüstriyalizme, türcülüğe, homofobi/transfobiye, cinsiyetçiliğe, patriarkaya, otoriteryanizme, her türlü tahakküme karşı hep birlikte dayanışmacı bir mücadeleyi arzulayan herkesi sokaklara çıkmaya, ses çıkarmaya davet ediyoruz.
YERYÜZÜNE ÖZGÜRLÜK DERNEĞİ
Toplanma yeri: Mecidiyeköy Metro Çıkışı
Saat: 09:00
İnsanın kendi yarattığı sistemde normun dışında kalan, baskı ve zulmün nesnesi haline getirilmiş tüm bireyler, yoksullar, azınlıklar, göçmenler, kadınlar, LGBTT bireyler, mahkûmlar, çocuklar, hayvanlar, evsizler, işçiler, işsizler, radikaller, asiler, “marjinal” diye tanımlananlar, kenara itilmişler, hastalar, fiziksel ve zihinsel engelliler ve ötekileştirilen tüm canlılar için yeni bir düzen ve adalet anlayışı arayışımızı bir kez daha haykırmak için 1 Mayıs'ta sokaklardayız.
Kapitalizme, ırkçılığa, milliyetçiliğe, militarizme, endüstriyalizme, türcülüğe, homofobi/transfobiye, cinsiyetçiliğe, patriarkaya, otoriteryanizme, her türlü tahakküme karşı hep birlikte dayanışmacı bir mücadeleyi arzulayan herkesi sokaklara çıkmaya, ses çıkarmaya davet ediyoruz.
YERYÜZÜNE ÖZGÜRLÜK DERNEĞİ
Toplanma yeri: Mecidiyeköy Metro Çıkışı
Saat: 09:00
Bursa'da Kürt işçilere saldırı
Bursa'nın Gürsu İlçesi'nde inşaatta çalışan 5 Kürt işçi, 20 kişilik ırkçı grubun saldırısına uğradı.
Bursa'nın Gürsu İlçesi'nde ırkçı bir grup, Kürt işçilere saldırdı.
Bir inşaatta çalışan Şervan Görey, Mesut Görey, İbrahim Görey, Faruk Görey ile Murat Görey isimli işçiler, 20 kişilik grubun saldırısına uğradı. Saldırıda 4 işçi çeşitli yerlerinden hafif yaralanırken, çenesine aldığı darbeler sonucu dişleri kırılan Murat Görey Bursa Devlet Hastanesi'ne kaldırıldı.
Olayda saldırganlardan 3 kişi gözaltında alındı. Saldırganlar, Gürsu İlçe Emniyet Müdürlüğü'ndeki ifadelerinin ardından Bursa Adliyesi'nde savcılığa çıkarıldı.
Saldırıya uğrayan Şervan Görey, çalıştıkları inşaatın karşısında bulunan oto yıkamacıdaki çalışanların kendilerine saldırdığını söyledi. Görey, "Biz Kürtçe konuştuğumuz için oto yıkamacı bize hep ters bakıyordu. Bu durumdan rahatsız olduğumuz için inşaat sahibine durumu anlattık. Oto yıkamacı inşaat sahibine 'Onlar benim makinaları bozuyor' demiş. En son saldırıdan yarım saat önce de tartışmıştık" dedi.
Tartışmanın ardından oto yıkamacının "İnşaatta Kürtler çalışıyor" diyerek 20 kişiyi çağırdığını kaydeden Görey, "20 kişilik grup ellerinde taşlar ve sopalarla bize saldırdı. Biz kendimizi zorla inşaata attık. Kürt olduğumuz için bize saldırdılar" dedi.
Kaynak: ETHA
Bursa'nın Gürsu İlçesi'nde ırkçı bir grup, Kürt işçilere saldırdı.
Bir inşaatta çalışan Şervan Görey, Mesut Görey, İbrahim Görey, Faruk Görey ile Murat Görey isimli işçiler, 20 kişilik grubun saldırısına uğradı. Saldırıda 4 işçi çeşitli yerlerinden hafif yaralanırken, çenesine aldığı darbeler sonucu dişleri kırılan Murat Görey Bursa Devlet Hastanesi'ne kaldırıldı.
Olayda saldırganlardan 3 kişi gözaltında alındı. Saldırganlar, Gürsu İlçe Emniyet Müdürlüğü'ndeki ifadelerinin ardından Bursa Adliyesi'nde savcılığa çıkarıldı.
Saldırıya uğrayan Şervan Görey, çalıştıkları inşaatın karşısında bulunan oto yıkamacıdaki çalışanların kendilerine saldırdığını söyledi. Görey, "Biz Kürtçe konuştuğumuz için oto yıkamacı bize hep ters bakıyordu. Bu durumdan rahatsız olduğumuz için inşaat sahibine durumu anlattık. Oto yıkamacı inşaat sahibine 'Onlar benim makinaları bozuyor' demiş. En son saldırıdan yarım saat önce de tartışmıştık" dedi.
Tartışmanın ardından oto yıkamacının "İnşaatta Kürtler çalışıyor" diyerek 20 kişiyi çağırdığını kaydeden Görey, "20 kişilik grup ellerinde taşlar ve sopalarla bize saldırdı. Biz kendimizi zorla inşaata attık. Kürt olduğumuz için bize saldırdılar" dedi.
Kaynak: ETHA
7. Homofobi Karşıtı Buluşma başlıyor
Kaos GL Derneği tarafından bu yıl yedincisini düzenlenen Uluslararası Homofobi Karşıtı Buluşma'nın, 1 Mayıs yürüyüşü ile başlıyor.
Kaos GL Derneği, bu yıl yedincisini düzenleyeceği Uluslararası Homofobi Karşıtı Buluşma'nın (HKB) programını açıkladı.
Uluslararası Homofobi Karşıtı Buluşma programında "Sınırlara Karşı Forum", "Medya-İletişim Forumu", "Yoldaş Forum", Kentsel Forum", "Trans Forum", "Lezbiyenler ve Biseksüel Kadınlar Forumu", "Anarko-Queer Forum", "Anti-Militarist Forum", "Sığınmacılar İçin Sınırlara Karşı Forum", "Öğrenciler Buluşması", "Arkadaş Z. Özger Buluşması" ile "Erkelik Forumu" yer alıyor.
1 Mayıs yürüyüşü ile başlayacak olan Buluşma, 20 Mayıs'ta "Homofobi ve Transfobi Karşıtı Yürüyüş" ile sona erecek.
Cinsel Yönelim ve Cinsiyet Kimliği ayrımcılığına karşı mücadele yürüten Kaos GL, her yıl Uluslararası Homofobi Karşıtı Buluşma düzenliyor.
Homofobi ve transfobi karşıtı herkesin katılımına açık yapılan Buluşma için İranlı LGBT sığınmacıların yanı sıra Rusya, Macaristan, Almanya ve Norveç'ten akademisyen, politikacı ve LGBT aktivistler Ankara'ya gelecek. Ayrıca 14 üniversiteden akademisyenler katılacak.
Kaos GL tarafından koordine edilen Homofobi Karşıtı Buluşma'nın Ankara merkez etkinlikleri bu yıl Ankara Üniversitesi SBF İnsan Hakları Merkezi (İHM), ODTÜ LGBTT Dayanışması, ODTÜ Siyaset Bilimi Topluluğu, ODTÜ Sosyoloji Topluluğu, Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğrenci Dayanışma Derneği (SBF-d-DER), Pembe Hayat LGBTT Dayanışma Derneği, Kaos GL Eğitim Komisyonu, Yeryüzüne Özgürlük Derneği, Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi ve Ekoloji Kolektifi'nin katkılarıyla düzenleniyor.
7. Buluşma'nın merkezi etkinlikleri ODTÜ, Ankara Üniversitesi Cebeci Kampüsü'nün yanı sıra Ankara'da sekiz ayrı mekanda gerçekleşecek.
Kaynak: ETHA
Kaos GL Derneği, bu yıl yedincisini düzenleyeceği Uluslararası Homofobi Karşıtı Buluşma'nın (HKB) programını açıkladı.
Uluslararası Homofobi Karşıtı Buluşma programında "Sınırlara Karşı Forum", "Medya-İletişim Forumu", "Yoldaş Forum", Kentsel Forum", "Trans Forum", "Lezbiyenler ve Biseksüel Kadınlar Forumu", "Anarko-Queer Forum", "Anti-Militarist Forum", "Sığınmacılar İçin Sınırlara Karşı Forum", "Öğrenciler Buluşması", "Arkadaş Z. Özger Buluşması" ile "Erkelik Forumu" yer alıyor.
1 Mayıs yürüyüşü ile başlayacak olan Buluşma, 20 Mayıs'ta "Homofobi ve Transfobi Karşıtı Yürüyüş" ile sona erecek.
Cinsel Yönelim ve Cinsiyet Kimliği ayrımcılığına karşı mücadele yürüten Kaos GL, her yıl Uluslararası Homofobi Karşıtı Buluşma düzenliyor.
Homofobi ve transfobi karşıtı herkesin katılımına açık yapılan Buluşma için İranlı LGBT sığınmacıların yanı sıra Rusya, Macaristan, Almanya ve Norveç'ten akademisyen, politikacı ve LGBT aktivistler Ankara'ya gelecek. Ayrıca 14 üniversiteden akademisyenler katılacak.
Kaos GL tarafından koordine edilen Homofobi Karşıtı Buluşma'nın Ankara merkez etkinlikleri bu yıl Ankara Üniversitesi SBF İnsan Hakları Merkezi (İHM), ODTÜ LGBTT Dayanışması, ODTÜ Siyaset Bilimi Topluluğu, ODTÜ Sosyoloji Topluluğu, Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğrenci Dayanışma Derneği (SBF-d-DER), Pembe Hayat LGBTT Dayanışma Derneği, Kaos GL Eğitim Komisyonu, Yeryüzüne Özgürlük Derneği, Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi ve Ekoloji Kolektifi'nin katkılarıyla düzenleniyor.
7. Buluşma'nın merkezi etkinlikleri ODTÜ, Ankara Üniversitesi Cebeci Kampüsü'nün yanı sıra Ankara'da sekiz ayrı mekanda gerçekleşecek.
Kaynak: ETHA
Bugünün 2. iş cinayeti: Vinci onarırken düşen işçi öldü
Bursa'da bozulan vinci tamir ederken 7 metre yükseklikten düşen işçi hayatını kaybetti.
Resmi verilere göre, Türkiye'de her gün ortalama 3 işçi hayatını kaybederken, bugün ikinci ölüm haberi Bursa'dan geldi.
Kestel ilçesi Ahmet Vefik Paşa Mahallesi Hasan Kestelli Caddesi üzerinde bulunan bir iş yerinde çalışan Seyit Ahmet Curcur, sevkıyat bölümünde arızalı olan calaskar makinesini (vinç) tamir etti.
Curcur, tamiri bitirip aşağı ineceği sırada 7.15 metre yüksekten beton blok üzerine düştü. 50 yaşındaki işçi, olay yerinde hayatını kaybetti.
Bugün Kayseri'de elektrik direğini boyarken akıma kapılan bir işçi daha yaşamını yitirmişti.
Kaynak: ETHA
Resmi verilere göre, Türkiye'de her gün ortalama 3 işçi hayatını kaybederken, bugün ikinci ölüm haberi Bursa'dan geldi.
Kestel ilçesi Ahmet Vefik Paşa Mahallesi Hasan Kestelli Caddesi üzerinde bulunan bir iş yerinde çalışan Seyit Ahmet Curcur, sevkıyat bölümünde arızalı olan calaskar makinesini (vinç) tamir etti.
Curcur, tamiri bitirip aşağı ineceği sırada 7.15 metre yüksekten beton blok üzerine düştü. 50 yaşındaki işçi, olay yerinde hayatını kaybetti.
Bugün Kayseri'de elektrik direğini boyarken akıma kapılan bir işçi daha yaşamını yitirmişti.
Kaynak: ETHA
'Talan projelerine izin vermeyeceğiz'
Haydarpaşa Dayanışması, gar merdivenlerindeki oturma eyleminin 13. haftasında, talan projeleri ile halkın elinden alınmaya çalışılan alanları korumak için mücadele edeceklerini bildirdi.
Haydarpaşa Dayanışması, Haydarpaşa Tren Garı'nın kapatılmasına karşı 13. kez merdivenlerde bir araya geldi.
"Toplum, kent ve çevre için Haydarpaşa dayanışması" yazılı pankartın açıldığı eylemde Kutup Yıldızı Müzik Grubu dinleti verdi.
Bu haftaki açıklamayı okuyan Kimya Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Haşmet Camcı, İstanbul'un kapitalist modernitenin finans merkezlerinden biri olmak üzere sermayenin sofrasına konulduğunu, bu nedenle İstanbul'un tüm kamusal alanlarının satılmaya başlandığını söyledi. Şehirde yaşayan yoksul halkın yaşam alanlarına savaş açıldığını dile getiren Camcı, "Bunun adına 'Kentsel Dönüşüm' diyerek, halkın elinden alma çabalarını yine halka iyi göstermeye çalışan sermaye ve onun çıkarlarını korumakla görevli devlet mekanizması, AKP Hükümeti öznesi ile büyük bir 'Kentsel Rant' peydahlamıştır. Bunun adı açıkça yağmadır. Bizler halkın ortak alanlarının gasp edilmesine, sermaye ve uzantıları tarafından yağmalanmasına izin vermeyeceğiz" dedi.
Camcı, 3. Köprü Projesi, Taksim Projesi, Galataport Projesi, Haydarpaşa gibi halkın onayından geçmeyen projelerle halkın elinden alınmaya çalışılan tüm alanları korumak için mücadele edilmesi gerektiğini ifade etti.
Bu projeleri "talan projesi" olarak tanımlayan Camcı, Haydarpaşa'da önce anahat tren seferlerinin sonlandırıldığını, şimdi de Pendik-Gebze arası banliyo tren seferlerine son verileceğini hatırlattı. Camcı, ekledi: "Ve böylece Haydarpaşa'nın trensizleştirilerek yalnızlaştırılmasının ve yağma projelerinin son aşamasına gelmiş olacaklar."
Camcı, Haydarpaşa Gar ve Liman ile çevresi hakkındaki yağma proje geri çekilinceye, Haydarpaşa Gar ve limanın endüstriyel işlevini sürdürmesinin önündeki engeller kaldırılıncaya kadar oturma eylemine devam edeceklerini söyledi.
Kaynak: ETHA
Haydarpaşa Dayanışması, Haydarpaşa Tren Garı'nın kapatılmasına karşı 13. kez merdivenlerde bir araya geldi.
"Toplum, kent ve çevre için Haydarpaşa dayanışması" yazılı pankartın açıldığı eylemde Kutup Yıldızı Müzik Grubu dinleti verdi.
Bu haftaki açıklamayı okuyan Kimya Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Haşmet Camcı, İstanbul'un kapitalist modernitenin finans merkezlerinden biri olmak üzere sermayenin sofrasına konulduğunu, bu nedenle İstanbul'un tüm kamusal alanlarının satılmaya başlandığını söyledi. Şehirde yaşayan yoksul halkın yaşam alanlarına savaş açıldığını dile getiren Camcı, "Bunun adına 'Kentsel Dönüşüm' diyerek, halkın elinden alma çabalarını yine halka iyi göstermeye çalışan sermaye ve onun çıkarlarını korumakla görevli devlet mekanizması, AKP Hükümeti öznesi ile büyük bir 'Kentsel Rant' peydahlamıştır. Bunun adı açıkça yağmadır. Bizler halkın ortak alanlarının gasp edilmesine, sermaye ve uzantıları tarafından yağmalanmasına izin vermeyeceğiz" dedi.
Camcı, 3. Köprü Projesi, Taksim Projesi, Galataport Projesi, Haydarpaşa gibi halkın onayından geçmeyen projelerle halkın elinden alınmaya çalışılan tüm alanları korumak için mücadele edilmesi gerektiğini ifade etti.
Bu projeleri "talan projesi" olarak tanımlayan Camcı, Haydarpaşa'da önce anahat tren seferlerinin sonlandırıldığını, şimdi de Pendik-Gebze arası banliyo tren seferlerine son verileceğini hatırlattı. Camcı, ekledi: "Ve böylece Haydarpaşa'nın trensizleştirilerek yalnızlaştırılmasının ve yağma projelerinin son aşamasına gelmiş olacaklar."
Camcı, Haydarpaşa Gar ve Liman ile çevresi hakkındaki yağma proje geri çekilinceye, Haydarpaşa Gar ve limanın endüstriyel işlevini sürdürmesinin önündeki engeller kaldırılıncaya kadar oturma eylemine devam edeceklerini söyledi.
Kaynak: ETHA
Türkiye, utanç davalarına doymak bilmiyor
Fethiye, utançla sonuçlanan tek dava değil. Tecavüz davalarında ortaya çıkan karar, yaşanan utancı ikiye katlıyor. Haksız tahrik indirimi uygulayan mahkemeler, tecavüz mağduru olan kadınları bağırmadıkları için suçlu ilan ediyor, cezalarda indirime gidiyor.
Türkiye'de görülen tecavüz davalarının sonuçları, yaşanan utancı ikiye katlıyor. Tecavüz mağdurlarının yaşadığı tacavüzü "rıza" ile açıklayan mahkemeler, haksız tahrik indirimi uygulayarak adeta suça teşvik ediyor.
Bunun son örneği Fethiye davasında görüldü. Fethiye'de bir kadına tecavüz eden 6 kişi hakkında beraat kararı verildi.
Utançla sonuçlanan tek dava bu değil:
13 yaşındayken aralarında yüzbaşı, kaymakamlık yazı işleri müdürünün de olduğu 28 kişinin tacavüzüne uğrayan N.Ç. davasında mahkeme, "rızasıyla yaptığını" savunarak, tecavüzcülere verilen cezalarda indirim yaptı.
Samsun'da özel bir hastanenin ameliyathanesinde tevcüvüze uğrayan Ç.O. davasında çıkan karar ise daha trajik. Mahkeme tecavüz sırasında Ç.O'nun "bağırıp yardım istememesi, alınan doktor raporunda vücudunda darp ve cebir izlerine rastlanmaması" iddasıyla, kendi rızasıyla cinsel ilişkiye girdiğini savunarak, 15 yıl hapis cezısa istemiyle yargılanan sanık hakkında beraat kararı verdi.
Kamuoyunda "Utanç davası" olarak bilinen bir diğer dava ise Siirt davası. 2'si kardeş 7 kız çocuğuna tecavüz eden aralarında okul müdürü, asker ve polislerin de olduğu 39 sanık "Çocuğun nitelikli istismarı" suçundan sadece 7.5 ila 30 yıl arasında hapis cezasına mahkum etti.
Kaynak: ETHA
Türkiye'de görülen tecavüz davalarının sonuçları, yaşanan utancı ikiye katlıyor. Tecavüz mağdurlarının yaşadığı tacavüzü "rıza" ile açıklayan mahkemeler, haksız tahrik indirimi uygulayarak adeta suça teşvik ediyor.
Bunun son örneği Fethiye davasında görüldü. Fethiye'de bir kadına tecavüz eden 6 kişi hakkında beraat kararı verildi.
Utançla sonuçlanan tek dava bu değil:
13 yaşındayken aralarında yüzbaşı, kaymakamlık yazı işleri müdürünün de olduğu 28 kişinin tacavüzüne uğrayan N.Ç. davasında mahkeme, "rızasıyla yaptığını" savunarak, tecavüzcülere verilen cezalarda indirim yaptı.
Samsun'da özel bir hastanenin ameliyathanesinde tevcüvüze uğrayan Ç.O. davasında çıkan karar ise daha trajik. Mahkeme tecavüz sırasında Ç.O'nun "bağırıp yardım istememesi, alınan doktor raporunda vücudunda darp ve cebir izlerine rastlanmaması" iddasıyla, kendi rızasıyla cinsel ilişkiye girdiğini savunarak, 15 yıl hapis cezısa istemiyle yargılanan sanık hakkında beraat kararı verdi.
Kamuoyunda "Utanç davası" olarak bilinen bir diğer dava ise Siirt davası. 2'si kardeş 7 kız çocuğuna tecavüz eden aralarında okul müdürü, asker ve polislerin de olduğu 39 sanık "Çocuğun nitelikli istismarı" suçundan sadece 7.5 ila 30 yıl arasında hapis cezasına mahkum etti.
Kaynak: ETHA
'1915'te Ermeni çocuklar pazarda satıldı'
Araştırmacı Yervant Baret Manok, 1915 Ermeni soykırımından sonra Mardin'de 4 bin Ermeni çocuğun pazarda satıldığını söyledi.
Avrupa Ezilen Göçmenler Konfederasyonu (AvEG-Kon)'nuna bağlı Göçmen İşçiler Kültür Derneği (GİK-DER), bu yıl Hrant Dink'e atfettiği "GİK-DER 4. Kültür Sanat Festivali" kapsamında 1915 Ermeni Soykırımı'na ilişkin panel düzenledi.
Panele Hrant Dink Vakfı'ndan Özlem Dalkıran, Doğu dilleri ve Edebiyatları doktoru araştırmacı Yervant Baret Manok ve GİK-DER temsilcisi konuşmacı olarak katıldı.
Özlem Dalkıran, Hrant Dink'in katledilmesinin vicdanı olan yüz binlerce kişiyi hareket geçirdiğini belirtti. Türkiye'de Ermeniler üzerindeki baskının devam ettiğini söyleyen Dalkıran, Dink katliamı davasında mahkemelerin süreci bilinçli ve örgütlü bir tarzda işlettiğini ifade etti. Dalkıran, halkın devletten hesap soracağına inandığını dile getirdi.
Araştırmacı Yervant Baret Manok, tarihte bazı dönemlerde Ermenilerin tam bağımsız olduğunu, süreç içerisinde Doğu ve Batı Ermeni diye ikiyi ayırıldığını söyledi.
Türklerin Anadolu'ya gelişi ile birlikte, Ermenilerin azınlıkta kaldığını ve bölgenin İslamlaşmasıyla birlikte Hristiyanlara karşı tepki geliştiğini anlatan Manok, Ermenilere yönelik soykırımın İttihat ve Terakki tarafından yapıldığını kaydetti.
Manok, bazı Ermenilerin katliamdan kurtulmak için Müslümanlaştıklarını, 20-30 bin Ermeni'nin de Dersim'e sığınarak Alevi olduklarını belirtti. Manok, 1915 soykırımından sonra Mardin'de 4 bin Ermeni çocuğun pazarda satıldığını söyledi.
GİK-DER temsilcisi ise Anadolu'da Alevilerin ve azınlık ulusların ve inançların pek çok kez katiama uğradığını söyledi.
Kaynak: ETHA
Avrupa Ezilen Göçmenler Konfederasyonu (AvEG-Kon)'nuna bağlı Göçmen İşçiler Kültür Derneği (GİK-DER), bu yıl Hrant Dink'e atfettiği "GİK-DER 4. Kültür Sanat Festivali" kapsamında 1915 Ermeni Soykırımı'na ilişkin panel düzenledi.
Panele Hrant Dink Vakfı'ndan Özlem Dalkıran, Doğu dilleri ve Edebiyatları doktoru araştırmacı Yervant Baret Manok ve GİK-DER temsilcisi konuşmacı olarak katıldı.
Özlem Dalkıran, Hrant Dink'in katledilmesinin vicdanı olan yüz binlerce kişiyi hareket geçirdiğini belirtti. Türkiye'de Ermeniler üzerindeki baskının devam ettiğini söyleyen Dalkıran, Dink katliamı davasında mahkemelerin süreci bilinçli ve örgütlü bir tarzda işlettiğini ifade etti. Dalkıran, halkın devletten hesap soracağına inandığını dile getirdi.
Araştırmacı Yervant Baret Manok, tarihte bazı dönemlerde Ermenilerin tam bağımsız olduğunu, süreç içerisinde Doğu ve Batı Ermeni diye ikiyi ayırıldığını söyledi.
Türklerin Anadolu'ya gelişi ile birlikte, Ermenilerin azınlıkta kaldığını ve bölgenin İslamlaşmasıyla birlikte Hristiyanlara karşı tepki geliştiğini anlatan Manok, Ermenilere yönelik soykırımın İttihat ve Terakki tarafından yapıldığını kaydetti.
Manok, bazı Ermenilerin katliamdan kurtulmak için Müslümanlaştıklarını, 20-30 bin Ermeni'nin de Dersim'e sığınarak Alevi olduklarını belirtti. Manok, 1915 soykırımından sonra Mardin'de 4 bin Ermeni çocuğun pazarda satıldığını söyledi.
GİK-DER temsilcisi ise Anadolu'da Alevilerin ve azınlık ulusların ve inançların pek çok kez katiama uğradığını söyledi.
Kaynak: ETHA
Yine iş cinayeti: Elektrik akımına kapılan 1 işçi hayatını kaybetti
Kayseri'de elektrik trafosunu boyarken elektrik akımına kapılan 1 işçi hayatını kaybetti, 1 işçi ağır yaralandı.
İlk 26 gününde 75 işçinin yaşamını yitirdiği Nisan ayında işçi ölümleri devam ediyor. Dün Zonguldak'ta bir madencinin ardından, bugün de Kayseri'de boya yapan bir işçi hayatını kaybetti.
Kayseri'nin Kocasinan ilçesinde Bozantı Caddesi'ndeki İnönü Parkı'nda bulunan elektrik trafosunu boyayan işçilerden birinin fırçası kabloya değdi. İskele üzerinde bulunan işçiler Yusuf Işıktaş (36) ve Adil Orhan (48), elektrik akımına kapılarak yere düştü.
Yusuf Işıktaş, hayatını kaybederken, kalp masajı yapılan Adil Orhan kurtarıldı. Kayseri Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne kaldırılan Orhan'ın sağlık durumunun ciddiyetini koruduğu öğrenildi.
İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi'nin verilerine göre, Nisan ayının 26 gününde 75 işçi yaşamını yitirdi. Nisan, işçi ölümleri açısından 2012'nin en kanlı ayı. Yine Meclis'in verilerine göre, Ocak ayında en az 62, Şubat ayında en az 42, Mart ayında ise en az 59 işçi iş cinayetleri sonucunda hayatını kaybetmişti. 2011 yılında en az 619 işçi ölmüştü.
Kaynak: ETHA
İlk 26 gününde 75 işçinin yaşamını yitirdiği Nisan ayında işçi ölümleri devam ediyor. Dün Zonguldak'ta bir madencinin ardından, bugün de Kayseri'de boya yapan bir işçi hayatını kaybetti.
Kayseri'nin Kocasinan ilçesinde Bozantı Caddesi'ndeki İnönü Parkı'nda bulunan elektrik trafosunu boyayan işçilerden birinin fırçası kabloya değdi. İskele üzerinde bulunan işçiler Yusuf Işıktaş (36) ve Adil Orhan (48), elektrik akımına kapılarak yere düştü.
Yusuf Işıktaş, hayatını kaybederken, kalp masajı yapılan Adil Orhan kurtarıldı. Kayseri Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne kaldırılan Orhan'ın sağlık durumunun ciddiyetini koruduğu öğrenildi.
İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi'nin verilerine göre, Nisan ayının 26 gününde 75 işçi yaşamını yitirdi. Nisan, işçi ölümleri açısından 2012'nin en kanlı ayı. Yine Meclis'in verilerine göre, Ocak ayında en az 62, Şubat ayında en az 42, Mart ayında ise en az 59 işçi iş cinayetleri sonucunda hayatını kaybetmişti. 2011 yılında en az 619 işçi ölmüştü.
Kaynak: ETHA
Seks işçileri açlık grevinde
Bolivya'da doktorların grevine çözüm bulmayan Sağlık Bakanlığı'na tepki göstererek açlık grevine başladı.
Bolivya'nın El Alto kentinde seks işçileri, doktorların bir aydır süren grevine bir çözüm getirilmesi talebiyle açlık grevine başladı.
Seks işçileri, doktorların bir aydır süren grevi nedeniyle herhangi bir sağlık hizmetinden faydalanamadıklarını belirtiyorlar.
İşçiler durumu bir çözüme kavuşturmasını istedikleri Sağlık Bakanlığına "Bakan bir işe yaramıyor, bir çözüm istiyoruz!" sloganı ile sesleniyorlar.
Açlık grevine katılan Jacqueline adındaki seks işçisi "Umuyoruz ki sorun bir an önce çözülür çünkü hayatlarımızla, sağlığımızla oynuyorlar" dedi.
Bolivya'da kayıtlı 45 bin seks işçisinin olduğu aktarılıyor.
Kaynak: ETHA
Bolivya'nın El Alto kentinde seks işçileri, doktorların bir aydır süren grevine bir çözüm getirilmesi talebiyle açlık grevine başladı.
Seks işçileri, doktorların bir aydır süren grevi nedeniyle herhangi bir sağlık hizmetinden faydalanamadıklarını belirtiyorlar.
İşçiler durumu bir çözüme kavuşturmasını istedikleri Sağlık Bakanlığına "Bakan bir işe yaramıyor, bir çözüm istiyoruz!" sloganı ile sesleniyorlar.
Açlık grevine katılan Jacqueline adındaki seks işçisi "Umuyoruz ki sorun bir an önce çözülür çünkü hayatlarımızla, sağlığımızla oynuyorlar" dedi.
Bolivya'da kayıtlı 45 bin seks işçisinin olduğu aktarılıyor.
Kaynak: ETHA
Bir yılda 34 gazeteci daha tutuklandı
Gazeteciler, 3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü'nü baskılarla karşılıyor. Geçen yıl 3 Mayıs'tan bu yana 34 gazeteci daha cezaevine konuldu.
Tutuklu Gazetecilerle Dayanışma Platformu, 3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü nedeniyle yaptığı yazılı açıklamada, Türkiye'nin, tutuklu gazeteci sayısı bakımından dünya birinciliğini sürdürdüğünü bildirdi.
Yazılı açıklama yapan TGDP, Türkiye'de ve dünyada basın özgürlüğü, düşünce ve ifade özgürlüğü ile halkın haber alma hakkını savunan basın emekçilerinin saldırılara maruz kaldığını belirtti. Açıklamada, muhalif gazetelerin kapatıldığı, para cezalarına çarptırıldığı, sansür-otosansür uygulandığı, gazetecilerin gözaltına alındığı, tutuklandığı kaydedildi.
Açkılamada, "işçi sınıfının uluslararası birlik, mücadele ve dayanışma günü olan 1 Mayıs'ı ve basın emekçilerinin 3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü'nü kutluyoruz" denildi.
Türkiye'nin, cezaevlerinde tutuklu ve hükümlü gazeteci sayısı bakımından dünya birinciliğini sürdürdüğünü ifade ede TGDP, 3 Mayıs 2011 tarihinde 58 gazeteci tutuklu iken, bir yıl sonra bu sayının 92'ye yükseldiğini bildirdi.
Aralarında platform sözcüsü Necati Abay'ın da bulunduğu binlerce gazetecinin de yargı kıskacı altında olduğu kaydedilen açıklamada, "Türkiye'de basın özgürlüğü, halkın haber alma hakkı, düşünce ve ifade özgürlüğü alanında bir ilerleme sağlamanın yolu, toplumsal muhalefet güçlerinin Toplumla Mücadele Yasası adını verdiği Terörle Mücadele Yasası (TMY)'nin iptalinden geçiyor" denildi.
Kaynak: ETHA
Tutuklu Gazetecilerle Dayanışma Platformu, 3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü nedeniyle yaptığı yazılı açıklamada, Türkiye'nin, tutuklu gazeteci sayısı bakımından dünya birinciliğini sürdürdüğünü bildirdi.
Yazılı açıklama yapan TGDP, Türkiye'de ve dünyada basın özgürlüğü, düşünce ve ifade özgürlüğü ile halkın haber alma hakkını savunan basın emekçilerinin saldırılara maruz kaldığını belirtti. Açıklamada, muhalif gazetelerin kapatıldığı, para cezalarına çarptırıldığı, sansür-otosansür uygulandığı, gazetecilerin gözaltına alındığı, tutuklandığı kaydedildi.
Açkılamada, "işçi sınıfının uluslararası birlik, mücadele ve dayanışma günü olan 1 Mayıs'ı ve basın emekçilerinin 3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü'nü kutluyoruz" denildi.
Türkiye'nin, cezaevlerinde tutuklu ve hükümlü gazeteci sayısı bakımından dünya birinciliğini sürdürdüğünü ifade ede TGDP, 3 Mayıs 2011 tarihinde 58 gazeteci tutuklu iken, bir yıl sonra bu sayının 92'ye yükseldiğini bildirdi.
Aralarında platform sözcüsü Necati Abay'ın da bulunduğu binlerce gazetecinin de yargı kıskacı altında olduğu kaydedilen açıklamada, "Türkiye'de basın özgürlüğü, halkın haber alma hakkı, düşünce ve ifade özgürlüğü alanında bir ilerleme sağlamanın yolu, toplumsal muhalefet güçlerinin Toplumla Mücadele Yasası adını verdiği Terörle Mücadele Yasası (TMY)'nin iptalinden geçiyor" denildi.
Kaynak: ETHA
Tutsakların açlık grevi devam ediyor
Filistinli tutsakların açlık grevi sürüyor. Sağlık durumu kötüleşen 8 tutsak ise açlık grevine revirde devam ediyor.
Filistinli tutsak Muhammed Halas, dün açlık grevinin 12.gününde sağlık durumunun kötüleşmesi üzerine Ramla cezaevinin revirine kaldırıldı. Daha önce de açlık grevindeki 7 tutsak revire kaldırılmıştı.
17 Nisan Filistinli Tutsaklar Günü'nde 1600 Filistinli tutsak, Siyonist İsrail'in idari tutukluluk uygulamasına karşı açlık grevine başlamıştı.
İsrail askeri mahkemeleri, "idari tutukluluk" uygulaması ile bir Filistinlinin altı aya kadar gözaltında tutulmasına karar verebiliyor ve bu kararını her altı ayda bir yineleyebiliyor. Çok sayıda Filistinli, hiçbir yargılama yapılmadan yıllarca İsrail hapisanelerinde tutuluyor.
FOTO: Açlık grevindeki Filistinli tutsaklar
Kaynak: ETHA
Filistinli tutsak Muhammed Halas, dün açlık grevinin 12.gününde sağlık durumunun kötüleşmesi üzerine Ramla cezaevinin revirine kaldırıldı. Daha önce de açlık grevindeki 7 tutsak revire kaldırılmıştı.
17 Nisan Filistinli Tutsaklar Günü'nde 1600 Filistinli tutsak, Siyonist İsrail'in idari tutukluluk uygulamasına karşı açlık grevine başlamıştı.
İsrail askeri mahkemeleri, "idari tutukluluk" uygulaması ile bir Filistinlinin altı aya kadar gözaltında tutulmasına karar verebiliyor ve bu kararını her altı ayda bir yineleyebiliyor. Çok sayıda Filistinli, hiçbir yargılama yapılmadan yıllarca İsrail hapisanelerinde tutuluyor.
FOTO: Açlık grevindeki Filistinli tutsaklar
Kaynak: ETHA
ABD 3 bin sivili katletti
ABD, son 7 sene içerisinde insansız uçaklarla yaptığı saldırılarda yaklaşık 3 bin Pakistanlı sivili katletti.
Pakistanlı insan hakları avukatı, son 7 sene içerisinde ABD'nin BM'den bağımsız olarak insansız uçaklarla yaptığı saldırılarda yaklaşık 3 bin Pakistanlı sivili katlettiğini bildirdi.
Pakistan'daki İnsan Hakları Kurumu'nun yöneticisi avukat Shahzad Akbar "2,800 sivil, militan oldukları şüphesiyle öldürüldü" açıklamasında bulundu.
Emperyalist ABD, hava saldırılarında Taliban militanlarının hedef alındığını iddia etse de yerel kaynaklar saldırıların kurbanlarının siviller olduğunu ifade ediyor.
Kaynak: ETHA
Pakistanlı insan hakları avukatı, son 7 sene içerisinde ABD'nin BM'den bağımsız olarak insansız uçaklarla yaptığı saldırılarda yaklaşık 3 bin Pakistanlı sivili katlettiğini bildirdi.
Pakistan'daki İnsan Hakları Kurumu'nun yöneticisi avukat Shahzad Akbar "2,800 sivil, militan oldukları şüphesiyle öldürüldü" açıklamasında bulundu.
Emperyalist ABD, hava saldırılarında Taliban militanlarının hedef alındığını iddia etse de yerel kaynaklar saldırıların kurbanlarının siviller olduğunu ifade ediyor.
Kaynak: ETHA
Madende göçük: 1 ölü
Zonguldak'ın Kilimli beldesinde özel bir kömür ocağında göçük meydana geldi. Olayda 1 kişi hayatını kaybetti, 2 kişi yaralandı.
İş cinayetleri açısından kanlı geçen Nisan ayında, dün bir ölüm haberi daha geldi.
Kilimli beldesinde faaliyet gösteren özel bir maden ocağında dün gece saatlerinde göçük meydana geldi. Göçük altında 3 işçi kaldı. İşçilerden Selahattin Baytar (32) hayatını kaybetti, Güngör Akyol (32) ve Ersin Kaya (25) yaralandı.
Arkadaşları tarafından ocaktan çıkarılan yaralılar, Zonguldak Atatürk Devlet Hastanesi'ne kaldırıldı. Yaralılarda hayati tehlikesi bulunan Güngör Akyol, Bülent Ecevit Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi'ne sevk edildi.
Kaynak: ETHA
İş cinayetleri açısından kanlı geçen Nisan ayında, dün bir ölüm haberi daha geldi.
Kilimli beldesinde faaliyet gösteren özel bir maden ocağında dün gece saatlerinde göçük meydana geldi. Göçük altında 3 işçi kaldı. İşçilerden Selahattin Baytar (32) hayatını kaybetti, Güngör Akyol (32) ve Ersin Kaya (25) yaralandı.
Arkadaşları tarafından ocaktan çıkarılan yaralılar, Zonguldak Atatürk Devlet Hastanesi'ne kaldırıldı. Yaralılarda hayati tehlikesi bulunan Güngör Akyol, Bülent Ecevit Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi'ne sevk edildi.
Kaynak: ETHA
28 Nisan 2012 Cumartesi
Nükleer karşıtları Gökkuşağı Şenliği'nde buluştu
Nükleer Karşıtı Platform, nükleer santrallere karşı ‘Gökkuşağı Şenliği’ düzenledi. Nükleer karşıtları, nükleere ve hidroelektrik santrallere karşı horona durdu.
Nükleer santrallere ve silahlara karşı mücadele yürüten Nükleer Karşıtı Platform, Göztepe Özgürlük Parkı'nda şenlik düzenledi. Nükleer karşıtları, nükleere ve hidroelektrik santrallere karşı horona durdu.
Şenliğin açılış konuşmasını Nükleer Karşıtı Platform Sekreteri Nurcan Bircan Yayla yaptı. Yayla, Çernobil faciasının 26. yıl dönümü olduğunu hatırlatarak, Çernobil’den insanların nasıl etkilendiğini anlattı.
Yayla, “Daha Çernobil’in etkisi topraklarımızdan silinmemişken, binlercemizi kansere kurban verirken, Akkuyu halkı 'Burada santral yapılmasına rızamız yok' demişken, ÇED toplantısını yaptırmamışken, 30 yıldır nükleer karşıtı güçler 'Ne Dünyada ne de Türkiye’de nükleer santral yaptırmayacağız' diye sokakları aşındırırken, şimdi de Sinop için sessiz sedasız mutabakatlar imzalanıyor”dedi.
Yayla, “Nükleer Karşıtı Platform olarak, 30 yıldan fazladır mücadele ediyoruz. Her ne durumda ve aşamada olursa olsun ülkemizin nükleer felakete sürüklenmemesi için mücadele etmeye devam edeceğiz” dedi.
Şenlikte Marsis, Moğollar, Hemşin rock grubu Meluses, Nejat Yavaşoğlu, Serap Yağız, Teneke Trampet, Kara Güneş ve rock grubu Kül sahne aldı. Marsis’in Hemşince, Lazca ezgileriyle nükleer karşıtları horona durdu.
Etkinlik sırasında nükleere karşı pedal çeviren bisiklet sürücüleri, konser alanına girerek tur attı. Bisikletlerini havaya kaldırarak, “Arabadan in bisiklete bin” dedi.
Kaynak: ETHA
Nükleer santrallere ve silahlara karşı mücadele yürüten Nükleer Karşıtı Platform, Göztepe Özgürlük Parkı'nda şenlik düzenledi. Nükleer karşıtları, nükleere ve hidroelektrik santrallere karşı horona durdu.
Şenliğin açılış konuşmasını Nükleer Karşıtı Platform Sekreteri Nurcan Bircan Yayla yaptı. Yayla, Çernobil faciasının 26. yıl dönümü olduğunu hatırlatarak, Çernobil’den insanların nasıl etkilendiğini anlattı.
Yayla, “Daha Çernobil’in etkisi topraklarımızdan silinmemişken, binlercemizi kansere kurban verirken, Akkuyu halkı 'Burada santral yapılmasına rızamız yok' demişken, ÇED toplantısını yaptırmamışken, 30 yıldır nükleer karşıtı güçler 'Ne Dünyada ne de Türkiye’de nükleer santral yaptırmayacağız' diye sokakları aşındırırken, şimdi de Sinop için sessiz sedasız mutabakatlar imzalanıyor”dedi.
Yayla, “Nükleer Karşıtı Platform olarak, 30 yıldan fazladır mücadele ediyoruz. Her ne durumda ve aşamada olursa olsun ülkemizin nükleer felakete sürüklenmemesi için mücadele etmeye devam edeceğiz” dedi.
Şenlikte Marsis, Moğollar, Hemşin rock grubu Meluses, Nejat Yavaşoğlu, Serap Yağız, Teneke Trampet, Kara Güneş ve rock grubu Kül sahne aldı. Marsis’in Hemşince, Lazca ezgileriyle nükleer karşıtları horona durdu.
Etkinlik sırasında nükleere karşı pedal çeviren bisiklet sürücüleri, konser alanına girerek tur attı. Bisikletlerini havaya kaldırarak, “Arabadan in bisiklete bin” dedi.
Kaynak: ETHA
Gerze halkı, 30 Nisan’da Ankara’da
Gerze halkı 4 yıl önce Anadolu Grubu tarafından Yaykıl Köyü’ne yapılmak istenilen termik santrale karşı direnmeye devam ediyor.
17 Nisan 2012 salı günü Yaykıl Köyü nöbet çadırından başlayan yürüyüş 30 Nisan'da yapılacak olan ÇED toplantısı günü Ankara'da sonlanacak.
“Zehirlenmek istemiyoruz!” diyen Yaykıl Köyü halkı Anadolu Grubu’nun köylerine yapmak istediği termik santrale karşı 4 yıldır direniyor. 30 Nisan günü Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nda Gerze'de yapılması planlanan termik santralin Çevresel Etki Değerlendirme(ÇED) görüşmeleri yapılacak.
Görüşme sonucunda termik santral yapılmamasına dair mücadele eden Yaykıl Köyü halkı adına 17 Nisan günü temsili iki kişi Ankara’ya yürüyüşe geçti. 30 Nisan gününde Ankara’ya gelmeyi planlayan 57 yaşındaki Ferhat Hançer ve yol arkadaşı Mustafa Kıray ise 66 yaşında. Direnmekte kararlı olduklarını ifade eden Hançer ve Kıray’ın yanına dün Gerze Belediye Başkanı Osman Belovacıklı ve Yeşil Gerze Çevre Platformu Dönem Sözcüsü Şengül Şahin’de katıldı. Şahin, termik santral istemediklerinin altını çizerken, “Hançer ve Kıray ile Kırıkkale’de buluşacağız. Belediye Başkanı’mız Belovacıklı ile sürece dair bir basın açıklaması yapacağız” dedi.
Görüşmelerin yapılacağı gün, Gerze yaykıl Köyü halkının da arabalarla Ankara’ya geleceğini belirten Şahin, 30 Nisan sabahı saat 09.30'da Ankara'ya yürüyen arkadaşlarımızla birlikte İller Bankası Anadolu Bulvarı 24/C Macunköy (Ankara) tesisleri önünde basın açıklaması yapılacağını açıkladı. Duyarlı olan herkesi açıklamaya desteğe çağıran Şahin, termik santrale karşı mücadele etmekten vazgeçmeyeceklerini vurguladı.
Burcu Cansu / muhalefet.org
Kaynak: Haberlink
17 Nisan 2012 salı günü Yaykıl Köyü nöbet çadırından başlayan yürüyüş 30 Nisan'da yapılacak olan ÇED toplantısı günü Ankara'da sonlanacak.
“Zehirlenmek istemiyoruz!” diyen Yaykıl Köyü halkı Anadolu Grubu’nun köylerine yapmak istediği termik santrale karşı 4 yıldır direniyor. 30 Nisan günü Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nda Gerze'de yapılması planlanan termik santralin Çevresel Etki Değerlendirme(ÇED) görüşmeleri yapılacak.
Görüşme sonucunda termik santral yapılmamasına dair mücadele eden Yaykıl Köyü halkı adına 17 Nisan günü temsili iki kişi Ankara’ya yürüyüşe geçti. 30 Nisan gününde Ankara’ya gelmeyi planlayan 57 yaşındaki Ferhat Hançer ve yol arkadaşı Mustafa Kıray ise 66 yaşında. Direnmekte kararlı olduklarını ifade eden Hançer ve Kıray’ın yanına dün Gerze Belediye Başkanı Osman Belovacıklı ve Yeşil Gerze Çevre Platformu Dönem Sözcüsü Şengül Şahin’de katıldı. Şahin, termik santral istemediklerinin altını çizerken, “Hançer ve Kıray ile Kırıkkale’de buluşacağız. Belediye Başkanı’mız Belovacıklı ile sürece dair bir basın açıklaması yapacağız” dedi.
Görüşmelerin yapılacağı gün, Gerze yaykıl Köyü halkının da arabalarla Ankara’ya geleceğini belirten Şahin, 30 Nisan sabahı saat 09.30'da Ankara'ya yürüyen arkadaşlarımızla birlikte İller Bankası Anadolu Bulvarı 24/C Macunköy (Ankara) tesisleri önünde basın açıklaması yapılacağını açıkladı. Duyarlı olan herkesi açıklamaya desteğe çağıran Şahin, termik santrale karşı mücadele etmekten vazgeçmeyeceklerini vurguladı.
Burcu Cansu / muhalefet.org
Kaynak: Haberlink
İş Cinayetleri: Davutpaşalı aileler mücadelede kararlı
Davutpaşalı ailelerden Hakkı Güler, "Bize dediler ki 'karşınızda devlet var, devlet ile başa çıkılmaz.' Karşımızda devlet de olsa mücadelemizi sonuna kadar sürdüreceğiz. Bu da Türkiye'de emsal olsun, başka işverenlerin iş güvenliğini sağlamalarına vesile olsun" dedi.
İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi'nin 28 Nisan Dünya İş Cinayetlerinde Hayatını Kaybeden ve Yaralananları Anma Günü nedeniyle düzenlediği etkinliğe, kararlı mücadeleleri ile pek çok aileye ilham olan Davutpaşalı aileler de katıldı.
'HUKUK GÜÇLÜNÜN YANINDA'
Davutpaşa patlamasında eşi Gülhan Çabuk'u kaybeden İdris Çabuk, Türkiye'de iş cinayetlerinin hep gözardı edildiğini söyledi, "Kendi başımıza gelince anladık" dedi. Ailelerin hukuki mücadele yürütmediğini, tazminat alıp kenara çekildiklerini belirten Çabuk, Bir Umut Derneği'nin kendilerini bilgilendirmesi sonucu mücadeleye başladıklarını anlattı.
Çabuk, "Tabi biz normal vatandaşlar olarak bilgimiz olmadığı için ilk etapta çekinerek başladık. Çünkü hukuk sistemi güçlünün, paranın yanında oluyordu her zaman. Buna rağmen yola çıktık. Çok uğraştık" diye konuştu. Olaydan iki yıl sonra dava açıldığını hatırlatan İdris Çabuk, bilirkişi raporlarında devletin kurumlarının sorumluluğu görüldüğü halde bu kurumların suçlarını örtmek için her türlü yolu denediklerini kaydetti.
Çabuk, öncesinde ve dava süreci için, "Destek olanlar oldu. Fakat bizim ülkede çoğunluk bu tip davalara herhangi bir sonuç çıkmaz mantığı ile baktılar. Biz bu zinciri kırdık" dedi.
Sadece Zeytiburnu Belediye Başkanı'nı sanık sandalyesine oturtabildiklerini kaydeden Çabuk, idari amirlerin sorumlular hakkında dava açılmasına izin vermemesine ilişkin, "Oy vererek seçtiğimiz insanlar hırsızı, katili koruyor" dedi. "Adını nefretle anıyorum" dediği dönemin İstanbul Valisi Muammer Güler'in patlamada sorumluluğu olan görevli hakkında soruşturma izni vermek yerine terfi ettirdiğini ifade etti. Çabuk, "Onlar paranın ve hırsızlığın yanında yer alıyorlar. Vatandaşın uğradığı haksızlıkları engellemek yerine büyük patronların ne dediğine bakıyorlar" dedi.
Kendilerine destek olmayan sendika ve meslek örgütlerine sitemde bulunan Çabuk, "Arkamızda olsunlar, maddi değil ya da flamayla, afişle değil kişi olarak arkamızda dursunlar" dedi. Çabuk, Davutpaşa'nın sorumlularının cezalandırılması durumunda OSTİM, Bursa, Karadon, Adana'daki baraj patlamasının, Erzurum'da TEDAŞ işçilerinin ölümünün engellebileceğini söyledi. Çabuk, ekledi: "Biz yolu açtık. Bu yolda tüm arkadaşlarımızla yürümek istiyoruz. Yılmayacağız, korkmuyoruz. Biz çalışanların haklarını arıyoruz. Destek bekliyoruz."
'ACIMIZI GÜCE DÖNÜŞTÜRDÜK'
Hakkı Güler, acılarını güce dönüştürdüklerini söyledi. Amaçlarını "başka canlar yanmasın, başka aileler yıkılmasın" olarak açıklayan Güler, işçileri temsil eden örgütleri yanlarında görmek istediklerini dile getirdi. Güler, şöyle konuştu: "Hayatını kaybeden insanların yakınları olarak gelin gücümüzü birleştirelim. Örgütlü bir gücün karşısında hiçbir engel duramıyor. Biz başka ocaklara ateş düşmesin diye çırpınırken sesimiz kısılmaya çalışıldı. Ama biz pes etmedik ve vazgeçmeyeceğiz. Bize dediler ki 'karşınızda devlet var, devlet ile başa çıkılmaz.' Karşımızda devlet de olsa mücadelemizi sonuna kadar sürdüreceğiz. Hiçbir zaman tazminat için bu yola başkoymadık. Bana tüm dünyayı verseler kardeşimin tırnağını değişmem. Sorumluların cezalarını çekmelerini istiyorum. Bu da Türkiye'de emsal olsun, başka işverenlerin iş güvenliğini sağlamalarına vesile olsun. Başka acılar olmasın diye, elimizden geldiği kadar iş cinayetine kurban giden ailelerin yanında olmaya devam edeceğiz."
'28 NİSAN'DA YAS İLAN EDİLSİN'
Salih Teber, 28 Nisan'ın Türkiye'de de yas günü ilan edilmesi için mücadele edilmesi gerektiğini söyledi.
DEVLET YANLARINDA OLMADI
Adnan Saray, "Bizler Davutpaşa'da patlama olduğu zaman içimize düşen ateşi Türkiye'ye düşmüş olarak gördük. Ama ne vali, ne bakan, ne cumhurbakanı kimse yanımızda olmadı" dedi. Elbistan'da toprak altında kalan işçileri hatırlatan ve bunun içini yaktığını belirten Saray, "Bizler cenazemizi aldık maalesef 27 işçinin ailesi... Sadece toprak var. Devletin en büyük ayıbı. Devlet kendi yaptığı santrale ulaşamıyor" dedi. Saray, şöyle devam etti: "Bir belediye başkanını sen suçlusun diye benim ifademi aldığın gibi, baklava çalanın ifaesini aldığın gibi belediye başkanının da ifadesini al."
Denetim yetersizliğine dikkat çeken Saray, 17 ilçede denetim yapan sadece 7 kişi olduğunu söyledi.
Saray, 1 Mayıs'ta Taksim'de olacaklarını da duyurdu.
Kaynak: ETHA
Etkinlikle ilgili haberler:
Adalet arayan aileler bir araya geldi
OSTİM'deki patlamada yaşamını yitiren Dilek Güler'in kardeşi, "Davutpaşa patlaması hayatımızın dönüm noktası oldu. 20 canımızı kaybettik. Ateşin üzerini örtmeye çalışsalar da ateş hala kor halinde içimizde. Biz sesimizi duyurmaya çalışıyoruz. Sizden istediğimiz ne kadar kalabalık olursak sesimizi daha çok duyurabiliriz" dedi.
'Aileler mücadelesini sokaklara taşısın'
Eşini Tuzla tersanelerinde yitiren Ruhiye Levent, Çalışma Bakanı Faruk Çelik'in "Bu kadar ağır bir sanayi kolunda ayda 10-15 işçinin ölmesi gayet normaldir" açıklamasını hatırlatarak, "Yani Türkiye'de insan hayatına verilen değeri kendi açıkca anlattı" dedi, iş cinayetlerine karşı mücadelenin sadece toplantılarla sınırlı kalmaması, sokaklara da taşınması gerektiğini söyledi.
'İnsan üzerinden kâr-zarar hesabı yapılıyor'
Maden, elektrik, ev işçisi, gazeteci... Türkiye'de iş cinayeti yaşanmayan neredeyse hiçbir işkolu yok. Yakınlarını iş cinayetinde yitiren aileler ise "merhamet değil adalet" istiyor.
'Sorumlular mücadele ile cezalandırılabilir'
İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi üyesi Aslı Odman, işçi aileleri ve halk hareketlerinin verdikleri mücadelenin iş cinayetlerinin sorumlularının cezalandırılması konusunda inanılmaz başarılar elde ettiğini söyledi.
İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi'nin 28 Nisan Dünya İş Cinayetlerinde Hayatını Kaybeden ve Yaralananları Anma Günü nedeniyle düzenlediği etkinliğe, kararlı mücadeleleri ile pek çok aileye ilham olan Davutpaşalı aileler de katıldı.
'HUKUK GÜÇLÜNÜN YANINDA'
Davutpaşa patlamasında eşi Gülhan Çabuk'u kaybeden İdris Çabuk, Türkiye'de iş cinayetlerinin hep gözardı edildiğini söyledi, "Kendi başımıza gelince anladık" dedi. Ailelerin hukuki mücadele yürütmediğini, tazminat alıp kenara çekildiklerini belirten Çabuk, Bir Umut Derneği'nin kendilerini bilgilendirmesi sonucu mücadeleye başladıklarını anlattı.
Çabuk, "Tabi biz normal vatandaşlar olarak bilgimiz olmadığı için ilk etapta çekinerek başladık. Çünkü hukuk sistemi güçlünün, paranın yanında oluyordu her zaman. Buna rağmen yola çıktık. Çok uğraştık" diye konuştu. Olaydan iki yıl sonra dava açıldığını hatırlatan İdris Çabuk, bilirkişi raporlarında devletin kurumlarının sorumluluğu görüldüğü halde bu kurumların suçlarını örtmek için her türlü yolu denediklerini kaydetti.
Çabuk, öncesinde ve dava süreci için, "Destek olanlar oldu. Fakat bizim ülkede çoğunluk bu tip davalara herhangi bir sonuç çıkmaz mantığı ile baktılar. Biz bu zinciri kırdık" dedi.
Sadece Zeytiburnu Belediye Başkanı'nı sanık sandalyesine oturtabildiklerini kaydeden Çabuk, idari amirlerin sorumlular hakkında dava açılmasına izin vermemesine ilişkin, "Oy vererek seçtiğimiz insanlar hırsızı, katili koruyor" dedi. "Adını nefretle anıyorum" dediği dönemin İstanbul Valisi Muammer Güler'in patlamada sorumluluğu olan görevli hakkında soruşturma izni vermek yerine terfi ettirdiğini ifade etti. Çabuk, "Onlar paranın ve hırsızlığın yanında yer alıyorlar. Vatandaşın uğradığı haksızlıkları engellemek yerine büyük patronların ne dediğine bakıyorlar" dedi.
Kendilerine destek olmayan sendika ve meslek örgütlerine sitemde bulunan Çabuk, "Arkamızda olsunlar, maddi değil ya da flamayla, afişle değil kişi olarak arkamızda dursunlar" dedi. Çabuk, Davutpaşa'nın sorumlularının cezalandırılması durumunda OSTİM, Bursa, Karadon, Adana'daki baraj patlamasının, Erzurum'da TEDAŞ işçilerinin ölümünün engellebileceğini söyledi. Çabuk, ekledi: "Biz yolu açtık. Bu yolda tüm arkadaşlarımızla yürümek istiyoruz. Yılmayacağız, korkmuyoruz. Biz çalışanların haklarını arıyoruz. Destek bekliyoruz."
'ACIMIZI GÜCE DÖNÜŞTÜRDÜK'
Hakkı Güler, acılarını güce dönüştürdüklerini söyledi. Amaçlarını "başka canlar yanmasın, başka aileler yıkılmasın" olarak açıklayan Güler, işçileri temsil eden örgütleri yanlarında görmek istediklerini dile getirdi. Güler, şöyle konuştu: "Hayatını kaybeden insanların yakınları olarak gelin gücümüzü birleştirelim. Örgütlü bir gücün karşısında hiçbir engel duramıyor. Biz başka ocaklara ateş düşmesin diye çırpınırken sesimiz kısılmaya çalışıldı. Ama biz pes etmedik ve vazgeçmeyeceğiz. Bize dediler ki 'karşınızda devlet var, devlet ile başa çıkılmaz.' Karşımızda devlet de olsa mücadelemizi sonuna kadar sürdüreceğiz. Hiçbir zaman tazminat için bu yola başkoymadık. Bana tüm dünyayı verseler kardeşimin tırnağını değişmem. Sorumluların cezalarını çekmelerini istiyorum. Bu da Türkiye'de emsal olsun, başka işverenlerin iş güvenliğini sağlamalarına vesile olsun. Başka acılar olmasın diye, elimizden geldiği kadar iş cinayetine kurban giden ailelerin yanında olmaya devam edeceğiz."
'28 NİSAN'DA YAS İLAN EDİLSİN'
Salih Teber, 28 Nisan'ın Türkiye'de de yas günü ilan edilmesi için mücadele edilmesi gerektiğini söyledi.
DEVLET YANLARINDA OLMADI
Adnan Saray, "Bizler Davutpaşa'da patlama olduğu zaman içimize düşen ateşi Türkiye'ye düşmüş olarak gördük. Ama ne vali, ne bakan, ne cumhurbakanı kimse yanımızda olmadı" dedi. Elbistan'da toprak altında kalan işçileri hatırlatan ve bunun içini yaktığını belirten Saray, "Bizler cenazemizi aldık maalesef 27 işçinin ailesi... Sadece toprak var. Devletin en büyük ayıbı. Devlet kendi yaptığı santrale ulaşamıyor" dedi. Saray, şöyle devam etti: "Bir belediye başkanını sen suçlusun diye benim ifademi aldığın gibi, baklava çalanın ifaesini aldığın gibi belediye başkanının da ifadesini al."
Denetim yetersizliğine dikkat çeken Saray, 17 ilçede denetim yapan sadece 7 kişi olduğunu söyledi.
Saray, 1 Mayıs'ta Taksim'de olacaklarını da duyurdu.
Kaynak: ETHA
Etkinlikle ilgili haberler:
Adalet arayan aileler bir araya geldi
OSTİM'deki patlamada yaşamını yitiren Dilek Güler'in kardeşi, "Davutpaşa patlaması hayatımızın dönüm noktası oldu. 20 canımızı kaybettik. Ateşin üzerini örtmeye çalışsalar da ateş hala kor halinde içimizde. Biz sesimizi duyurmaya çalışıyoruz. Sizden istediğimiz ne kadar kalabalık olursak sesimizi daha çok duyurabiliriz" dedi.
'Aileler mücadelesini sokaklara taşısın'
Eşini Tuzla tersanelerinde yitiren Ruhiye Levent, Çalışma Bakanı Faruk Çelik'in "Bu kadar ağır bir sanayi kolunda ayda 10-15 işçinin ölmesi gayet normaldir" açıklamasını hatırlatarak, "Yani Türkiye'de insan hayatına verilen değeri kendi açıkca anlattı" dedi, iş cinayetlerine karşı mücadelenin sadece toplantılarla sınırlı kalmaması, sokaklara da taşınması gerektiğini söyledi.
'İnsan üzerinden kâr-zarar hesabı yapılıyor'
Maden, elektrik, ev işçisi, gazeteci... Türkiye'de iş cinayeti yaşanmayan neredeyse hiçbir işkolu yok. Yakınlarını iş cinayetinde yitiren aileler ise "merhamet değil adalet" istiyor.
'Sorumlular mücadele ile cezalandırılabilir'
İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi üyesi Aslı Odman, işçi aileleri ve halk hareketlerinin verdikleri mücadelenin iş cinayetlerinin sorumlularının cezalandırılması konusunda inanılmaz başarılar elde ettiğini söyledi.
'1980'den 2011'e sürüyor işkence'
İHD İstanbul Şubesi, "F oturmaları"nın 16'ncısını Taksim Tramvay Durağı'nda gerçekleştirdi. İHD, "Cezaevlerindeki katliamların sorumlusu Adalet Bakanlığı, onu teşhir edeceğimizi bildiğinden bizimle görüşmekten çekiniyor" dedi.
İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi, hapishanelerdeki hak ihlallerine, hasta mahkumlara ve tecridin etkilerine dikkat çekmek amacıyla gerçekleştirdiği "F oturmaları"nın 16'ncısını yaptı. İHD binası önünde bir araya gelen insan hakları savunucuları, buradan Taksim Tramvay Durağı'na geçerek açıklama yaptı.
"Tecrit öldürüyor. F tipi hapishaneler kapatılsın" pankartının taşındığı eylemde sık sık, "İnsan haklarıyla insandır", "İnsanlık onuru işkenceyi yenecek", "Görüş yasaklarına son", "Hasta tutsaklar serbest bırakılsın" sloganları atıldı. Eylemde cezaevlerindeki hasta tutsakların isimlerinin bulunduğu dövizler yere serildi.
İnsan hakları savunucuları adına açıklama yapan İHD İstanbul Şube yöneticilerinden Ümit Efe, geçtiğimiz günlerde Bakırköy Kadın Kapalı Cezaevi önünden başlattıkları yürüyüşlerini Ankara'da sonlandırdıklarını hatırlatarak, yürüyüşlerini cezaevlerindeki sorunları gündeme getirmek amacıyla yaptıklarını ifade etti. Efe, F tipi cezaevleri kapatılıncaya ve cezaevlerindeki işkence ve kötü muameleler son buluncaya dek eylemlerini sürdüreceklerini söyledi.
Kaynak: ETHA
İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi, hapishanelerdeki hak ihlallerine, hasta mahkumlara ve tecridin etkilerine dikkat çekmek amacıyla gerçekleştirdiği "F oturmaları"nın 16'ncısını yaptı. İHD binası önünde bir araya gelen insan hakları savunucuları, buradan Taksim Tramvay Durağı'na geçerek açıklama yaptı.
"Tecrit öldürüyor. F tipi hapishaneler kapatılsın" pankartının taşındığı eylemde sık sık, "İnsan haklarıyla insandır", "İnsanlık onuru işkenceyi yenecek", "Görüş yasaklarına son", "Hasta tutsaklar serbest bırakılsın" sloganları atıldı. Eylemde cezaevlerindeki hasta tutsakların isimlerinin bulunduğu dövizler yere serildi.
İnsan hakları savunucuları adına açıklama yapan İHD İstanbul Şube yöneticilerinden Ümit Efe, geçtiğimiz günlerde Bakırköy Kadın Kapalı Cezaevi önünden başlattıkları yürüyüşlerini Ankara'da sonlandırdıklarını hatırlatarak, yürüyüşlerini cezaevlerindeki sorunları gündeme getirmek amacıyla yaptıklarını ifade etti. Efe, F tipi cezaevleri kapatılıncaya ve cezaevlerindeki işkence ve kötü muameleler son buluncaya dek eylemlerini sürdüreceklerini söyledi.
Kaynak: ETHA
Ağar'ın Cezaevi Seçmesi Hakarettir
Cumartesi Anneleri 370. kez Galatasaray'daydı. 1984'de gözaltına alındıktan sonra kaybedilen Nurettin Öztürk'ün ve tüm kayıpların hesabını soran aileler, Mehmet Ağar'a sağlanan özel "cezaevi" koşullarına tepki gösterdiler.
Cumartesi Anneleri 370. buluşmada Nurettin Öztürk'ün akıbetini sordu.
Öztürk 5 Nisan 1984'de Ankara'da gözaltına alınmış ve o dönemin işkence merkezi Derin Araştırma Laboratuarı'na (DAL) götürülmüştü.
370. Buluşmada okunan basın açıklamasında DAL'da sorguda olan bir kişinin Nurettin Öztürk'ün gördüğü işkence sonucu öldürüldüğüne tanıklık ettiği hatırlatıldı.
Öztürk ailesinin tüm başvurularının sonuçsuz kaldığının belirtildiği açıklamada "Devlet 28 yıldır Nurettin Öztürk'ün gözaltına alındığını inkar ediyor. 28 yıldır Nurettin Öztürk'ü kaybedenler cezasızlık zırhıyla korunuyor" denildi.
Ardından Nurettin'in abisi Fahrettin Öztürk'ün mektubunu yeğeni Hülya Öztürk okudu.
Ağar yargılanmıyor, ödüllendiriliyor
Daha sonra Susurluk Davası'ndan aldığı 2.5 yıl hapis cezası kesinleşen eski Emniyet Müdürü, Vali, İçişleri ve Adalet Bakanı Mehmet Ağar'ın yatacağı cezaevini seçmesi eleştirildi.
Yüzlerce operasyona katılan ve birçok faili meçhul cinayetin azmettiricisi olduğu iddia edilen eski İçişleri Bakanı Mehmet Ağar'ın, çocuklarının faili olduğunu belirten Cumartesi Anneleri, halkla dalga geçildiğini belirttiler.
Grup adına yapılan açıklamada ise "370 haftadır bu meydan'da dillendirdiğimiz kayıplarımızın failleri arasında Mehmet Ağar yer alıyor. Ayrıca Mehmet Ağar gözaltına alınanları kaybetmekle yargılanmadı ve yargılanmamaya devam ediyor. Verilen ceza ve sağlanan koşullar, Mehmet Ağar'ın yaptıklarından dolayı ödüllendirildiğinin göstergesidir" denildi.
Bu açıklamanın ardından söz alan gözaltında kaybedilenlerden Murat Yıldız'ın annesi Hanife Yıldız da, Ağar'ın cezaevini seçmesine izin verilmesini "Hakaret" olarak değerlendirdi: "Bir de Adalet Bakanı ile randevu talebi ettik. Hani bakalım o ne sözler verecek dedik. Ancak ne yazık ki Adalet Bakanı kıymetli boş zamanlarını bize ayıramadı.
"Meğer Mehmet Ağar için çok büyük çalışmalar yapıyorlarmış 'nereye yerleştireceğiz' diye. Peki onlarca hasta tutuklular, korunmaya muhtaç insan varken adalet bakanı bu kişilere aynı hassasiyeti neden göstermiyor? Adalet Bakanı diğer konularda da böyle hassas olsaydı çocuklar tacize uğramazdı. Çocukları aldılar ailelerinden uzaklara götürdüler. Aileleriyle görüşemesinler diye. Onlar da biliyordu çünkü ailelerinin durumlarının kötü olduğunu" dedi.
Yıldız sözlerini "Adalet olmayan bir ülkede Adalet ve İçişleri Bakanlığı boşuna" diyerek bitirdi.
1994'te gözaltında kaybedilen Nihat Aydoğan'ın eşi Halime Aydoğan'ın mektubu okunurken, Başbakanın Suriye' ye yardımda bulunurken ülkesinde olanlara kayıtsız kalması eleştirildi. Van'da açlık, sefalet dururken diğer ülkelere yardımda bulunarak prim yapmaya çalıştığı ifade edildi.
Kaynak: Bianet
Cumartesi Anneleri 370. buluşmada Nurettin Öztürk'ün akıbetini sordu.
Öztürk 5 Nisan 1984'de Ankara'da gözaltına alınmış ve o dönemin işkence merkezi Derin Araştırma Laboratuarı'na (DAL) götürülmüştü.
370. Buluşmada okunan basın açıklamasında DAL'da sorguda olan bir kişinin Nurettin Öztürk'ün gördüğü işkence sonucu öldürüldüğüne tanıklık ettiği hatırlatıldı.
Öztürk ailesinin tüm başvurularının sonuçsuz kaldığının belirtildiği açıklamada "Devlet 28 yıldır Nurettin Öztürk'ün gözaltına alındığını inkar ediyor. 28 yıldır Nurettin Öztürk'ü kaybedenler cezasızlık zırhıyla korunuyor" denildi.
Ardından Nurettin'in abisi Fahrettin Öztürk'ün mektubunu yeğeni Hülya Öztürk okudu.
Ağar yargılanmıyor, ödüllendiriliyor
Daha sonra Susurluk Davası'ndan aldığı 2.5 yıl hapis cezası kesinleşen eski Emniyet Müdürü, Vali, İçişleri ve Adalet Bakanı Mehmet Ağar'ın yatacağı cezaevini seçmesi eleştirildi.
Yüzlerce operasyona katılan ve birçok faili meçhul cinayetin azmettiricisi olduğu iddia edilen eski İçişleri Bakanı Mehmet Ağar'ın, çocuklarının faili olduğunu belirten Cumartesi Anneleri, halkla dalga geçildiğini belirttiler.
Grup adına yapılan açıklamada ise "370 haftadır bu meydan'da dillendirdiğimiz kayıplarımızın failleri arasında Mehmet Ağar yer alıyor. Ayrıca Mehmet Ağar gözaltına alınanları kaybetmekle yargılanmadı ve yargılanmamaya devam ediyor. Verilen ceza ve sağlanan koşullar, Mehmet Ağar'ın yaptıklarından dolayı ödüllendirildiğinin göstergesidir" denildi.
Bu açıklamanın ardından söz alan gözaltında kaybedilenlerden Murat Yıldız'ın annesi Hanife Yıldız da, Ağar'ın cezaevini seçmesine izin verilmesini "Hakaret" olarak değerlendirdi: "Bir de Adalet Bakanı ile randevu talebi ettik. Hani bakalım o ne sözler verecek dedik. Ancak ne yazık ki Adalet Bakanı kıymetli boş zamanlarını bize ayıramadı.
"Meğer Mehmet Ağar için çok büyük çalışmalar yapıyorlarmış 'nereye yerleştireceğiz' diye. Peki onlarca hasta tutuklular, korunmaya muhtaç insan varken adalet bakanı bu kişilere aynı hassasiyeti neden göstermiyor? Adalet Bakanı diğer konularda da böyle hassas olsaydı çocuklar tacize uğramazdı. Çocukları aldılar ailelerinden uzaklara götürdüler. Aileleriyle görüşemesinler diye. Onlar da biliyordu çünkü ailelerinin durumlarının kötü olduğunu" dedi.
Yıldız sözlerini "Adalet olmayan bir ülkede Adalet ve İçişleri Bakanlığı boşuna" diyerek bitirdi.
1994'te gözaltında kaybedilen Nihat Aydoğan'ın eşi Halime Aydoğan'ın mektubu okunurken, Başbakanın Suriye' ye yardımda bulunurken ülkesinde olanlara kayıtsız kalması eleştirildi. Van'da açlık, sefalet dururken diğer ülkelere yardımda bulunarak prim yapmaya çalıştığı ifade edildi.
Kaynak: Bianet
Katliamın simgesi tabutlar AKP’yi korkuttu
Roboski'ye Adalet Platformu'nun, Roboski'de katledilen 34 kişiyi temsil eden tabutlarla Başbakanlık binasına yürümesine polis izin vermedi. Polis, "Bu 34 tabutun yan yana olması halkın moralini bozar" şeklindeki gerekçesi dikkat çekti.
Roboski'ye Adalet Platformu, Roboski katliamında hayatını kaybeden 34 kişi için 34 tabutla Başbakanlık binasına yürümek için Sıhhıye Meydanı'nda toplandı.
İHD, katliamda yakınlarını kaybeden Ferhat Encü, Veli Encü ve çok sayıda kitle örgütü temsilcisinin katıldığı etkinlikte, "Sınırlara inat Roboski'ye Adalet" pankartı taşındı.
"Unutursak kalbimiz kurusun", "Vur emrini kim verdi" dövizlerinin açıldığı eylemde, "Katil devlet hesap verecek", "Roboski'yi unutma unutturma" sloganları atıldı.
Kitlenin toplanmasının ardından etrafını saran polis, yürüyüşe izin verilmeyeceğini söyledi. Polis, "Bu 34 tabutun yan yana olması halkın moralini bozar" gerekçesini sundu. Polisin barikatı açmaması nedeniyle açıklama polis barikatının önünde yapıldı.
'ROBOSKİ KATLİAMINI GERÇEKLEŞTİRENLERDE YARGILANACAK'
İHD Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan, 30 yıl önceki katliamcıların bugün yargılandığına dikkat çekerek, "Roboski katliamını gerçekleştirenler de er geç yargılanacak. Adalet önünde yargılanacak. Siz bu tabutlardan korktunuz ama biz insan hakları savunucularının vicdanı rahat, korkmuyoruz" dedi.
Roboski'ye Adalet Platformu Sözcüsü Nurcan Aktay ise sınır yoklaması yaptı.
Ferhat Encü, bugün burada olmalarının nedeninin 34 kişinin Roboski'de katledilmesi olduğunu belirtti, "Bu insanlar günlük 50 TL için katledildiler. Başbakan Genelkurmay'a teşekkür ederek bu katliamların devamının gelmesini sağlıyor" dedi. Encü, Başbakan'ın savcıya söz geçiremediğine dikkat çekti, "Orada olmasının bir anlamı yoktur" diye konuştu.
Basın açıklaması okuyan Selahattin Çoban ise, katliamın olduğu bölgenin senelerdir sınır ticareti yapılan bir yer olduğunu hatırlattı, katliamdan sağ kurtulan Servet Encü'nün adalet umudunu kesince yıllardır yaşadığı yeri terk ettiğini söyledi.
Çoban, "Onca yıldır doğup büyüdüğü toprakları terk ederek Irak Kürdistan Özerk Bölgesi'ne göç etmesi ve geri kalan Roboski halkının 'adalet sağlanamaz' ise göç edecekleri yönündeki açıklamalara rağmen, devlet yetkililerinden tatmin edici bir açıklama gelmedi" dedi.
Açıklamanın eylem sona erdirilirken, polis katledilen 34 kişiyi simgeleyen tabutları otobüslere koyarak götürdü.
Kaynak: ETHA / * Fotoğraflar: Bianet
Roboski'ye Adalet Platformu, Roboski katliamında hayatını kaybeden 34 kişi için 34 tabutla Başbakanlık binasına yürümek için Sıhhıye Meydanı'nda toplandı.
İHD, katliamda yakınlarını kaybeden Ferhat Encü, Veli Encü ve çok sayıda kitle örgütü temsilcisinin katıldığı etkinlikte, "Sınırlara inat Roboski'ye Adalet" pankartı taşındı.
"Unutursak kalbimiz kurusun", "Vur emrini kim verdi" dövizlerinin açıldığı eylemde, "Katil devlet hesap verecek", "Roboski'yi unutma unutturma" sloganları atıldı.
Kitlenin toplanmasının ardından etrafını saran polis, yürüyüşe izin verilmeyeceğini söyledi. Polis, "Bu 34 tabutun yan yana olması halkın moralini bozar" gerekçesini sundu. Polisin barikatı açmaması nedeniyle açıklama polis barikatının önünde yapıldı.
'ROBOSKİ KATLİAMINI GERÇEKLEŞTİRENLERDE YARGILANACAK'
İHD Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan, 30 yıl önceki katliamcıların bugün yargılandığına dikkat çekerek, "Roboski katliamını gerçekleştirenler de er geç yargılanacak. Adalet önünde yargılanacak. Siz bu tabutlardan korktunuz ama biz insan hakları savunucularının vicdanı rahat, korkmuyoruz" dedi.
Roboski'ye Adalet Platformu Sözcüsü Nurcan Aktay ise sınır yoklaması yaptı.
Ferhat Encü, bugün burada olmalarının nedeninin 34 kişinin Roboski'de katledilmesi olduğunu belirtti, "Bu insanlar günlük 50 TL için katledildiler. Başbakan Genelkurmay'a teşekkür ederek bu katliamların devamının gelmesini sağlıyor" dedi. Encü, Başbakan'ın savcıya söz geçiremediğine dikkat çekti, "Orada olmasının bir anlamı yoktur" diye konuştu.
Basın açıklaması okuyan Selahattin Çoban ise, katliamın olduğu bölgenin senelerdir sınır ticareti yapılan bir yer olduğunu hatırlattı, katliamdan sağ kurtulan Servet Encü'nün adalet umudunu kesince yıllardır yaşadığı yeri terk ettiğini söyledi.
Çoban, "Onca yıldır doğup büyüdüğü toprakları terk ederek Irak Kürdistan Özerk Bölgesi'ne göç etmesi ve geri kalan Roboski halkının 'adalet sağlanamaz' ise göç edecekleri yönündeki açıklamalara rağmen, devlet yetkililerinden tatmin edici bir açıklama gelmedi" dedi.
Açıklamanın eylem sona erdirilirken, polis katledilen 34 kişiyi simgeleyen tabutları otobüslere koyarak götürdü.
Kaynak: ETHA / * Fotoğraflar: Bianet
120. gününde Uludere konuşuldu
CHP Milletvekili Gök, Roboski katliamını "devletin birimleri arasındaki koordinasyonsuzluğa" bağlarken, Şırnak Barosu Başkanı Elçi, çözümsüz bırakılan Kürt sorununa dikkat çekti, "Kürtlerin varlığı Anayasal eşitlik temelinde tanınmazsa daha büyük katliamlar yaşanır" dedi.
Türkiye Barış Meclisi, Roboski katliamının 120. gününde "Uludere'yi unutmadık, Uludere'yi konuşuyoruz" etkinliği düzenledi.
Yönetmen Elif Ergezen'in, "Selam'ın annesi" adlı belgesel gösterimiyle başlayan etkinliğe, konuşmacı olarak, TBMM İnsan Hakları Uludere Alt Komisyonu Üyesi ve CHP Ankara Milletvekili Levent Gök, işadamı İbrahim Betil, Radikal Gazetesi yazarı Ezgi Başaran, Şırnak Barosu Başkanı Nuşirevan Elçi ile Mazlum-Der Genel Başkan Yardımcısı Cüneyt Sarıyaşar katıldı.
CHP Milletvekili Levent Gök, 28 Aralık gecesi 4 bombalama yaşandığını, saat 23.00 itibariyle devletin bütün birimlerinin Uludere'de ne yaşandığından haberdar olduğunu söyledi. Katliamda öldürülenlere ilişkin yanlış bir kamuoyunun hükümet ve medya tarafından oluşturulduğuna dikkat çeken Gök, "34 kişinin terörist değil, TC vatandaşı olduğunu biliyoruz. Günlerce öldürülen kişilerin kimliği ile ilgili farklı yayınlar yapıldı. 34 kişinin 18'inin çocuk olduğu gerçeği kamuoyundan gizlendi" diye konuştu.
'HERON GÖRÜNTÜLERİNDE TÜM GERÇEK VARDI'
Meclis'te oluşturulan komisyonda insansız hava aracı heronlara ait görüntüleri izlediklerinde tüm gerçeği açık bir biçimde gördüklerini söyleyen Gök, "Bu görüntülerde Türkiye'den Irak tarafına katırlarla insanlar geçiyor. Araçlar geliyor, alışverişlerini yapıp, tekrar köylerine dönmek üzere yola çıkıyorlar. Her şey çok net görülüyor, bu insanlar terörist değil, köylüler" dedi.
Katliamı, "devlet kurumları arasındaki koordinasyonsuzluğa" bağlayan CHP Milletvekili Gök, yanıt bekleyen soruları sıraladı: "Heron görüntülerini kim değerlendirdi? Görüntüdekilerin terör örgütü mensubu olduklarına dair tespiti kim yaptı? Vur emrini kim verdi? Yurtdışında gerçekleştirilen operasyon için siyasi iradeden izin alındı mı?"
'SEBEP KÜRT SORUNUNUN ÇÖZÜMSÜZ BIRAKILMASIDIR'
Gök'ün ardından söz alan Şırnak Barosu Başkanı Nuşirevan Elçi, katliamın asıl sebebinin Kürt sorununun çözümsüzlüğü olduğunu belirtti. Elçi şöyle konuştu: "Bu katliamın sebebi, Kürt sorununun hala orta yerde olması. Kürtlerin varlığının eşit yurttaşlık temelinde tanınmamasında yatıyor. Kürtler, eşit yurttaş olarak tanınmadığı sürece, bu sorun devam edecek. Daha büyük katliamlar yaşanacak."
Katliamın hemen ardından Roboski'ye gittiğinde gördüklerini anlatan Avukat Elçi, "Çok zor anlardı. 15 yıllık avukatım, otopsiye, parçalanmış bedenleri ikinci kez göreceğim için giremedim. Diğer avukatlar arkadaşlar girdi" diye konuştu. Uludere Savcılığı'nın olayın ardından köylülere, "Tabutlara, o sarı, kırmızı, yeşil bezleri kim bağladı", "Kim size çağrı yaptı" gibi sorular sorduğunu hatırlatarak, şöyle konuştu: "Uludere savcılığının bu soruşturmayı yürütemeyeceğini anladım. Ancak Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı'nın yürüteceğine olan inancım da yok oldu. Birkaç gün önce Sayın Savcı ile görüştük. Anladım ki, bu savcılık da soruşturmayı gerektiği gibi yürütemeyecek. Parlamento bu sürece destek vermez ve kamuoyu baskısı oluşmazsa, hiçbir ilerleme sağlanamaz."
Şırnak Barosu Başkanı Elçi, anaakım medyanın katliam karşısındaki tutumunu da eleştirdi, "Sadece yandaş değil, candaş, yandaş hepsi katliamı görmedi, gerçekleri karartı" dedi.
Kaynak: ETHA
Türkiye Barış Meclisi, Roboski katliamının 120. gününde "Uludere'yi unutmadık, Uludere'yi konuşuyoruz" etkinliği düzenledi.
Yönetmen Elif Ergezen'in, "Selam'ın annesi" adlı belgesel gösterimiyle başlayan etkinliğe, konuşmacı olarak, TBMM İnsan Hakları Uludere Alt Komisyonu Üyesi ve CHP Ankara Milletvekili Levent Gök, işadamı İbrahim Betil, Radikal Gazetesi yazarı Ezgi Başaran, Şırnak Barosu Başkanı Nuşirevan Elçi ile Mazlum-Der Genel Başkan Yardımcısı Cüneyt Sarıyaşar katıldı.
CHP Milletvekili Levent Gök, 28 Aralık gecesi 4 bombalama yaşandığını, saat 23.00 itibariyle devletin bütün birimlerinin Uludere'de ne yaşandığından haberdar olduğunu söyledi. Katliamda öldürülenlere ilişkin yanlış bir kamuoyunun hükümet ve medya tarafından oluşturulduğuna dikkat çeken Gök, "34 kişinin terörist değil, TC vatandaşı olduğunu biliyoruz. Günlerce öldürülen kişilerin kimliği ile ilgili farklı yayınlar yapıldı. 34 kişinin 18'inin çocuk olduğu gerçeği kamuoyundan gizlendi" diye konuştu.
'HERON GÖRÜNTÜLERİNDE TÜM GERÇEK VARDI'
Meclis'te oluşturulan komisyonda insansız hava aracı heronlara ait görüntüleri izlediklerinde tüm gerçeği açık bir biçimde gördüklerini söyleyen Gök, "Bu görüntülerde Türkiye'den Irak tarafına katırlarla insanlar geçiyor. Araçlar geliyor, alışverişlerini yapıp, tekrar köylerine dönmek üzere yola çıkıyorlar. Her şey çok net görülüyor, bu insanlar terörist değil, köylüler" dedi.
Katliamı, "devlet kurumları arasındaki koordinasyonsuzluğa" bağlayan CHP Milletvekili Gök, yanıt bekleyen soruları sıraladı: "Heron görüntülerini kim değerlendirdi? Görüntüdekilerin terör örgütü mensubu olduklarına dair tespiti kim yaptı? Vur emrini kim verdi? Yurtdışında gerçekleştirilen operasyon için siyasi iradeden izin alındı mı?"
'SEBEP KÜRT SORUNUNUN ÇÖZÜMSÜZ BIRAKILMASIDIR'
Gök'ün ardından söz alan Şırnak Barosu Başkanı Nuşirevan Elçi, katliamın asıl sebebinin Kürt sorununun çözümsüzlüğü olduğunu belirtti. Elçi şöyle konuştu: "Bu katliamın sebebi, Kürt sorununun hala orta yerde olması. Kürtlerin varlığının eşit yurttaşlık temelinde tanınmamasında yatıyor. Kürtler, eşit yurttaş olarak tanınmadığı sürece, bu sorun devam edecek. Daha büyük katliamlar yaşanacak."
Katliamın hemen ardından Roboski'ye gittiğinde gördüklerini anlatan Avukat Elçi, "Çok zor anlardı. 15 yıllık avukatım, otopsiye, parçalanmış bedenleri ikinci kez göreceğim için giremedim. Diğer avukatlar arkadaşlar girdi" diye konuştu. Uludere Savcılığı'nın olayın ardından köylülere, "Tabutlara, o sarı, kırmızı, yeşil bezleri kim bağladı", "Kim size çağrı yaptı" gibi sorular sorduğunu hatırlatarak, şöyle konuştu: "Uludere savcılığının bu soruşturmayı yürütemeyeceğini anladım. Ancak Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı'nın yürüteceğine olan inancım da yok oldu. Birkaç gün önce Sayın Savcı ile görüştük. Anladım ki, bu savcılık da soruşturmayı gerektiği gibi yürütemeyecek. Parlamento bu sürece destek vermez ve kamuoyu baskısı oluşmazsa, hiçbir ilerleme sağlanamaz."
Şırnak Barosu Başkanı Elçi, anaakım medyanın katliam karşısındaki tutumunu da eleştirdi, "Sadece yandaş değil, candaş, yandaş hepsi katliamı görmedi, gerçekleri karartı" dedi.
Kaynak: ETHA
Kadınlar iş bıraktı, 1 günlük grevde
BDP'li kadınlar, "Kadınım, çocukları yıkadım, emeğim görülmedi" diyerek 1 günlük greve gitti.
Barış ve Demokrasi Partisi İstanbul Kadın Meclisi, kadınların ev içi emeğinin görünür olması için 1 günlük grev yaptı. Bakırköylü emekçiler, greve yoğun ilgi gösterdi.
Bakırköy Özgürlük Meydanı'nda bir araya gelen BDP'li kadınlara zabıtanın engel olması üzerine grev çadırı, meydanın aşağısına kuruldu.
Kadınlar, "Mutfakları terk ettik, sokaklardayız, grevdeyiz", "Evde otur, çocuk doğur, hakkın yok", "Kadınım, çocukları yıkadım, emeğim görülmedi", "Tüm kadınlara sigorta hakkı, ücretsiz sağlık" yazılı dövizler açtı.
Yöresel renklerine bürünen kadınlar, kadının ev içinde ve ev dışında görünmeyen emeğine dikkat çeken resimler astı.
BDP İstanbul İl Eş Başkanı Asiye Kolçak'ın da katıldığı grevde, kadınlar adına açıklama yapan BDP Kadın Meclisi Sözcüsü Kibriye Evren, Fethiye'deki toplu tecavüz davasında verilen beraat kararını kınadı.
'KADINLAR 1 MAYIS'TA ALANLARDA OLACAK'
Kadınların emeklerinin görülmediğini belirten Evren, Urfa'da isot toplayan ve salça yapan kadınların, Bursa'da tekstil sektöründe çalışan kadınların emeklerinin sömürüldüğünü vurguladı.
1 Mayıs'ta tüm emekçilerin hakları için alanlarda olacağına dikkat çeken Evren, kadınların da emeklerinin görünür olması için alanlarda olacağını kaydetti.
AKP'nin kadınlara yönelik politikasını eleştiren Evren, "AKP bize '3 de yetmez, 5 çocuk doğurun', eve kapanın, daha çok sömürülün" diyor" diye konuştu.
Evren'in açıklamasının ardından Gökkuşağı Kadın Derneği'nden Gülistan Taşkıran, Fethiye'deki toplu tecavüz davasında verilen beraat kararına tepki gösterdi. Taşkıran, mahkemenin delil yetersizliği iddiasıyla beraat kararı verdiğini hatırlatarak, Adli Tıp Kurumu raporu, cep telefonları sinyallerinin tecavüzcülerin olay yerinde olduğunu gösteren raporu, jinekolog raporu, tecavüz sanıklarının çelişkili ifadelerinin delil sayılmadığına dikkat çekti.
Kaynak: ETHA
Barış ve Demokrasi Partisi İstanbul Kadın Meclisi, kadınların ev içi emeğinin görünür olması için 1 günlük grev yaptı. Bakırköylü emekçiler, greve yoğun ilgi gösterdi.
Bakırköy Özgürlük Meydanı'nda bir araya gelen BDP'li kadınlara zabıtanın engel olması üzerine grev çadırı, meydanın aşağısına kuruldu.
Kadınlar, "Mutfakları terk ettik, sokaklardayız, grevdeyiz", "Evde otur, çocuk doğur, hakkın yok", "Kadınım, çocukları yıkadım, emeğim görülmedi", "Tüm kadınlara sigorta hakkı, ücretsiz sağlık" yazılı dövizler açtı.
Yöresel renklerine bürünen kadınlar, kadının ev içinde ve ev dışında görünmeyen emeğine dikkat çeken resimler astı.
BDP İstanbul İl Eş Başkanı Asiye Kolçak'ın da katıldığı grevde, kadınlar adına açıklama yapan BDP Kadın Meclisi Sözcüsü Kibriye Evren, Fethiye'deki toplu tecavüz davasında verilen beraat kararını kınadı.
'KADINLAR 1 MAYIS'TA ALANLARDA OLACAK'
Kadınların emeklerinin görülmediğini belirten Evren, Urfa'da isot toplayan ve salça yapan kadınların, Bursa'da tekstil sektöründe çalışan kadınların emeklerinin sömürüldüğünü vurguladı.
1 Mayıs'ta tüm emekçilerin hakları için alanlarda olacağına dikkat çeken Evren, kadınların da emeklerinin görünür olması için alanlarda olacağını kaydetti.
AKP'nin kadınlara yönelik politikasını eleştiren Evren, "AKP bize '3 de yetmez, 5 çocuk doğurun', eve kapanın, daha çok sömürülün" diyor" diye konuştu.
Evren'in açıklamasının ardından Gökkuşağı Kadın Derneği'nden Gülistan Taşkıran, Fethiye'deki toplu tecavüz davasında verilen beraat kararına tepki gösterdi. Taşkıran, mahkemenin delil yetersizliği iddiasıyla beraat kararı verdiğini hatırlatarak, Adli Tıp Kurumu raporu, cep telefonları sinyallerinin tecavüzcülerin olay yerinde olduğunu gösteren raporu, jinekolog raporu, tecavüz sanıklarının çelişkili ifadelerinin delil sayılmadığına dikkat çekti.
Kaynak: ETHA
'Mahkeme tecavüzü yasal ilan etti'
Tecavüze Karşı Kadın İnisiyatifi, Fethiye toplu tecavüz davasında tüm sanıkların beraat ettirilmesini İstanbul'da yaptığı eylemle protesto etti. Kadınlar, karar ile tecavüzün yasal hale getirildiğini belirterek, "Bu dava burada bitmez" dedi.
Tecavüze Karşı Kadın İnisiyatifi, Fethiye toplu tecavüz davasında beraat kararı verilmesini protesto etti.
Taksim Tramvay Durağı'nda bir araya gelen kadınlar, "Bu dava burada bitmez. Tecavüze beraat değil ağır ceza" ve "Tecavüze yine beraat. Fethiye'de yargı tecavüzü onayladı" yazılı pankartlar açtı. Açıklamada, "Kadının beyanı esastır", "Yaşasın kadın dayanışması" sloganları atıldı.
Kadınlar adına açıklama yapan Rojin Akın, Fethiye'de bir kadının 8 erkeğin tecavüzüne uğramasıyla ilgili davada tüm sanıklara beraat kararı verilmesini, "Bu memleketin adalet anlayışında ve işleyişinde erkek egemenliğinin kadınlara yönelik şiddeti, tecavüzü ne kadar ısrarla savunduğunun çok açık bir örneği" şeklinde değerlendirdi.
TECAVÜZ YASAL OLDU
Mahkemenin delil yetersizliği iddiasıyla beraat kararı verdiğini hatırlatan Akın, Adli Tıp Kurumu raporu, cep telefonları sinyallerinin tecavüzcülerin olay yerinde olduğunu gösteren raporu, jinekolog raporu, tecavüz sanıklarının çelişkili ifadelerinin delil sayılmadığını kaydetti. Akın, ekledi: "Delillerin yanı sıra esas olarak tecavüze maruz bırakılan kadının beyanı varken beraat kararıyla bu ülkede devletin bir adalet kurumu eliyle tecavüzün yasal olduğunu ilan etmiş oldu."
Tecavüz davalarında kadın beyanının önemine dikkat çeken Rojin Akın, N.Ç. davasını hatırlattı.
Rojin Akın, kadın örgütlerini "komplo kurmakla" suçlayan ve "cahil güruh" diyen Muğla Baro Başkanı Mustafa İlker Gürkan'a da tepki gösterdi.
'TECAVÜZ TEŞVİK EDİLİYOR'
Akın, şunları söyledi: "Mahkemelerde tecavüzcüler aklanıyor ve Türkiye kadınlar için güvenilir ülke olmaktan iyice çıkıyor. Tecavüzcüleri aklamanın sorumluğunu taşıyan kurum ve kişiler aynı zamanda tecavüzü de teşvik etmekteler. Fatma Şahin'i ve bütün sorumluları tecavüze karşı adaletin yerini bulması için göreve çağırıyoruz."
Kaynak: ETHA
Tecavüze Karşı Kadın İnisiyatifi, Fethiye toplu tecavüz davasında beraat kararı verilmesini protesto etti.
Taksim Tramvay Durağı'nda bir araya gelen kadınlar, "Bu dava burada bitmez. Tecavüze beraat değil ağır ceza" ve "Tecavüze yine beraat. Fethiye'de yargı tecavüzü onayladı" yazılı pankartlar açtı. Açıklamada, "Kadının beyanı esastır", "Yaşasın kadın dayanışması" sloganları atıldı.
Kadınlar adına açıklama yapan Rojin Akın, Fethiye'de bir kadının 8 erkeğin tecavüzüne uğramasıyla ilgili davada tüm sanıklara beraat kararı verilmesini, "Bu memleketin adalet anlayışında ve işleyişinde erkek egemenliğinin kadınlara yönelik şiddeti, tecavüzü ne kadar ısrarla savunduğunun çok açık bir örneği" şeklinde değerlendirdi.
TECAVÜZ YASAL OLDU
Mahkemenin delil yetersizliği iddiasıyla beraat kararı verdiğini hatırlatan Akın, Adli Tıp Kurumu raporu, cep telefonları sinyallerinin tecavüzcülerin olay yerinde olduğunu gösteren raporu, jinekolog raporu, tecavüz sanıklarının çelişkili ifadelerinin delil sayılmadığını kaydetti. Akın, ekledi: "Delillerin yanı sıra esas olarak tecavüze maruz bırakılan kadının beyanı varken beraat kararıyla bu ülkede devletin bir adalet kurumu eliyle tecavüzün yasal olduğunu ilan etmiş oldu."
Tecavüz davalarında kadın beyanının önemine dikkat çeken Rojin Akın, N.Ç. davasını hatırlattı.
Rojin Akın, kadın örgütlerini "komplo kurmakla" suçlayan ve "cahil güruh" diyen Muğla Baro Başkanı Mustafa İlker Gürkan'a da tepki gösterdi.
'TECAVÜZ TEŞVİK EDİLİYOR'
Akın, şunları söyledi: "Mahkemelerde tecavüzcüler aklanıyor ve Türkiye kadınlar için güvenilir ülke olmaktan iyice çıkıyor. Tecavüzcüleri aklamanın sorumluğunu taşıyan kurum ve kişiler aynı zamanda tecavüzü de teşvik etmekteler. Fatma Şahin'i ve bütün sorumluları tecavüze karşı adaletin yerini bulması için göreve çağırıyoruz."
Kaynak: ETHA
Yenisoy’u uzman çavuşlar öldürdü
Diyarbakır'da kayıp yakınlarının eyleminde 1994 yılında askerler tarafından gözaltına alındıktan sonra kendisinden haber alınamayan Turgut Yenisoy’un hikayesi anlatıldı. Yenisoy’un kardeşi, ağabeyinin tanıdıkları 3 uzman çavuş tarafından kaçırıldığını söyledi.
İHD Diyarbakır Şubesi ve kayıp yakınlarının "Kayıplar bulunsun failler yargılansın" eyleminin 168'incisi Koşuyolu Parkı Yaşam Hakkı Anıtı önünde gerçekleştirildi. İHD üye ve yöneticileri, MEYA-DER, TUHAD-DER, Barış Anneleri İnisiyatifi, DTK sözcüleri, ESP, KESK’e bağlı sendikaların temsilcileri ve çok sayıda kayıp yakını katıldı.
Kayıplar ve faili meçhul cinayetlerde yaşamını yitirenlerin fotoğraflarının taşındığı eylemde konuşan İHD Diyarbakır Şubesi Kayıp Komisyonu üyesi Necibe Güneş Perinçek, 168 haftadır kayıpları aradığını, aynı şekilde İstanbul’da, Batman’da, Şırnak’ta, Urfa’da kayıp yakınlarının kaybedilenlerin akıbetini sorguladığını söyledi.
Tüm ısrarlı girişimlerine rağmen devletin adım atmadığını belirten Perinçek, "Buradan yetkililere sesleniyoruz; bizim bu eylemleri yapmamızın amacı, tüm kayıpların bulunması, faillerin yargı önüne çıkarılmasıdır. 28 Şubat'a ilişkin dalga dalga operasyonlar yapılıyor ve çok sayıda kişi tutuklanıyor. Ama konu kayıplara, faili meçhullere geldiğinde hükümet sessiz kalıyor. Bugüne kadar herhangi bir girişimde bulunulmadı" dedi.
Yaptıkları eylemlerle kayıpların bulunması ve faillerinin yargılanmasını umut ederken, bölgede savaşın daha da büyütülmeye çalışıldığı ve her gün ölüm haberleri geldiğini ifade eden Perinçek, ölümlerin ve acıların yaşanmaması için bir an önce karşılıklı ateşkes sağlanması gerektiğini ifade etti. Perinçek, daha fazla gencin ölmemesi için operasyonların durdurulmasını istedi.
'3 UZMAN ÇAVUŞ GÖTÜRDÜ, BİR DAHA GELMEDİ'
Perinçek’in ardından 4 Ekim 1994 tarihinde Diyarbakır’ın Bismil İlçesi’nde 3 uzman çavuş tarafından evinden alınarak kendisinden bir daha haber alınamayan Turgut Yenisoy’un kaybediliş hikayesi kardeşi Atilla Yenisoy tarafından anlatıldı. Kardeşinin kaybedilişini ayrıntılarıyla anlatan Yenisoy, "Ağabeyim Bismil’de bir esnaftı. Ancak Kürt sorununa, Kürtlerin yaşadığı zulme duyarlı bir insandı. Bu nedenle devletin hedefleri arasındaydı. 1993’te bu nedenle dükkanı yakıldı. Dükkanının yakılmasından sonra baskı ve zulüm arttı. Gözaltına alınıyordu, işkencelere maruz kalıyordu. 1994 yılının Ekim ayında evimize 3 uzman çavuş geldi. O dönemler evimize çok geldikleri için onları tanıyorduk. Recep, Ahmet ve Süleyman isimli uzman çavuşlardı. O günlerde ağabeyim anneme kendisinin birkaç gün içerisinde gözaltına alınabileceğini söylüyordu. Kendisine ajanlık teklif edildiğini, kendisinin de kabul etmediğini anlatıyordu" diye konuştu.
Gece saatlerinde adı geçen uzman çavuşların kapılarını çaldığını aktaran Yenisoy, şöyle devam etti: "Ağabeyim Turgut’u alarak onu karakola götüreceklerini söylediler. Elbiselerini ve ayakkabılarını dahi giymesine izin vermediler. Onu götürdüklerinde annem bağırıp çağırmaya başladı, onları engellemeye çalıştı. Ancak, onu iterek yere yığdılar. Ağabeyimi sürükleyerek götürüyorlardı. Direnince, ona vurmaya başladılar. Sonra arabaya sokup götürdüler. Evimizin yakınlarında cezaevi vardı. Aracı oraya sürdüler. Biz de koşarak cezaevinin kapısına kadar gittik. Orada sorduğumuzda bize buraya kimse gelmedi dediler. Sonraki gün yetkili kurumlara başvuruda bulunmamıza rağmen hiçbir sonuç alamadık. Ağabeyim o günden beri kayıp."
'MÜCADELESİNE SAHİP ÇIKACAĞIZ'
Ağabeyinin 6 çocuğu olduğunu söyleyen Yenisoy, “Şunu herkesin bilmesini istiyorum. Ağabeyim suçsuzdu, sadece halka yönelik zulme karşı duruyordu. Sürekli bununla mücadele etti. Bizler de, çocukları da Turgut’un sürdürdüğü bu mücadeleyi devam ettireceğiz. Ve o bulunana kadar aramaya devam edeceğiz” diye konuştu.
Yapılan konuşmaların ardından kayıp yakınları Turgut Yenisoy’un anısına 5 dakikalık oturma eylemi yaparak, eylemlerine son verdi.
Kaynak: ETHA
İHD Diyarbakır Şubesi ve kayıp yakınlarının "Kayıplar bulunsun failler yargılansın" eyleminin 168'incisi Koşuyolu Parkı Yaşam Hakkı Anıtı önünde gerçekleştirildi. İHD üye ve yöneticileri, MEYA-DER, TUHAD-DER, Barış Anneleri İnisiyatifi, DTK sözcüleri, ESP, KESK’e bağlı sendikaların temsilcileri ve çok sayıda kayıp yakını katıldı.
Kayıplar ve faili meçhul cinayetlerde yaşamını yitirenlerin fotoğraflarının taşındığı eylemde konuşan İHD Diyarbakır Şubesi Kayıp Komisyonu üyesi Necibe Güneş Perinçek, 168 haftadır kayıpları aradığını, aynı şekilde İstanbul’da, Batman’da, Şırnak’ta, Urfa’da kayıp yakınlarının kaybedilenlerin akıbetini sorguladığını söyledi.
Tüm ısrarlı girişimlerine rağmen devletin adım atmadığını belirten Perinçek, "Buradan yetkililere sesleniyoruz; bizim bu eylemleri yapmamızın amacı, tüm kayıpların bulunması, faillerin yargı önüne çıkarılmasıdır. 28 Şubat'a ilişkin dalga dalga operasyonlar yapılıyor ve çok sayıda kişi tutuklanıyor. Ama konu kayıplara, faili meçhullere geldiğinde hükümet sessiz kalıyor. Bugüne kadar herhangi bir girişimde bulunulmadı" dedi.
Yaptıkları eylemlerle kayıpların bulunması ve faillerinin yargılanmasını umut ederken, bölgede savaşın daha da büyütülmeye çalışıldığı ve her gün ölüm haberleri geldiğini ifade eden Perinçek, ölümlerin ve acıların yaşanmaması için bir an önce karşılıklı ateşkes sağlanması gerektiğini ifade etti. Perinçek, daha fazla gencin ölmemesi için operasyonların durdurulmasını istedi.
'3 UZMAN ÇAVUŞ GÖTÜRDÜ, BİR DAHA GELMEDİ'
Perinçek’in ardından 4 Ekim 1994 tarihinde Diyarbakır’ın Bismil İlçesi’nde 3 uzman çavuş tarafından evinden alınarak kendisinden bir daha haber alınamayan Turgut Yenisoy’un kaybediliş hikayesi kardeşi Atilla Yenisoy tarafından anlatıldı. Kardeşinin kaybedilişini ayrıntılarıyla anlatan Yenisoy, "Ağabeyim Bismil’de bir esnaftı. Ancak Kürt sorununa, Kürtlerin yaşadığı zulme duyarlı bir insandı. Bu nedenle devletin hedefleri arasındaydı. 1993’te bu nedenle dükkanı yakıldı. Dükkanının yakılmasından sonra baskı ve zulüm arttı. Gözaltına alınıyordu, işkencelere maruz kalıyordu. 1994 yılının Ekim ayında evimize 3 uzman çavuş geldi. O dönemler evimize çok geldikleri için onları tanıyorduk. Recep, Ahmet ve Süleyman isimli uzman çavuşlardı. O günlerde ağabeyim anneme kendisinin birkaç gün içerisinde gözaltına alınabileceğini söylüyordu. Kendisine ajanlık teklif edildiğini, kendisinin de kabul etmediğini anlatıyordu" diye konuştu.
Gece saatlerinde adı geçen uzman çavuşların kapılarını çaldığını aktaran Yenisoy, şöyle devam etti: "Ağabeyim Turgut’u alarak onu karakola götüreceklerini söylediler. Elbiselerini ve ayakkabılarını dahi giymesine izin vermediler. Onu götürdüklerinde annem bağırıp çağırmaya başladı, onları engellemeye çalıştı. Ancak, onu iterek yere yığdılar. Ağabeyimi sürükleyerek götürüyorlardı. Direnince, ona vurmaya başladılar. Sonra arabaya sokup götürdüler. Evimizin yakınlarında cezaevi vardı. Aracı oraya sürdüler. Biz de koşarak cezaevinin kapısına kadar gittik. Orada sorduğumuzda bize buraya kimse gelmedi dediler. Sonraki gün yetkili kurumlara başvuruda bulunmamıza rağmen hiçbir sonuç alamadık. Ağabeyim o günden beri kayıp."
'MÜCADELESİNE SAHİP ÇIKACAĞIZ'
Ağabeyinin 6 çocuğu olduğunu söyleyen Yenisoy, “Şunu herkesin bilmesini istiyorum. Ağabeyim suçsuzdu, sadece halka yönelik zulme karşı duruyordu. Sürekli bununla mücadele etti. Bizler de, çocukları da Turgut’un sürdürdüğü bu mücadeleyi devam ettireceğiz. Ve o bulunana kadar aramaya devam edeceğiz” diye konuştu.
Yapılan konuşmaların ardından kayıp yakınları Turgut Yenisoy’un anısına 5 dakikalık oturma eylemi yaparak, eylemlerine son verdi.
Kaynak: ETHA
TKMP, hak ihalleri raporunu açıkladı
Tecride Karşı Mücadele Platformu, Galatasaray Meydanı'nda yaptığı açıklamayla Nisan ayı hak ihlalleri raporunu açıkladı.
Tecride Karşı Mücadele Platformu (TKMP) Galatasaray Meydanı'nda yaptığı açıklamayla Nisan ayı hak ihlalleri raporunu açıkladı.
Platform adına açıklama yapan Esra Çakmak, bir cezaevi müdürürünün "Teröristleri güneşli yerlere koymak gibi bir zorunluluğumuz yok" şeklindeki sözlerini hatırlatarak, bu sözlerin devletin, hak arama mücadelesinde tutsak ettiği devrimcilere dönük nasıl cepheden ve her koldan saldırdığını çok açık gösterdiğini vurguladı.
"Devrimci ve yurtseverlere yönelik işkence ve faili meçhullerin sorumlularından Meğmet Ağar'ın 'cezalandırılması' bile Özel Aydın Cezaevi'nde, kendi istediği koşullarda ve güneşli odalarda oluyor" şeklinde konuşan Çakmak, 1 Mayıs'lara, Newroz'lara, savaş karşıtı eylemlere katıldığı için, tarafını işçi sınıfı ve emekçilerden yana seçerek, sınıfsız ve sömürüsüz bir dünya uğruna faşizme karşı mücadele ettiği için F tipi hapishanelere atılan binlerce devrimcinin en ağır tecrit koşullarında yaşadığını söyledi.
"TKMP olarak, içeride mücadele eden devrimci tutsakların dışarıdaki sesi olmaya devam edeceğiz" diyen Çakmak, açıklamanın ardından Nisan 2012 hak ihlalleri raporunu sundu.
Raporda, infaz yakma politikaları, ağırlaştırılmış müebbet statüsü, mektup engellemeleri, süreli süresiz yayınların engellenmesi, fiziki saldırılar ve başkaca hak ihlalleri yer alıyor.
Kaynak: ETHA
Tecride Karşı Mücadele Platformu (TKMP) Galatasaray Meydanı'nda yaptığı açıklamayla Nisan ayı hak ihlalleri raporunu açıkladı.
Platform adına açıklama yapan Esra Çakmak, bir cezaevi müdürürünün "Teröristleri güneşli yerlere koymak gibi bir zorunluluğumuz yok" şeklindeki sözlerini hatırlatarak, bu sözlerin devletin, hak arama mücadelesinde tutsak ettiği devrimcilere dönük nasıl cepheden ve her koldan saldırdığını çok açık gösterdiğini vurguladı.
"Devrimci ve yurtseverlere yönelik işkence ve faili meçhullerin sorumlularından Meğmet Ağar'ın 'cezalandırılması' bile Özel Aydın Cezaevi'nde, kendi istediği koşullarda ve güneşli odalarda oluyor" şeklinde konuşan Çakmak, 1 Mayıs'lara, Newroz'lara, savaş karşıtı eylemlere katıldığı için, tarafını işçi sınıfı ve emekçilerden yana seçerek, sınıfsız ve sömürüsüz bir dünya uğruna faşizme karşı mücadele ettiği için F tipi hapishanelere atılan binlerce devrimcinin en ağır tecrit koşullarında yaşadığını söyledi.
"TKMP olarak, içeride mücadele eden devrimci tutsakların dışarıdaki sesi olmaya devam edeceğiz" diyen Çakmak, açıklamanın ardından Nisan 2012 hak ihlalleri raporunu sundu.
Raporda, infaz yakma politikaları, ağırlaştırılmış müebbet statüsü, mektup engellemeleri, süreli süresiz yayınların engellenmesi, fiziki saldırılar ve başkaca hak ihlalleri yer alıyor.
Kaynak: ETHA
Askerler Suruç'ta çiftçileri taradı, bir yaralı
Urfa'nın Suriye sınırında bulunan Dikmentaş Köyü'nde gece mercimek tarlasını sulamaya giden 5 çocuk babası 41 yaşındaki Mahmut Akbaş, sınırda devriye gezen askerler tarafından tarandı. Askerlerin açtığı ateş sonucu bacaklarından yaralanan Akbaş, hastaneye kaldırıldı.
Urfa'nın Suruç İlçesi'ne bağlı Suriye sınırında bulunan Dikmentaş Köyü'nde, dün gece saat 23.00 sıralarında 41 yaşındaki çiftçi Mahmut Akbaş, mercimek tarlasına giderek sulama yapmak istedi. Bu sırada el feneriyle tarlasını sulamaya çalışan Akbaş'ı fark eden 9 Hudut Taburu'na bağlı askerlerin, Akbaş ve oğlunu taramaya başladığı belirtildi. Askerler tarafından açılan ateş sonucu çiftçi Mahmut Akbaş, iki bacağından vuruldu.
Akbaş'ın 17 yaşındaki oğlu Orhan ile kardeşi Hacı Akbaş, askerlere ateş açmaması için bağırarak uyarıda bulundu. Askerlerin "kaçakçı oldukları" gerekçesi ile sözkonusu kişileri tarandığı iddia edilirken, köylüler kaçakçılık yapmadıklarını, tarlalarını suladıklarını söyledi.
Yaralanan Akbaş'ın kardeşi Hacı Akbaş, yaşananlardan sonra yanlarına gelen 10-15 askerin kendilerine hakarette bulunup, daha sonra tüfeğin dipçiğiyle yaralı abisine vurduğunu iddia etti. Oğul Akbaş ise, yaşanan olayı şöyle aktardı: "Bizim kaçakçılıkla alakamız yok. Askerle aramızda 20 metre bile yoktu. Tarlanın hemen ucunda bizim minibüsün ışıkları açıktı, ona rağmen ateş açtılar. Biz kaçakçı olsaydık ışıklar açık olur muydu? Babam nasıl vuruldu. Ben minibüsün arkasına kaçtım. Ben askerlere yaklaştıkça onlar bize ateş açmaya devam ediyorlardı. Ben askerlere babamı vurdunuz. Babamı kaldıramıyorum babam yaralı. Onlar diyor kaldır götür diyorlar."
Oğul Akbaş, "Ben ağıt yaktığımda askerler bana küfür ediyordu. Telefon yerdeydi. Kendimi telefona yetiştirdim. Amcamı aradım. Jandarma falan gelmedi. Sadece bir jip geldi. O da köyün hemen çıkışında bekledi. Biz tarlada sulama yaparken önce devriye gezen askerler ateş açtı. Ardından kulübedekiler açmaya başladı. İki ayağından bir kolundan vuruldu" dedi.
Kaynak: ETHA
Urfa'nın Suruç İlçesi'ne bağlı Suriye sınırında bulunan Dikmentaş Köyü'nde, dün gece saat 23.00 sıralarında 41 yaşındaki çiftçi Mahmut Akbaş, mercimek tarlasına giderek sulama yapmak istedi. Bu sırada el feneriyle tarlasını sulamaya çalışan Akbaş'ı fark eden 9 Hudut Taburu'na bağlı askerlerin, Akbaş ve oğlunu taramaya başladığı belirtildi. Askerler tarafından açılan ateş sonucu çiftçi Mahmut Akbaş, iki bacağından vuruldu.
Akbaş'ın 17 yaşındaki oğlu Orhan ile kardeşi Hacı Akbaş, askerlere ateş açmaması için bağırarak uyarıda bulundu. Askerlerin "kaçakçı oldukları" gerekçesi ile sözkonusu kişileri tarandığı iddia edilirken, köylüler kaçakçılık yapmadıklarını, tarlalarını suladıklarını söyledi.
Yaralanan Akbaş'ın kardeşi Hacı Akbaş, yaşananlardan sonra yanlarına gelen 10-15 askerin kendilerine hakarette bulunup, daha sonra tüfeğin dipçiğiyle yaralı abisine vurduğunu iddia etti. Oğul Akbaş ise, yaşanan olayı şöyle aktardı: "Bizim kaçakçılıkla alakamız yok. Askerle aramızda 20 metre bile yoktu. Tarlanın hemen ucunda bizim minibüsün ışıkları açıktı, ona rağmen ateş açtılar. Biz kaçakçı olsaydık ışıklar açık olur muydu? Babam nasıl vuruldu. Ben minibüsün arkasına kaçtım. Ben askerlere yaklaştıkça onlar bize ateş açmaya devam ediyorlardı. Ben askerlere babamı vurdunuz. Babamı kaldıramıyorum babam yaralı. Onlar diyor kaldır götür diyorlar."
Oğul Akbaş, "Ben ağıt yaktığımda askerler bana küfür ediyordu. Telefon yerdeydi. Kendimi telefona yetiştirdim. Amcamı aradım. Jandarma falan gelmedi. Sadece bir jip geldi. O da köyün hemen çıkışında bekledi. Biz tarlada sulama yaparken önce devriye gezen askerler ateş açtı. Ardından kulübedekiler açmaya başladı. İki ayağından bir kolundan vuruldu" dedi.
Kaynak: ETHA
2 işçiye mezar olan tüp dolum tesisi önünde eylem
ESP Sancaktepe İlçe Örgütü, iki işçinin yaşamını yitirdiği Ümraniye'deki tüp dolum tesisi önünde yaptığı eylemde, iş cinayetinin sorumlusunun AKP Hükümeti olduğunu bildirdi.
Ezilenlerin Sosyalist Partisi Sancaktepe İlçe Örgütü, Dudullu Esenkent Mahallesi'nde bulunan DES Sanayi Sitesi'nde, önceki gün patlama meydana gelen tüp dolum tesisi önünde eylem yaptı.
İşçilerin de katıldığı eylemde ESP adına yapılan açıklamada, "Artık ölmek istemiyoruz", "Kaza değil bu bir cinayet", "İşçiler birleşin ölümleri durdurun", "Patronlar öldürüyor AKP seyrediyor" sloganları atıldı.
ESP adına yapılan açıklamada Türkiye'de her gün ortalama 3 işçinin kazalar sonucu yaşamını yitirdiği hatırlatıldı.
İki işçinin yaşamını yitirdiği tüp dolum tesisinin daha önce 3 defa mühürlendiğini, ancak her defasında yeniden açıldığını belirten ESP, Çalışma Bakanı'nın iş cinayetleri için "kader" açıklamasına tepki gösterdi.
ESP açıklamasında şu ifadeler yer aldı: "AKP hükümeti ekonominin büyüdüğünü fakat büyümenin işçilerin canı ve kanı pahasına yaşandığını söylemiyor. Başta Başbakan Erdoğan olmak üzere AKP hükümeti yaşanan iş cinayetlerinin sorumlusudur. Güvencesiz çalıştırılma ve patronların kar hırsı işçileri öldürüyor."
ESP, iş cinayetlerinin önlenmesi için gerekli tedbirlerin alınmasını, bunun için bağımsız komisyonların oluşturulmasını ve patronların cezalandırılmasını istedi.
Eyleme Partizan üyeleri de katıldı.
Kaynak: ETHA
Ezilenlerin Sosyalist Partisi Sancaktepe İlçe Örgütü, Dudullu Esenkent Mahallesi'nde bulunan DES Sanayi Sitesi'nde, önceki gün patlama meydana gelen tüp dolum tesisi önünde eylem yaptı.
İşçilerin de katıldığı eylemde ESP adına yapılan açıklamada, "Artık ölmek istemiyoruz", "Kaza değil bu bir cinayet", "İşçiler birleşin ölümleri durdurun", "Patronlar öldürüyor AKP seyrediyor" sloganları atıldı.
ESP adına yapılan açıklamada Türkiye'de her gün ortalama 3 işçinin kazalar sonucu yaşamını yitirdiği hatırlatıldı.
İki işçinin yaşamını yitirdiği tüp dolum tesisinin daha önce 3 defa mühürlendiğini, ancak her defasında yeniden açıldığını belirten ESP, Çalışma Bakanı'nın iş cinayetleri için "kader" açıklamasına tepki gösterdi.
ESP açıklamasında şu ifadeler yer aldı: "AKP hükümeti ekonominin büyüdüğünü fakat büyümenin işçilerin canı ve kanı pahasına yaşandığını söylemiyor. Başta Başbakan Erdoğan olmak üzere AKP hükümeti yaşanan iş cinayetlerinin sorumlusudur. Güvencesiz çalıştırılma ve patronların kar hırsı işçileri öldürüyor."
ESP, iş cinayetlerinin önlenmesi için gerekli tedbirlerin alınmasını, bunun için bağımsız komisyonların oluşturulmasını ve patronların cezalandırılmasını istedi.
Eyleme Partizan üyeleri de katıldı.
Kaynak: ETHA
Bolivya'da yerliler tekrar eylem başlattı
Daha önce yaptıkları eylemde devletin Amazonlara yapmayı planladığı otoyol projesini iptal ettiren Bolivyalı yerliler, projenin gündem olması üzerine tekrar eyleme başladı.
Bolivya'nın kuzeyindeki Amazon bölgesinde bulunan Tipnis ulusal parkına otoyol inşatı planına karşı Bolivyalı yerliler, hükümet karşıtı eylemlerine tekrar başladı.
Amazon ormanlarındaki yaşam alanlarının yok edileceğini belirten 500'den fazla yerli, Bolivya'nın kuzey doğusunda bulunan Trinidad'dan başkent La Paz'a yürüyüşe başladı.
Yapılması planlanan otoyola karşı olduklarını dile getirmek için yürüyüş başlattıklarını kaydeden yerliler, sekiz hafta sürecek yolculuklarında 500 kilometre yol kat edecek.
Yürüyüş süresince eyleme katılım olmasını beklediklerini kaydeden yerliler, La Paz'a varana kadar sayılarının katlanacağını ifade etti.
Geçtiğimiz yıl yapılan benzer bir eylem sonucu ülkenin seçilmiş ilk yerli Devlet Başkanı olan Eva Morales'in bu planı iptal etmesine neden olmuştu.
Brezilya'nın ekonomik olarak desteklediği projenin ekonomik kalkınma getireceği iddiasıy sonrası Morales, Amazonları yok edecek projeyi yeniden gündeme getirmişti.
Kaynak: ETHA
Bolivya'nın kuzeyindeki Amazon bölgesinde bulunan Tipnis ulusal parkına otoyol inşatı planına karşı Bolivyalı yerliler, hükümet karşıtı eylemlerine tekrar başladı.
Amazon ormanlarındaki yaşam alanlarının yok edileceğini belirten 500'den fazla yerli, Bolivya'nın kuzey doğusunda bulunan Trinidad'dan başkent La Paz'a yürüyüşe başladı.
Yapılması planlanan otoyola karşı olduklarını dile getirmek için yürüyüş başlattıklarını kaydeden yerliler, sekiz hafta sürecek yolculuklarında 500 kilometre yol kat edecek.
Yürüyüş süresince eyleme katılım olmasını beklediklerini kaydeden yerliler, La Paz'a varana kadar sayılarının katlanacağını ifade etti.
Geçtiğimiz yıl yapılan benzer bir eylem sonucu ülkenin seçilmiş ilk yerli Devlet Başkanı olan Eva Morales'in bu planı iptal etmesine neden olmuştu.
Brezilya'nın ekonomik olarak desteklediği projenin ekonomik kalkınma getireceği iddiasıy sonrası Morales, Amazonları yok edecek projeyi yeniden gündeme getirmişti.
Kaynak: ETHA
'Kalem veriliyorsa, bilgisayar da verilebilir'
Kandıra 2 No'lu F Tipi Cezaevi'nde tutuklu bulunan eski Milletvekili Mahmut Alınak, Adalet Bakanlığı'na başvuruda bulunarak dizüstü bilgisayarını cezaevinde kullanma talebinde bulundu.
Kürt avukatları hedef alan “KCK" adı altındaki operasyonda tutuklanarak Kandıra 2 No'lu F Tipi Cezaevi'ne konulan eski Milletvekili Mahmut Alınak, dizüstü bilgisayarını cezaevinde kullanabilmek için Adalet Bakanlığı'na başvuruda bulundu.
Başvuruyu yapan avukat Halit Sinan Alınak, müvekkilinin kısa bir süre önce yayınlanan, "Köpekler Manifestosu" adlı kitabını elle yazmak zorunda kaldığını belirterek, "Bilgisayar gibi yazma faaliyetini çok kolaylaştıran bir aletin yaşamın her alanında hemen herkesçe kullanıldığı bir çağda, yazmak gibi bir üretim faaliyetinin cezaevlerinde halen kalemle ve el yazısı ile yapılmasının çağdışı olduğu açıktır" dedi.
Müvekkilinin yeni romanını yazabilmesi için bilgisayara ihtiyacı olduğuna dikkat çeken Avukat Alınak, başvurusunda şu ifadelere yer verdi: "Bilgisayar imkanının sağlanmasını engelleyen yasal bir durum bulunmamaktadır. Bu bir haktır. Cezaevinde kalem verilebildiğine göre pekala aynı işlevi görecek olan bilgisayarda verilebilir. Bu hakkın kısıtlanması diğer bir değişle beşi roman olmak üzere yedi kitap yazmış birine 'kalemle idare et' denmesi gerek iç hukuka gerekse Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne aykırıdır ve en temel hak olan yazma; düşünce ifade etme özgürlüğünün gasbı niteliğindedir. Cezaevinde kalem verildiğine göre aynı işlevi görecek olan bilgisayarda verilebilinir."
Kaynak: ETHA
Kürt avukatları hedef alan “KCK" adı altındaki operasyonda tutuklanarak Kandıra 2 No'lu F Tipi Cezaevi'ne konulan eski Milletvekili Mahmut Alınak, dizüstü bilgisayarını cezaevinde kullanabilmek için Adalet Bakanlığı'na başvuruda bulundu.
Başvuruyu yapan avukat Halit Sinan Alınak, müvekkilinin kısa bir süre önce yayınlanan, "Köpekler Manifestosu" adlı kitabını elle yazmak zorunda kaldığını belirterek, "Bilgisayar gibi yazma faaliyetini çok kolaylaştıran bir aletin yaşamın her alanında hemen herkesçe kullanıldığı bir çağda, yazmak gibi bir üretim faaliyetinin cezaevlerinde halen kalemle ve el yazısı ile yapılmasının çağdışı olduğu açıktır" dedi.
Müvekkilinin yeni romanını yazabilmesi için bilgisayara ihtiyacı olduğuna dikkat çeken Avukat Alınak, başvurusunda şu ifadelere yer verdi: "Bilgisayar imkanının sağlanmasını engelleyen yasal bir durum bulunmamaktadır. Bu bir haktır. Cezaevinde kalem verilebildiğine göre pekala aynı işlevi görecek olan bilgisayarda verilebilir. Bu hakkın kısıtlanması diğer bir değişle beşi roman olmak üzere yedi kitap yazmış birine 'kalemle idare et' denmesi gerek iç hukuka gerekse Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne aykırıdır ve en temel hak olan yazma; düşünce ifade etme özgürlüğünün gasbı niteliğindedir. Cezaevinde kalem verildiğine göre aynı işlevi görecek olan bilgisayarda verilebilinir."
Kaynak: ETHA
27 Nisan 2012 Cuma
'Ayhan Çarkın, Ayhan Efeoğlu'nu nereye gömdü?'
Gözaltında kaybedilen Ayhan Efeoğlu'nun mezarını arayan TAYAD'lılar, bir kez daha Taksim'de yürüyüş yaptı.
Tutuklu ve Hükümlü Aileleri ile Dayanışma Derneği (TAYAD), 1992 yılında gözaltında kaybedilen Ayhan Efeoğlu için her cuma yaptığı eyleme bugün de devam etti.
Taksim Tramvay Durağı'nda bir araya gelen TAYAD üyeleri, "Ayhan Efeoğlu'nun cenazesini istiyoruz. Mezarı nerede cevap alıncaya kadar susmayacağız" yazılı pankart açtı. Galatasaray Meydanı'na doğru yürüyüşe geçen TAYAD'lılar, "Ayhan Çarkın Ayhan Efeoğlu'nun cesedini nereye gömdü", "Kaybeden devlettir hesap soracağız" dövizleri taşıdı.
Galatasaray'da açıklama yapan Emekli-Sen Beyoğlu Başkanı Hasan Taşkın, Ayhan Çarkın'ın, Ayhan Efeoğlu'nu kendisinin gömdüğünü ve mezarının yerini bildiğini söylemesine rağmen, mezarın açılmadığını hatırlattı.
Taşkın, kaybedilen ve katledilenlere sahip çıkacaklarını belirtti.
Kaynak: ETHA
Tutuklu ve Hükümlü Aileleri ile Dayanışma Derneği (TAYAD), 1992 yılında gözaltında kaybedilen Ayhan Efeoğlu için her cuma yaptığı eyleme bugün de devam etti.
Taksim Tramvay Durağı'nda bir araya gelen TAYAD üyeleri, "Ayhan Efeoğlu'nun cenazesini istiyoruz. Mezarı nerede cevap alıncaya kadar susmayacağız" yazılı pankart açtı. Galatasaray Meydanı'na doğru yürüyüşe geçen TAYAD'lılar, "Ayhan Çarkın Ayhan Efeoğlu'nun cesedini nereye gömdü", "Kaybeden devlettir hesap soracağız" dövizleri taşıdı.
Galatasaray'da açıklama yapan Emekli-Sen Beyoğlu Başkanı Hasan Taşkın, Ayhan Çarkın'ın, Ayhan Efeoğlu'nu kendisinin gömdüğünü ve mezarının yerini bildiğini söylemesine rağmen, mezarın açılmadığını hatırlattı.
Taşkın, kaybedilen ve katledilenlere sahip çıkacaklarını belirtti.
Kaynak: ETHA
9 kişi daha Hopa davası sanığı oldu
Ankara'da görülen Hopa davasına 9 kişi daha eklendi. Böylece Metin Lokumcu'nun ölümünü protesto ettikleri için yargılananların sayısı 37'ye yükseldi.
Hopa'da polisin müdahalesini protesto etmek için Ankara'da eylem yaptıkları gerekçesiyle yargılananların sayısı 37'ye yükseldi.
Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen davanın ilk duruşması 9 Aralık 2011 tarihinde görülmüştü.
Mahkeme, soruşturmaya dahil edilen ancak o dönem ifadesi alınmayan 9 kişinin daha davaya dahil edilmesine karar verdi. Böylece Hopa davasında yargılananların sayısı 37'e yükseldi.
Başbakan Erdoğan'ın Artvin'in Hopa ilçesinde 31 Mayıs'ta yaptığı seçim mitingi, halk tarafından protesto edilmişti. Polisin Hopalılara sert saldırısı sonucu, yoğun biber gazından etkilenen Metin Lokumcu adlı emekli öğretmen yaşamını yitirmişti. Çok sayıda kişi de gözaltına alınmıştı.
Hopa'da polisin saldırısını protesto etmek için pek çok kentte eylemler düzenlenirken, Ankara'da da AKP Genel Merkezi'ne yürüyüş yapılmak istenmişti. Ancak burada da polis eylemcilere saldırmış ve 100'den fazla kişiyi gözaltına almıştı. Bunlardan 22 kişi tutuklanmıştı. Yürütülen soruşturma kapsamında 28 kişi hakkında dava açılmıştı. Tutuklu 22 kişi ilk duruşmada tahliye olmuştu. Hopa sanıkları "silahlı terör örgüte üye olmak" iddiasıyla yargılanıyor.
Kaynak: ETHA
Hopa'da polisin müdahalesini protesto etmek için Ankara'da eylem yaptıkları gerekçesiyle yargılananların sayısı 37'ye yükseldi.
Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen davanın ilk duruşması 9 Aralık 2011 tarihinde görülmüştü.
Mahkeme, soruşturmaya dahil edilen ancak o dönem ifadesi alınmayan 9 kişinin daha davaya dahil edilmesine karar verdi. Böylece Hopa davasında yargılananların sayısı 37'e yükseldi.
Başbakan Erdoğan'ın Artvin'in Hopa ilçesinde 31 Mayıs'ta yaptığı seçim mitingi, halk tarafından protesto edilmişti. Polisin Hopalılara sert saldırısı sonucu, yoğun biber gazından etkilenen Metin Lokumcu adlı emekli öğretmen yaşamını yitirmişti. Çok sayıda kişi de gözaltına alınmıştı.
Hopa'da polisin saldırısını protesto etmek için pek çok kentte eylemler düzenlenirken, Ankara'da da AKP Genel Merkezi'ne yürüyüş yapılmak istenmişti. Ancak burada da polis eylemcilere saldırmış ve 100'den fazla kişiyi gözaltına almıştı. Bunlardan 22 kişi tutuklanmıştı. Yürütülen soruşturma kapsamında 28 kişi hakkında dava açılmıştı. Tutuklu 22 kişi ilk duruşmada tahliye olmuştu. Hopa sanıkları "silahlı terör örgüte üye olmak" iddiasıyla yargılanıyor.
Kaynak: ETHA
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)