30 Kasım 2010 Salı
Kadına Şiddet, Mücadele Günü Dinlemedi
Çoruh Aksu Vadisi Koruma Platformu’nun Borusan Holding’in sürdürdüğü HES inşaatını protestosunda, polis müdahale etti. Kadın eylemci Kaos GL’ye; “Pasif direnişimize karşın müdahale edilince yere düştüm ve tekmelendim” diye konuştu.
Çoruh Aksu Vadisi Koruma Platformu’nun Borusan Holding’in sürdürdüğü HES inşaatını protestosunda, polis müdahale etti. 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü’ne denk gelen eylemde yaşananlarla ilgili bir kadın eylemci “Pasif direnişimize karşın müdahale edilince yere düştüm ve tekmelendim” diye konuştu.
İstanbul – Emir Çelik
Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü (25 Kasım) Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı önünde Borusan Filarmoni Orkestrası Konseri öncesi, Borusan Holding'in Çoruh Aksu Vadisi'ndeki hidroelektrik santral (HES) inşaatları protesto edildi.
Erzurum Aksu köylülerinin eylemine, yaşam savunucusu gruplar ve diğer yörelerdeki HES karşıtlarından oluşan yüzden fazla kişi katıldı. Aynı saatlerde beyoğlu’nda ve Türkiye'nin farklı şehirlerinde kadın hakları örgütleri de, kadına yönelik şiddete karşı eylemler yapıyordu.
Çoruh Aksu Vadisi Koruma Platformu'na Direnişin Ritimleri grubu da enstrümanlarıyla destek oldu. Konsere girişlerin tamamlanması ardından yaptıkları müziğe kapı önünde devam etmek isteyen gruba güvenlik görevlileri müdahale etti; eylemciler polis şiddetine uğradı.
Grup aktivistlerinden Özlem, Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü'nde yaşadığı polis şiddetiyle ilgili Kaos GL'ye konuştu.
Güvenlik hakaret etti; Polis tekmeledi
Seslerini daha çok duyurabilmek için müziğe kapı önünde devam etmek istediklerini söyleyen Özlem “Çok çirkin sözler sarf eden güvenlik görevlileri müdahale etti. Sonra gelen polisler de ittirmeye devam etti. Buna rağmen biz gülerek, tamamen pasif direniş uygulamaya devam ettik” diye konuştu.
Özlem, yaratılan gerginlikle oluşan arbedede birkaç kişinin yere düştüğünü ve ezilme tehlikesi geçirdiğini hatırlattı; kendisi de yere düştüğü sırada çevik kuvvet tarafından tekmelendiğini belirtti ve şöyle devam etti:
“Bu coğrafyada kadına yönelik şiddet ortada; tekmenin bacak arama gelmesi nedeniyle cinsiyetçi bir tekme olarak da hissettim tabii.”
“Ama polisin şiddetini kadın, erkek, trans hep birlikte yaşadık. Aynı tekme bir erkeğe de atılabilirdi. Uğradığım şiddet sonrası kendimi toparlayarak kenara çekildim ve yaşananlara sadece güldüm.”
“İçeri girmeye çalışmak gibi bir şey yaşanmadı”
“Konserin basılmaya çalışıldığı” şeklindeki haberlerle ilgili ise Özlem “Hiçbir şekilde içeriye girmeye çalışmak gibi bir şey söz konusu değildi. Borusan bu konularda iyi çalışıyor, sanki insanların kendi aklı yokmuş gibi sunuyor” diye konuştu.
Başka bir eylemcinin ifadesine göre olay yerindeki Emniyet yetkilisi, şiddetin sorumluluğunu özel güvenlik birimleri olduğunu öne sürdü.
“Anadolu'nun HES karşıtı çığlığına kulak verin”
Eylemde Koruma Platformu'nun basın açıklamasını okuyan Ebru Erbaş "Anadolu'nun çığlığına kulak verin. Kar hırsıyla Anadolu'yu geri dönüşsüz bir yıkıma sürükleyenler, sözde kültür sanat etkinlikleriyle kanlı ellerini yıkayabileceklerini zannediyor” dedi.
Aksu köylüsü Hanifi Aksu ise, şirketin bildirilerini "Gerçekleri Aksu'da görüyoruz" diyerek yırttı. Eylemciler, samba ritimleri ve tulum eşliğinde horon tepti.
Borusan Holding basına gönderdiği bildiride, projelerinin “doğa ve topluma saygılı” olduğunu savundu.
Platform da yazılı bir açıklamayla, medya şirketlerinin Borusan Holding'le olan ilişkilerine işaret etti; basında çıkan “konser basma” haberlerinin gerçeği yansıtmadığını, böyle bir olay yaşanmadığını söyledi. Açıklamada HES projelerinin bölgede doğa ve kültüre zarar verdiği, amacın enerji değil suyun kullanım hakkını devretmek olduğu da ifade edildi.
Kaynak: Kaos GL
29 Kasım 2010 Pazartesi
28 Kasım 2010 Pazar
Doğayı Talana Açan Yasaya Hayır
Türkiye’nin dört bir yanından gelen STHP temsilcileri, milletvekillerine seslenerek tasarının geri çekilmesini istediler.
“Uyarıyoruz, tabiatın yok edilmesine izin vermeyeceğiz” pankartını açarak Yüksel Caddesi’nden coşkuyla yürüyüşe geçen STHP temsilcileri, ellerinde “Bu vadide satılık su yok”, “Karadeniz bu yasaya isyanda” dövizlerini taşıdılar. “Su yaşamdır satılamaz”, “Suyuma vadime dokunma”, “Dereler özgürdür özgür akacak”, “Suyumuzu satanlar halka hesap verecek”, “Çevre düşmanı çevre bakanı”, “Sermaye doğamızdan elini çek”, “Tabiatı yok eden yasaya hayır” ve “AKP’nin yasası doğanın talanı” sloganlarıyla yürüyen STHP temsilcilerine Ankara Emek ve Meslek Örgütleri Platformu bileşenleri katılırken, Ankaralılar da yollarda alkışlarla destek verdi.
‘SU HAVZALARI METALAŞTIRILIYOR’
Meclis Dikmen Kapısı önünde STHP adına ortak açıklamayı Türk Tabipleri Birliği Merkez Konsey Başkanı Eriş Bilaloğlu yaptı. Bilaloğlu, “Tabiat ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanun Tasarısı”nın tüm milli parklar, tabiat parkları ve doğal alanların korunmasına ilişkin kararların iptal edilmesini sağlayacağı uyarısını yaptı. Doğal alanların Çevre ve Orman Bakanlığına devredilmesinin de planladığını ifade eden Bilaloğlu, 49 yıllığına su havzalarını sahiplenen şirkete maden çıkarma, sanayi, tarım ve içme suyu faaliyetlerinde kullanım özgürlüğü getirildiğini belirtti. “Kısacası su ve su havzaları AB direktifleri ve buna uyumlu kamu-özel işbirliğinde metalaştırılmasının önü yasayla açılmaktadır” diyen Bilaloğlu, böylece milli park olan Munzur, Arılı, Çağlayan, İkizdere ve Gürleyik Vadilerinde şirketlerin çalışmalarının yasallaşacağını ifade etti.
‘BİYOLOJİK TÜR VE ÇEŞİTLER SATILACAK’
2 bin civarında dere ve su havzasının ticarileştirilmesine olanak sağlanacağını dile getiren Bilaloğlu, “Ormanların ve meraların şirketlerin kullanımına sokulmasının, maden arama ve çıkarma faaliyetlerinin şirketlere engel tanınmaksızın yapılmasının yolu yasal olarak açılacaktır” dedi. Tasarının Anadolu’da yetişen tüm biyolojik tür ve çeşitleri de ticarileştireceği uyarısı yapan Bilaloğlu, İstanbul’da üçüncü köprü yapılmasının önündeki SİT alanı kararlarının iptal edilmesini getireceğini kaydetti. “Doğayı, dereleri, meraları, ormanları, yeraltı sularını, madenleri, biyolojik tür ve çeşitliliği şirketlerin sermaye birikimine sokan ‘Tabiat ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanun Tasarısı’na karşıyız” diyen Bilaloğlu, tasarının geri çekilmesini istedi.
Gazetemize konuşan STHP üyesi, Yıldız Teknik Üniversitesi Öğretim Üyesi Beyza Üstün de, yasa tasarısının “yasal” mücadelenin önünü kesmek için hazırlandığını belirtti. “Bizim mücadelemiz hiçbir zaman yalnızca yasal çerçevede kalmadı. Bazen uzmanlar, bazen hukukçular destek verdi. Ama önemli olan halk mücadelesidir” diyen Üstün, emek ve çevre mücadelesinin ortaklaştığını ve daha da büyüyerek güçleneceğini ifade etti.
Açıklamanın ardından platform temsilcileri Petrol-İş Ankara Şubede buluşarak, tasarının bir an önce çekilmesinin nasıl sağlanabileceğini tartıştılar.
Kaynak: Evrensel
27 Kasım 2010 Cumartesi
Borusan'ın Dezenformasyonuna Karşılık...
Kamuoyuna Duyurulur
25 Kasım akşamı Borusan'ın Çoruh Aksu Vadisinde yürütmekte olduğu HES katliam projelerini Çoruh Aksu Vadisi Koruma Platformu olarak bir kez daha protesto ettik. (Dün okunan basın açıklaması ektedir.)
Eylem sonrasında, Sanatı, katlettikleri Aksu Vadisi ile besleyen Borusan eylemimizi ve bizleri sanat düşmanı olarak yansıtmaya çalışmıştır. Oysaki eylem, sanata veya muzisyenlere degil Borusan'ın sanatı besleyen insana ve doğaya olan yıkımına karşı bir eylemdir. Bizler bütün bu sanata olan desteğin yıkımla, canlıların, derelerin, vadilerin, KULTURLERIN YOK EDILMESIYLE elde edildiğini dile getiriyoruz… Amacımız Aksu'nun sesini doğanın, isyanın ritimleri ile duyurmaktır…
Lütfi Kırdar önündeki eylemde konser girişleri bittikten sonra, yaptıkları müziğe kapı önünde devam etmek isteyen Direnişin Ritimleri grubuna polis aniden müdahale etmiş; yere düşen bir kadın arkadaşımız hem de Kadına karşı Şiddete hayır Günü’nde tekmelenmiştir. Bunun üstüne oluşan tepkilerle arbede yaşanmış ve daha bir çok arkadaşımıza şiddet uygulanmıştır.
Bu durum Borusan'ın ticari ilişkide olduğu büyük medya kuruluşları tarafından "bilinçsiz çevreciler konser bastı" şeklinde haberleştirilerek saptırılmaya çalışılmış; gerçekleri yazmak yerine Borusan şakşakçılığı yapılmıştır...
Ortada konser basmak gibi bir durum olmadığı, görüntülerden de apaçık ortadadır. İçeri girmek gibi bir teşebbüs olmamış, yalnızca eyleme kapının tam önünde devam edilmek istenmiş ve özel güvenlik ile polisin yarattığı gerginlik sonucu itişme yaşanmıştır.
Basın Kuruluşları ise basın açıklamamıza ve gerçekte yaşananlara neredeyse hiç yer vermeyerek, konuyu saptırarak yaptıkları haberlerde, Borusan'ın gerçekleri yansıtmayan açıklamalarına ise tam yer vermiştir.
Borusan eylem sırası ve sonrasında medya ve kamuoyuna "şeffaflık ilkesi gereği açmış olduğu" iyienerji.net sitesini paylaşmış, yaptıkları bildirilerle her şeyin güllük gülistanlık olduğu görüntüsünü vermeye çalışmıştır.
Borusan sitesinde Aksu vadisinin birkaç fotoğrafını yayınlayarak herkesi aptal yerine koymaya çalışmaktadır. Bu fotoğraflar arasında neden ağaçları keserlerken, borularla kimyasal atıklarını derelere akıtırken, çimento akan dereler kırmızı benekli alabalık cesetleriyle doluyken ve diğer canlılarin yasam alanlari yok edilirken, ya da kepçelerle mezarlara girerkenki görüntüleri yoktur? Borusan'ın şeffaflığı oturdukları yerden bilmezden, görmezden gelmekten ibarettik. Basını ve kamuoyunu açıkça kandırmaya, yanlış yönlendirmeye çalışan Borusan'ın ta kendisidir.
Dezenformasyon kampanyalarında kendi kurumsal sitesinde Aksu'nun mazide kalan cennet fotoğraflarını kullanmaları ise pek isabetli olmuştur; böylelikle katliamlarının boyutu daha çarpıcı şekilde ortaya çıkmaktadır. Aksu'dan güncel fotoğraflarını görebilmek için http://www.facebook.com/coruhaksuvadisi adresini ziyaret edebilirsiniz.
Hidroelektrik santraller konusunda gerçeği bir kez daha tekrar ediyoruz:
Pompalanan tüketim çılgınlığının karşılamak için enerji bahanesiyle Türkiye'nin her yerindeki akarsular, doğayı yok etme pahasına kâr peşinde koşanların yoğun saldırısı altındadır. 2000’e yakın HES projesiyle, sularımızın kullanım hakkı şirketlere devrediliyor, yatağında özgürce akan su bırakılmıyor ve sular tünellere hapsedilerek ekosistemler yok ediliyor. Sularımız şirketlere satılıyor, tarımın doğduğu Anadolu topraklarında doğa, tarım, köylülük, kültürler yok ediliyor, yaşam alanları yok edilen bu insanlar göç etmek zorunda bırakılarak, şehirlerde tüketici ve şirketlerin kölesi haline getiriliyor.
Borusan da bu yağmadan pay kapmaya çalışan bir akbaba edasıyla 2007’de enerji şirketlerini kurmuş, yukarda açıklanan düzenle HES lisanslarını kapmış, sonra da bunları “yatırım” diye göstererek şirket hisselerini Alman Energie Baden-Württemberg AG şirketine satarak “pek karlı bir operasyon” yaptığı hayaline kapılmıştır. Alman ortaklarına kurdurdukları hayalleri de yıkacağımız için peşinen özür dileriz (!)...
Borusan’ın dezenformasyon kampanyalarının ise yanıtsız kalacağı düşünülmesin. Yalanları tüm açıklığıyla ifşa eden ayrıntılı rapor çok yakında açıklanacaktır.
Çoruh Aksu Vadisi Koruma Platformu
http://www.facebook.com/CoruhAksuVadisi/
aksuvadisi@gmail.com
26 Kasım 2010 Cuma
HES protestosunda gerginlik
BORUSAN AKSU'DAN DEFOL! from Zafer DURMAZ on Vimeo.
ERZURUM'da yapımı süren hidroelektrik enerji santrali inşaatını protesto etmek için Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası konserini basmak isteyen çevrecilere polis müdahale etti. Yaşanan arbedede bazı göstericiler ezilme tehlikesi atlattı.
Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası konserinin düzenlendiği Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı önünde, saat 19.00 sıralarında toplanan Çoruh - Aksu Koruma Platformu üyesi yaklaşık 50 kişilik grup, Borusan EnBW Enerji ortaklığının Erzurum’da sürdürmekte olduğu hidroelektrik enerji santrali inşaatını protesto etmek için eylem yaptı.
Grup adına basın açıklamasını okuyan Ebru Erbaş, “Ey duyarlı insanlar, Çoruh - Aksu Vadisi’ni tanıyınız. Bizleri var eden Anadolu çığlığına kulak veriniz. Kar hırsı ile Anadolu’yu geri dönüşsüz bir yıkıma sürükleyen bu doğanın yok edicileri, kanlı ellerini, sözde kültür sanat etkinliğiyle yıkayabileceklerini zannediyorlar. Bu oyuna gelmeyiniz" dedi. Konsere gelenlerde eylemi şaşkınlıkla izledi.
ARBEDE ÇIKTI, ÇEVİK MÜDAHALE ETTİ
VİDEO Basın açıklamasının ardından konserin yapıldığı salona girmek isteyen grup ile güvenlik görevlileri arasında gerginlik yaşandı. Olay yerine Çevik Kuvvet ekipleri sevk edildi. Çevik Kuvvet ile göstericiler arasında arbede yaşandı. Yere düşen eylemciler ezilme tehlikesi atlattı. Daha sonra kalabalık, gösteriye çalgılarıyla katılarak destek veren, ‘Direnişin Ritimleri’nin müzikleriyle, Karadeniz oyunları ile eylemi sonlandırdı.
NOT: Borusan'ın açıklamasının bulunduğu kısmı burada çıkartıyoruz. Çünkü Borusan yayınladığı metinde doğanın ve yaşamın nasıl katledilebileceğini meşrulaştırmaya çalışmaktadır. İsterseniz şu adresten okuyabilirsiniz >>> http://www.hurriyet.com.tr/gundem/16380929.asp
Kaynak: Aforum
Çevreciler Ankara´ya Çıkartma Yapacak
AKP Hükümeti, uzun süredir hazırlığını yaptığı ‘Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanun Tasarısı’nı, HES projeleriyle cehenneme çevrilen İkizdere Vadisi’nin doğal SİT alanı ilan edilmesinin ardından Meclise sundu. Ancak, kendi bölgelerinde kurulacak olan hidroelektrik santrallere (HES) karşı direnen çevreciler, bu tasarı ile AKP iktidarının; SİT kararlarını, Milli Parklar, Tabiat Parkları, Doğal alanların korunmasına ilişkin kararları iptal ettirmeyi, koruma kararı yetkisini Çevre ve Orman Bakanlığına devretmeyi planladığına dikkat çekiyor. Yine çevreciler bu yasa ile Çevre ve Orman Bakanlığının, doğal alanları sermaye saldırganlığına açacağını, doğayı metalaştıracağını ve doğayı yok etmek için elinden geleni yapacağını belirtiyor. 26 Kasımda Ankara’da Meclis önünde, söz konusu tasarıya karşı eylem yapacak olan çevreciler, tasarıya karşı çıkmalarının nedenlerini anlattı.
‘BU BİR UYARI EYLEMİDİR’
Hasan Şen (Munzur Platformu): Yasadan haberimiz var. Bu yasayı ‘Meclise getirmeyin’ demek için cuma günü Ankara’dayız. Eğer Meclise yasayı getirirseniz, yüz binlerce insanla Meclisin kapısına dayanırız. Bu yasa çok geniş kesimleri, dereleri, vadileri ve hayatımızı derinden etkileyecek.
‘BİZİ KANDIRMALARINA İZİN VERMEYECEĞİZ’
Hanefi Aksu (Aksu Platformu): Bizim toprağımız, suyumuz hakkında başka insanlar konuşmasın artık. Bizler, vadimize suyumuza sahip çıkıyoruz. Eğer bu yasa geçerse vadimiz zaten katledilmiş durumda, yasa geçtikten sonra talan meşrulaştırılmış olacak. Bizim, yaban hayatımızı bitiyorlar, Aksu’yu Borusan AŞ katlediyor. Borusan, ‘Aksu’da insan hayatı yok’ diye anlatıyor ve kamuoyunu yanıltıyor. Böyle bir durum yok. Onlar bizim hayatımızı yok ediyorlar. Geçen yıl, 500 bin tane kırmızı alabalığımızı öldürdüler. Biz bunlarla mücadele etmeye ve yasallaştırmaya çalıştıkları talanlarına karşı çıkacağız.
‘AKP’NİN RANT POLİTİKALARINA KARŞI’
Metin İlgenci (Tarım Orkam-Sen Antalya Şube Başkanı): Yüzün üzerinde kuruluşla beraber, biz de bu yasaya karşıyız. Bu yasanın aslında çıkış tarihi itibariyle baktığımızda, İkizdere doğal alanı SİT alanı ilan dilmesinden sonra, AKP Hükümeti buna karşı bu yasayı çıkarmak istiyor. Akarsuların kullanım hakkı elimizden alınıyor HES’lerle.
‘YASAYI İSTEMİYORUZ DEMEK İÇİN…’
Erdinç Ay (Loç Vadisi): Türkiye’nin dört bir yanında yaşam alanlarını savunmak için mücadele eden çevreciler, bugüne değin alınmış SİT kararlarını ve tabiat parklarını, milli parkların koruma kararlarını kaldıran, doğal alanlar ile ilgili kararları Çevre ve Orman Bakanlığının kurullarına ve bakanın doğrudan onayına bırakan, ‘Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanun Tasarısı’na karşı suyuna, toprağına, ormanına sahip çıkan herkesi mücadeleye çağırıyoruz. O gün Ankara’da söyleyecek çok sözümüz var. Hükümet yaptırmak istediği projeleri önüne çıkacak olan yasal engelleri ortadan kaldırmak için bu yasayı çıkartıyor.
Kaynak: DİHA
Edirne'nin kurtuluş töreninde vahşet
Edirne'nin düşman işgalinden kurtuluşunun 88'inci yıl dönümü törenlerle kutlandı. Geçit törenine katılan avcılar, avladıkları tavşan, domuz, tilki ve kuşları ellerinde sallayarak ve arabalarının üzerine koyarak herkesi şoke etti. Yaşanan vahşeti çocuklar şaşkın bakışlarla seyrederken, vali kendisine hediye edilmek istenen tavşanı geri çevirdi.
VALİ TAVŞANI İSTEMEDİ
Edirne’nin düşman işgalinden kurtuluşunun 88'inci yıl dönümü törenleri sabah saat 09.00'da Atatürk Anıtı önünde başladı. Geçit törenine omuzlarına tüfek asarak katılan avcılar, avladıkları yaban hayvanları ellerinde taşıyarak protokolün önünden geçti. Edirne Avcılar Kulübü üyeleri de avladıkları tavşan, ördek gibi hayvanları araçlarının yanlarına kırmızı kurdeleler ile bağlayarak geçti. Avcılardan 2'si, ellerindeki kırmızı kurdele ile bağlanmış tavşanları Vali Gökhan Sözer'e hediye etmek istedi. Protokol tribüne kadar giden avcıların hediyelerini kabul etmeyen Vali Sözer, “Gerek yok, teşekkür ederim” dedi. Bunun üzerine avcılar dönerek geçişlerini tamamladı.
Edirne Valisi'nden "Resmi Geçit" Açıklaması
Edirne Valisi Gökhan Sözer, Edirne'nin düşman işgalinden kurtuluşunun 88. yıldönümü kutlama törenlerinde avcı kulüpleri üyelerinin, resmi geçit töreninde vurdukları av hayvanlarını sergilemelerini doğru bulmadığını belirterek, bundan sonra bu tür hareketlere izin verilmeyeceklerini söyledi.
Vali Sözer, yaptığı açıklamada, sabah Edirne'nin düşman işgalinden kurtuluşunun 88. yıldönümünün coşkuyla kutlandığını anımsattı. Kamu kuruluşları, spor kulüpleri ve derneklerin resmi geçitte bulunduklarını ifade eden Sözer, şunları söyledi: “Resmi geçit sırasında avcılar vurdukları av hayvanlarını sergilediler. Elbette bu görüntüleri tasvip etmiyoruz, onaylamıyoruz.
Av yasal bir spordur fakat bunun gösteri şeklinde yapılması, vurulan hayvanların sergilenmesi doğru değildir. Bu tür yanlışlıklara bundan sonra izin vermeyeceğiz.” Talatpaşa Asfaltı'nda bugün yapılan Edirne'nin düşman işgalinden kurtuluşunun 88. yıldönümü kutlama törenlerinde avcılar, hem yaya olarak ellerinde ve hem de araçlarına bağlanmış şekilde vurdukları ördek, kaz, domuz gibi av hayvanlarını resmi geçitleri sırasında sergilemişlerdi.
Kaynak: Hürriyet
24 Kasım 2010 Çarşamba
Akarsular Bile Satılacak
Hükümetin uzun zamandır üzerinde çalıştığı 2B arazilerinin satışına ilişkin yasa tasarısında sona gelindi. Tam anlamıyla rant ve talan anlamına gelen yasayla ilgili taslak çalışmasını üç bakanlık yürütüyor. Maliye, Çevre ve Orman ile Bayındırlık ve İskan Bakanlıkları'nın hazırlayacağı taslağın, Bakanlar Kurulu'nda görüşüldükten sonra yılbaşına kadar Meclis'e gönderilmesi öngörülüyor.
Buna göre arazilerin öncelikle hak sahiplerine satışının önü açılacak. “Hak sahipleri”nden belli miktar başvuru bedeli alınacak. Bedel, arazinin bulunduğu bölge ve konuma göre değişecek.
2B arazilerinin bulunduğu iller sıralamasında, Antalya birinci sırada yer alıyor. Antalya’yı Balıkesir, Mersin, Adapazarı, Muğla ve İstanbul takip ediyor. Yüksek gelirin Antalya, İstanbul ve Muğla gibi illerden sağlanacağı, diğer illerdeki bedellerin düşük olacağı hesaplanıyor. Satışa sunulacak toplam alanın ise 5 milyon dönüm olduğu belirtiliyor.
Kim bu “hak sahipleri”?
İstanbul, Ankara, İzmir gibi kentlerde rantı yüksek alanların üzerine villa konduranlar, kıyı şeritlerine oteller yapanlar “hak sahipleri” tanımı içerisinde yer alıyor. 400 metrekareye kadar üzerinde yapılaşma olan ve orman olma özelliğini yitirmiş arazilerin bu sahipleri, rayiç bedelini ödeyerek işgal ettikleri kamu alanlarına sahip olacaklar. Satılmayanlar da maliye bakanlığı eliyle TOKİ"ye devredilecek. AKP hükümeti, bu yasayla kamu arazilerine işgal ederek kasalarını dolduranlara kıyak geçerken, bu satışlardan 25-30 milyar arasında gelir elde etmeyi bekliyor.
AKP açık kapı bırakmayacak
AKP, yasanın,muhalefet tarafından iptal edilme ihtimaline karşı da önlem aldı. Anayasa Mahkemesi’nin yasayı iptal etmesi aşamasına kadar ilana çıkılacak. Fiyat ve büyüklükler önceden belirlendiği için süreç derhal başlatılacak. Yasa iptal edilse bile daha önce yapılan satışlar bundan etkilenmeyecek.
Kaynak: Haberlink
15 Kasım 2010 Pazartesi
Belgrad Ormanı Yağmalanıyor
ÇOK SAYIDA AĞAÇ KESİLECEK
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Meclisi aldığı karar ile su tesislerine izin vererek Belgrad ormanlarını imara açmış durumda. Verilen izinle su şirketleri Belgrad ormanının içinde belirlenen alanlara, ikişer katlı su dolum tesisi inşaatı yapabilecek. Su tesislerinin inşası sırasında çok sayıda ağaç kesilirken, yapılan tesisler ormanlara büyük zarar verecek.
İstanbul Boğazı’na yapılmak istenen 3. köprü için 2.5 milyon ağaç kesilecek. Şu ana kadar Hasdal-Tayakadın bağlantı yolu için 896 bin ağaç kesilmiş durumda, şimdi de gözler Belgrad ormanlarına dikildi. Belgrad ormanlarının hızla yok olmasına yol açacak olan bu yağma süreci, kabul edilebilecek süreç değil. Rant çarkı içinde olanlar ve her şeyi paraya ve ranta endekslemiş kişilerin destekleyebileceği bir süreç yaşanıyor.
ORMANLAR SU RANTINA KURBAN EDİLİYOR
Konuyla ilgili görüşlerini aldığımız Orman Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi 2. Başkanı Yüksel Tutak İstanbul’da yalnızca Belgrad ormanlarında değil, İstanbul halkının yaşam kaynağı olan bütün ormanların da bir yağma ve talan alanına çevrildiğini belirterek “Yıllardır; 2B, maden ve taş ocakları, kaçak yapılaşma, çöp ve hafriyat döküm alanları ve sonu gelmeyecek köprü rantına kurban edilen İstanbul ormanları hızla ve sessizce su rantına kurban edilmeye başlanmıştır” dedi.
Canlıların doğal yaşam hakkı olan suyun son yıllarda ticari bir meta haline getirildiğini ve Türkiye’nin en büyük pazarı olan İstanbul ve İstanbul ormanlarının da yağmadan nasibini aldığını vurgulayan Tutak, “İstanbul Anadolu yakasında 20’nin üzerinde ticari su firması su çıkarıp şişeleyip satmaktadır. Yalnızca Şile ormanlarında 15 civarında su firması faaliyet göstermektedir. Belgrad ormanında bizim ulaşabildiğimiz 8 firma su çıkarıp şişeleyip satmaktadır. Bunlar bizim ismine ulaşabildiğimiz firmalar bir de ön izin alıp faaliyet gösteren ismine ulaşamadığımız 20’nin üzerinde firma olduğu iddia edilmektedir” şeklinde konuştu.
İstanbul’un su ihtiyacını karşılayan baraj su toplama havzalarını oluşturan ormanlarda ve Belgrad ormanlarında su fabrikalarının nasıl kurulduğuna bakmak gerektiğinin altını çizen Tutak, “Ormanların bütün tasarruf hakkı Orman Bakanlığı'nındır. Belgrad ormanı da İstanbul Orman Bölge Müdürlüğü sorumluluğundadır. Su işletmecisi (veya işgalci) orman idaresine su arama ve ön tesis kurmak için geçici izin almaktadır. Bu geçici izinle fabrikalar yapılmakta ve imar planları çıkarılmaktadır” dedi.
ORMAN BÖLGE MÜDÜRLÜĞÜ SUÇ İŞLİYOR
Orman Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi olarak Belgrad ormanı içerisinde 3 adet su fabrikasının İBB’ye imar planı onayı için başvurmaları ve İBB’nin onaylaması üzerine olaya müdahil olduklarını, planlara itiraz ettiklerini ama itirazlarının İBB tarafından reddedildiğini söyleyen Tutak, “Biz planlara itiraz ederken öncelikle; İstanbul Orman Bölge Müdürlüğünün izin verirken Anayasanın 169 maddesine ve 6831 sayılı Orman Yasası’na göre suç işlediğini buna ortak olmamasını söyledik. Orman Bölge Müdürlüğü tüm raporlarında izin gerekçesini (İstanbul’un su ihtiyacını karşılaması, istihdam yaratması, başka yerlerde su çıkarılamayacağı ve bu nedenle kamu yararı olduğu) gerekçesine dayandırmıştır. 6831 sayılı Orman Kanunu’nun 17. maddesinde böyle bir gerekçe yoktur. Ve ayrıca orman ekosistemi içerisinde olan orman sayılan orman içi açıklıkları orman tanımı dışına çıkararak Anayasanın 169 maddesine göre suç işlemişlerdir” şeklinde konuştu.
Orman Bölge Müdürlüğünün 2009 yılında kendisinin düzenlediği çalıştayda kendi mühendislerinin ve İstanbul Orman Fakültesi öğretim üyelerinin Belgrad ormanında fazla su tesisi izni nedeniyle taban suyunun düştüğü ve Belgrad ormanlarındaki ağaçlarda kurumaların olduğu konusunda tespit ve raporları olduğunu dile getiren Tutak “Ayrıca İBB’yi; Belgrad ormanlarının Bakanlar Kurulu Kararıyla muhafaza ormanı ilan edildiğini, İstanbul 3. nolu anıtlar kurulunun bu alanı 1995 yılında Doğal SİT alanı ilan ettiğini bu nedenlerle Belgrad ormanında yapılaşmanın yasak olduğu konusunda uyardık. Yine plan tadilatlarının; 1/100 bin İstanbul Çevre Düzeni Planının, yeraltı su rezervlerinin korunması ile orman alanlarını korunması ilkelerine aykırı olduğunu, bu su fabrikalarının DSİ'den izin almadığını (167 sayılı yer altı sularının çıkarılması ve tasarrufu DSİ'ye aittir) ÇED raporlarının olmadığını (Su fabrikaları bunu aşmak için yılda 1 milyon Metreküp altında depolama tesisleri kurmaktadırlar) belirterek Orman Bakanı, Orman Genel Müdürü, orman bölge müdürü ve ilgili müdürlerin işlediği suça ortak olmamalarını istedik” dedi.
İŞGALCİ DENİLEN FABRİKAYA KİRALAMA YAPILDI
Yaptıkları İtirazların İBB tarafından reddedilmesi üzerine Orman Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi olarak hukuki süreci başlattıklarını anlatan Tutak Belgrad ormanları üzerinde oynanan oyunlara ilişkin şu örneği verdi; “İstanbul Orman Bölge Müdürlüğü Erpınar İçme Suyu işletmesinin sahibi hakkında fabrika alanı ile ilgili orman işgali nedeniyle mahkemeye vermiş ve davalar kazanılarak 01/08/2007 yılında yer mahkeme kararıyla Orman Bölge Müdürlüğüne teslim edilmiştir. Ve Orman Bölge Müdürlüğü 24/10/2007 tarih ve 626 sayılı olur ile Erpınar şirketine ön izin vererek alanı şirkete kiralamıştır. Hem orman işgalcisi diye fabrikayı boşalttırmış 2 ay sonra aynı şahsa kiraya vermiştir. Ve düzenlediği raporda da muhakkiklerin direnmesi üzerine kurak mevsimlerde ormanda ağaç kurumalarının önlenmesi için su çıkarılmasına kısıtlama getirilebilir demişlerdir”
Yine Erpınar su fabrikasının bu yer ile ilgili; 03/11/2008 tarihinde İstanbul İl Özel İdaresine kiralamak için başvurduğunu. İBB’nin ve Orman Bölge Müdürlüğünün ne hikmetse aklına gelmeyen DSİ’ye sorma işini Özel İdare’nin gerçekleştirdiğini vurgulayan Tutak. “DSİ 14. Bölge Müdürlüğü verdiği yanıtta İlgili Firmaya verilen 12/07/25005 tarih ve İst. 085/.214, 22/10/2008 tarih Ve İst.08.365-366 nolu kullanma belgelerinde de belirtildiği gibi suyun yalnız ‘‘Sanayi proses suyu” olarak kullanılması şartıyla verildiği belirtilmiş. Bu suyun ticari amaçla kullanılmaması, kullanılmasının tespiti halinde gerekli yasal işlem yapılacağı şeklinde ilgili firmaya 14/01/2009 tarihinde yanıt verilmiştir. Bu ne demektir buradan çıkarılacak suyu yalnızca kendi ihtiyaçlarında kullanabilirsin (İçme, tarla sulama gibi) ticaret yapamazsın demektedir” şeklinde konuştu.
Orman Mühendisleri İstanbul Şubesi olarak İstanbul’un ormanlık ve tarım alanlarından su çıkaran firmalarla (Su çıkarıp satış yapan 32 firma ismi tespit edilmiştir. sayı daha da artabilir) hukuki mücadelenin yanında her türlü mücadeleyi başlattıklarının altını çizen Tutak. “İstanbul’un bütün yer altı ve yer üstü su kaynaklarının ranta kurban edilmeden önlenmesi için İstanbul halkını ve sivil toplum kuruluşlarını duyarlı olmaya çağırıyoruz” dedi.
Kaynak: haberlink
8 Kasım 2010 Pazartesi
Hepiniz soğukkanlı birer katilsiniz!
Sizler tükettiklerinizle birer katilsiniz. Günlük yaşantılarınızda farkındasızca attığınız her adımda acımasız birer katilsiniz. Çocuğunuzdan yaşlınıza, zengininizden fakirinize, çevrecilerinizden hükümetlerinize, dindarlarınızdan ataistlerinize, faşistlerinizden anarşistlerinize, hepiniz ikiyüzlü ve soğukkanlı birer katilsiniz. Elleriniz, evleriniz, sokaklarınız, kıyafetleriniz temiz gözükebilir. Tüketiminizin ne kadar kanlı olduğuna ben 24 saat gece gündüz şahitim.
Sosyal ortamlarınızda en güzel zannettikleriniz bile buralardan çok çirkin görünüyor. Çirkinsiniz. Onun için belkide bu çirkinliklerinize devam edebilmek için tüm güzellikleri yok ediyor attığınız her adım. İkiyüzlüsünüz. Başka konuşup, başka yaşıyorsunuz. Bolluk içinde açsınız. Doymuyor tatmin olamıyorsunuz. Attığınız her adımda milyonlarca canlı her an acı içinde yokolurken, siz süslenip sokaklarda zevk peşinde dolanıyorsunuz. Komiksiniz aslında. Trajikomik. Yokettiklerinizden biri olmama rağmen, vadideki tüm akrabalarım gibi sizlere acımaktan kendimi alıkoyamıyorum. Üzerine ağaç motoruyla gelenlere karşı direnmeyen ağaçlar gibiyim. Tüketiminizin yarattığı bu yıkımdan ve seslerden kaçmıyoruz biz.
Mutluyuz, huzurluyuz. Barış doluyuz ölümümüze karşı. Yabancı bilmediğimiz, heran çıplak ayak üzerinde yürüdüğümüz, bizi besleyen, büyüten toprak anaya kavuşmamız bizim sevdiğimize kavuşmamızdır. Sizler, ruhsuzlar, sevimsiz korkaklar, öldürdüklerinizle her gün ölüsünüz. Hiç yaşamadınız bile. Duymadınız, görmediniz, koklamadınız, aşık olmadınız aslında birkez bile. Bizler akrabalarımızla el ele her anında aşk ile dans ettiğimiz bu topraklara gireriz bir gün elbette.
Tekrar doğmak için birlikte.
Kendi yaratısı bu yıkım seslerinden korkup kaçan dost bildikte oldu zamanında aynı yolda yürüyor gözüken. Kendilerinden kaçıyorlar aslında. Korktuklarıda kendileri. Onun için kaçtıkları her yerde olacak her an içlerinde taşıdıkları samimiyetsizlikleri. İkiyüzlü ve bahaneli kandırılmışlıkları. Ve sizlerin yarattığı bu kepçe ve dozer sesleri bizleri temizliyor aslında. İkiyüzlü dostlar bu seslerden kaçıp uzaklaşırken, kardeşler çıka geldi doğa anamızın dört bir kucağından. Varlıklarına şükürler olsun. Beraber ölmekten onur duyduğum.
Alakır'dan yaban domuzu
4 Kasım 2010 Perşembe
Katile değil adalet isteyenlere ceza
İSTANBUL- Festus Okey davasına bakan mahkeme, hala "kimlik belirleme" ile uğraştığı için katil polise ceza veremezken, adalet istediklerini dile getirenler hakkında yasal işlem başlattı. İstanbul 4. Ağır Ceza Mahkemesi heyeti, bugünkü duruşmada müdahil olmak için başvuran Göçmen Dayanışma Ağı aktivisti 9 kişi ile katıldığı bir televizyon programında mahkemeyi eleştiren ÇHD avukatı Güray Dağ'ın kendilerine ve cumhuriyet savcısına hakaret ettiğini ileri sürdü. Mahkeme heyeti başkanı, ayrıca Göçmen Dayanışma Ağı aktivistlerine "Taksim'de bomba atanlar adına da müdahil olacak mısınız?" diye sordu.
Gözaltına alınarak götürüldüğü İstanbul Beyoğlu Asayiş Büro Amirliği'nde 20 Ağustos 2007 tarihinde polisin silahından çıkan kurşunla yaşamını yitiren Nijeryalı göçmen Festus Okey'in ölümüyle ilgili davaya bugün devam edildi.
Beyoğlu 4. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen davanın duruşmasında tutuksuz sanık polis memuru Cengiz Yıldız ile avukatı hazır bulundu. Duruşmaya ayrıca, Göçmen Dayanışma Ağı aktivistleri de katıldı. Dayanışma Ağı aktivistleri, mahkeme heyetine, davaya müdahil olmak istediklerini belirten bir dilekçe sundu.
Bu dilekçenin ardından Mahkeme Başkanı İshak Eken, Dayanışma Ağı aktivistlerine "Taksim'de bomba atanlar adına da müdahil olacak mısınız?" diye bir soru yöneltti.
Eken, kim olarak müdahillik başvurusunda bulunduklarını sordu. Aktivistler de "Sadece vatandaş olarak müdahil olmak istiyoruz. Manevi olarak zarar gördüğümüzü düşünüyoruz" dediler.
ADALET İSTEYENLERE YASAL İŞLEM
Mahkeme heyeti, müdahillik başvurusunu reddederken, ayrıca Göçmen Dayanışma Ağı aktivistleri hakkında suç duyurusunda bulundu.
Mahkeme heyeti, dilekçede imzası bulunan Didem Danış, Çağdaş Önder, Ufuk Ahıksa, Selim Can Yıldırım, Sema Coşkun, Ayşe Zeynep Akalın, Burak Boysun, Ahmet Murat Öğüt, Özhan Önder hakkında, dilekçelerindeki "yargı sürecinin adalete olan inancı zedeleyecek şekilde uzadığı ve temel hak olan yaşam hakkı ihlalinin usule ilişkin tartışmalar dolayısıyla gözardı edildiği" ifadesi nedeniyle yasal işlem başlatılması için cumhuriyet savcılığına suç duyurusunda bulundu. Mahkeme Başkanı İshak Eken, bu ifadelerle mahkeme heyetine hakaret edildiğini iddia etti.
Mahkeme başkanı, ayrıca bir televizyon programına katılarak dava sürecini eleştiren ve "Davanın sürümcemede bırakılarak unutturulmaya çalışıldığı ve yargılama sonunda polis hakkında beraat kararı verileceği"ni söyleyen Çağdaş Hukukçular Derneği avukatı Güray Dağ hakkında da yasal işlem yapılmasına karar verdi.
KİMLİĞİ YİNE BELİRLENEMEDİ
Duruşmada Festus Okey'in öldürülmesine ilişkin olarak ise hiçbir gelişme yaşanmadı. Mahkeme heyeti, Nijeryalı Festus Okey'in kimlik bilgilerinin Adalet Bakanlığı'ndan sorulduğunu, bakanlığın da durumu Dışişleri Bakanlığı'na sorduğunu hatırlattı. Mahkeme heyeti, Dışişleri Bakanlığı'nın yanıtının sorulmasına karar vererek duruşmayı ileri bir tarihe erteledi.
Kaynak: ETHA
"Benim Ülkem Sana Dar Gelir" davası 5 Kasım, saat 11.35'de
Türkiye, yarattığı kafese her geçen gün birilerini daha kapatmaya, bu sonsuz cenderede her kesimden duyarlı insanı aynı eşitsiz ve adaletsiz yöntemle boğmaya devam ediyor. Adalet talebi için yolları aşındıran insanlar, kuşak kuşak, o adaletin gerçekten yerini bulacağı günlerin peşinde koşuyor. Ayrımcılık, her köşe başından o çirkin suretini ve kanlı dişlerini göstermeyi sürdürüyor.
HYHKD Başkanı Eva Aksoy’u doğrudan, Türkiye’de birlikte yaşadığı insanların içinde ötekileştirerek tek başına bırakmak amacıyla; “Taşnak kırıntısı”, “Ermeni ajanı”, "provokatör", "ajitatör" gibi sözlerle itham edip, “Benim ülkem sana dar gelir, sen Erivan’a git” diyerek kovmaya dahi cüret edebilen ve haksızlığı bir karakter özelliği haline getirmiş kişinin, hayvan hakları mücadelesinde 22 yıldır faaliyet gösteren bir derneği de, “gizli örgüt/ajanlık örgütü”, "ülke aleyhinde faaliyet gösteren örgüt" ya da “çete”; dernek destekçilerini de "tetikçi" gibi sıfatlarla yaftalamasına, Türkiye sınırları içerisinde çok da şaşıracak değiliz. Bizim asıl şaşırdığımız, bugüne kadar Türkiye’de şahit olduğumuz her türlü hukuksuzluk ve eşitlik, adalet ihlali örneğine rağmen; haksızlığın bunca geniş bir nüfusla temsil şansı bulduğu ülkemizin, resmi kurumları tarafından, haksızlığa uğrayanlardan çok haksızlığın arkasında durmak için gösterdiği azimdir.
Başta Eva Aksoy olmak üzere, adı geçen derneğin bünyesinde bulunan herkesi kriminalize etmeye çalışan, karalayan, aleyhte propaganda yürüten; üstelik bunların tamamını, Türk Ceza Kanunu’nda karşılığı ve cezası bulunan bir dolu suçu, en vahimi de, “halkı kin ve düşmanlığa tahrik ederek” yapan kişi, söz konusu kininin sınırlarını; bulduğu yoğun hukuksuzluk ortamında Aksoy’un açık ikâmetgâh adresini internet üzerinden yayınlayıp, “Nereye kaçacaksın?” diye sormaya ve "Senin sonun darağacıdır" demeye kadar vardırdığı halde, daha ‘milli’ gördükleri konularda pek keskin olan savcılarımızın gözlerinden nedense kaçmış ve hakkında bir yasal işlem yapılmasına gerek duyulmamıştır.
Küfür, hakaret, tehdit ve iftiralarını başta basın mensupları, devlet kurumları ve ilgili kişi ve kuruluşlara internet ortamından dağıtarak, insanları Eva Aksoy’a karşı kışkırtan ve “harekete geçmeye” teşvik eden ve Ermenileri, “insanları arkadan vuran ırk” olarak niteleyen böylesi bir zihniyetin, daha çok yakın tarihlerde bu memlekette ne gibi cinayetlere neden olduklarını, halklar arasındaki kardeşlik bağını nasıl budamaya kalkıştıklarını çok iyi biliyoruz.
Ergenekon Terör Örgütü’nün iddianamesinde yer alan “Kafes Eylem Planı”nda, adı, “saldırıya uğrayan gayrimüslimler” listesinde, "saldırgan" olarak işaretlenen kişi hakkında nihayet açılan kamu davasının ikinci duruşması 5 Kasım, Cuma günü, saat 11:35’de görülecek.
Bu şahıs, yıllardır sürdürdüğü sözlü saldırılar, tehdit ve hakaretler nedeniyle, başından çok sonunu merak ettiğimiz bu davada, adalete hesap verecektir. Haklara saygılı tüm bireyleri bu duruşmaya katılmaya, bu dava sürecinde dayanışmaya çağırıyoruz.
Bizler, yarın hiç dilemediğimiz ve deli gibi korktuğumuz kem bir sonun ardından, “Hepimiz ......’yız” diye yollara dökülmemek için, o henüz burada ve bizimleyken o gün orada olacağız.
Yeryüzüne Özgürlük Derneği
Ayrımcılıkla Mücadele Komisyonu
Okmeydanı'nda parasız ulaşım eylemi
Saat 7.30’da Okmeydanlı Halkevcilerin Nişangâh durağında ulaşıma gelen zamlarla ilgili yaptıkları konuşmalarla başlayan eylemde 4 İETT otobüsüne yolcular parasız bindi.
Durakta bulunanlar da ulaşıma karşı tepkilerini dile getirdiler. Durakta duran insanlar ulaşım zamlarına tepki göstermeye, ulaşım hakkını kullanmaya davet edildi.
Parasız binilen araçlardan birinde bulunan sivil polisin ‘Ben de tepkiliyim bu zamlara’ demesi sabahın ilginç anlarından biri oldu, çünkü İstanbul’da parasız ulaşım hakkına sahip kesimin başında polisler geliyor. Ulaşım zamları geri çekilinceye kadar eylemler devam edecek.
halkevleri.org.tr
Alıntı: Sendika.org
Kışladan Gelen Kurşunla Öldü
Kurşunun, 125'inci Jandarma Er Eğitim Alay Komutanlığı'nda yapılan atış eğitimi sırasında askerlerin silahından çıktığı iddia edildi.
Balistik inceleme sonucu kurşunun hangi silahtan atıldığı belirlenmeye çalışılacak.
Olay bugün saat 10.00 sıralarında, Safranbolu'nun Çiftlik Mahallesi Kurttepe mevkiinde meydana geldi.
İddiaya göre köye yaklaşık 4 kilometre uzaklıkta bulunan 125'inci Jandarma Er Eğitim Alay Komutanlığı'nda atış eğitimi yapılırken, evinin önünde traktörün römorku üzerinde oyun oynayan Edanur Avcı kafasına isabet eden kurşunla yere yığıldı.
Bahçede çalışan baba 28 yaşındaki Yusuf Avcı kızının yaralandığını görünce yardım istedi. 112 ambulansı ile Karabük Devlet Hastanesi'ne kaldırılan minik Edanur kurtarılamadı. Anne Naciye Avcı hastanenin önünde sinir krizleri geçirdi.
Alıntı: Son Dakika
Konya’da Eşcinsel Öğrenciler Abluka Altında
T.O. Selçuk Üniversitesi 2. sınıf öğrencisi, eşcinsel bir erkek. Kendisiyle Konya’da eşcinsel bir öğrenci olmanın zorlukları hakkında konuştuk.
Selçuk Üniversitesi’nin öğrenci profilinden biraz bahseder misin?
Öğrencilerin çoğu muhafazakâr, geleneksel muhafazakârlar. Mesela, bir kızla bir erkek beraber dolaşır, buna bir şey denmez; fakat öpüşürlerse tepkiler değişebilir. Özellikle kırsal kesimden gelen öğrenciler daha kapalı oluyor ilişkilere bakış konusunda. Okulda herhangi bir ideolojinin hâkimiyeti yok; fakat görüşler de rahatça ortaya konamıyor. Bu yüzden eşcinsellik de ifade edilemiyor. Yine de, hiçbir şey düşünmeden bile ortama baktığınızda genel bir baskının olduğunu hissediyorsunuz.
Eşcinsel olduğunu arkadaşların biliyor mu?
Hayır, bilmiyorlar; çünkü bilmeleri büyük bir sorun olabilir. Çevrem homofobik heteroseksüellerden oluşuyor. Beni de kendilerinden biri sanıyorlar. Mesela kardeşim dediğim çok yakın bir arkadaşımla konuşmaya çalıştım, “çocuğun eşcinsel olursa ne yaparsın” diye sorduğumda tedavi ettireceğini söyledi. “En yakın arkadaşın eşcinsel olduğunu söylerse tepkin ne olur” diye sorduğumdaysa evime bile almam, görüşmem asla dedi. Bu kadar sert olma, açık kapı bırak kendine demiştim. O da o kelimeyi duyunca tiksiniyorum, nasıl yumuşak olayım dedi.
Peki eşcinsellik hakkında rahatça konuşabileceğin kimse yok mu?
Lisede aynı sınıfta okuduğumuz bir arkadaş şimdi Bilkent’te okuyor. Bir ara birbirimizden epey uzaklaşmıştık, kavgalıydık; fakat eşcinsellik ikimizin de ortak meselesi olduğundan bizi yeniden yakınlaştırdı. Kendi okulumda arkadaşlarımdan hiçbiri, en yakınlarım dâhil, eşcinsel olduğumu bilmiyor. Bunu onlara söyleyemem.
Nasıl hissediyorsun bu durum karşısında?
İnsanların yanında rol yapmam gerekiyor. Ailem, yakın çevrem, arkadaşlarım… Kimse beni tam anlamıyla tanımıyor. İçimi boşaltsam deryalar almaz derler ya, aynen öyle. Karakterini değiştirme zorunluluğu çok can yakıcı bir durum. Sizin yanınızda rahatım; ama her yerde böyle değil işte. Ailemle mesela, durum çok daha farklı. Bir gün annemi test etmek için eşcinselleri savunan bir hocamız var dedim. Bizden bir anket hazırlamamızı istediğini anlattım ve anneme bu anketi yaptırdım. İlk yapışında, çocuğunun eşcinsel olduğunu öğrendiğindeki tepkisi “evlattır, ne alınır ne satılır” şeklindeydi. İkinci defasında sanırım şüphelendi ve “evlatlıktan reddederim” gibi bir cevap verdi. Küçüklüğümde feminen hareketlerimden dolayı ailemden çok baskı gördüm. Eşcinselliğimi yeni yeni kabulleniyorum. Uzun bir süre hislerimi bastırmaya çalıştım, kendimi inkar ettim. Robot gibi hissediyordum.
Okul hayatına dönecek olursak, arkadaşlarına açılman ya da diğer eşcinsellere ulaşman ne kadar zor?
Selçuk Üniversitesi’nde 90 bine yakın öğrenci var; fakat genel tablo o kadar homofobik ki, açık olarak eşcinsel olmak imkânsız. Çevremdeki baskı o kadar yoğun ki, uzun bir müddet biri eşcinsel olduğumu anlayacak korkusuyla yaşadım. Bu yüzden heteroseksüel taklidi yapmak zorunda hissettim. Ben bile abartıp, bir kız geçerken “of kalçalara bak, bacakları ne güzel” demek zorunda hissediyordum. En yakın arkadaşın bile bilmiyor eşcinsel olduğunu ve bu bir insan için çok acı bir durum. Arkadaş çevremde çok yaygın olan “ibneleşme lan” lafı benim çok ağrıma gidiyor. Senin karakterine laf ediliyor ve gülüp geçmek zorundasın. Böyle bir ortamda özgürce kendini ifade etmek çok zor. Bilkent’te tanıştığım bir diğer arkadaştan Selçuk Üniversitesi’nde tanıdığı eşcinseller olduğunu öğrendiğimde başta çok şaşırdım. Saçma gelecek; ama uzun bir süre burada bir tek ben varım diye düşünüyordum. O arkadaşların açık olduğunu sandım; fakat öğrendim ki çevre baskısından dolayı onlar da benden farklı değil.
Okulda birebir homofobik tutumlarla karşılaştığın oluyor mu?
Bir derste hocamız, bir insanın eşcinsel olması suçunun cezasının ağırlaştırılmasına neden olabilir, demişti. Dersten sonra, arkadaşlarım homofobik laflar etti, eşcinsellerle dalga geçti. Ben de her insan özgürdür, ayrıca eşcinsellik tercih değil bir yönelimdir, bu gayet doğal bir şey, demiştim. Laflarımdan ötürü “yoksa sen de mi onlardansın” diyerek beni rahatsız etmeye başladılar. Başka bir hocamız erkeklerle konuşurken “fakülteden birini bulup evlenin” diyor, hepimiz evlenmek zorundaymışız ve bu ille de bir kadınla olmak zorundaymış gibi. Bir başka gün ise fakülte önünde arkadaşlarla ve birkaç polisle oturuyorduk. Polislerden bir tanesi “ortam çok ahlaksızlaştı, kız-erkek sokak ortasında öpüşüyor, koklaşıyor” dedi. Tepkilerini merak ettiğimden ben de dedim ki, burası gene iyi. İstanbul’da, İzmir’de aynı şeyleri eşcinseller de yapıyor. Bunun üzerine polisin cevabı şuydu: Onları hiç sorma, onları karakola alıp ağız burun dalmak lazım.
İnternet üzerinden diğer eşcinsellere ulaşmakta zorlanıyor musun?
Araştırdığım kadarıyla Konya’da eşcinsellere yönelik herhangi bir dernek ya da oluşum bulamadım maalesef. Arkadaş edinmek için de tanışmıyorum kimseyle. İnternetten tanışıp buluşsam bile eşcinsel olduğum anlaşılacak paranoyası yaşıyorum.
Şu an hayatından memnun musun?
Eşcinselliğimi yaşayamıyorum; ama cinsel yönelimimi kabullendim ve böyle çok daha rahatım. Eskisi kadar çevremdekilerin şüphelerini de umursamıyorum. Ama henüz açık olmaya hazır değilim. Sanırım asıl mesele kişinin kendini kabullenmesinde.
Kaynak: Kaos GL
'Göçmen avcıları hoşgelmediniz'
İSTANBUL- Avrupa Birliği ülkelerine gitmeye çalışan göçmenleri durdurmak için kurulan Avrupa Birliği Sınır Güvenliği Birimi (Frontex), Acil Sınır Müdahale Ekipleri'ni Türkiye-Yunanistan sınırına yerleştireceğini açıkladı. Atina ve İstanbul Göçmen Dayanışma Ağları, Avrupa Dönem Sözcüsü Belçika'nın Beyoğlu'nda bulunan konsolosluğu önünde basın açıklaması yapacak Frontex'i protesto etti.
Konsolosluk önünde "Göçmen katili Frontex" yazılı pankart açan grup adına basın açıklamasını Nalan Sönmez okudu. Sönmez, 'Acil Sınır Müdahale Ekipleri' için, "Yeni bir hayata yolculuk etmeye çalışan savunmasız insanları engellemeyi amaçlayan, ölümcül silahlarla donatılmış bir askeri güçtür" dedi.
Bu ordunun 'acil önlemler' uygulayarak toplumu terörize etmeyi amaçladığını ve bu yüzden aslında topluma karşı bir tehdit oluşturduğunu söyleyen Sönmez, Yunanistan hükümetinin Sakozy ve Berlusconi'nin izinden giderek göçmenleri günah keçisi ilan ettiğini kaydetti.
Sönmez "Frontex'e karşı direniyoruz. Avrupa'daki ırkçılığın 'yeni düşmanına' karşı harekete geçen Avrupa militarizminin temsilcilerine direniyoruz" dedi.
Eylemde "Frontex'in göçmen avcıları buraya hoş gelmediniz", "Hepimiz göçmeniz" sloganları atıldı.
Alıntı: Yoksul Kul
Her yıl milyonlarca civciv zalimce öldürülüyor
İSTANBUL - Daily Mail'in haberine göre, her gün yumurtadan çıkar çıkmaz taşıma bandına çıkarılan binlerce civciv cinsiyetlerine göre ayrılıyor ve bunların yarısı, yani erkek olanları ya canlı canlı doğrama makinelerine gönderilerek ya da gaz verilerek hemen telef ediliyor.
Dişi civcivler bu ilk adımdan canlı kurtuluyorlar ancak kafaları bir makineye yerleştirilerek otomatik olarak gagalarından yakalanıp hastalıklara karşı aşılanıyor.
Bazı çiftliklerde ise gagalarının ucu kızgın tel kullanılarak kesiliyor. Bunun, civcivlerin kalabalık kafeslerde birbirlerini yaralamalarını önlemek için yapıldığı söyleniyor.
Hayvanların serbest gezindiği sistemlerde bile civcivlerin gagalarının kesildiği belirtiliyor.
KAHVALTI SOFRASINA GELECEK TEK BİR YUMURTA İÇİN
Çiftlikte hayvanlara yapılanlar yasadışı değil ancak Viva, yumurta üretilen tavuk çiftlikleri gerçeğini gözönüne sermeyi amaçlıyor.
Ağustos ayında iki ayrı çiftlikte yapılan çekimlerden birinde de civcivlerin gazla zehirlenip hayvan yemi olmak üzere paketlendiği görülüyor.
Diğer çiftlikte erkek civcivleri öldürme yöntemi ise, hayvanları canlı canlı doğrama makinesine atmak.
GİZLİ VAHŞET
Viva'nın kampanya müdürü Justin Kerswell, "Bu, yumurta sanayinin sizin görmek istemediğiniz gizli vahşeti" dedi.
Kershwell, yumurta üretiminde erkek civcivlerin gereksiz görülmesi yüzünden, daha bir veya iki günlükken günde binlercesinin öldürüldüğünü söyledi.
Ölmekten kurtulan dişi civcivlerinse bitmek bilmez bir taşıma bandı eziyeti sürecine girdiklerini belirten Kershwell, "Bu tahayyül edilemez süreç sadece kahvaltı masanıza tek bir yumurta getirebilmek" için diye konuştu.
Civcivlerin canlı canlı kıyma makinesine gönderilme uygulamasının ABD gibi diğer bazı ülkelerde de yaygın olduğu belirtiliyor.
Kaynak: NTV
2 Kasım 2010 Salı
Basın Bülteni / Manisa Çaldağı'ndaki Katliamı Durdurun!
MANİSA ÇALDAĞI' NDAKİ KATLİAMI DURDURUN!
Tarım Cenneti Çaldağı'nı Asitle Yıkayacaklar!
İkizdere Kurtuldu Sıra Çaldağ'ında!
İngiliz maden şirketi Sardes, Manisa'nın Turgutlu ilçesine bağlı Çal Dağı'nda nikel madeni çıkartmak için dünyada ve kendi ülkelerinde yasaklanan projelerini uygulamak için Türkiye'yi seçti!
2002 yılında Çal Dağı'nda 15 yıllığına maden işletme izni alan Sardes şirketi, mahkemenin verdiği yürütmeyi durdurma kararına rağmen çalışmalarına devam ediyor. Sardes'in bağlı olduğu projenin sahibi İngiliz European Nickel PLC şirketi, sülfürik asitle nikel çıkarma yöntemine daha deneme çalışmaları sırasında çevreye verdiği zararlar nedeniyle gittiği ülkelerin hükümet yetkilileri tarafından ellerindeki işletme izni ve ruhsatları iptal edilerek projeleri sonlandırılmıştır.
Şirket kar ederken bedelini doğa ve insan ödüyor!
İngiliz Sardes şirketi, Çal Dağı’nda bulunan nikeli açık havada sülfürik asitle çıkarabilmek için, önce bölgedeki 2 milyona yakın ağacı kesecek sonra dağları oyacak! Kapalı ortamda yapması gereken işlemleri açık havada yaparak dünyanın ikinci büyük sülfürik asit fabrikasını Türkiye’nin en verimli dünyanınsa yedinci büyük verimli tarım havzasının orta yerine kuracaklar. Havayı, toprağı, suları ve insaları asitle yıkayacaklar!
Şirketin Genel Müdürü Simon Purkiss Başbakanla görüşüp yardım isteyerek, ilk kez kullanılacak bu teknolojiyi Türkiye'ye getireceklerini açıklarken, bölge halkını bekleyen kanser ve tarım arazilerinin yok olacağı ve kendi ülkelerinden kovuldukları gerçeğini açıklamadı!
Şirketin Pilot Çalışması Sonucu: Bölge Halkı katliama hayır dedi ve Mahkeme yürütmeyi durdurdu, fakat doğa ve insan katliamı durmadı!
Çıkartılan nikel madenini arı hale getirmek için sülfürik asit kullanan şirket, bölgede nasıl bir tahribat yaratacağını görmek için Çal Dağ'ında pilot bir çalışma başlatmasıyla, bölgede bulunan bağların verimliliğinin düşmesine neden oldu. Böyle giderse Gediz'de yetişen ve dünyanın her yerine ihraç edilen Sultaniye üzümü, üzerine yağan asitler nedeniyle ihraç edilemeyecek! Yerel halk bu gelişmeler doğrultusunda, böyle bir işletmenin bölgedeki tüm canlılar için bir katliam demek olduğunu anlayarak işletmeye onay vermeyerek idare mahkemesine dava açtı. Mahkemenin halkı haklı bulmasına ve yürütmeyi durdurma kararı vermesine rağmen şirket çalışmalarına durmadan devam etmekte.
Çal Dağı’nda yapılmaya çalışılan yeryüzüne karşı işlenen bir suçtur
Sardes, madeni çıkarabilmek için bölgede köklü değişiklik yapmayı tasarlıyorlar. Örneğin; erozyon bölgesi olduğu için dikilen binlerce ağacı kesecekler. Kanuna göre orman arazisi olan bölgedeki ağaçların kesimi yasak, fakat söz konusu ağaçlar kanuna uymuyor diye ağaç statüsünde sayılmıyorlar. Bu da katliamın önünü açmış oluyor ve şirket yaklaşık 2 miyon ağacın kesilmesine neden olacak!
Bölge halkı göç ettirilecek, doğal yaşam yok edilecek!
15 yıl boyunca Sülfürik asit için Gediz Nehri’nden günde 12.000 ton su çekilecek. Nehri sadece bir su kaynağı olarak gören maden şirketi, Akan Gediz Nehri akmaz hale gelirse bölgede tarım ve hayvancılıkla geçinen halkı göçe zorlayarak, diğer canlıların doğal yaşam alanlarının yok olmasına neden olacak.
Nükleer Bombadan Beter!
Sülfürik asit yöntemiyle 1913’te Lefke’de Kıbrıs Maden Şirketi, bakırı ayrıştırmak için açıkhavada sülfürik asit kullandı. Sonuç; bölgede muazzam bir çevre kirliliği yaratıldı. İki kilometrekarelik alan 100 kilometrekarelik bir alanı etkiledi. Bu madende çalışan insanların hepsi ve işletmenin etki alanında olan köylerde ölen insanların hemen hepsinin kanserden öldüğü ortaya çıktı.
Proje uygulandığı taktirde tehdit altında olan doğal alanlar:
· Kızılçam Ormanı
· Gediz Vadisi
· 2 milyon ağaç yok olacak
· Yer altı suları tükenecek
· Yağan asit yağmuruyla hava, toprak, su kirlenecek ve insanlar kanser tehlikesiyle karşılacak
· Bölge halkı göç edecek
· Dünyanın en büyük ve verimli yedinci tarım havzası olan Gediz, uzmanların deyimiyle ‘açıkhava kimya işletmesi’ne dönecek!
· Maden işletmesi için Bergama, Uşak Eşme’den sonra Etem çukurunda da madencilik ruhsatı alındı. İzmir'i besleyen ege suları 10-15 yıl sonra tükenecek ve İzmir susuzluk nedeniyle terk edilmek zorunda kalacak.
· Ve 15 yıl sonra madenin işi bittiğinde, havza da bir otun bile bitmediği bir hal alacak!
Son günlerde epeyce tartışılan “Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanun Tasarısı” gibi yeni manevralarla sit alanları olarak bilinen doğal alanların katlini sermaye ve siyasal iktidarlar için daha da kolay hale getiren bu gibi yıkım projelerinin iptal edilmesi için gereken kamuoyunun yaratılması ve bu projelerin iptali için elimizden geleni yapacağız. Bu konuda hassas olan diğer tüm sosyal hareketlerle elinden geldiği ölçüde birlikte mücadele edeceğiz.
02.11.2010
Yeryüzüne Özgürlük Derneği
Borusan'ın Sanatı Öldürüyor Yaşamı
Erzurum ispir vadisinde yaşanan ekolojik kıyımı ve yıkımı göstermek dikkatleri vadilerine çekmek isteyen Aksu vadililer Borusan'ın sanata olan desteğini ilgisini çevreye göstermediğini attıkları sloganlar ve pankartlarla gösterdiler.
Borusan QUARTET'ının konser vereceği Süreyya operasının önüne toplanan onlarca insan Borusan Aksudan Defol sloganları attı.
Basın açıklamasını okuyan Çoruh Aksu Vadisi Koruma Platformu Başkanı Hanifi Aksu "Memleketimizde yaşama hakkımız elimizden alınmış olacaktır. Biz bu davadan kıyamete kadar sürse de vazgeçecek değiliz. Bu kadar huzursuz edildiğimiz artık yeter.Borusan sana sesleniyoruz. Vadimizi Kerbela’ya, bizi de Hz. Hüseyin’e çevirmeyin, beş yüz yıllık memleketimizi elimizden almayın"dedi.
Basın Açıklamasının Devamı:
Erzurum-İspir-Aksu Vadisi halkı olarak üç yıldan beri uğradığımız haksızlık, bizzat yöneticiler eliyle artık zulme dönüştürülmüştür. Başından beri kurtulmaya çabaladığımız bu haksızlığa artık tahammül gücümüz kalmamıştır. Şimdi gücü yeten, vicdanlı birilerinin bu zulme dur demesini, diyebilmesini dört gözle beklemekteyiz. Aksu Vadisi olarak ebediyen var olma veya yok olma noktasına yaklaştığımızı hissediyoruz.
Vadimiz Aksu, bölgesinde, ülkesinde ve hatta dünyada birçok yönden eşsiz özelliklere sahip öncelikli olarak korunması gereken bir dünya mirasıdır. Vadi, başta nesli tükenmekte olan dağ horozu, boz ayı, çengel boynuz dağ keçisi, vaşak, su samuru ve kırmızı benekli alabalık olmak üzere daha diğer birçok türe ev sahipliği yapmaktadır. iklim çeşitliliğine ve mükemmel bir bitki örtüsüne sahip olması nedeniyle “Dünya Doğa Örgütü”nce Dünyada mevcut 305 önemli vadiden birisi olarak kabul görmüştür.
Değerli basın mensupları; işte bu doğa harikası vadinin hayat kaynağı, can suyu; HES yapımı gerekçesiyle, gözünü para hırsı bürüyenlere, bir yerlere çıkabilmek için halkın sırtına basarak, halkı ezerek, çevreyi yaban hayatını hiçe sayarak yok edenlere, sözde topluma katkı yapan, sanatın ve doğanın dostu bilinen, köy projeleri olan Borusan’a peşkeş çekilmiştir. Bu vahşete payanda olan onursuz bürokrat ve yöneticileri, Erzurum’da senfoni ile uyutularak, çevre katillerini “fahri doktora” ünvanı ile ödüllendiren üniversite camiasındaki zavallıları şiddet ve nefretle lanetliyoruz.
Borusan sözde köy projeleri ile modern bahçeleri kurarken, Aksu Vadisinde asırlık, onlarca ceviz ve meyve ağaçlarımızı yok etmiştir. Sözde köy projelerinde tarım alanları verimliliğini arttırabilmek için suyun tasarruflu kullanımını amaçlayan Borusan, Aksu Vadisi halkının suyunu elinden alarak tarım alanlarımızı yok etmek istemektedir.
Aksu Vadisi’nin kuzey kısmının “Milli Park”, diğer kısımlarının ise “Yaban Hayatı Geliştirme Sahası” ilan edilmiş olmasına; “Bu tür sahalarda taş üstüne taş konulamaz” kuralının mevcudiyetine rağmen, bu kararları alan, bu kuralları koyan ve uygulamakla sorumlu olanlar, ya aşırı gafletlerinden ya da bilmediğimiz bir bedel karşılığında taş üstünde taş bırakılmamasına göz yummuşlardır. Üstelik Tabiatı Koruma kanunu ile milli parklar ve sit alanlarının kıyımı meşrulaştırılmaya çalışılmaktadır.
Devletimiz tarafından Çoruh Nehri üzerinde 37 adet büyük ölçekli HES projesi uygulanması hedeflenmiştir. Biz bu su akarken bakmıyoruz, yani “su akar Türk bakar” safsatasının muhatapları değiliz. Kaldı ki bakmasını bilenler için bu bakışın maddesel bir karşılığı da yoktur. Bu su ile biz; fasulyemizi, dut ağaçlarımızı suluyor, neslimizi, yaşamımızı devam ettirmeye çalışıyoruz. İstanbul için boğaz ne ise, Aksu Vadisi için de Aksu Çayı odur. Bizim kaygımız sadece çevre dengesi ve çevre kaygısı da değildir. Aksu Çayı yok edildiğinde; vadimiz, vadi olmaktan çıkarak kuru bir dereye dönüşecek ve kendi memleketimizde yaşama hakkımız elimizden alınmış olacaktır.
Biz bu davadan kıyamete kadar sürse de vazgeçecek değiliz. Bu kadar huzursuz edildiğimiz artık yeter.Borusan sana sesleniyoruz. Vadimizi Kerbela’ya, bizi de Hz. Hüseyin’e çevirmeyin, beş yüz yıllık memleketimizi elimizden almayın. Eğer alırsanız, bu dava, Kerbela gibi bin yıl da geçse bitmeyecektir ve sebep olanlara, doğa adına ve tüm vadiyi oluşturanlar adına lanetimiz ilelebet sürecektir.
Çoruh Aksu Vadisi Koruma Platformu
Alıntı: Karadeniz İsyandadır Platformu