Osman Evcan'ın kurban bayramında Adalet Bakanlığı'na gönderdiği mektup gün yüzüne çıktı. Hayvan hakları yasasını 16 yıldır çıkarmayan TBMM'nin avcıların görüşlerini dinleyip not aldığı, TC'nin sınırdışı operasyonuna karşı internetten düşünce açıklamanın bile suç addedildiği şu günlerde Osman'ın veganlığı eko-anarşizm olarak tanımladığı bakış açısını kamuoyunun dikkatine sunuyoruz. 1 Kasım Dünya Vegan Günü, titre ve kendine gel! :)
Osman Evcan, kurban bayramı meselesinden yola çıkarak hayvanlar neye niçin direnir, eko-anarşist veganlar neleri reddeder ne talep eder madde madde ortaya koymuş. Osman, 8 Ağustos 2019 tarihli mektubunu bitirirken Adalet Bakanlığı'na her yıl olduğu gibi yine bayram boyunca açlık grevinde olacağını da bildirmiş.
17 sayfalık el yazısı mektubun tamamını
şurdan okuyabilir, indirebilirsiniz.
Durumum yoktu okuyamadım kardeş diyenler için de mektubun özetini aşağı bırakıyoruz:
Ben Silivri
Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’nda kalmakta olan vegan eko-anarşist bir tutsağım.
Vegan bireyler, insan ve hayvan özgürleşmesini bütünsellik içerisinde birleşik
bir talep olarak ele alırlar. Bu birleşik talep doğrultusunda istemlerinin
gerçekleşmesi için mücadele ederler.
Hayvanlar,
biyolojik, psikolojik, ruhsal, anatomik ve kültürel bağlamda yakın
akrabalarımızdır. Ülkemizde her yıl “Kurban Bayramı” nedeniyle milyonlarca
hayvan eziyet, işkence ve kötü muamele yapılarak, topluca kesilerek
öldürülüyor. Hayvanların dini ibadet gerekçesiyle topluca kesilerek tanrıya
kurban olarak sunulması, hayvanların yaşamsal haklarına, özgürlüklerine yönelik
türcü şiddet içerikli terörist bir saldırıdır. İnsan ve hayvanın sinir
sisteminin yapısallığı ve işlevselliği bilimsel olarak benzeştiği için,
hayvanlar da biz insanlar gibi acıyı, şiddeti, eziyeti, zulmü, işkenceyi
biyolojik bedenlerinde, ruhlarında duyumsarlar. Hayvanlar böylesine türcü
şiddet biçimlerine beden dillerini kullanarak fiziksel tepki göstermektedirler.
İnsan türünü sevince boğan, bu “bayramın” sevinci kitlesel olarak yaşayan,
kutlayan, ruhsal hoşnutluğa gömülen insanların empati yapabilme bilinci ve
yetisinin olmadığı açıktır.
Türcü bakış
açısına sahip insan, kendi varlığını koruyup sürdürmek için öteki canlılara,
varlıklara, doğaya karşı hiçbir ahlaki sorumluluk almamıştır. İnsan türünün
toplumsal, kültürel yaşamına hâkim olan bu paradigmanın oluşmasıyla birlikte
türcü sömürgenlik, katliamlar, baskılar, şiddet, köleleştirme edimi meşru bir
davranış, kültür haline dönüştürülmüştür.
Avcı-av
ilişkisinin niteliği şiddet ve sömürgenlik güdülerine dayanır. Avlanan,
öldürülen hayvanlar, kendilerini avcıya özgür iradeleri kapsamında yiyecek
nesnesi olarak sunmazlar, teslim etmezler. Tam tersine kıyasıya varoluşsal
direnç ve mücadele içinde bulunurlar. Avcı taraf olan insan bir yaşamın öznesi
hayvanı avlarken her türlü hile, kurnazlık, aldatmaca, şiddet, terör, işkence
üretmiş olur. İnsanın evrimsel oluşum süreci boyunca hayvanlara av nesnesi
olarak görüp öldürmesi, şiddet uygulaması hayvan-insan ilişkisinde insanın hiç
de güvenilir bir canlı türü olmamasının karakteristik özelliğini içerir.
Hayvanlar insan türünün güvenilmez karakter özelliklerini deneyimlediğinden
insanların yaşadıkları toplumsal mekanlardan uzak durmuş olurlar. İnsanlara
karşı hep dikkatli ve savunma içinde yaklaşırlar.
İnsan türü,
doğası gereği bencildir, sömürgendir. Doğasının üretmiş olduğu bencillik, sömürgenlik
ve sahip olma güdüsü onu şiddet edimine yöneltir. Üretmiş olduğu şiddeti, kendi
türünün bireyleri de olmak üzere hayvan türünün bireylerine de sistematik
olarak uygulamış olur. Kendi türüne uygulamış olduğu şiddetin, tahakkümün,
otoritenin amacı, onların üretmiş olduğu sahip oldukları maddi değerlere el
koymak, özel mülküne dönüştürmektir.
Arkeologların,
paleontologların ve antropologların yaptıkları en son araştırmalardan elde
ettikleri yeni bilgiler; farklı coğrafyalarda farklı insan türlerinin
birbirlerini av nesnesi olarak görüp öldürüp ve etlerini yedikleridir. Bilim
insanları bu süreci yamyamlık kültürü olarak değerlendirmektedirler. Ki, Homo
Sapiens’in dışında eski insan türlerinin yok olmasını, bilim insanları
yamyamlık kültürü ile ilişkilendirmektedirler.
Antropolojik
ve teolojik bakış açısı, insan türünü doğada yaşayan öteki türlerden “daha
akıllı” olarak değerlendirir. İnsanın doğada yaşayan diğer canlılardan farkının
“düşünen ve üreten” bir akıl üstünlüğüne sahip olduğu iddia edilir. Bu bağlamda
insanın “akıl üstünlüğü” öve öve bitirilemez. Oysa insanın bu “akıl üstünlüğü”
hiç de iyiye yorulacak bir ayrıcalıklı olma durumunu haklı kılmıyor.
Maalesef insan türü bu akıl üstünlüğünü
hayvanlara ve doğaya karşı eşitlik, özgürlük duygusuyla düşüncesiyle
kurmamıştır. Modern insanın yıkıcılığı teknolojik-endüstriyel üretkenlikle
orantılı olarak artış ve yayılma göstermiştir. Uygarlaşmış insan türü, “akıl
üstünlüğü” ile dünyayı ele geçirip sömürgeleştirmek, dünyanın tüm
zenginliklerine sahip olabilmek için sürekli olarak daha güçlü öldürücü
silahlar üretmiştir.
Tüm
devletler insanı, hayvanı, doğayı nesneleştirir, sömürür. Dolayısıyla tüm
devletler, insana, hayvana, doğaya şiddet, baskı, hegemonya, tahakküm uygular.
Bu bağlamda iyi devlet yoktur. Sosyal devlet, demokratik devlet söylemleri,
demagojik ve aldatmaca söylemlerdir. Bu söylemler, devletin sömürgenliği,
şiddetini, tahakkümünü gizleme çabalarıdır. Dolayısıyla toplumu oluşturan
bireylerde bilinç kirlenmesi yaratmaya yönelik girişimlerdir. Bu bağlamda tüm
devletler kötüdür ve toplumsal bünye içinde bir tümördür. Tüm devletsel
örgütlenmelerin yeryüzü yaşamından arındırılması, sönümlendirilmesi insanın,
hayvanın, doğanın, gezegenin özgürleşmesi için olmazsa olmaz bir gerçekliktir.
Özetle, endüstriyel
üretim-tüketim kültürü insana, hayvana, doğaya, gezegenimize zarar vermekte,
ölümcül hastalıklara neden olmaktadır. Bu nedenle tekno-endüstriyel kültürden
arınabilmeliyiz. Doğanın özgürlüğünü ve ekolojik dengenin korunmasını talep
eden bizler; ormanların rantsal kesimini, nükleer enerjilerin maruz bırakacağı
tehlikeleri, fosil enerjilerin kullanımını, GDO ve hibrit tarımı, tarım
ilaçlarını, termik santral ve HES’leri istemiyoruz.
Hayvanlar da
tıbbi ya da endüstriyel denek olarak kullanılmayı kabul etmiyor;
yarıştırılmaya, dövüştürülmeye karşılar; yük taşımak değil özgürce yaşamak
istiyorlar; insanın spor veya eğlence amacı için köleleştirilmek istemiyorlar;
mezbahalar değil özgürce yaşam istiyorlar; süt, yumurta, bal gibi ürünlerinin
gasp edilmesini istemiyorlar; kürk, deri veya yünlerini almak için yapılan
işkenceyi kabul etmiyorlar. Hayvanların bu iradelerine saygı duymamız
gerekiyor. Hayvanların gösterdikleri haklı tepkileri ve çabaları hiçleyerek,
şiddet ve zor kullanarak hayvanları öldürmeyelim, sömürmeyelim.
Bu duygu,
düşüncelerimden hareketle ÜÇ GÜNLÜK PROTESTO AÇLIK GREVİNE başlamış oldum.
08.08.2019 Osman Evcan
Adres: Silivri Kapalı Ceza İnfaz Kurumu, A6-41,
Silivri-İstanbul