24 Şubat 2014 Pazartesi

Koç'taki hayvan deneyleri panelinde zulüm ifşa edildi

Geçtiğimiz haftalarda (7 Şubat 2014) Koç Üniversitesi'nde Prof. Dr. Hakan S. Örer'in hazırladığı "Hayvan Deneyleri Gerekli mi?" paneli yapıldı. Panele Yeryüzüne Özgürlük'ten ve cehennemegidenyol.com kampanyasından katılan eylemciler, hayvan deneylerinin bilimsel sahtekarlık olduğunu söyleyerek deneylerin tarifsiz işkence ve katliamlara dayanan gerçek yüzünü deşifre etti.

Tüm dünyada hayvan deneylerine karşı duruş gün geçtikçe artığından Türkiye'de böyle bir panelin yapılması elbette bizleri şaşırtmadı. Ancak orada deney karşıtlarının bulunması ve salondaki izleyicilerden de karşıt söylemlerin olması birilerini epey şaşırttı!
Panelden notlara geçmeden önce belirtelim: Hayvanlara yapılan zulümler tıpkı ırkçılık, faşizm, kölelik gibi bir gün tarihin kanlı sayfalarında yerini alarak, utançla anılacak. Çünkü yaşam on bin yıllık kayıtlı tarihe ya da bilimsel ilerlemeciliğe indirgenemez. Çünkü bu insana ait olduğu söylenen “insani”(?) değerlerle bağdaşmıyor. Yeryüzüne lime lime eden insanlık, deneylerde hayvanların gözlerini oyararak gerçeğin özüne ineceğini sansa da, gerçek mahvetiği o gözlerin içinde saklı!

Panelden Notlar
*Aşağıdaki notlarda sadece panelden notları değil, panel boynca ne kadar saçmalandığını da okuyacaksınız. Kısa yoldan deney gerçeğiyle ilgili bilgileri öğrenmek isteyenlerse lütfen burayı incelesin: veganblogg

“Hayvan deneyleri gerekli mi” paneli ALF ile başladı. 
 
ALF ile gelen özgürlük ve etik süreç:
Prof. Dr. Hakan S. Örer daha sunuma başlarken yanlış bir bilgi ile başladı. Küçümseyici ve alaycı bir tonla PETA’nın laboratuar basarak hayvanları kurtardığını söyler. Nasıl bir araştırmayla bu bilgiye ulaştı gerçekten bilmiyoruz, ama PETA laboratuvar basmaz, yapsa yapsa hayvan refahıyla ilgili çalışmalar yapar. ALF – Animal Liberation Front (Hayvan Özgürlüğü Cephesi) ise laboratuarları basarak katliamı ortaya çıkarır ve kamuoyuna gerçekleri sunar.
ALF nedir ne değildir ve ALF ile ilgili güncel eylemleri merak edenler için: 
“Her şey insan için” için sevgilim 

Hem panel sırasında hem de panel bitiminde Örer’le yapılan konuşmalarda, ALF'nin yaptığı eylemlerin bugünkü etik konuşmasının temelini oluşturduğu hatırlatılarak, saygı gösterilmesi gerektiği belirtildi. Örer'de katılıyor olacak ki artık primatların deneylerde kullanılmasına karşı olduğunu belirtti. Çünkü insana en yakın türlerden birisi primatlarmış! Peki ya kuşlar, fareler, tavşanlar ? Bunu merak eden sadece biz de değildik. Salondan bir öğrenci daha, bir kuşa ya da herhangi bir hayvana bunu yapıp yapmayacağımızı sordu. Mesela bize yakın olmadığı için bir tavşanın gözlerini kör edip, kafalarına delik açabilme hakkını kendimizde nasıl görüyoruz ? 

Evet bunun bir cevabı var; İnsanlık için!


Katledilen on milyonlarca can….

Sunum boyunca ekrandan korkunç büyüklükte geçen rakamlar dikkat çekti: 11 milyon, 10 milyon, 9 milyon, 8 milyon... Bunlar sadece İngiltere gibi gelişmiş(?) bir ülkenin, bir yılda yaptığı hayvan deneyleri katliamının resmi listesiydi.


En gelişmiş “katil ülke” İngiltere

Sunumda bol bol, İngiltere’nin "en gelişmiş” (?) hayvan refahı yasalarının uyguladığı ülke olduğu ve henüz Türkiye’nin bu gelişmişliğe(?) erişemediği anlatıldı. Ancak bir tane bile üzerinde deney yapılan hayvan fotoğrafının gösterilmemesi dikkat çekti. Hayvanlarla ilgili bir sunumun afişinde bile hayvan fotoğrafı yoktu. Kullanılan bütün görseller eğlenceli ve alaycı karikatürlerden seçilmişti. Gerçek bir deney hayvanı fotoğrafının gösterilmemesiyle neyi gizlemeye çalıştığı Örer'e sorulduğunda alınan cevap pek tatmin edici değildi. Herkesin tahmin edebileceği gibi bunun tek bir sebebi var oda öğrencilerin hayvanlarla empati yapmasını engellemek.
Hayvan deneylerinin gerçek yüzünü merak edenler; en gelişmiş “hayvan refahı” yasalarının uygulandığı İngiltere'deki hayvan deneyi eziyetiyle ilgili haberi ve videoyu inceleyebilir:

http://yeryuzuneozgurluk.blogspot.com.tr/2013/04/bilimde-dunya-oncusu-ingiliz.html



Vicdanlara seslenen tanıdık bir yüz: Köpek

Sunumda algıları zorlayan yerlerden birisi de 2008 yılında Türkiye'de yaşanan bir olayın anlatılması ve ona verilen tepkiydi. Van’da ayakları kırılan bir köpeğin belediye görevlileri tarafından önce boynuna kablo bağlanıp ardından da çöp kamyonuna atılmasını etik dışı bulan Örer, salona seslendi: Türkiye’deki hayvan hakları hala bu durumda! Gerçekten de salondan cık cık sesleri yükseldi!

Bir “cık cık”ta bizden! Hayvanları nasıl öldürdüğünüzü iyi biliriz!


Örer, bir hayvanat bahçesine hapsedilen 83 yaşındaki dünyanın en yaşlı fliamingosu Greater’ın, ağrılarına son verilmesi için ötanazi yapıldığını söyleyerek, deney hayvanlarına da tıpkı Greater gibi ötanazi yaptıklarını söyledi. "Hayvanın kendi esenliği açısından o hayvanın uyutulması gerekiyor” muş. Hatta hayvanlara kötü muamele deneyin kalitesini bozduğu için deney yapanların bu konuda da eğitim alması lazımmış! Bu konuda da ne diyeceğimizi bilemiyoruz. Gerçekten trajikomik bir empati durumu!


Türkiye'de deney yapılan hayvanların yüzdesi: 

Örer, Türkiye'de deney yapılan hayvanların yüzdesini de verdi: %30 fare, %22 sıçan, %18 kuş %7 tavşan. Biraz araştırınca deney yapılan diğer hayvanlar arasında at, koyun, domuz, hamster, kobay, sığır, embriyolu yumurta, sürüngenler, balıklar, bıldırcın ve keklik olduğunu gördük.


Primat deneyleri nasıl bu noktaya geldi?

Birkaç hafta önce dünyanın 3 büyük ilaç firmasından biri olan Merck&CO şempanzelerde deney yapmayı bıraktığını açıkladı. Hakan S. Örer’e bu sorulduğunda, kendisi de primat deneylerine karşı olduğunu söyler. Ancak eminiz ki ne Merck&CO ne de Prof. Dr. Hakan S. Örer, 70’li yıllarda bu durumu akıllarına bile getiremezdi.


Cehenneme giden yol

Cehennemegidenyol.com sitesi, deney merkezlerine hayvan taşınmanın durdurulması için, tüm dünyada yapılan uluslararası bir protesto. Protesto sayesinde bugüne kadar Lufthansa, Airlines, Eithad ve Air China gibi 20'nin üzerinde havayolu şirketinin hayvanları deney merkezlerine taşımaktan vazgeçti. Deneylere ağırlıklı olarak primat taşıyan Air-France KLM'de şu anda protesto ediliyor. Detaylı bilgi için:

http://www.cehennemegidenyol.com/


Deneyle ilgili videolar: 





Sonu korkunç biten 10 psikoloji deneyiyle ilgili gerçekler: http://onedio.com/haber/sonu-korkunc-biten-10-psikoloji-deneyi-223567

Savunma sanayisinin hayvanlara yaptığı akıl almaz deneyleri de buradan inceleyebilirsiniz: http://issuu.com/videosabotaj/docs/sgk/1?e=0


İlerleme mi dayatma mı ?

Prof. Dr. Hakan Örer sunumu boyunca bilimin geliştiği ve teknolojinin ilerlediği gibi sürekli insan türünün “maddi ilerleme”lerinden bahsetti. Hatta manevi değerlere örnek olarak da hayvanları katlederken nasıl ‘daha az acı veririz’den bahsetti.(?) Oysa doğa ham madde deposu gibi kullanılamaz! İnsan sadece maddi ilerlemeden ibaret değildir. Ve insan sadece bilime indirgenemez. Bu insana has olduğu söylenen etik ve “insani” değerlerin altını doldurmuyor maalesef!

Örer salona bir yerde şu soruyu sorar; Su çiçeği, kanser aids konularında deney olmasa yol alabilir miydik ?
İngiltere’deki resmi raporlar zehirli madde (toksikoloji) deneylerinin sayısının 399.000’i bulduğunu ancak kanser için yalnızca 10.200 deney yapıldığını söylüyor. Ve Dünya Sağlık Örgüt’üne göre sadece 240 tane ilaç olması gerekirken piyasada tonlarca ilaç var. Bu bilgiler bile bilimin kim ve ne için çalıştığını gösteriyor. Ancak kaçırılan bir şey var ki… biz bunu istemiyoruz. Modern bilim kapitalizme hizmet eder, insanlığa değil. Hayatımıza kanseri sokup ardından da tedavi edicem diye ilaçları dayayan bundan ekonomik kazanç sağlayan yine bu düzenin ta kendisidir. Ve bütün bu talep ya da istek değil, dayatmadır. Kimse bu deli saçması dünyada yaşamak, ihtyaçmış gibi sunulan şeyleri istemiyor. Hele de herkesin yapay dünyadan uzaklaşıp organik yaşama geçmek istediği bir dünyada kimsenin bu ilaç ya da kimyasallara ihtiyacı yok.


Hayvan deneyleri: Bilimsel aldatmaca!

Hayvan deneyleri, bilim insanlarını ve doktorları her geçen gün daha fazla kaygılandırıyor. Her sene ilaçların beklenmedik yan etkileri nedeniyle her 6 kişiden 1’i hastanelere başvuruyor. Ecza devleri ise öngörülemeyen etkileri olan bu ilaçları piyasaya pompalamaya devam ediyor.  2004 Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi (FDA) raporuna göre hayvan deneylerinden geçen 10 ilaçtan 9’u insanlar için tehlikeli veya faydasızdır. Bunun en büyük sebebi, insan hastalıklarının %98’ine insan dışı hayvanlarda rastlanmamasıdır. İngiltere’de her yıl reçeteli ilaçların yan etkileri yüzünden 10,000’den fazla insan ölmektedir. Amerika’da bu rakam 100.000’in üzerindedir. 2004 yılında artrit ağrı kesicisi Vioxx, 140,000’i ölümcül olmak üzere 320,000 kalp krizi ve inmeye neden olduğu için toplatıldı. Gerçekte hayvan testleri, bu trajedileri öngörme konusunda başarısız oldu! Oysa modern DNA çipleri, insan tabanlı testler, PET ve diğer tarayıcılar kullanılarak gönüllülerin izlendiği insan dokusu ve mikro-doz araştırmaları yapılsaydı hepsi önlenebilir ya da azaltılabilirdi. Penisilin hayvanlarda denenip başarısız olduğu için yıllarca kullanılmadı, tesadüfen ölmek üzere olan bir hastada denenerek sonuçları bulunmuştu. Hayvanlarda test edildikten sonra piyasaya sürülen Talidomid isimli bir ilaç yüzündense 10 bin çocuk sakat doğdu.


İngiliz Pharmagene firması (şimdiki adıyla Asterand) diyor ki:

‘İnsan genetiği üzerine yeni veriler elde edilmesi, ilaç araştırmalarını hayvanlar üzerinde yapmayı geçersiz kılıyor. Eğer insan genetiği üzerine bilginiz varsa, hayvanlara dönmenin ne anlamı var?’ felsefesinden hareketle sadece insan dokusu kullanır.


Not: 

Hayvan deneylerine karşı mücadele vermek deney yapmayan ürünleri kullanmak ve hand-made/el yapımı ürünler kullanmak olabilir ancak en etkili yol, deney yapan katil şirketleri, devletleri, sektörleri deşifre etmek ve bu sayede deneye son verilmesini sağlamaktır.




Kaynak: Cehenneme Giden Yol

23 Şubat 2014 Pazar

5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu ile ilgili tasarı ve teklifler derhal geri çekilmelidir!

19 Şubat 2014 tarihinde, TBMM Çevre Komisyonu'nda, 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanununun değiştirilmesi gündemi ile STK'ların da katılımı ile toplantı gerçekleştirilmiştir. Yeryüzüne Özgürlük Derneği'nden de bir gözlemci üyenin katıldığı komisyon toplantısında, ayrı ayrı olarak yasa tasarısı ve teklifi halinde komisyon gündemine alınan her iki metnin de birleştirilmesi ve yasa konusunda çalışacak bir alt komisyon kurulmasına karar verilmiştir.

Komisyon toplantısı sonunda, başta Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu ve bu bakanlığın bürokratları olmak üzere, komisyon üyesi milletvekillerinin de hayvanların varoluştan gelen doğal haklarından ve gerek Türkiye gerekse dünya üzerinde yaşanan hayvan hakları ihlâllerinden bihaber oldukları kanaatine varılmıştır. Önümüzdeki günlerde tartışılacak olan yasa tasarısı ve teklifi hakkında yayımladığımız ve aşağıda yer verdiğimiz, farklı çalışma konuları ve mücadele alanlarından 46 STK, siyasî parti, sendika ve oluşumun imzaladığı ortak deklarasyonun hâlâ geçerliliğini koruduğunu, hatta revize edilen tasarının yasalaşması halinde önümüzdeki günlerde hayvanları çok büyük felaketler beklediğini duyurmak isteriz.

2011'in Aralık ayından başlayarak günümüze dek, başta hayvan deneyleri olmak üzere birçok hayvan refahı konusunda yürürlüğe sokulan yönetmeliklerin oluşturduğu meşru zeminde, Türkiye Cumhuriyeti sınırları dahilinde tüm hayvanlara soykırım uygulandığını ve eğer yasalaşır ise 5199 sayılı Kanun hakkındaki tasarının, zulmün ve soykırımın boyutlarını daha da arttıracağını kamuoyuna duyuruyoruz.

Bu soykırımdan, çıkartılan tüm yönetmeliklerin, komisyonlarda bekletilen tüm tasarı ve tekliflerin sebep olduğu ve olacağı tüm hak ihlâllerinden, T.C. devleti ve hükûmetini sorumlu tuttuğumuzu açıkça ifade ediyoruz. Hayvanlara yönelik soykırımı ve zulmü meşrulaştıran tüm yönetmelik, yasa, kanun tasarısı ve teklifler geri çekilmelidir!

Devlet, tüm canlıların hakları ve bedenlerinin üzerinden kirli elini çekmeli; hakları esneterek, yok sayarak çıkardığı kanlı yasalarla uyguladığı zulmü, soykırımı meşrulaştırmaya son vermelidir!




5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanununda 
Değişiklik Yapılmasına İlişkin
ORTAK DEKLARASYON
05.06.2012

5199 sayı ile 2004 yılında yürürlüğe giren Hayvanları Koruma Kanunu ile ilgili olarak, gerek basında gerekse hükûmet kaynaklarında birçok haber çıkmış, Kanunun hayvan hakları kuruluşlarını tatmin edecek şekilde düzenleneceği, hayvanların kapsamlı bir şekilde korunacağı ve zaten sahip olunan hakların geliştirilip gözetileceği kamuoyuna duyurulmuştur.

Şu anda TBMM Çevre Komisyonu’nda bekletilen iki adet kanun teklifi olmakla birlikte, Orman ve Su İşleri Bakanlığı’nca hazırlanmış başka bir değişiklik tasarısının da Başbakanlığa gönderildiğini ve görüşüldüğünü öğrenmiş bulunmaktayız. Meclis ihtisas komisyonlarında bekleyen tekliflerden 2 / 366 sayı numaralı olan düzenleme, bugüne kadar yürürlüğe sokulan ve görüşülmek üzere bekleyen diğer teklif ve tasarılar gibi, hayvanları korumaktan, yaşam haklarını gözetmekten son derece uzak, ülkeye özgü koşullar umursanmadan ve göz ardı edilerek, pek çok hayvan ırkını toptan yok edecek felaketlerin önünü açmak maksadı ile hazırlanmıştır.

        Söz konusu teklifle, hayvanların ne şekilde öldürüleceği hükme bağlanmakta, hayvanların korunması ve yaşatılması değil, hayvanlar için asgarî "lüks" standartlarından oluşan “hayvan refahı” düşüncesi şart koşularak, 5199 sayılı Kanunun maddeleri değiştirilmek istenmektedir.

Orman ve Su İşleri Bakanlığı’nca hazırlanarak Başbakanlığa sunulan “HAYVANLARI KORUMA KANUNUNDA VE BAZI KANUN VE KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI” da diğer kanun tekliflerinde olduğu gibi beraberinde birçok hak ihlalini getirecektir:

Şöyle ki;

1- Evlerde kaç hayvan bulundurulacağı; “tehlikeli ırk” adıyla hayvanların yaftalanması; hayvanlardan kaynaklanabilecek sorunlara dair tedbirlerin (öldürme, toplu imha, izolasyon vs.) diğer bakanlıklarla birlikte belirlenerek yönetmeliklerin çıkartılması,

2- Hayvanların imhasına olanak sağlayan 5996 sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu ile 24/4/1930 tarihli ve 1593 sayılı Umumi Hıfzıssıhha Kanununun yeni tasarıda da yer alması,

3- Deneylerde kullanılacak denek hayvanların etik kontrolden uzaklaştırılması, bu konuda mümkün olduğunda denetimlerin keyfiyete bağlanması,

4- Kanun tekliflerinin ve tasarının içeriği incelendiğinde, amacın hayvanları korumak ve hakları gözetmek değil, hayvanları bertaraf etmek olduğunu kanıtlanmaktadır.

Biz, aşağıda imzası bulunan STK ve oluşumlar,

Hem TBMM komisyonlarında bekletilen yasa tekliflerini hem de Orman ve Su İşleri Bakanlığı’nca hazırlanarak Başbakanlığa gönderilen yasa tasarısını, aşağıdaki nedenlerle desteklemediğimizi, tüm bu felaket tasarılarına karşı çıktığımızı ve tekliflerin bu hali ile yasalaşması halinde, uluslararası resmî teşkilatlarca (Dünya Ticaret Örgütü, Dünya Hayvan Sağlığı Teşkilatı vb.) uygulatılmak ve bizzat devletçe de uygulanmak istenen “hayvanlardan arınma” politikasının teşhiri için gerek yurtiçinde gerekse yurtdışında her türlü propaganda aracını kullanacağımızı kamuoyuna ve ilgili makamlara duyururuz.

-   Amacı ve adı “HAYVAN KORUMA” olan bir yasada hayvanların sorun olarak görülmesi,  her canlının şahsına özgün fizikî ve karakter özellikleri, yetiştirilişi ve geçmişi, yaşadıkları incelenmeden, “tehlikeli” sıfatıyla yaftalanması asla kabul edilemez; basit, insanî mazeretlerle hayvanların öldürülmesi ve nasıl bertaraf edilecekleri de adı koruma olan bir kanunun ESASINI OLUŞTURAMAZ. Bu nedenle değiştirilmek istenen 5199 sayılı yasa, 5996 ve 1593 sayılı kanunlardan ayrı bir şekilde ele alınmalı ve bu kanunlar da 5199 sayılı yasaya göre güncellenmeli, bu yasaların içinde yer alan imha maddeleri derhal kaldırılmalıdır.

-       İnsanî bir seçenek, çözüm olarak sunulan, “uyutma” diye bilinen, solunumu durdurucu iğne ile öldürme yöntemi, bir hak değil, aksine yaşam hakkının sonlandırılmasıdır. Bu nedenle, hayvanların refahını sağlama adı altında yürürlüğe girecek herhangi bir yasanın içinde de bu maddeye yer verilemez. Bu hakkı, hiçbir kurum, kişi ve kuruluş, çok istisnai durumlar haricinde, tıbbî gerekçesiz, uygulayamaz.

-         Tasarı, yasalaştığı takdirde evlerde yaşayan hayvanların sayısına ciddi kısıtlamalar getirilecek ve muhtemelen bu sayı, tek bir hayvan ile sınırlandırılacaktır. Bir hayvan “sahibi”nin, evinde tek ya da birkaç hayvan bulundurma sınırlandırmasına, dayatmasına yasalar ile kesinlikle karar verilemez. Bu hayvan hakları ihlali olduğu kadar, aynı zamanda da bir insan hakları ihlalidir ve Anayasa’daki, mülkiyet hakkına aykırılık teşkil etmektedir.  Adı üzerinde, mevzuata göre “evcil”  olarak tanımlanan hayvan türleri, ferdin hanesinde, kendi tasarrufundadır ve mülkiyet hakkından ayrı düşünülemez. Şahsî mülkiyet edinmek de kişinin kendi tasarruf inisiyatifindedir. Anayasa ile koruma altına alınmış bu hakka hiçbir şekilde dokunulamaz.

-       Kısırlaştırma, yeni bir iş, istihdam, kolay para kazanma kolu olarak görülemez, bu konuda ihaleler açılamaz. “Sahipsiz” hayvanlara devletçe uygulanan kısırlaştırma işlemi, günümüzde bir “soykırım” haline dönüşmüştür. Zorunlu bir uygulama, şart haline getirilen bu işlemin, ciddi bir operasyon olduğu unutulmuş veya bilinçlice göz ardı edilmiştir. Operasyon öncesinde, sırasında ve sonrasında asgarî önlem ve işlemler dahi uygulanmamakta, bu da ciddi hayatî riskler ve eziyetli hak ihlallerinin ölümle sonuçlanmasına neden olmakta, kısırlaştırmayı bir imha aracı haline getirmektedir. Koruma, hayvanlara soykırım uygulayarak sağlanamaz.

-      Hayvanların, deneylerde kullanılması da başlı başına etik bir sorundur. Ancak mevzuat, etik sebeplerden dolayı oluşan bu karşıt görüşümüzü değil, devletin ve ilaç endüstrisinin çıkarları doğrultusunda hayvanların birer denek olarak kullanılmasını onaylamaktadır. Bakanlığın, Başbakanlığa sunmuş olduğu yasa tasarısında ise, hayvan deneylerinde veteriner hekimin bulundurulması zorunluluğu da ortadan kaldırılacaktır.

-          İşkence ve kötü muamele, idarî para cezaları ile geçiştirilmektedir. Yine Bakanlığın Başbakanlığa sunduğu tasarıda, hayvanlara işkence yapan kişi, sadece 750 TL’lik bir idarî para cezasını devlete ödeyerek bu fiilini gerçekleştirebilecektir. Hak ihlallerinin yasal hükümlerle önlenmesi gayesi taşınıyorsa cezaların caydırıcı olması ve yükseltilmesi şarttır.

-      Mevzuatça “tehlikeli ırk” olarak tanımlanan hayvanların, bakımevlerine teslim edilmesi zorunluluğu da Türkiye’de belli hayvan ırklarına karşı yapılmak istenen haksız bir yaftalamadır. Bu uygulama, insanlara yapıldığında ya da yapılacak olduğunda adı “soykırım” olurken, yasa koyucu, bu uygulamayı hayvanlar için çok rahat bir şekilde dile getirebilmekte, bunu bir çözüm olarak sunmaktadır. Hukuken ve vicdanen böyle bir uygulamanın meşruiyeti mümkün değildir.

-          Hayvanlar, sadece kedi, köpek gibi evcil hayvanlardan oluşmamaktadır. Ancak mevcut Kanun ve bu Kanunun değiştirilmesi için sarfedilen çabalar, daha çok evcil hayvanları kapsamaktadır. Her gün muazzam bir zulme maruz bırakılan, “çiftlik hayvanları” diye anılan ya da mevzuatça “kesim hayvanı” olarak tanımlanan hayvanlar, deneylerde sömürülen ve işkence edilen hayvanlar, “yarış hayvanları”, hayvanlı sirklerde, gösteri endüstrisinde sömürülen ve hak ihlallerine maruz kalan hayvanlar, hayvanat bahçelerinde hapishane koşullarında yaşayan yaban hayvanları için hiçbir olumlu düzenleme getirilmemektedir. Bu, büyük bir samimiyetsizlikten ve illüzyondan başka bir şey değildir.

-          AB müktesebatı dâhilinde hayvan refahı ile ilgili Türkiye’de yürürlüğe giren tüm mevzuat, hayvanların haklarını değil insanların refahını korumaktadır; insanmerkezci ve bencil bir düşünce yapısıyla hazırlanmıştır ve hayvanların “ekonomiye katkı payı” hesabı ile yaşatılmasına veya öldürülmesine karar verme yetkisini ısrarla otoritelere vermek istemektedir. Bu nedenle, maksat, yine hayvanları korumak değil “hayvan refahı” adı altında göz boyamak ve hayvanlara uygulanan zulmü, işkenceyi ve tahakkümün devamını sağlamaktır. Bu yüzden mevcut olan tüm mevzuatı reddediyor ve hayvan haklarını gözetmek iddiasıyla yürürlüğe konmak istenen mevzuatın hazırlanmasında rol alan hayvan refahı derneklerini, hayvanseverleri ve Bakanlık yetkililerini kınıyoruz.

-          Hiçbir dernek, federasyon ya da grup, hayvanları ya da hayvan hakları savunucularını tamamı ile temsil tekeline sahip değildir. İnsanlardan çok daha fazlasını hissedebilen, duyguları ve bilinci olan, acı çekme yetileri olan hayvanlar hakkında mevzuat çıkartılırken, hayvanlar mevcut yasalar karşısında birer eşya, mal olsalar dahi, onların gerçekte insanlar gibi acı çeken, hissedebilen, canlı bireyler oldukları unutulmamalıdır. Bu unutulduğu takdirde; insanın, doğanın önemli bir paydası olan, ekosistemde en az insanlar kadar bir yere ve doğal haklara sahip olan hayvanlar üzerindeki bencil hükümranlığının, basit ekonomik hesapların sonucundaki bilançonun iflas olacağı, bunun yaşama karşı ciddi bir suç oluşturacağı, bu suçun yasalar ile meşrulaştırılması ile de önce vicdanlarımıza, sonra da tüm canlılara karşı hiçbir şekilde hesabını veremeyeceğimiz ve telafisi olmayan ciddi zararlar doğacağı, acı gerçeğin ta kendisi olarak karşımıza çıkacaktır.

SONUÇ ve TALEP:

-        Hayvanlar aleyhinde olan, hem TBMM komisyonlarında bekletilen tekliflerin hem de Bakanlıkça Başbakanlığa sunulan tasarının ivedilikle geri çekilerek, hayvanlara ve yaşama karşı telafi edilemeyecek felaketlerin önlenmesini talep ediyoruz.

-      Hayvan koruma ve hak savunusu iddiası ile hazırlanan yasalar, adına yaraşır bir içeriği barındırmalı, ilkeleri ve amacı ile çelişmemelidir. Bu bağlamda, öncelikle hayvanı korumalı, hayvanları homojen bir toplam olarak kabul edip belli bir potada eritmemeli, hepsinin birer birey olduğunu kabul ederek ve Türkiye şartları (altyapının mevcut olmayışı, kadro yetersizliği, toplumun hayvana bakış açısı vs.) göz önünde bulundurularak, hayvanların YAŞAM HAKLARINI savunurken misyonunda ve vizyonunda samimi olan, amaçlarını faaliyetleri ile ispatlamış STK ve oluşumların görüşü alınarak, katılımcı ve çoğulcu bir perspektifle kaleme alınmalıdır.

İMZACILAR:

Alfabetik sıraya göre;

1.    Amargi Kadın Kooperatifi
2.    Animal Protection Group Arbeitsgruppe für Tierrechte e.V., Almanya
3.    Büyükçekmece Sokak Hayvanlarını Koruma ve Sevenler Derneği (SOHAYKOSEV)
4.    Çandarlı Hayvan Koruma Derneği (ÇANHAYKODER)
5.    Çeşme Doğa ve Hayvanseverler ve Koruyanlar Derneği
6.    Datça Çevre ve Turizm Derneği
7.    Demokrat Eğitimciler Sendikası (DES)
8.    Doğal Yaşam Derneği
9.    Doğayı ve Hayvanları Seven Sevdiren Derneği
10.  Dünya Yalnız Bizim Değil Platformu (DYBD)
11.  Engelli Hayvanları Koruma ve Hayvan Hakları Derneği
12.  Etik Vegan Yaşam Grubu
13.  Ev-Eksenli Çalışanlar Sendikası (Ev-Ek-Sen)
14.  Feminist Sanatçılar Platformu
15.  Feministbiz
16.  Halkların Demokratik Partisi (HDP)
17.  Hayvan Hakları Aktivistleri Derneği (HAYVİST)
18.  Hayvan Hakları için Birleşim Hareketi (HAYİHAK)
19.  Hayvan Haklarını Koruma Derneği (HAYHAK)
20.  Hayvan Haklarını Koruma ve Geliştirme Derneği (HAGİD)
21.  Hayvan Özgürlüğü İnisiyatifi (HÖİ)
22.  Hayvanları Doğal Ortamda Yaşatma Derneği (HAYDOY)
23.  Hayvanları Koruma Derneği Manisa (HAKDEM)
24.  Hayvanların Yaşam Haklarını Koruma Derneği (HYHKD)
25.  İmece Evi - Doğal Yaşam ve Ekolojik Çözümler Merkezi
26.  İstanbul LGBTT (Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Travesti, Transseksüel) Dayanışma Derneği
27.  İzler Derneği
28.  İzmir Kent Konseyi Çevre Çalışma Grubu
29.  İzmir Yenikapı Tiyatrosu
30.  KaosGL LGBTT Dayanışma Derneği
31.  KESK - ESM (Enerji, Sanayi, Maden Kamu Emekçileri Sendikası) İstanbul Şubesi
32.  Lambdaistanbul LGBTT Dayanışma Derneği
33.  Muğla Savaş Karşıtı Kadın İnisyatifi
34.  Sarıyer Kent Konseyi Hayvan Hakları Çalışma Grubu
35.  Sinop Çevre Dostları Derneği
36.  Sokak Hayvanlarını Koruma ve Kurtarma Derneği (HAYKUR)
37.  Sol Arayış
38.  Sosyalist Parti
39.  Türkiye HomeNet Ev-Eksenli Çalışan Kadınlar Dayanışma Ağı
40.  Validebağ Gönüllüleri Derneği
41.  Vegan Kolektif
42.  Yedikule Hayvan Dostları Derneği
43.  Yenişehir Mahallesi Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği
44.  Yeryüzüne Özgürlük Derneği
45.  Yeşiller Partisi
46.  Yunuslara Özgürlük Platformu 

14 Şubat 2014 Cuma

Doğa savunucularına HES Fuarı'nda biber gazı

Barajlar ve HES Yapım Teknolojileri Fuarı’nın açılışında doğa katilleri karşılarında yaşam savunucularını buldu. 



Doğa ve yaşam savunucuları İstanbul Yeşilköy’de düzenlenen ‘Barajlar ve HES Yapım Teknolojileri Fuarı’nı protesto etti. Yeşilköy’de saat 11.30′da metronun DTM Fuar durağında buluşan eylemciler fuar alanına doğru yürüyüşe geçti. Yürüyüş sırasında “Dereler özgürdür özgür akacak”, “HES yapma boşuna yıkacağız başına” sloganları atıldı.

Barajlar ve HES Yapım Teknolojileri Fuarı’nın yapıldığı 9. Hol önüne gelindiğinde basın açıklaması yapıldı. Eyleme katılan tüm kurumlar adına basın açıklamasını Arhavi Doğa Koruma Platformu’ndan Nazlı Demet Uyanık yaptı. Uyanık, Anadolu’nun her köşesinde yapılan HES ve baraj projelerinin doğayı, yaşamı ve kültürleri katlettiğini belirtti. Suları metalaştıran, yaşam alanlarına el koyan şirketlerin fuar yapmaya kalktığını belirten Uyanık, “Bu duruma sessiz kalmamız beklenemez” dedi.

Basın açıklaması sırasında fuar içerisinden çıkan bir kişinin “HES’leri protesto ediyorsunuz, ilkel mi yaşamak istiyorsunuz?” sözleriyle eylemi provoke etmesi üzerine doğa ve yaşam savunucuları tepki gösterdi. Tepki üzerine özel güvenlik birimleri provakatörü içeri kaçırdı.

Daha sonra eyleme katılan kurumlardan temsilciler yaptıkları konuşmalarda doğa katillerinin fuar düzenlemesinin kabul edilemez bir durum olduğunu vurguladılar. Konuşmaların ardından fuarın kapısında doğru dereleri temsilen mavi boyalı su atıldı.



Boyalı suların atılmasının ardından fuara doğru yönelen eylemcilerle polis arasında arbede çıktı. Arbede sırasında polis biber gazı sıkmaya başladı. Çıkan çatışmada polis bir eylemciyi gözaltına almaya çalıştı, ancak kitle eylemciyi polisin elinden aldı. Kısa süren çatışmanın ardından eylem sona erdi.

Kaynak: Politeknik.org.tr

12 Şubat 2014 Çarşamba

Veganarşist tutsak Osman Evcan'ın kitabı çıktı

“Vegan Tutsak” Propaganda Yayınlarından E-Kitap Olarak Çıktı!



Bu kitap, Osman Evcan ile yapılan bir nehir söyleşidir. Osman Evcan, bir vegan olarak hapishanede yaşadığı sorunlar, vegan yiyeceğe erişememesi, dolayısıyla açlık grevine girmesi ve sonrasında da adına düzenlenen  “Osman’a Vegan Yemek” kampanyasıyla 2 yıl önce siyasi gündemimize girmişti.

Bu kitap, Osman’ı daha yakından tanımak fikriyle ortaya çıktı. Osman’la uzun süredir, yazışan Can Başkent tutsağın kişisel öyküsüne dair pek bilgisi olmamasından yola çıkarak sonunda, bir nehir söyleşi yapmaya karar verdi. Mektuplaşarak yapılan bu çalışma ve arada Osman Evcan'ın cezaevi değiştirmesi süreci aksattı.

Osman’ın verdiği samimi ve uzun yanıtların yanında, kitabın sonuna medyada çıkan haberleri ve meseleye dair kimi yasal ve hukuki belgeler eklendi. Kitap, hem Osman’ı, hem de kampanyayı anlatan bir kitap oldu.

Bu kitap, kolektif bir emeğin eseri. Kapak, her zamanki gibi İç Mihrak’ın bir çalışması.

Eseri, ekitap olarak, sadece 5 Liraya satın alabilirsiniz: http://propagandayayinlari.net/osman.html Kitap, ayrıca Google Play, iTunes, Smashwords gibi uluslararası ekitap portallarında da bulunmaktadır.


Kaynak: Propaganda Yayınları web sitesi 

Osman Evcan'ın Yeryüzüne Özgürlük'e gönderdiği son mektubu şuradan okuyabilirsiniz.

1 Şubat 2014 Cumartesi

Cihangir'den Nişantaşı'na Air France Boykotu İçin Tutkal Ve Yazılar

31 Ocak 2014'ün ilk saatlerinde Cihangir'den Nişantaşı'na kadar İstanbul'da mümkün olan her zemine Air France - KLM şirketlerinin destek olduğu primat zulmü not edildi.

Talimhane çevresine AF - KLM biletlerini satın alması daha olası olan turistleri zulme karşı ayık hale getirmek için İngilizce yazılar da yazıldı.



Air France - KLM biletlerini satan Harbiye'deki Mika isimli acentenin anahtar deliği tutkallandı.


Air France - KLM'ye "halkla ilişkiler" hizmeti vererek halkın zihninden hayvanlara yapılan eziyeti silmeye çalışan Nişantaşı'ndaki Mede@m adlı PR ajansı da es geçilmedi. "Katiller: Kat 6-7" yazılarak dirikesim zulmüne destek olan bir başka firmanın adresi tespit edilmiş oldu.


Bitmek bilmeyen kuvvetli rüzgar ve devriye gezen ekipler eylem üzerinde fazla etkili olamadı. En etkili çıkış, Mede@m'in güvenlik görevlisinden geldi. Ajansın girişine bırakmak istediğimiz mesajlar bittikten sonra uyanan görevli kilidi açana kadar mekanı terk etmiştik.
Air France - KLM'nin İstanbul genel merkezini arayıp maymunları acımasız deneylere taşıyıp taşımadıklarını ne zaman sorsak "şirket politikası" gereği "yorum yok" duvarı ile karşılaşıyoruz. Hayvanları yorumsuzca laboratuvarlara taşıyıp sessizce kesiyorlar. O çığlıklar bize ulaşmadan kanlar deney laboratuvarı oluklarına akıyor. Kapitalist bilim can alarak ilerlemeye devam ediyor.

Biz her türlü işkenceyi "yorum"lamaya devam edeceğiz, göz yummuyoruz! Lütfen siz de zalimlere karşı baskı uygulayın. 0212 310 1919'u "yorum" alana kadar zorlayın, yorum yok duvarına her çarptığınızda size en yakın duvarlara yorumlarınızı yazmaktan çekinmeyin!

Son kafes kırılana dek hepimiz tutsağız.

Kaynak: Cehenneme Giden Yol