9 Ocak 2012 Pazartesi

Bir kirli savaş tablosu...

Ağabeyinin işkence gördüğüne tanık olduğu Dargeçit Taburu'ndan tesadüfen sağ çıkan Hazni Doğan'ın yaşadıkları, 30 yılı aşkın bir süredir devam ettirilen savaşın manzarası.

Hazni Doğan'ın yaşadıkları devletin inatla sürdürdüğü savaşın manzarası. Köyü yakıldı, ağabeyi ile birlikte gözaltına alındı. İşkence gördü. Dargeçit Taburu'ndan tesadüfen sağ çıktı. Köyünü terk etti. Kütüğü peşini bırakmadı. Bir yıl önce cezaevinden çıktı. Annesi ile babası, oğulları Seyhan'ın akıbetini göremeden hayata veda etti. 29 Ekim 1995 tarihinin üzerinden 16 yıl geçmesine karşın bir umut, ağabeyini bekliyor.

Mardin'in Dargeçit ilçesinde 1995 yılının 29 Ekim gecesi İlçe Jandarma Komutanlığı'na bağlı askerlerin baskın yaptığı evlerden biri de Doğan ailesinin eviydi. 11 kardeşli kalabalık bir aileydi. Ancak evin erkekleri dört bir yana dağılmışlardı. O gece evin birinci katında anne ile baba, üst katta ise üç kardeş yanyana yatıyordu.

ÜZERİNDE SADECE BİR ATLET VARDI

Evin kapısı dövülürcesine çalındı. 13-14 yaşlarındaki Seyhan Doğan, kapıyı açmaya gittiğinde, gözünü alan projekterden başka bir şey göremedi. Apar topar gözaltına alındı. Üzerinde sadece bir atlet vardı. Giyinmesine bile izin vermediler. Hasta ablası, kardeşinin götürülmesine engel olmak için bacağına yapıştı. Ama başına bir dipcik yedi, yere yığıldı.

Olayın tanığı olan Hazni Doğan ise orta birinci sınıfa gidiyordu. Annesinin, ağabeyi Seyhan'ın üzerine bir şey giydirme çabasını hatırlıyor: "Çok iyi hatırlıyorum, kısa kollu bir gömlek vardı, abime zar zor giydirebildi. Abime hemen kelepçeyi vurdular. kimliğini dahi almadan götürdüler."

Hazni Doğan'ın o geceden hatırladığı sadece bu sahne değil. O gün ve sonrasında Dargeçit'teki Tabur Komutanlığı'nda yaşadıklarını da hafızasına kaydetmiş.

O gece Dargeçit'te 7 ailenin evine baskın yapıldı. 4'ü lise öğrencisi 6 kişi gözaltına alındı.

'DÖVÜP BAYIRDAN YUVARLIYORLARDI'

Hazni Doğan, ertesi sabah ağabeyinin yerine çobanlık yapmaya gidiyor: "Güneş doğmak üzereydi. Dargeçit'in çıkışına gittim. Yol yokuştu, asker yolu tutmuş, bütün çobanları toplamıştı. Beni de çağırdılar. Sonra 'Seyhan Doğan'ın kardeşi kim?' diye sordular. 'Benim' dememle birlikte uzun boylu sakallı birisi beni dövmeye başladı. Dövüp bayırdan yuvarlıyorlardı. Tekrar yukarıya çıkartıp, aynı şeyi yapıyorlardı. Yusuf amcam bu duruma müdahale edince onu da dövdüler. Öldüğünü sandık. Aynı adam eline bir sopa alarak, beni bir saate yakın dövdükten sonra panzere bindirdi. Ağabeyim de panzerin içindeydi. Orada da dayak yedim. Ağabeyim bu duruma müdahale edince bu kez ona işkence yaptılar.

O GÜN AĞLAMAYI UNUTTUM

O sırada abimin gözünden tek bir damla yaş geldi ve o gün ağlamayı da unuttum. Hiç ağlamadım o günden sonra. Panzerden indirip, gözümüzü bağlayıp, Dargeçit Taburu'na götürdüler."

Hazni, bugün yerli yerinde duran taburun neresinde işkence gördüğünü gösterebileceğini söylüyor, "Nereye götürdüklerini biliyorum, nezarethanenin yerini hatırlıyorum" diyor.

O GÖMLEK PARAMPARÇAYDI

Hazni taburda hem işkence görüyor hem de başkalarının gördüğü işkenceye tanık oluyor: "Duvarın önüne dizdiler, tahta ile alnımıza vuruyorlardı. Bu sırada kafamız hızla duvara çarpıyor ve iki yerden darbe almış oluyorduk. Sürekli çığlık sesleri duydum. Filistin askısının olduğu yere götürdüler, anadan doğma soydular. Abim filistin askısında asılıydı, çırılçıplaktı. Sonra abimi indirdiler. Annemin giydirdiği o kısa kollu gömleği o yüzden unutmuyorum. O gömlek paramparça olmuştu. Abim, o gömleği giymeye çalışıyor ancak kollarını kaldıramadığı için giyemiyordu. Sadece birbirimize bakabiliyorduk, konuşamıyorduk. Annem abimi karakola sorduğunda, dağa gittiğini iddia etmişler. Ama ben orada kısa kollu gömleğini giyemediğini gördüm. Nasıl dağa gidecek?"

Hazni Doğan, işkence yapılan Abdurrahman Coşkun'un sesini duymuş. Abdurrahman Olcay'ı da görmüş. Daha sonra kemikleri bulunan Süleyman Seyhan'a da yapılanlara tanık: "Süleyman Seyhan, pala bıyıklıydı. 'Niye senin bıyıkların pala, sen Apocu musun?' diyerek adama işkence yaptılar. Süleyman amcaya tek söyledikleri buydu."

TUVALETTE İSLAMIN ŞARTINI SORDU

Hazni tuvalete gitmek istedi. Bu isteğine de işkenceyle karşı verdi askerler. Onu çırılçıplak bir şekilde dışarıda askerlerin kullandığı tuvalete kapattılar. Bir gün o tuvalette tutuldu: "Biz o tuvaletteyken askerler tuvaleti kullanıyor, pisliğini yapıp gidiyor. Gelip döven, sataşan var. Hiç orada yokmuşuz gibi davranan var. Tabur komutanı yüzbaşıyı hiç unutmuyorum. Tuvalete gelip, bana İslam'ın şartlarını soruyordu. Onu, daha önce 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı'nda da görmüştüm. Göz bağının altından yüzlerini görüyorduk."

KARŞIMDA BİR MANGA ASKER VARDI

Hazni bugün hayatta. Süleyman Seyhan'ın kemikleri bulundu. Diğerlerinden ise 16 yıldır haber yok. 3. gün bırakılan Hazni'nin hayatta oluşu ise tesadüf gibi: "Bir gece vakti beni dışarıya çıkardılar. Gözlerimi açtılar, karşımda bir manga asker vardı. Sonra yine bağladılar. 'Ya konuşacaksın ya da seni öldüreceğiz' diye silahın ağzına mermiyi verdiler, ayaklarımın dibine ve havaya ateş açtılar. Sonra beni bıraktılar."

ANNEYİ DE KAYBETMEK İSTEDİLER

Hemen eve gitti Hazni ve yaşadıklarını aileye anlattı. O gün, asker, ağabeyinin kimliğini de aldı. Sık sık tabura giderek oğlunu soran Anne Asiye Doğan, Mardin, Dargeçit ve Mityat savcılıklarına dilekçeler verdi. Ancak her savcılık dönüşünde gözaltına alınarak, Dargeçit Taburu'na götürüldü, oğlunu aramaktan vazgeçmesi istendi. Vazgeçmeyen anne, Diyarbakır'a giderek Özgür Gündem gazetesine, ardından da MED TV'ye yaşadıklarını anlattı, "Devletten davacıyım, çocuğumu istiyorum" dedi. Diyarbakır Savcılığı'na dilekçe verdi. Anne daha sonra bir anda ortalıktan kayboldu. 25 gün kimse Asiye Doğan'dan haber alamadı. Sokakta bulunduğunda ise, gördüğü işkenceler nedeniyle konuşamayacak haldeydi. Anne Asiye Doğan, Mardin Alay Komutanlığı'nda yerin altında soğuk bir yerde 25 gün boyunca bekletilmişti.

İKİNCİ SÜRGÜN

Daha öncesinde köyleri yakıldığı için Dargeçit'e yerleşen Doğan ailesi, yaşadıkları ikinci vahşetin ardından bu kez İstanbul yollarına düştüler. Anne Asiye Doğan, İstanbul'da da oğlunun peşini bırakmadı. Bu kez Cumartesi meydanlarında mücadelesini sürdürdü. Ancak Asiye Anne, 2000 yılında oğlu Seyhan'ın gözaltına alınışının yıldönümünde yaşamını yitirdi. Hazni Doğan, "Mardin işkencehanesinde annemin ciğerleri çürüdü. Annemin yaşamını yitirmesinin nedeni de gördüğü işkence ve yaşadığı acıdır" diyor. Annenin cenazesi, çok istemelerine rağmen Dargeçit'de değil İstanbul'da toprağa verildi. Kanarya Mezarlığı'nda yatıyor Asiye anne.

BABA DA OĞLUNUN AKIBETİNİ ÖĞRENEMEDİ

Asiye Doğan'ın ardından nöbeti, baba Ramazan Doğan devraldı. Ancak o da oğlunun akıbetini öğrenemeden hayata veda etti. Fakat, nöbet yerini bu kez ailenin diğer fertleri doldurdu. Aile ayrıca, 2009 yılında yeniden hukuki mücadele başlattı. Avukat Eren Keskin, aile adına Dargeçit Savcılığı'na yeniden bir dilekçe ile başvuruda bulundu. Bu kapsamda, savcılık talimatıyla polis tarafından Hazni Doğan'ın ifadesi de alındı. Ancak dosya ile ilgili bir gelişme söz konusu değil.

YA BİR YERDEN ÇIKARSA!

Bütün kayıp yakınlarında olduğu gibi Hazni Doğan da, bir umutla bekliyor. Ağabeyinin öldüğünü düşünmek bile istemiyor: "Bir mezar ya da bir ceset görürsün ve o insanın öldüğüne ikna olursun. Ama bizim ki öyle değil. Sadece bende, ailemde değil, bütün kayıp yakınlarında hep bir umut vardır. Ya bir yerden çıkarsa! Hiç ümit kesilmiyor. Abimi ölmüş olarak düşünmüyorum, düşünmek de istemiyorum. Cumartesi anneleri haftalardır buluşuyor ve ellerindeki o resimleri kaldırıyorlarsa, hep bir umut var demektir. Hiçbir zaman ölü diyemiyorsun."

NEREYE BAKSAN ACI VAR

Hazni, bugün tekstil iş kolunda çalışıyor. İstanbul'da da rahat yüzü gördüğünü söylemek zor. Önce 2000 yılında gözaltına alındı, davası 7-8 yıl sürdü. Son olarak ise 2.5 yıl cezaevinde kaldı, 2011 yılının başında cezaevinden çıktı.

Dargeçit'i terk ettikten yıllar sonra, 2005 yılında ilk kez yolunu oraya düşürdü. İşkence merkezi hala yerli yerinde duruyordu: "Çok kalamıyorum orada. İnsana memleketi tatlı gelir, derler. Bizim için öyle değil. Nereye baksan, acı var. Dargeçit'e gittiğim zaman da kendi evimde kalamıyorum ki."

ANLATMAK O KADAR ZOR Kİ!

Anlatırken çok zorlanıyor Hazni: "İnsan oturup ağlamayı çok çok istiyor. Çünkü içimizi dökmüş ve rahatlamış olacağız. Ama abimin o koşullarda gözünde sadece tek bir damla kurumuş gözyaşını gördüm. Ağlama duygusunu o gün panzerin içinde yitirdim. Yaşamın her alanına yaşadığımız o vahşet sirayet etti, kişiliğimizi de elbette etkiledi. Bunları anlatmak o kadar zor ki.!

HAKİKATLERE ARAŞTIRMA KOMİSYONU KURULSUN

Hazni Doğan, acının sadece kendilerine değil tüm Kürtlere yaşatıldığını anlatıyor. Savaşın mağdur ettiği binlerce aileden biri olduklarının altını çiziyor. Devletin hala, geçmişle hesaplaşmadığını düşünüyor, aksine Roboski Katliamı'nı hatırlatarak, Kürtlere yeni acıların yaşatıldığını belirtiyor. Geçmişle hesaplaşma için, Hakikatleri Araştırma Komisyonu'nun kurularak bütün bir geçmişin hesabının yapılmasının önemli olduğuna dikkat çekiyor.

Kaynak: ETHA